‘Doğru' sahaya nasıl yansır?

Dr. Yegane Yiğit/ Yazar
2.08.2023

Doğruyu durduğu yerde öyle sabit, öyle gerçek tutmanın biricik yolu en az onun kadar kendimizi de çevremizi de aynı minval üzere çakılı hakikat ve değerler etrafında tutmayı başarmaktır.


‘Doğru' sahaya nasıl yansır?

Doğru tektir, dolaylısı yoktur. Ya öyledir ya da değildir. Gelişme ve müdahalelerle değişime kapalıdır. Değişken etkenlerle şekillenmeye, güzergâh değiştirmeye, dönüşmeye veya dönüştürülmeye zorlanmaya müsait değildir. Zira o ancak aslını koruduğu sürece "doğru"dur. Gerçek dediğimiz olgunun bizzat sahaya yansıtılan yüzüdür. Nitekim içeride yorumlanan şekliyle doğru, dışarıdan da okunduğunda gerçeklikle örtüşmesi gereken bir olgudur. Halk deyimiyle, "içi ve dışı bir olan" eylemdir.

Bu bağlamda ilke, değer, duruş ve tarzla yoğrulan bileşenlerden oluşan çizgi, doğrusal sürecin temel etkenleri olarak öne çıkar. Öyle ki "doğru"nun kendini sahaya yansıttığı bu süreçte alışagelen düzeyin, benimsenen davranışların korunurluğunu ve gözetildiğini de aksettirmesi onun bireysel ve toplumsal boyutta kabulü açısından önem arz eder.

Masumiyet, makuliyet sınırı

Bu süreçte gerek bireysel, gerekse toplumsal algılama ve kabuller hafif düzeyde de olsa bazen sapma olasılıkları söz konusu olsa da doğrunun genel çerçevesini oluşturan önemli ilke ve değerlerde radikal bir değişim eğilimi olmadığı müddetçe "doğru" olan kendi masumiyet veya makuliyet sınırını korumaya devam eder. Dolayısıyla önemli olan unsur, bizi bir araya getiren ortak değerlerin ve bizi bir çatı altında birleştiren ilkelerin geçerliliğinin muhafazasıdır. Yol aldığımız kişilerin, örgüt ve toplulukların temel taşını oluşturan düşünsel özlerin mahremiyet sınırlarının dokunulmazlığıdır. Zira bizi karşımızdakine bağlayan öz, ortak yönlerimizdir. İtimat ve güven duygumuzu oluşturan etken ise bu değerlere olan bağlılığımızdır. Aksi takdirde, kırılma ve çatırdamalarla seyir eden bir sonun geliş olasılığı da muhtemeldir.

Sosyolojik boyutuyla bölünme ve kırılmalara sebep olabilecek güven sarsılması gerçek dışı bir takım değişen ve dönüşen "yeni doğrular"ın dayatılmasıyla onarılmaya çalışılsa da bir kere "dikiş tutmaz artık" deyimiyle psikolojik olarak kişilerin yaralanmasına da yol açılabilmektedir. Zira hedef maddi de olsa, sıralamada öne çıkan duygu manevidir. Maddi etkenler bir amaç olarak öne çıksa da aracı olarak maneviyatla donatılmış bir paydaşlık bizi bir birimize kenetleyebilmekte, yerimizin ve konumumuzun sabit oluşunu sağlayabilmektedir.

Yalnızca matematiksel verilerle bir "doğru" üretmenin, sıklıkla dönemsel hesaplamalarla ekleme ve çıkarma işlemlerine maruz bırakılması onun bireyler nezdinde kalıcı bir etkiye sahip olma oranını da düşürebilmektedir. Yanı sıra doğru bildiklerimizin değişen şartlarla birlikte dönüşmeye zorlanması da bireysel ve toplumsal bocalama durumlarını beraberinde getirebilmektedir. Aynı zamanda kuşku uyandıracak eylem ve eğilimler de insan zihnine yerleşerek ona zamanla kaygan bir zeminde durduğunu hissettirebilir. Bu durumda "doğru" arayışı kişinin rasyonel algılarını daha da hızlı çalıştırmaya zorlar. Onu daha önce bulunduğu konumu, benimsediği alanı değiştirmeye zorlar. Bu süreçte birey iç dünyasında nerde durması gerektiğine yönelik kararlarda kendine yakın olan değerler topluluğunu tekrar tekrar gözden geçirerek tartmaya çalışır. Bu durum bireyin dünyasında yeniden şekillenen doğruya doğru yönelimini sağlar. Kişi, tercih etmesi için önüne sunulan seçeneklerde istikrar aramaya çalışır. Dolayısıyla bireyi etkileyen bu sürecin gerçekçi eylem ve söylemlerle yürütülmesi, birlikte yol alabilmenin istikrarı ve sürdürebilirliği bağlamında hayati önem arz eder. Bir "gerçek"in doğru olarak tanımlanması ve kabul görmesi, sonuçta onun etrafında toplanan bir kitlenin aynı yöne doğru akmasına imkân verir. Böylece doğruyu çevreleyen sadakat zinciri hâkimiyet çabasına yönelir.

Bu bağlamda ikili ilişkilerin sürdürebilirliğinde istikrar önemli olduğu gibi, toplumsal durumlarda da belirli ölçütlerin korunurluğuna sıklıkla ihtiyaç duyulur. Bizi bir araya getiren birlikteliğin temelinin, "doğru" olan taşlarla yolları döşendikçe çevresi genişler. Yol boyunca refik sayısını arttırır. Yürünecek kitle sayısını çoğaltır, kapsamını genişleterek ilerler. Yol aldığı başlangıç noktasından ilerlediği istikametteki çizginin düz, yani doğru olmasını gözetler. Gözetledikçe büyür, büyüdükçe güçlenir, güçlendikçe de hem pekişir, hem de kenetlenir. Güven üzerine döşenen taşlar da, itimat üzerine kenetlenen gönül bağları da mevcut düzenin korunmasına ve sürdürülmesine olanak sağlar.

İstikrarın korunması

Bireyin bu bağlamdaki yönelimleri sadece kendini ait hissettiği yere veya kişiye karşı ihtiyaç duyduğu güveni tesis etmeye değil, aynı zamanda gelecek kaygısıyla güvence altına almaya çalıştığı birtakım maddi etkenleri koruma refleksinden de kaynaklanır. Bu bağlamda söylenen sözlerin, verilen vaatlerin yerini bulması ve bu hususta süreklilik arz eden bir istikrarın korunması "doğru"nun sahaya yansımasıyla birlikte ilerleme sağlar.

Ne var ki "doğrular"la karşı taraf ikna yoluna gidilmez. Aksine ona tercih için bir teklif seçeneği sunulur. Doğru olanla duruş belli edilir, tarzımız bizim düşüncelerimizi, olaylara karşı bakış açımızı, gelişmelere karşın tavrımızı bir sözle yoğrulan zihniyetimizi tüm çıplaklıklarıyla ön plana çıkarır. Karşı tarafa, her hangi bir ekleme ve süslemelerle servis edilmeyen gerçekçi bir yaklaşımın, kabul edilip edilmeme durumu ise makulleştirilen bir süreci takip eder.

"Kartları açık oynuyoruz" ifadesiyle her şeyin masaya yatırıldığı bu süreçte kurduğumuz bağlar geriye dönük olarak da gözden geçirilir. Doğru olasılığı ve sapma durumları daha geniş bir zaman dilimi çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulur. Seçeneklerde düne, bugüne ve geleceğe yönelik tüm olasılıklar aynı potada eritilerek tartışılır. Sadece bugünümüz ve yarınımız değil, aynı zamanda geçmişimizdeki tavır ve tutumlarımız da seçenekler arasına eklenerek vaat ve eylemler arasındaki orantı değerlendirilir.

Bu çerçevede toplumsal etkileşimlerle açığa çıkan belli başlı oluşumların bildik doğrular üzerine bina edilerek çevrelenmesi sahadaki yapısal düzeni ve çizgilerin akış yönünü de belirler. Her çizgi kendi doğruları ekseninde ilerleme sağlarken, konjonktürel bağlamların bir sonucu olarak da katı bir düzeyde, şekillenmeye de kapalı bir hal alır. Zira keskin dönüşler, giriş ve çıkışlar düzeni bozmaya neden olabilir. Bu bağlamda belirli çizgi üzerinde sergilenen duruşun korunması, nizam ve düzen açısından önem arz etmeye devam eder.

Böylece safların sıkılaştırılmasında, kalabalığın genişletilmesinde, toplumsal kabulün sağlanmasında istikrar, genel çerçevede duruşla da belirlenir. Tutumlarımız ne kadar sabit ise, geçmişimiz ile günümüz arasındaki bağlar hala ne kadar korunaklıysa sunduğumuz teklifler ve verdiğimiz vaatler de bir o kadar güvenilir olur.

Bu bağlamda gerek bireysel gerekse de toplumsal kabuldeki gelişim ve izlenimler büyük ölçüde güven üzerine kurduğumuz bağlarla ilerler. Buradaki maddi çıkarımlarımız ortaklığı oluşturan önemli etken olsa da aldığımız yol, güven üzerine inşa edilir. Karşılıklı kaygı, kuşku durumları ise yolumuzu kısa tutmaya yeterli olabilir. Bu çerçevede yol aldığımız bu süreçte geçmişin tahlili aynı zamanda geleceğin tasavvurunu da şekillendirir.

Bıraktığımız izlerin etki gücü

Nitekim mesele ne kadar çok yol kat ettiğimizden ziyade yol aldığımız bu süreçte bıraktığımız izlerin etkileme gücünün kuvvetli olmasıyla da ölçülür. Tablonun çerçevesi tutumlarımızla ölçülürken, onun resmi de uygulamalarımızla tamamlanarak şekillenir. Oluşan genel çerçeve sürecin bir vizyonunu ve misyonunu ortaya koyar. Bu genel çerçeve gerçek olanın imajını çizerek kitlelere bir çağrıda bulunur. Dolayısıyla tüm çaba, daha yolun ilk çıkış noktasından başlayarak aktarılmaya çalışılan amacı tüm yönleriyle açık eder.

Nihayet doğruların da bir ömrü vardır. Ve hiçbir gerçek kendinden kaynaklanan nedenlerle yanlışlanmaz. Doğruyu gözümüzün önünde değiştiren ve dönüştüren bizim kendi hallerimizden ortaya çıkan sabite kayıplarıdır. Temel sabitelerimizle aramıza giren mesafe ve soğukluk, nihayetinde gerçekliğin gözümüzde buğulanmasına, sis perdelerinin inmesine ve esas kadrajın ayarlarının bozulmasına yol açar.

Doğruyu durduğu yerde öyle sabit öyle gerçek tutmanın biricik yolu en az onun kadar kendimizi de, çevremizi de aynı minval üzere çakılı hakikat ve değerler etrafında tutmayı başarmaktır. Gerçeğe dikkat kesilen kendi gözümüzdür.