Doğu Akdeniz için istikrar ne kadar yakın?

Muhammed Bilal Sağlam / Bilkent Üniversitesi
26.01.2020

Libya, Doğu Akdeniz’deki devletlerin hem sert gücünü test etmemizde hem de barışa dair iradelerini ölçmemizde önemli bir turnusol kağıdıdır. Libya’daki sorunların Suriye’de ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda olduğu gibi diğer bölge sorunlarıyla da iç içe geçmesi, bölgenin istikrarı konusunda iyimser yaklaşımları kısa vadede boşa çıkarmaktadır.


Doğu Akdeniz için istikrar ne kadar yakın?

19 Ocak 2020 Pazar günü Libya’daki artan gerilimi görüşmek üzere birçok ülke Berlin’de bir araya gelmişti. Berlin Zirvesi’nin hem Libya hem de Doğu Akdeniz Bölgesi için istikrarın sağlanmasına yönelik rolü çeşitli uzmanlar tarafından vurgulanmışsa da zirve bildirisine hiçbir ülkenin imza atmaması bölge için istikrar hayallerini sekteye uğratmıştır. Nitekim imzalar atılsa dahi antlaşmaların devletlerin sert gücü ve kararlı iradesiyle olumlu sonuçlar doğurabileceği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Gelinen bu noktada Berlin Zirvesi’nin uluslararası toplumun dikkatini Libya ve Doğu Akdeniz’e çekmiş olması ve taraflar arasında ateşkesi sağlaması, zirveye atfedilen az miktardaki olumlu adımlar olarak öne çıkmaktadır.

Peki yaşanan bu gelişmeler ışığında Doğu Akdeniz’i ve bölge ülkelerini hangi senaryolar beklemektedir?

2011 yılından bu yana Doğu Akdeniz Bölgesi’nin ajandasında iki temel madde yer almıştır. Bunlar, bölgenin enerji kaynaklarının paylaşımı ve bölge güvenliğinin tesis edilmesi olarak ikiye ayrılmaktadır.

Doğu Akdeniz ve enerji

Enerji gündemi bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının 2010 yılından itibaren keşfedilmesiyle canlanmıştır. Bu keşiflerle bölge ülkelerinden bazıları enerji ihraç eden ülke konumuna dahi geçebilmiştir. Örneğin önceden Mısır’dan enerji ithal eden İsrail, Leviathan ve Tamar havzalarının keşfiyle Mısır’a doğalgaz ihraç etmeye başlamıştır.

İsrail, Mısır, Filistin ve GKRY’nin sahip olduğu Doğu Akdeniz hidrokarbon rezervleri bölge ülkeleri arasında enerji ajandasına dayalı yeni bir diyalog süreci yaratmıştır. Ocak 2019’da Doğu Akdeniz Gaz Forumu adıyla bir organizasyon kurulmuş ve bu organizasyon vasıtasıyla bölgedeki gazın Avrupa’ya ihraç edilmesi planlanmıştır.

Fakat, enerji kaynaklarının arama ve sondajı için ikili müzakereler yoluyla varılan münhasır ekonomik bölge (MEB) anlaşmaları, bazı bölge ülkelerinin çıkarlarına ters düşmesinden dolayı gerilim arttırıcı rol oynamıştır. Özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile bölgedeki ülkelerarasındaki MEB anlaşmaları, hidrokarbon sondaj ve arama faaliyetleri için off-shore petrol şirketlerine çeşitli ruhsatlar verilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu da Kıbrıs adasının çevresindeki bazı bloklardaki kaynak paylaşımı sorununu ortaya çıkarmıştır.

Ayrıca Doğu Akdeniz’de çıkarılan doğalgazın Avrupa’ya ihracının enerji piyasasındaki Rus hakimiyetini zayıflatma rolü de Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na destek vermesinde önemli etmenlerdendir. Nitekim, Doğu Akdeniz Gaz Forumu, bölgedeki enerjiyi Avrupa’ya taşımak için boru hattına ihtiyaç duymaktadır. Bu boru hattının Türkiye’nin sahip olduğu MEB alanlarından geçmesi, Türkiye ile müzakereleri de gerekli kılmaktadır. Fakat gelinen süreçte bölge ülkeleri MEB alanlarının paylaşımı ve bu alanların diyalog yoluyla enerji transferinde kullanımı bağlamında müzakerelerden uzak bir tutum sergilemektedir.

Doğu Akdeniz Bölgesi’nin güvenliği de enerji kaynaklarının ortaya çıkışıyla derinleşen önemli bir sorun olmuştur. Özellikle üretilecek olan enerjinin nakli ve enerji arama faaliyetleri sırasında yaşanan güven azaltıcı olaylar, Doğu Akdeniz’in enerji güvenliğini riske atmaktadır. Örneğin Türkiye, 6. blokta faaliyet göstermek isteyen çeşitli off-shore petrol şirketlerinin faaliyetlerini 6. bloğun kendi MEB alanına dahil olduğu savıyla geçmişte engellemiştir. Bu durum petrol şirketlerinin sigorta maliyetlerini dolayısıyla enerji maliyetlerini arttırmakla kalmamış bölgedeki enerji güvenliğini de tehdit etmiştir. Dolayısıyla enerji güvenliği, tarafların müzakerelerden uzak tavır ve diplomasilerinin devam etmesi halinde gelecekte de tehlike altında olacaktır.

Bu tabloda Libya, Doğu Akdeniz’deki istikrarsız ortamın bir yansıması olarak öne çıkmaktadır. İç savaş yaşayan ve çeşitli etnik fraksiyonlara sahip bu ülkenin de ajandasında enerji büyük rol oynamıştır. Sahip olduğu petrol kaynakları ve MEB alanlarındaki olası yeni petrol havzaları ile birçok ülke Libya’nın iç savaşını kendi lehine sonuçlandırmak istemektedir. Nitekim yeni petrol kaynaklarının arama ve sondaj çalışmalarından elde edilecek gelirler Libya iç savaşındaki aktör sayısının artmasına neden olmuştur. Bu sebeplerden dolayı Berlin Zirvesi, bölge ülkelerinin enerji odaklı ekonomik çıkarlarıyla yakından ilgilidir.

Göç sorunu

Enerji güvenliğinin yanı sıra bölge ülkelerinin bazılarında yaşanan iç savaş ve çatışmalar kitlesel göçleri tetiklemiş ve bölgede bir güvenlik sorunu olarak göçmen veya mülteci krizini doğurmuştur. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin göç verdiği gözlemlenirken, Güney Avrupa ülkelerinin bu ülkelerden göç aldığı görülmektedir. Geçtiğimiz yaz göçmen gemilerinin İtalya açıklarında bekletilmesi bu sorunun tipik örneklerindendir. Göçmen sorunundan yine en çok etkilenen Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa devletleri olmuş ve bu devletler bölgedeki siyasi sorunlara yaklaşımlarını göçmen sorunun ivedilikle çözülmesi üzerine kurmuştur. Berlin Zirvesi’nin toplanmasında bu sorunun önemi oldukça büyüktür.

Kilit aktörler

Tüm bu faktörler göz önüne alındığında Libya’daki iç savaşa müdahil olan ülkelerin artması ve bu ülkelerin karar alma süreçlerinde aktif politikalar benimsemesini; Doğu Akdeniz’in bölgesel olarak enerji ve güvenlik bağlamındaki sorunları çerçevesinde değerlendirmek mümkündür.

Berlin Zirvesi’ne giden süreçte birçok ülke özelde Libya’daki iç savaşta genelde ise Doğu Akdeniz’in bölgesel sorunlarında aktif rol almıştır. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa, Suudi Arabistan, Rusya ve ABD gibi bazı ülkelerin bölgeye kıyısı olmamasına rağmen bölgedeki sorunlara dahil olmaya çalışması, Doğu Akdeniz’deki aktör sayısını arttırmıştır. Böylece özelde Libya genelde ise Doğu Akdeniz’de gerilim ve çatışmaların artması beklenmektedir. Artan gerilim hem enerji güvenliğini tehdit etmede hem de yeni göç hareketlerine neden olmada önemli bir paya sahiptir. Yaşanan bu gelişmeler bölge için istikrar planlarını zora sokmakla beraber müzakere yollarını tıkama riski teşkil etmektedir.

Doğu Akdeniz Bölgesi’nin istikrarı için kilit aktörlerin oynayacağı rol önemli olmakla beraber Libya krizinin geleceği de belirleyici olacaktır. Libya’da yaşanan iç savaş Orta Doğu’daki krizlerle karşılaştırıldığında Avrupa ülkelerini daha çok etkileme potansiyeline sahiptir. Bu yüzden Berlin Zirvesi’nin ateşkesinden ziyade bölge aktörlerinin ateşkesi sürdürme iradesi bölgenin istikrarını doğrudan etkileyebilmektedir.

Libya’daki iç savaşı önemli kılan etmenlerin; bölgeyi barındırdığı imkanlar dahilinde etki alanı geniş olan bir krize dönüştürebilme imkânı çok yüksektir. Her şeyden önce Libya’daki savaş cephelerinin güçlü birliklerinin olmaması, ülkenin zengin bir klan demografisine sahip olmasıyla beraber kurulan ittifakların kırılgan özellikler göstermesi ve de birçok ülkenin bu şartlarda bölgedeki çıkarlarını sürdürme isteği Doğu Akdeniz istikrarını çıkmaza sürüklemektedir.

Birçok devlet bu kriz süresince taraflara savaş mühimmatları satarak önemli gelirler elde etmiştir. Ayrıca petrol gibi enerji kaynaklarının arama ve sondaj çalışmalarından pay almak da dışarıdan müdahil olan devletler için önemli bir ekonomik teşvik olmaktadır. Bunun yanında hem mülteci sorunuyla mücadele ederek Doğu Akdeniz’in güvenliğini sağlama hem de enerji akışının kesintisiz devam ederek enerji fiyatlarındaki hareketliliği önleme isteği devletlerin taraf seçimlerindeki maddi kaygılarını da gözler önüne sermektedir. Son olarak savaş sonrası yeniden inşa sürecinde rol almak, özellikle kazanan tarafta bulunmakla doğrudan ilişkili olduğu için Libya sorununa müdahil olan ülkeler çıkarlarını koruma konusunda kararlı davranma ihtimaline sahiptir.

Dahası diğer devletlerin Doğu Akdeniz’e müdahalesi ve Libya taraflarına destekleri siyasi faktörleri de içinde barındırmaktadır. Fayiz Serrac’ın azınlık da olsa hükümetinde görev verdiği Müslüman Kardeşler, diğer Arap ülkelerinin Hafter’i desteklemesinde önemli bir rol oynamaktadır. Fakat, selefi askerlerin Hafter’e destek vermesi de bahsi geçen Arap ülkelerinin Hafter tarafını tutmasında etkili olmaktadır. AB ülkelerinin ise bölge istikrarını ivedilikle sağlamak istemesi AB’nin ortak politikalar üretmesine bağlıdır. Nitekim Libya’da olası bir güç dengesinde demokratik olana yakın bir yönetim anlayışı benimseyen tarafı desteklemek AB ülkelerinin siyasi motivasyonlarından biri olabilmektedir. Benzer bir senaryo ABD için de geçerli olabilir.

Caydırıcı ve sert güç

Hafter’in sağlık sorunlarıyla beraber ihtimaller dahilinde kuracağı otoriter bir devlet kısa vadede Libya’dan kaynaklanan mülteci sorununu çözme ihtimaline sahip olsa da; bölgede yeni çatışmaları tetikleyebilmektedir. Ayrıca Libya’daki iki cephenin de tavizler vererek güçlendirdikleri ve bölgeye yeni aktörler kazandırdıkları görülmektedir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki aktör sayısının artması; müzakere masasından istikrar sağlayıcı bir karar çıkmasını da olumsuz etkileyebilmektedir. Gelinen süreçte Berlin Zirvesi’nde sağlanan ateşkes antlaşması sadece sözlü olarak kabul edilmiştir. Bölge istikrarının sağlanması için tarafların karşılıklı diyalog kanalları kurmaları gerekmektedir. Bu diyalog kanallarını sağlamada ise ABD ve Rusya’nın önümüzdeki günlerde daha aktif bir rol oynama ihtimalleri vardır. Aksi takdirde oldukça kırılgan görünen bu ateşkesin bozulma olasılığı çok yüksektir. Hafter’in görece elde ettiği askeri üstünlüğün de kırılgan olduğu unutulmamalıdır. Bu da bölge aktörlerinin güçlerini bir süre daha test etmelerine ve çatışmacı tavırlarını sürdürmelerine neden olabilmektedir.

 

Her istikrar ve diyalog sürecinde olduğu gibi devletlerin caydırıcı ve sert gücünün etkisi, barışçıl çözümleri ayakta tutabilmektedir. Libya, Doğu Akdeniz’deki devletlerin hem sert gücünü test etmemizde hem de barışa dair iradelerini ölçmemizde önemli bir turnusol kağıdı olacaktır. Ayrıca Libya’daki sorunların Suriye’de ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda olduğu gibi diğer bölge sorunlarıyla da iç içe geçmesi ve o sorunları da etkileyebilme potansiyeline sahip olması, Doğu Akdeniz Bölgesi’nin istikrarı konusunda iyimser yaklaşımları kısa vadede boşa çıkarmaktadır. Nitekim, sahadaki güç dengesi ve ittifaklarının oldukça karmaşık durumda olmasıyla beraber bölge devletlerinin çıkarları da ciddi bir çatışma içerisindedir. Oluşan bu tabloda bölge ülkelerinin çıkarlarından taviz verdiği bir diplomasi ve ABD gibi güçlü devletlerin sert gücüyle garantörlüğünü sağladığı bir barış; Doğu Akdeniz’in istikrarını tesis edebilir. Aksi halde istikrarın Doğu Akdeniz için bir süre daha uzak olduğunu söylemek gerekir. 

[email protected]