Diyarbakır anneleri hesap soruyor

Dr. Hüseyin Alptekin - İstanbul Şehir Üniversitesi
22.09.2019

Terör belki de son terörist öldürüldüğünde değil, son terörist PKK’nın elinden kurtarılıp ülkesine, ailesine kazandırıldığında bitecektir. Ölen her terörist PKK için acısını suistimal edebileceği, militan yapacağı kuzenler, kardeşler, arkadaşlar anlamına gelirken PKK’nın elinden kurtarılan her genç örgütün kesilen bir damarı olacaktır.


Diyarbakır anneleri hesap soruyor

Her şey sekiz çocuk annesi, 49 yaşındaki Hacire Akar’ın bir süredir haber alamadığı oğlu Mehmet Akar’ı bulmak için 22 Ağustos günü HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemiyle başladı. Diğer oğlu Fırat Akar’ı PKK’ya kaptıran, oğlunun 2015 yılında Kandil’de örgüt tarafından infaz edildiğini öğrenen Hacire Ana diğer oğlunun da aynı akıbeti yaşamaması için bu eylemi başlattı ve sonunda oğluna kavuştu da. Hacire Ana’nın oğluna kavuşması adeta bir fitili ateşledi. Onlarca aile Hacire Ana’nın oturduğu merdivenlere geldi. Günler, haftalar geçtikçe daha çok anneyi babayı o merdivenlerde gördük. Kimi çocuğunu en son geçtiğimiz Ramazan ayında HDP binasında görmüş ve sonra haber alamamış, kiminin çocuğu PKK’nın Suriye kolu PYD saflarına götürülmüş ve “artık istesem de gelemem” mesajı göndermiş, kiminin çocuğu ise yıllardır ortalarda yok. Hepsi bir umudun ardında HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde buluşmuş. Nitekim bu yazı yazılırken HDP’den çocuğunun hesabını soran ailelerin sayısı 38’i bulmuştu. 

Neden HDP merdivenleri? 

Böyle anlamlı ve tamamen sivil, değil şiddetin yanından geçmek tam da karşısında konumlanan bu önemli eylem maalesef çoktan pek çokları tarafından sulandırılmaya çalışılmakta. HDP il binası önünde ne işleri varmış? İyi madem, her akrabasını kaybeden oraya gitsinmiş. Bu eleştirileri, daha doğrusu istihzaları dile getirenlere göre HDP ile ortadan kaybolan çocukların hiçbir alakası yok. Ancak bu alakayı en iyi bilenler de yine o aynı müstehziler. 

Militan kuluçka merkezleri 

Bölgede HDP il ve ilçe binalarının, kadın ve gençlik merkezlerinin, HDP’nin kontrolündeki her bina her ofisin PKK’ya “asker” alma ofisi gibi çalıştığı, militan kuluçka merkezleri olduğu bilinen bir gerçek. Bunun iki şekilde yapıldığı gözlemlenmekte. İlki endoktrinasyon yoluyla. Bölgede yolu HDP’ye uğrayan ve propagandaya en açık küçük yaştaki bireyler için “teorik eğitim” o dakika başlamış oluyor. Terörist ismi verilmiş gençlik merkezlerinde, örgüt yayınları okutulan, örgütün kahramanlık(!) hikayeleri anlatılan çocuklar, gençler düşman olarak kodlanan Türkiye’ye karşı PKK’yı bir kurtarıcı olarak görecek şekilde formasyondan geçiyorlar. Türkiye’den nefret eden, ülkesine yabancılaşan, düşmanlaşan bir nesil yetiştirme programı bu ve maalesef bu programı görmek için istihbaratçı olmanıza gerek yok. Bölgedeki bu tür merkezlere bir uğramanız, HDP’nin düzenlediği etkinliklere katılmanız yeterli. Her şey bu derece aleni. 

HDP’nin bölge insanını PKK’ya yönlendiren ikinci yolu ise endoktrinasyondan çok daha doğrudan. Direkt aracılık yapma durumu söz konusu. Nihayetinde yaşadığınız ülkeye ne kadar kızarsanız kızın, onu ne kadar şeytanlaştırırsanız şeytanlaştırın, hele böyle erken yaşlarda en fazla kızar, hissi bir tepki verirsiniz. Yolunuzun Kandil’e çıkması için birilerinin elinizden tutup sizi oraya götürmesi, size kefil olması, sizi adrese teslim etmesi gerekmekte. Ve yine maalesef HDP’nin böyle bir aracılık misyonu da bulunmakta.

Hal böyle olunca çocuklarının peşindeki pek çok aile çocuğunun akıbetini öğrenmek ve hesabını sormak için HDP’nin kapısına gidiyor. Zaten söz konusu ailelerin basına verdikleri mülakatları dinlerseniz pek çoğunun çocuğunun HDP merkezlerine gitmeye başladıktan sonra radikalleştiğini ve kopuşun böyle başladığını göreceksiniz. Pek çoğunun dilinde aynı şey: HDP çocuğumuzu dağa çıkardı! 

Ve tam da burada güzide sol basınımızdan entalijansiyamıza kadar dar bir zümrenin geniş bir kesimi ortada bir kaçırılma olmadığını, çocukların kendi rızalarıyla dağa çıktığını dile getirdiler. Bu devirde çocuk kaçırılmazmış, PKK zaten sandığımız gibi bir örgüt değilmiş, rızayla kabul ediyormuş. Devrimci örgütler –ki PKK’ya bakışları tam da bu- çocuk kaçırmazmış zaten, kandırmazmış da, olsa olsa bilinçlendirirmiş, sınıf bilinci kazandırırmış. Ciddi ciddi bunlar söyleniyor. Sanki PKK’nın militan devşirmede 18 yaş sınırı varmış gibi. Sanki PKK’nın kendi propaganda videoları bile övünerek örgüte nasıl çocuk yaşta katıldığını anlatan militanlardan geçilmiyormuş gibi. Bu kişilere göre oy verme, araba sürme, evlenme ehliyeti olmayan çocukların terörist olma ehliyetleri var. Evet, kimse bu çocukları bayıltılıp bir çuvala konup kaçırılmadı. Endoktrine edilerek, ailelerine, devletlerine, vatanlarına yabancılaştırılarak, beyinleri yıkanarak dağa kaçırıldı. Ve evet, 15-16 yaşında bir çocuk terörist yapılıyorsa, ailesi “Çocuğumuz kaçırıldı” der. 

Bakanların ne işi varmış…  

Devletin işi terörle mücadeleymiş. Bakanlar bu annelerin yanında boynunu büküp oturmamalı, bir şeyler yapmalıymış. Sanki terörle mücadeleye ara verilmiş gibi, sanki Türkiye Pençe harekatıyla Irak’ın içlerinde ilerlemiyormuş gibi söylüyorlar bu sözleri. Ama konunun can alıcı yönü tam da burası işte. Terörle mücadele olanca netliğiyle sürüyor, her gün pek çok militan etkisiz hale getiriliyor. Çoğu örgüte çocuk yaşta katılmış militanlar. Zihni ve kalbi milletine, vatanına düşmanlıkla doldurulmuş, düşman bellediği ve katletmek için programlandığı yurttaşlarıyla iki çift laf edemeden, sevmeden, mürüvvetini göremeden, dahası gün yüzü göremeden Kandil’in mağaralarında terine barut kokusu bulaşmış insanlar bunlar. 

Pek çoğu kan ter içinde, elindeki silahıyla, üstündeki bombalarla dağ bayır aşıp masum insanları öldürmek için yol alırken kendi hayatlarını kaybediyor. Hiç tanışmadığı, PKK anlatısı üzerinden düşman olarak tanıdığı Türkiye devletinin SİHA’ları pek çoğunu gafil avlıyor. Bir yalan üzerine yol alırken gençliklerinin baharında görmedikleri bir SİHA’dan, beklemedikleri bir anda üzerlerine bir bomba düşüyor ve aslında zaten hiç yaşamadıkları hayatları böyle sonlanıyor. Bir hiç uğruna yitip giden onca can. Anneleri ise haberlerde “Beş terörist etkisiz hale getirildi” cümlesini duyuyor sadece. İşte o cümleyi duymamak için bugün orada nöbet tutuyor bu anneler. Çocuklarının ölüm haberi yerine mürüvvetlerini görmeyi bekleyen anneler bunlar. Belki paramparça olmuş, tanınmayan bir bedeni gömmek yerine kucağına yeni hayat almak, torun sevmek isteyen anneler. 

Peki ya Cumartesi anneleri? 

Belki de getirilen eleştirilerin en çirkini bu. Acı yarıştırmak, başka bir acıyı göstererek Diyarbakır’daki annelerin acısını gündemden düşürmek. Cumartesi anneleri de anne, onların da pek çoğu çocuğunun akıbetinden habersiz, pek çoğunun ümidi de kalmamış zaten, çocuklarının cenazeleri bulunsun yeter diyorlar. Bu yüzden devletlerine kızgınlar da. Kolay değil, bu devlet 1990’larda terörle mücadelede doğruları kadar, hatta daha da fazla yanlışlar yapmış, aciz kalmış. 1990’lar bir yandan vatan sevdasıyla canını veren şehitler çıkarırken bir yandan da devlet kisvesine bürünmüş çeteler üretmiş. Terörle mücadele adı altında ilgili ilgisiz bölgede güç yetirdikleri herkesten haraç toplayan, insan kaçıran, işkence yapan, infaz gerçekleştiren bu çeteler bu anneleri devlete küstürmüş. Haklılar, onları dinlemek, anlamak da bu devletin görevi. Nitekim dinlemiş de. Başbakanlığı döneminde Erdoğan da dinledi, 103 yaşındaki Berfo Ana’nın hikayesini, 31 yıldır oğlu döner de gelir diye kapısını kilitlemeyişini toplumla da paylaşmıştı. Nitekim Berfo Ana oğluna kavuşamadan bu hayattan göçtü ama elinden geleni de yaptı, ülkenin başbakanına, oradan da tüm Türkiye’ye oğlunun hikayesini duyurdu. 

Velhasıl, Cumartesi anneleri de anne, Diyarbakır anneleri de. Onunki de evlat acısı öbürününki de. Cumartesi annelerinin üzüntüsünü kullanıp genç nesillere kin ve düşmanlık aşılamak niye? Terörle mücadelede devletin aciz kaldığı dönemlerde yapılan yanlışları, ayıpları geçmişte bırakmayıp bu yanlışları eleştiren ve düzelten mevcut siyasi iradeye karşı bir araç olarak kullanmak niye? Ve Diyarbakır annelerini görmemek için başka annelerin ardına saklanmak niye? Cevabı basit. Amaç anneleri evlatlarına kavuşturmak değil, amaç başka evlatları da annelerinden ayırmak. 

Burada hepimiz bir tercih yapmak durumundayız. Ya o parti binasının kapısının dışındaki merdivenlerde oturan annelerin yanında olacak, çocuklarının hesabını onlarla beraber soracağız ya da o parti kapısından girip içeridekilerin sırtlarını sıvazlayacak, onlara destek vereceğiz. Kimin yanında durduğunuz, kime destek verdiğiniz ancak bu kadar net bir şekilde görülebilirdi. Kim hangi safta görmek isteyenler için her şey ortada. Umulur ki gerek sivil toplumdan gerekse de HDP de dahil tüm siyasi partilerden terörle arasına mesafe koyabilen, vicdan sahibi insanları o annelerin yanında görürüz. Umulur ki bu inisiyatif o bir türlü gerçekleşmeyen HDP’nin sivilleşme sürecini de başlatır, bu partiye de fayda sağlar. Ve tabii ki her şeyden önemlisi bu aileler tekrar kavuşur, terör sorununun da bitmesine katkı verir. Zira terör belki de son terörist öldürüldüğünde değil, son terörist PKK’nın elinden kurtarılıp ülkesine, ailesine kazandırıldığında bitecektir. Ölen her terörist PKK için acısını suistimal edebileceği, militan yapacağı kuzenler, kardeşler, arkadaşlar anlamına gelirken PKK’nın elinden kurtarılan her genç örgütün kesilen bir damarı olacaktır. 

@husalptekin