Doğu Akdeniz düğümü nasıl çözülür?

Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu / Boğaziçi Üniversitesi
13.09.2020

Leviathan gazının Avrupa'ya Türkiye üzerinden taşınmasına yönelik bir çalışma yapılması Doğu Akdeniz enerji mücadelesinde ABD ve İsrail'in Türkiye'nin yanında yer almasını beraberinde getirir. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de müttefikler edinmesi ve deniz alanlarını Libya anlaşmasında olduğu gibi uluslararası anlaşmalarla hukuki güvence altına alması önemlidir.


Doğu Akdeniz düğümü nasıl çözülür?

Akdeniz’de yapılan araştırmalar enerji kaynaklarının jeolojik formasyon gereği Doğu kesimde kümelenmiş durumda olduğunu ortaya koymakta. Buradaki kümelenmede çok büyük hacimli dev rezervler bulunmakta. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumunun (USGS) 2010 yılında Levant havzası için açıkladığı tahminlerine göre tekbaşına bu havzada 1.7 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp doğal gaz bulunmakta. İsrail, Gazze Şeridi, Güney Kıbrıs ve Lübnan açıklarındaki deniz alanını kapsayan Levant Havzası 83 bin kilometrekarelik bir alana tekabül ediyor, yani Doğu Akdeniz’in sadece yüzde 5’lik küçük bir kısmı.

Son 10 yıldaki keşifler

USGS benzer şekilde bir başka havza için bulgularını açıkladı: Mısır açıklarından Güney Kıbrıs’a uzanan Nil Deltası havzası için tahmin edilen rezerv miktarı 1,8 milyar varil petrol ve 6,3 trilyon metreküp doğal gaz. Bu iki değerlendirme Doğu Akdeniz’de Levant ve Nil Detası havzalarında toplamda teknik olarak çıkarılması mümkün 10 trilyon metreküpten fazla doğalgaz ve 3.5 milyar varil petrol olduğunu öngörmektedir.

Son 10 yılda bu kaynakların yaklaşık dörtte biri keşfedildi. Doğu Akdeniz’de Levant ve Nil Deltası havzaları dışında da potansiyeli yüksek havzalar olduğu bilinmekte. Bunlardan en önemlisi Libya açıklarındaki Sirte havzası. Bilimsel literatüre Süper Havza olarak giren Sirte havzası petrol ve doğalgazda Kuzey Afrika’nın en üretken havzası olarak tanımlanıyor ve dünyanın 25 süper havzasından biri kabul ediliyor. Karadan başlayıp denize uzanan bu havzanın rezervi 48 milyar varil petrol ve 1.4 trilyon metreküp gaz olarak hesaplanıyor. Bu üç havza dışında da Doğu Akdeniz’de açıklanmamış potansiyeli yüksek başka havzaların da bulunuyor olma olasılığı jeolojik formasyon gereği çok yüksek.

Çamur volkanları

Türkiye’nin Akdeniz kıyısına çok yakın bir bölgede Antalya Körfezi’nden Finike Körfezi’ne uzanan kısımda Yunanlıların Meis olarak adlandırdığı Kızılhisar adasının hemen doğusunda deniz tabanında metan gazı salımı olan çamur volkanları bulunmakta. Çamur volkanlarından çıkan metan gazı doğalgazın içerisinde yüzde 70-90 oranında yer alan önemli bir bileşen ve enerji kaynağı. Avrupa Birliği’nin finanse ettiği çeşitli araştırmalar kapsamında Akdeniz’de metan gazı salımı olan çamur volkanları haritası çıkarılmış durumda. Kızılhisarın yanıbaşındaki metan gazı sızıntılı çamur volkanlarının olduğu bölge Anaksimander Dağları olarak adlandırılmış ve üzerine birçok araştırma yapılmış, buradaki gaz hidrat rezervleri çeşitli AB proje çalışmaları kapsamında konfirme edilmiştir. Ayrıca, Kızılhisar adasının doğusuna ilaveten, Akdeniz’deki en büyük doğalgaz keşfinin (Zohr sahası) bulunduğu Nil Deltası havzasında, ikinci büyük doğalgaz keşfinin (Leviathan sahası) bulunduğu Levant havzasında, yanısıra Lübnan açıklarında Sirte havzasında ve Mısır’la Türkiye anakaraları arasındaki orta hat üzerinden çizilen Türk kıta sahanlığı boyunca uzanmaktadır. Metan gazı salımlarının görüldüğü bu çamur volkanları bölgelerinde gelecekte yeni doğalgaz yatağı keşifleri olma ihtimali yüksektir. Akdeniz’i bugün savaşın eşiğine getiren anlaşmazlıklar da zaten bu bölgeleri kapsayan deniz alanlarından Türkiye’yi mahrum bırakmak üzerine kurulmuş senaryoları yansıtmaktadır. Bir taraftan enerji kaynaklarını sahiplenme kavgası, diğer taraftan enerji kaynaklarının Avrupa’ya nasıl ulaştırılacağı konusu var. Doğu Akdeniz’deki keşifler içerisinde Leviathan sahasından İsrail’e boru hattı döşenmiş durumda ve Leviathan doğalgazı ülkede kullanılmakta ama 605 milyar metreküplük dev rezerv potansiyeli İsrail’in ihtiyacının çok fazlası olduğundan Avrupa’ya ihraç edilmek isteniyor. ABD ve İsrail şirketlerinin çıkardığı Leviathan gazının Avrupa’ya taşınması konusunda başrolde olmak ve pastadan pay almak için Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi çok çabaladılar, bunun için geliştirdikleri EastMed proje önerisine Avrupa Birliği finansmanıyla ön fizibilite yaptırdılar. Ama İsrail gazını Akdeniz üzerinden Yunanistan’a ve İtalya’ya taşıyacak bir deniz boru hattının maliyeti pastanın tadını kaçırdı, astarı yüzünden pahalıya geleceği görüldü.

Mısır için önemli bir kayıp

Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Fransa, bu yılın Mayıs ayında ortak bir açıklama yaparak “Türkiye’nin Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz faaliyetlerinin GKRY’nin sözde münhasır bölgesinde gerçekleştiğini savunarak, söz konusu arama çalışmalarının uluslararası kanunlara aykırı olduğunu” öne süren bir deklarasyon yayınladılar. Yunanistan’ın yoğun çabalarına rağmen “Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda yer alan dört ülke İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin’in Türkiye’ye karşı bu deklarasyona katılmadılar. Buradaki katılım durumu hem Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki potansiyel düşmanlarını ve müttefiklerini göstermesi hem de başı İsrail sonu İtalya olan East Med boru hattı oyununda sona gelindiğini ortaya koyması açısından önemliydi. Bu noktada Leviathan gazının Avrupa’ya Türkiye üzerinden taşınmasına yönelik bir çalışma yapılması Doğu Akdeniz enerji mücadelesinde ABD ve İsrail’in Türkiye’nin yanında yer almasını beraberinde getirir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de müttefikler edinmesi ve deniz alanlarını Libya anlaşmasında olduğu gibi uluslararası anlaşmalarla hukuki güvence altına alması önemlidir.

Mısır’ın geçtiğimiz ay Yunanistan’la deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalayarak kendi ulusal çıkarlarından vazgeçerek Mısır Mavi Vatan’ından önemli bir kayba imza attı. Mısır için önemli bir kayıp çünkü Mısır Yunanistan yerine Türkiye ile anlaşma imzalasaydı yaklaşık bir Kıbrıs adası kadar daha fazla deniz alanına sahip olacaktı. Şimdi bu durum Mısır’da da vatansever aydın insanların mutlaka tepkisini çekecektir. Esasen anlaşma Yunan parlamentosundan geçerken Mısır parlamentosundan henüz onay almadı. Bu sözleşme Mısır’da yüksek yargıya taşınması durumunda Mısır Yüksek Yargısı tarafından iptal edilme olasılığı da yüksektir. Mısır’ın hak kaybı düşünüldüğünde anlaşmanın Mısır’da onaylanma süreci uzayabilir.

Bu süreçte Türkiye’nin Doğu Akdeniz ülkeleri ile proaktif diplomasi yürüterek Mavi Vatan’a ilişkin haklarımızı hukuki güvence altına alacak uluslararası anlaşmalara imza atması ulusal çıkarlarımız açısından önemlidir, Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz ittifakına verilecek en güzel cevaptır. Libya ile yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasına benzer şekilde karşılıklı kıyılarımızın bulunduğu Mısır, Lübnan ve İsrail ile ikili anlaşmalar yapmak üzere diplomasi yürütülmeli ve bu ülkelerin Türkiye ile anlaşmaları durumunda elde edecekleri deniz alanı kazancı anlatılmalıdır. Örneğin Türkiye’nin İsrail ile bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapması durumunda Güney Kıbrıs Rum kesiminin sözde parsellerinin büyük kısmı Türkiye ile İsrail arasında hukuki bir temelde paylaşılmış olacak, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin Mavi Vatan’ımızı gasp girişimleri boşa çıkacak ve uluslararası toplum nezdinde haksız duruma düşeceklerdir.

Yunanistan’ın Türkiye’yi Akdeniz’den mahrum etme girişimi sahip olduğu ve işgal ettiği adalara anakaraymış gibi kıta sahanlığı tanımlama senaryosu üzerine kurulu. Bu senaryoya karşın herşeyden önce adalara ilişkin egemenlik haklarımıza sahip çıkmamız ve işgale sessiz kalmamamız, adaların devir şartlarına rağmen Yunanistan’ın gayrihukuki askerlendirdiği adaları Birleşmiş Mi,lletler gündemine taşımamız önemlidir.

Adaların kaderi

Türkiye, 1923 Lozan Antlaşması’nın 15. Maddesi ile o dönem İtalya’nın işgali altında bulunan Kızılhisar dahil olmak üzere toplam 14 ada üzerindeki haklarından İtalya yararına vazgeçer. Anlaşmada adalar ismen yer alırken adacıklar ismen yer almamakta, bağlı adacıklara atıf bulunmamaktadır. Devredilmeyen ada, adacık ve kayalıklar elbette Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Kızılhisar Adası’nın batısında yer alan Kara Ada ve doğusunda yer alan Fener Adası da bunlar arasında yer almakta olup Türkiye’nin egemenliği altında olan adalardır. Esasen Lozan antlaşmasının 12 maddesi Asya kıyısından 3 milden az uzaklıkta bulunan adaların Türkiye egemenliği altında olacağı açıkca ifade edilmiştir. Kara Ada kıyıya 2.9 mil, Fener Ada 1.8 mil uzaklıktadır. Başta Fener Ada ve Kara Ada olmak üzere Türkiye egemenliği altında olması gereken tüm adalara sahip çıkmalıdır.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na girmediği için adaların kaderinin belirlendiği 1947 Paris Konferansı’na davet edilmezken bu konferansta Kızılhisar dahil 14 adanın egemenliği İtalya’dan alınarak Yunanistan’a verilir. Paris Anlaşması’nın 14. Maddesine göre bu adalar gayri askeri statüde bulunmakta, kolluk kuvveti dışında silahlı kuvvet bulundurulamaz. Yunanistan bugün Kızılhisar adasına asker çıkartarak adanın egemenlik devir şartını ihlal etmektedir.

Boğazönü Adaları (dört adet) ve Saruhan Adaları (beş adet) eklendiğinde Ege Denizi’nde gayri askeri statüde olması uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınarak Yunanistan’a devredilmiş toplam 23 ada bulunmaktadır. Bu adalara ilişkin son durumu geçtiğimiz aylarda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar açıkladığı üzere 23 adanın 16’sı silahlandırılmış ve Türkiye’nin milli güvenliği üzerine ciddi tehdit oluşturmaktadır.

Türkiye gerek işgal altındaki adalarında Yunan işgaline son verilmesi gerekse gayriaskeri statüdeki adalarda Yunan askeri varlığına son verilmesi konularının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gündemine alınması için diplomasi yürütmelidir. Doğu Akdeniz’de sular ısınırken Türkiye’nin proaktif bir diplomasi ve hukuk mücadelesine girmesi büyük önem taşıyor. Ülkemizin deneyimli diplomatlarına ve deniz hukukçularına bu dönemde önemli görev düşüyor. Diplomasi ve hukuk atağı Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yanlızlık görüntüsünden çıkaracak anahtardır. Bu kapıyı açmak için haklı davamızı uluslararası topluma her fırsatta anlatmamız gerekiyor. Yunanistan’ın Mavi Vatanımızı gasp girişimlerini, adalarımızı işgallerini ve yanıbaşımızdaki adaları gayrihukuki askerileştirerek milli güvenliğimiz üzerine oluşturduğu tehdidi tüm dünya görmeli.

[email protected]