Dinlerarası diyalog ve hoşgörü söylemiyle inşa edilen kimliksizlik

Dr. Aydın Aktay / Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi
10.09.2016

Kelime-i Şahadetin “Abduhu ve Rasuluhu” kısmını, dinlerarası diyaloğa feda eden bir yapının zihin dünyasında, Allah’ın bazı sıfatlarının yok sayılması olağan işlerdendir. “Gülen İslam” ve “Gülen Tanrı” anlayışı tipik bir müjde öğretisi ile yoğrulmuş Hıristiyanlık izleri taşır.


Dinlerarası diyalog ve hoşgörü  söylemiyle inşa edilen kimliksizlik

FETÖ yapılanmasına kendini kaptırmış bireylerin dinlerarası diyalog ve hoşgörü söylemleriyle yoğrulmuş ve yıllara sair alışkanlıklarının zihin dünyalarında oluşturduğu tahribatlar saymakla bitmez...

Bunlardan en önemlisi; bir FETÖ mensubunun zihin dünyasında Allah mefhumu, 99 isminden veya sıfatlarından bazılarının seçilerek diğerlerinin ayıklanarak oluşmasıdır. Söz gelimi, bu bireylerin inandıkları Allah sadece merhamet sahibidir. Azabı, gazabı, şefkat tokadı şeklindedir. Ve tüm hesapları büyük oranda bu dünyada görür ve ahirete intikal edecek bir cezası neredeyse yoktur... Allah’ın bu dünyada suçlu kullarından hesap sorması veya onların hesabını görmesi, dünyevi işlerinde onu başarılı ya da başarısız yapması şeklindedir... Bu yüzden Paralel Yapıda, dünyevi başarıyı kutsayan, cenneti hemen bu dünyada, cehennemi de hemen bu dünyada arzulayan bir dünya perestlik söz konusudur. Protestan püritenliğinin de Batıdaki hikayesi böyle yazılmamış mıydı?

Kelime-i Şehadetin “Abduhu ve Rasuluhu” kısmını, dinlerarası diyaloğa feda eden bir yapının zihin dünyasında, Allah’ın bazı sıfatlarının yok sayılması olağan işlerdendir. “Gülen İslam” ve “Gülen Tanrı” anlayışı tipik bir müjde öğretisi ile yoğrulmuş Hıristiyanlık izleri taşır.

Kimliksiz din algısı

İkincisi; FETÖ mensubu bireylerde, öteki ile yerli yersiz girilen ve önemi her platformda vurgulanan diyalog ve hoşgörü söylemlerinin yıllara sair pratiği ile bu yapının bireylerinde artık “öteki” diye bir algının kalmaması, dolayısıyla kimliksizliğin artık kırmızı çizgileri olmayan bir din algısıyla beraber yaşanmasına neden olmasıdır...

Artık, Müslümanla Gayrı Müslim, kafir ile mümin arasındaki ayrımın önemsenmediği bir zihin dünyası ile karşılaşmaktayız. Dolayısıyla haram ile helalin de ortadan kalktığı, seküler bir değersizlik bunalımına doğru yürüyen bir din algısı ortaya çıkmaktadır. Fetullah Gülen’in Haçlı işgaline bile sempati ile bakan vaazının, cemaat bireylerinde hiçbir tepki üretmemesi, HDP, CHP ve PKK ile izahı imkansız görülen ittifakların cemaat bireylerince hemen kabul görmesinin ve meşruiyet kazanmasının arka planında bu yıllara sair zihinsel hazırlığın, kimliksizlik inşa etmesinin büyük rolü vardır.

Bu durum, FETÖ mensubu bireylerin, 15 Temmuz sonrasında gerçeği görüp aydınlanacağı ve yapıyı terk edeceği gibi bir naif beklentiyi oldukça anlamsız göstermektedir. 7 Şubat MİT krizinde, 17-25 Aralık darbe girişiminde ve 7 Haziran seçimleri sonrasında PKK terörüne verdikleri destekte gördüğümüz gibi, yıllarca bu zihinsel inşa ile yoğrulmuş ve pratik kazanmış bireyler, yapının tüm kirli ilişki ve hareket stratejilerini doğru, meşru ve anlamlı görmek konusunda oldukça katılaşmış bir perspektife sahipler ve bu perspektifin değişmesi yapının içinde kemikleşmiş bireylerde mümkün görünmemektedir.

Vatansızlık ideolojisi

FETÖ için kimliksizlik üreten dinamiklerin üçüncüsü de vatansızlık ideolojisine dönüşen yeni formasyonudur. İslam dünyası için, dünya sisteminin iki habis uru olan İsrail ve ABD’nin bu yapının mensuplarınca “Güneyin sevilen ülkesi İsrail”, “Anavatan ABD” olarak değerlendirilmesi de kimliksizliğe ek olarak vatansızlık ideolojisinin bir tezahürü olarak okunabilir.  FETÖ mensuplarında bu vatansızlık ve ümmete, millete yabancılık formasyonu özellikle 28 Şubat sonrasında dünyanın dört bir tarafına Türk okulları ile açılmaları ile oluşmuştur. Bu da neredeyse bir kuşak FETÖ üyesinin 20-25 yıllık bir tecrübe birikimi ile oluşmuştur... İlk yıllarında FETÖ, vatan ve bayrak sevgisini, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, Türklük ve Türkçeyi kimse ile paylaşmayacak kadar sahipleniyorken şimdilerde bunların gerçek sahiplenicisi olan millete tanklarla, F16’larla, kurşunlarla cevap verecek kadar vatansızlaşma semptomları göstermekte, küresel kapitalist sistemin de çok gönüllü bir taşıyıcısı olarak işlev görmektedir.

FETÖ’nün kimliksizlik üreten dinamikleri sadece bu üç nokta ile sınırlı değildir. Bundan başka Takiyye kültürünün örgütün varlık kazanmaya başladığı ilk yıllardan günümüze büyük bir disiplinle uygulanması da kimliksizlik üreten faktörler arasında en önemli dinamiklerdendir. Bu takiyeye ek olarak uygulanan makyavelist bir amaç araç ilişkisi de bu dinamikler arasında sayılabilir.

Yapı içinde oluşan güç temerküzünün ürettiği hiyerarşik düzen ve bu düzenden kazanılan statüler, çıkarlar da FETÖ mensuplarındaki kimliksizlik sorununun derinleşmesine ve bu yapı ile birlikte kazanılan kimliğin güçlenmesine dolayısıyla yapıdan kopuşun imkansızlaşmasına neden olmaktadır. Buna rağmen şu soru ya da sorun önümüzdeki on yıllar boyunca cevap ya da çözümünü bekleyecektir:

“Nasıl sağaltılırlar?”

FETÖ mensubu bireylerin bu alışkanlıklarla yoğrulmuş zihin dünyalarından paralel din algısını söküp çıkartmak çok zordur. Ciddi bir teolojik eğitim gerektirmektedir. “İtikadi olarak Müslüman kimdir? Sahih bir Allah mefhumu nasıl olmaktadır? Müslümanla Gayrı Müslim arasında nasıl bir derin ayrım, fark vardır? İslam ümmeti kimdir ve önemi nedir?” gibi temel sorularla başlayan ve bu bireylerde derinleşmiş kimliksizlik ve değersizlik fikrini iyileştirecek bir kimlik ve değerler eğitiminin de peşi sıra bu eğitimi izlemesi gerekir...

[email protected]