Diyarlar ve develer

Kâmil Yeşil / Yazar
27.05.2023

Deve en son gündemimize İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nden birincilikle mezun olan Mervenur Uçar'ın "Hem bu deveyi güdecek, hem bu diyarda kalacağız! Çünkü deve de bizim diyar da." sözleri ile girdi. Peki bu ifade doğru muydu?


Diyarlar ve develer

Anadolu'da her türlü gıda taşıma, madenleri nakletme göç, savaş, seyahat gibi çok önemli hadiselerin vasıtalarından biri develerdir. Türkler at, avrat, silah üçlemesinde olduğu gibi atı ehlileştirmek dahil, at sütü (kımız), at eti, üzengiyi icat gibi örneklerden hareketle at medeniyeti kurmuşlarsa da dönemin en önemli nakil vasıtası olarak deveden de faydalanmışlardır. Birinci Dünya Savaşı, Yemen Cephesi başta olmak üzere savaşın en önemli vasıtası develer olmuştur. Sürre alayları denilen her yıl hac ayında Hicaz'a gönderilen hediyelerin taşıyıcıları da develerdir. Buna rağmen develer, atlar kadar yer ve önem tutmaz toplumsal hayatımızda.

Devecilik neden gelişmedi?

Deve yetiştiriciliği diye bir olgudan bahsedemiyoruz bugün. Çünkü yukarıda adı geçen-geçmeyen hizmetlerde deveyi kullanmışsak da bu develeri yetiştiren bizler yani Türkler değildir, çünkü Anadolu deve diyarı değildir. İklim ve yetiştirme şartlarına uygun olmadığı için Türklerde deveci denilebilecek kesim genel olarak konar-göçer aileler, yörükler, Türkmenler olmuştur. Tarihi kayıtlar bize kadılığın, beyliklerin, şehir yönetimlerinin nakil işlemleri için bu kesimlerden deve kiraladığını veya işleri onlara ücret karşılığında yaptırdığını söylüyor. Yine kayıtlar bize bazı yerlerde yeterli deve sayısı olmadığı için devletin nakil işlemlerini zamanında yaptıramadığını; develerin iki yılda bir yavrulaması, et ve süt bakımından verimli olmaması, deve yetiştirmek için geniş arazilerin yanında uygun iklim olmaması gibi sebeplerle deveciliğin gelişmediğini söylüyor.

İpek Yolu'nun sınırlarımızdan geçtiği, ticaretin develerle katar katar yapıldığı, kervan ve kervansaray kültürünün olduğu tarihi bir sürecin bugün kitap sayfalarında kalması, folklorik olarak deve güreşi yarışmaları ile kültürünü sürdürmesi üzüntü verici fakat bugünden itibaren yapılacak bir şey görünmüyor.

Bu satırları büyük dedesi devecilik/taşımacılık yapan bir yörük yazıyor.

Deveciliğin bittiğini söylesek de dilimize kazandırdığı sözler, deyimler, benzetmeler, hikayelerle bir deve kültürümüz var.

Deve de bizim diyar da

Deve bu bağlamda en son gündemimize "Hem bu deveyi güdecek, hem bu diyarda kalacağız! Çünkü deve de bizim diyar da." sözleri ile girdi. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nden birincilikle mezun olan Mervenur Uçar, 22 Haz 2022 tarihli konuşmasında sözün sahibi olduğunu söylediği Rasim Özdenören'in de adını anarak bu sözü sarfetti. Uçar, bu sözleri ile salonda töreni izleyenler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. Medyada da gündem oldu.

Rasim Özdenören bu sözü söyledi mi; söyledi ise nerede, hangi bağlamda söyledi bilmiyorum. Rasim Özdenören'e atfedilen bu söz, aslında bir atasözünü ima ediyor. Sözün aslı şöyle diyor: "Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin." Değişik bir kiple "Ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin."

Sözü söyleyen belli ki bir yetke sahibi. Yanında çalıştırdığı, gözetiminde tuttuğu, emri altında bulundurduğu kişiye iki seçenekli bir durum sunuyor. Diyor ki ya benim söylediğimi yaparsın (deveyi güdersin) ya benim himayemden çıkarsın, bana ait çiftliği, toprağı terk edersin, kendine başka bir iş bulursun. Tehdit edilen kişi, deve gütmeyi reddetmiş olmalıdır. Sebep göstermiyor itiraz eden kişi. Belki işin zorluğundan belki kendine yakışmayan bir iş olduğundan belki de değerlerine ters bulduğundan, her ne olursa olsun, ben bu deveyi gütmeyeceğim diye karşı koyan biri o.

'Arabistan'a gidin'

Başörtülü kızımız bu sözü ile tesettürle fakültelere giremeyen öğrencilere "İlle başı bağlı okumak istiyorsa, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya gitsin. Arabistan'da falan öyle yerler vardır, oraya gidin. Orada okuyun" diyen 9.Cumhurbaşakın Demirel'in sözlerine bir cevap veriyor. Demirel'e verilmiş bu cevap, tesettürlü olarak okullara gidilmesin, devlet dairelerinde çalışılmasın diyen, İran'ı adres gösteren bir kesim hâlâ var olduğu için, onlara da verilmiş sayılabilir. Ancak biz verilen mesaj ile atasözünün birbirini tutmadığını söylüyoruz. Çünkü bu atasözü muhataba "kötü, yapılamayacak bir işi, değerlerle çatışan bir durumu" teklif ediyor. Diyarda kalmayı o kötü, reddedilmesi gereken hususun ifasına bağlıyor. Bu durumdaki muhatap şöyle demelidir: Bu diyardan da gitmiyorum bu deveyi de gütmüyorum. Bu diyar sadece senin değil. Veya, bu diyar deve sahibi olduğun için senin değil sadece. Deve sahibi olman benim onu gütmemi gerektirmiyor. Gitmiyorum da gütmüyorum da. Kendine deve güdecek birini bul, kendi deveni kendin güt. Ama ben buradayım. Burası aynı zamanda benim. Benim burada kalmam deve gütmeme bağlı değil.

Nasıl söylenmeliydi?

Muhatap böyle derse değerlerini korumuş, şahsiyetini, karakterini muhafaza etmiş, diyarda kalmak için inancından taviz vermemiş olur. Deve gütmek, değerlerinden taviz vermek, otoriteye boyun eğmektir çünkü. O zaman o diyar gerçekten deveyi güdenin olmaz, deve sahibinin olur. Bu durumda da çobanlık yapmak durumunda kalan kişi her durumda haksız olur. Kalmanın bedelini ödememiş olur.

Dolayısıyla kızımız o konuşmada "Deveyi de gütmüyoruz, diyarı da terk etmiyoruz. Çünkü bu diyar bizim" demeli idi.

Bilmem anlatabildim mi?

[email protected]