Doğayla yeni bir ilişki mümkün mü?

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü
11.11.2025

Bireyleri, şirketleri, hükümetleri kapsayan bir dönüşüm hayal ediyor Yann Arthus- Bertrand. “Ekolojist olmak, yaşamı en geniş anlamıyla sevmektir” diyor. Bertrand'ın meydan okuması büyük: Egoyu söndürmek, maddi arzuları terk etmek. “Yapmam gerekecek; hepimiz yapacağız” diyor. Doğayla yeni bir ilişki kurmak mümkün mü? O buna inanıyor.


Doğayla yeni bir ilişki mümkün mü?

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü

Yann Arthus-Bertrand'la ilk tanışmam, 2010'da New York'ta izlediğim Home (Yuva) belgeseliyle oldu. O günden beri onun sinemasını yalnızca bir görsel şölen değil, vicdanın sesi olarak görüyorum. Home, gezegenin güzelliğini kuşbakışı gösterirken onu nasıl tükettiğimizi de gözler önüne seriyordu.

Ardından gelen Human (İnsan) ise beni daha da derinden etkiledi. 60 ülkede yapılan çekimler, 2 bin insanla yapılan söyleşiler... Bertrand, "Bizi insan yapan nedir?" sorusunun peşine düşerken savaş, ayrımcılık, yoksulluk gibi insanlık hallerini kişisel hikâyelerle anlatmayı başarmıştı. İzleyiciyi empati kurmaya zorlayan bir anlatıydı; hem karanlıkla yüzleşiyor hem de umutla tanışıyorduk. O kadar etkilenmiştim ki o yıllarda 24 Televizyonu'nda hazırladığım belgesel kuşağında bu filmi gösterdim. Çünkü herkes izlemeliydi.

Geçtiğimiz günlerde özel bir gösterimde Bertrand'ın son belgeseli Nature / Doğa'yı izledim. Bu film yalnızca bir belgesel değil; gezegenin en sıcak yıllarını üst üste yaşadığımız bir dönemde gelen vicdan çağrısı, bir görsel dua. İnsanlık ile doğa arasındaki kopukluğu onarmayı amaçlayan şiirsel ve etkileyici bir yapıt.

Görsel meditasyon ve etik dönüşüm

105 dakikalık film, evrenin doğuşundan başlayarak yaşamın evrimine, biyoçeşitliliğin mucizelerine ve günümüzün çevresel krizlerine uzanıyor. Görkemli görüntüler eşliğinde insanlığı içsel çelişkileri ile yüzleştiriyor; hem doğaya hem kendimize karşı daha dürüst olmaya çağırıyor. Bertrand, teknolojik ilerleme ile ekolojik yıkım arasındaki uçurumu anlatırken sadece bilgi vermiyor duygulara da dokunuyor. Bir sahnede ormanın içinde tek başına devrilen bir ağacın görüntüsü derin bir acıya dönüşüyor. Bu görüntüler doğayla yeniden bağ kurmanın hem etik hem de varoluşsal bir zorunluluk olduğunu savunuyor.

Yönetmenin imzası haline gelen havadan çekimler, yavaşlatılmış doğa sahneleri ve etkileyici renk paleti, izleyiciyi adeta bir meditasyon yolculuğuna çıkarıyor. Görseller yalnızca estetik değil; anlatının duygusal yükünü taşıyan güçlü birer araç.

Bertrand'ın sineması: Görsel aktivizm

Bertrand'ın yalnızca bir hava fotoğrafçısı olmadığını bu film bir kez daha kanıtlıyor. O, güzel gezegenimizi sevmeyi öğreterek insanlığı kurtarmaya çalışan bir anlatıcı. Paris'in batısındaki ormanlık alanda, ağaçlardan yapılmış bir kulübede yaşıyor. Bu kulübe, sinemasının metaforu gibi: sade ama stratejik. Aynı zamanda Good Planet Vakfı'nın kalbi. Orada stratejisini kuruyor, orada dünyayı değiştirmeye çalışıyor. Onun işi bir tür görsel propaganda savaşı; birçok cephede aynı anda yürütülen bir mücadele.

Bertrand'ın yaşamı da filmleri kadar ilham verici. 17 yaşında sinema hayalleriyle yola çıkıyor, sokaklarda yaşıyor, stüdyolarda temizlik yapıyor. Sonra kötü bir oyuncu olduğunu fark edip doğaya dönüyor. Masai Mara'da sıcak hava balonuyla turist uçururken fotoğrafçılığı keşfediyor. "Aslında aslanlar bana fotoğraf çekmeyi öğretti," diyor. Bu cümledeki sadelik, onun doğayla kurduğu ilişkinin samimiyetini de anlatıyor.

1992'de Rio'daki Dünya Zirvesi hayatını değiştiriyor. Sebastião Salgado'dan etkilenerek gezegeni yukarıdan fotoğraflamaya karar veriyor. Evini ipotek ettiriyor, borç alıyor, yalvarıyor ama sonunda The Earth from the Air kitabını yayımlıyor. 3,5 milyon kopya satıyor, 154 şehirde sergileniyor. Bu başarıyı, gezegenin güzelliğini değil, yok oluşunu anlatan projelere dönüştürüyor.

Zamanımızın çelişkileri

Bertrand'ın sineması, kalkınma ile yıkım, zenginlik ile yoksulluk, ilerleme ile tükeniş arasındaki çarpıcı karşıtlıkları gözler önüne seriyor. Zamanımızın en büyük paradoksunu açıkça soruyor: Hem doğaya hayranız hem de onu neden yok ediyoruz? Dünyayı yukarıdan göstererek hem güzelliği hem de tahribatı aynı çerçevede sunuyor. Bu yaklaşım, sinema dilini farklılaştırıyor ve izleyiciye güçlü bir görsel çarpıcılık sunuyor.

Bazı çarpıcı bilgiler:

-Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 20'si gezegenin kaynaklarının yüzde 80'ini tüketiyor; hâlâ 1 milyar insan temiz içme suyuna ulaşamıyor.

-Teknolojik ilerleme, temel ihtiyaçları karşılamaya yetmiyor; aksine ruhsal yalnızlığı ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiriyor.

-Bugün gezegendeki omurgalıların biyokütlesinin yüzde 98'i insanlar ve evcil hayvanlardan oluşuyor. Vahşi hayvanlar yalnızca yüzde 2'lik bir payla varlıklarını sürdürebiliyor.

* Bilim insanlarına göre her gün yaklaşık 150 tür yok oluyor. Bu, gezegen tarihinde insan kaynaklı en hızlı kayıp.

* Dubai gibi şehirlerde çöl üzerine inşa edilen lüks yapılar su ve enerji tüketimiyle ekolojik dengeyi zorluyor.

* Amazon'un kalbinde, bir ağacın çevresinde yaşayan 300'den fazla tür birbirine bağımlı. Ekolojist Lauriane Galera, ormanların yalnızca ağaçlardan ibaret olmadığını; mantarlar, bakteriler ve hayvanlar arasındaki ilişkilerle bir bütün olduğunu vurguluyor.

Bertrand'ın çocuklarla yaptığı bir söyleşide 12 yaşındaki bir çocuk, "İnsanlığın yakında sona ereceğine inanıyorum" diyor. Bu cümle, yalnızca yeni neslin umutsuzluğunu değil, doğayla bağının ne kadar zayıfladığını da gösteriyor. Belgeselin bir başka yerinde geçen "Biz yıldız tozuyuz" ifadesi ise evrenle olan bağımıza bir hatırlatma gibi.

Manevi devrim ve umut

Bertrand'ın filmlerinden birinde geçen şu cümle hâlâ zihnimde yankılanıyor: "Hücrelerimiz hâlâ ağaçların dilini konuşuyor."

Bazıları onun naif olduğunu söylüyor. Ama o umudunu pratik eyleme değil, manevi bir devrime bağlıyor. Bireyleri, şirketleri, hükümetleri kapsayan bir dönüşüm hayal ediyor. "Ekolojist olmak, yaşamı en geniş anlamıyla sevmektir" diyor.

Bertrand'ın meydan okuması büyük: Egoyu söndürmek, maddi arzuları terk etmek. "Yapmam gerekecek; hepimiz yapacağız" diyor.

Doğayla yeni bir ilişki kurmak mümkün mü?

Bertrand buna inanıyor.

Kendime notlar

* Bildiklerimize inanmak cesaret ister

* Tek bir dünyamız var

* Dünyamızı sevmeyi öğrenmeden, onu koruyamayız