Dindarlık, laiklik ve muhafazakârlık ölçütleri

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI / MURAT GÜZEL / [email protected]
10.09.2012

2008-2011 yılları arasında yapılan “Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Din” konulu araştırmaya dayalı hazırlanan kitap beş temel gerilim ekseninde dindarlık sorununu ele alıyor.


Dindarlık, laiklik ve muhafazakârlık ölçütleri

Türkiye’de hemen her gün din ve dindarlık ile ilgili bir tartışma konusu şu ya da bu şekilde muhakkak gündemin bir ucuna tutunup bizi meşgul etmektedir.

Dinin ne olduğu ve nasıl yaşanması gerektiği konusundaki bu tartışmaların oluşturduğu çok seslilik ve çok görüşlülüğün dinin pratize edilme şekilleri, dinin insanların davranışlarını hangi şiddette ve nasıl etkilediği konusunda ise kesin bir kanaate erişim imkanımız şimdilik yoktur. Türk toplumumun farklı kesimlerinin dine farklı yaklaşımları ve farklı pratikleri benimsemelerinin toplumsal ve siyasi faylarla ilişkilendirilerek düşünülmesinin beraberinde dinin yorumlanması ve uygulanması konusunda yeni siyasal gerilim ve toplumsal gerginlikler de getirebilmektedir.

Türkiye’nin tanınmış sosyologlarından  Bahattin Akşit başkanlığındaki bir ekip tarafından Recep Şentürk, Önder Küçükural ve Kurtuluş Cengiz’le birlikte 2008-2011 yılları arasında yapılan “Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Din” konulu araştırmaya dayalı hazırlanan kitap beş temel gerilim ekseninde dindarlık sorununu ele alıyor. Bu gerilim hatlarından ilki dünyevilik ile kutsallık arasındaki ayrımdır. İkinci eksen Türk modernleşmesinin iki yüz yıllık tarihinin de ana tartışma konularından olan modernlik ve gelenekselliktir. Üçüncü gerilim hattında kitapta “kamusal alan” ve “özel alan” ayrıştırması konu alınarak dinin bu alanlarda nasıl yaşanılacağı ve temsil edileceği meseleleri irdeleniyor. Dördüncü gerilim hattında ise dinin kutsal kitaptaki kuralları ile yaşanan din arasındaki ilişkiler ve sorunlar ele alınıyor. Beşinci gerilim alanı olarak ise gündelik hayatın hangi kısımlarının dini bilgiyle, hangi kısımlarının ise  “bilimsel bilgi”yle düzenlenmesi gerektiği meselesine ayrılmış.

Dinin sosyal anlamı ne?

Yapılan araştırma ve analizin sonuçları kitabın önsözünde şu şekilde dile getiriliyor: “Siyasal olarak sağ kanattaki ‘muhafazakar’ ve ‘dindar’ olarak adlandırabileceğimiz kesimler modern, laik ve çoğulcu demokratik bir toplumda yaşamayı, ‘laik’ ve ‘dindar’ olarak adlandırdığımız ve siyasal olarak sol kanatta yer alan kesimlerin de benzer şekilde muhafazakar,  dindar ve çoğulcu bir toplumda yaşamayı öğrenmek zorunda olduklarını anlama sürecine girmişlerdir.”

Bu ülkede dinin sosyal ‘anlamı’ nedir, insanlar dine nasıl bakıyorlar? Dindarlığın ölçüsü nedir, nasıl algılanıyor? Dine bakış, insanların gündelik davranışlarını, sosyal ilişkilerini, birbirlerine bakışlarını nasıl etkiliyor? Muhafazakârlığın, dindarlığın, laikliğin sınırları nerelerden geçiyor? Yirmi beş ilde uygulanan anketlerin ve sekiz ilde yapılan derinlemesine görüşmelerin analizini yapan yazarlar, afaki ve yüzeysel değerlendirmeleri aşan soğukkanlı bir tartışmaya zemin hazırlıyorlar.

İstanbul, konukseverlik ve yabancılık

İstanbul’un bugünkü merkezinin adı eskiden Pera’ydı. Kentleşmeden önce Pera yabancı tüccarlar, denizciler kadar büyükelçilerin de oturduğu Galata mahallesinin öbür yanını, ötesini temsil ediyordu. Pera gibi Galata da zamanında, Ayasofya Kilise-Cami ve Topkapı Sarayı’nın yer aldığı ve merkez kabul edilen mahallenin öbür yanı, ötesi olmuştu. Bütün bu mahalleler ancak gündüz boyunca geçişe izin verilen kapıların bulunduğu sınır-duvarlarıyla ayrılmıştı. Hem kimlikleri çizen hem de silen geçitlerin, coğrafi ve simgesel anlamı üzerinde düşünen bu kitapta alanlarında tartışmasız kabul gören felsefeci, tarihçi ve sosyologlar bir araya geliyor. Disiplinlerarası bir çalışma ortamında ortaya çıkan Pera Peras Poros, bir sınırlar ve geçitler kenti olan İstanbul’dan hareketle, kendi evinde olmayı, yabancılığı ve konukseverliği yeniden tanımlama denemesine girişiyor.

Jacques Derrida ile Birlikte Pera Peras Poros, Haz. Önay Sözer/Ferda Keskin, İş Bankası, 2012

Osmanlı, Cumhuriyet ve göçerlik

Bir Konargöçer İmparatorluk Osmanlı tarihine yeni bir mercekle bakıyor ve Osmanlı sınırları içinde yaşayan göçer gruplara ve onların merkezi devletle ilişkilerine odaklanıyor. Kitapta önceki çalışmalardan farklı olarak göçer grupların Osmanlı kurumlarını ve modern Türkiye’nin cumhuriyetçi yapılarını biçimlendirmede önemli rol oynadığı savunuluyor. Osmanlı merkezi devleti ile göçebe topluluklar arasındaki esnek ilişki modernliğin değişen koşullarında bir zaafa dönüştü ve Osmanlı devleti aşiretleri yerleştirmeye ve göçü denetim altına almaya yönelik ilk adımlarını attı. 20. yüzyıl başlarında hareketlilik tümüyle farklı bir biçime büründü ve etnik temelli milliyet anlayışları zorunlu göçlere yol açtı. Reşat Kasaba’nın Osmanlı tarihine getirdiği yeni yorum, yalnızca bu bölgeyi konu alan öğrencileri ve araştırmacıları değil, daha genel anlamda imparatorluklarla, göçle ve devlet-toplum ilişkileriyle ilgilenen okurları da ilgilendiriyor.

Bir Konargöçer İmparatorluk, Reşat Kasaba, Çev. Ayla Ortaç, Kitap, 2012