Doğu Akdeniz’deki çıkar gambiti

Muhammed Bilal Sağlam / Bilkent Üniversitesi
31.01.2020

Birçok ülke bölgedeki menfaatlerini korumak ve yeni menfaatler elde edebilmek için maddi kaynaklarını bölgeye sarf ediyor. Bu durum Libya krizinde zafer arayan tarafları giderek artan maddi kayıplara sürüklüyor. Artan silah satışı ve enerji çatışmasıyla bölgedeki gerilimin gün geçtikçe tırmanması, bölgede mülteci akınlarını tetikleyecektir.


Doğu Akdeniz’deki çıkar gambiti

Geçtiğimiz hafta Berlin Zirvesi’ni değerlendirirken birçok uzmanın da ifade ettiği gibi Libya’daki ateşkesin son derece kırılgan olduğunu belirtmiştim. Bu kırılganlık Halife Hafter’e bağlı birliklerin Misrata şehrini ele geçirmek için harekete geçmesiyle Berlin’de müzakere edilmiş olan ateşkesi sonlandırmıştır. Böylece hem Libya hem de Doğu Akdeniz için gerilimin ve diplomasi trafiğinin artacağı günler bizleri beklemektedir.

Doğu Akdeniz’deki istikrarsızlık ve gerilimin bir izdüşümü olan Libya’ya bakmak bölgedeki ülkelerin çıkar çatışmalarını anlamada önem teşkil etmektedir. Çünkü Libya’daki sorunlar hem bölgenin barındırdığı sorunları etkilemekte hem de çatışmalara müdahil olan devletlerin bölgedeki krizlere dahil olma motivasyonlarını ortaya koymaktadır.

Libya ve Doğu Akdeniz bir çıkar gambitine sahne olmaktadır. Birçok ülke bölgedeki menfaatlerini korumak ve yeni menfaatler elde edebilmek için maddi kaynaklarını bölgeye sarf etmektedir. Bu gambit politikalarını ülkeler özelinde incelemek de Doğu Akdeniz’in geleceği adına ortaya konan tahminlerin ve senaryoların daha kolay analiz edilmesini sağlayacaktır.

Bölge ülkelerinin stratejileri

Türkiye: Bölgede her şeyden önce uluslararası hukuktan doğan deniz bölge alanlarını korumak istemektedir. GKRY’nin ikili MEB anlaşmaları yapması ve bölgedeki doğalgaz arama faaliyetlerini tek taraflı yürütmesi, Türkiye’nin aktif olarak doğalgaz arama çalışmalarına müdahil olmasının önünü açmıştır. Ayrıca Türkiye’nin bazı MEB alanlarının GKRY’nin hak iddaa ettiği alanlar ile çakışması da Türkiye’yi haklarını savunmada sert gücünü kullanan bir aktör haline getirmiştir. Libya ile yapılan deniz bölgeleri anlaşması, Türkiye’nin enerji rotalarında bulunan MEB alanlarından ekonomik gelir elde etme ve bu alanlardaki enerji kaynaklarını kullanma amacı taşımaktadır. Doğu Akdeniz Gaz Forumu ve EastMed boru hattı projeleriyle bölgesel yalnızlığa itilmesine karşın Türkiye, Doğu Akdeniz MEB alanlarında nüfuzunu arttırarak karar alma mekanizmasında bulunmak isteyen bir ülke profili çizmektedir.

Türkiye’nin Libya’da Fayiz Serrac’ın başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı MEB anlaşması Doğu Akdeniz’deki varlığı için kilit bir role sahiptir. Bu yüzden Türkiye Libya ile olan askeri ve stratejik ortaklık kanallarını çeşitli anlaşmalarla üst düzeyde tutmaya devam etmektedir. Hafter’in de olası bir zafer sonucunda Türkiye ve Libya arasında yapılmış olan MEB anlaşmasını tanımayacağını belirtmesi, Türkiye’yi Serrac hükümetini desteklemede daha istekli hale getirmektedir. Berlin Zirvesi’nden sonraki süreçte de Birleşmiş Milletler’in silah ambargosuna rağmen gerek teçhizat gerekse askeri destek ile Serrac hükümetini korumada Türkiye’nin kararlı olacağı tahmin edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin hem BM tarafından tanınan hem de demokratik olarak seçilen bir hükümeti destekleme tezi vardır. Ayrıca Hafter’in olası bir zaferinde Kaddafi Libya’sından farklı olmayan diktatoryal bir rejim kuracağı tezi de birçok uzman ve ülke tarafından kabul görmektedir. Bu motivasyonlarla Türkiye, Libya’da ateşkesin bozulma ihtimaline karşın Serrac hükümetini desteklemede sert gücünü kullanmaya hazır bir ülke konumundadır.

Rusya: Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu her fırsatta arttırmak isteyen Rusya, Suriye iç savaşında Esad’a destek vererek bölgede öne çıkmaktadır. Yeni enerji kaynaklarının keşfiyle beraber Rusya, hem bölgedeki sondaj ve arama çalışmalarına katılma hem de bölge ülkeleriyle enerji odaklı diplomatik kanallar oluşturma çabasına girişmiştir. 2011 krizinde GKRY’e ekonomik kredi veren ve İsrail ile enerji anlaşmaları yapan Rusya, Libya’da ise dolaylı olarak Hafter’i desteklemektedir.

Enerji güvenliği bağlamında Doğu Akdeniz’deki nüfuz alanını genişletmek isteyen Rusya için Libya krizi önemli bir rol alanı olarak gözükmektedir. Birçok kez Hafter’e açık destek vermediğini ifade eden Rusya, Rus özel birlikleri olan Wagner’i yollayarak Hafter’in askeri gücünü arttırmış ve bölgedeki etkinliğini kuvvetlendirmiştir. Wagner’in daha önce hem Suriye’de hem de Ukrayna’da Rusya politikalarına hizmet etmesi, Libya için Rusya’nın safını dolaylı yönden Hafter olarak işaret etmektedir. Fakat bu desteğin değişme ihtimali de bulunmaktadır. Özellikle Suriye iç savaşında Türkiye ile müzakere eden Rusya, Libya politikalarının da Türkiye ile olan ilişkilerine büyük ölçekte etki edeceğinin farkındadır. Rusya, Berlin Zirvesi sonrası ateşkes kararını desteklese de Libya krizinin gidişatına göre taraf belirleyecek; Doğu Akdeniz’deki askeri nüfuz alanını ve enerji ajandasına dayalı çıkarlarını pragmatist ittifaklarla genişletmek isteyecektir.

Amirika Birleşik Devletleri: Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının keşfini Rusya’ya karşı etkili bir koz olarak görmektedir. Özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin Avrupa ülkelerine yeni bir enerji arzı yaratma ihtimali, Rusya’nın enerji piyasasındaki etkinliğine rekabet oluşturmada önemli faktörlerdendir. Fakat, bölgedeki yeni enerji rezervlerinin düşük olması birçok uzmanın da belirttiği gibi Doğu Akdeniz’in enerji piyasasında Rusya’ya rakip olma ihtimalini azaltmaktadır. Yine de ABD, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu desteklemekte ve bölgedeki enerji arama çalışmalarına 6. filosu ile yardım etmektedir. ABD’li petrol şirketi Exxon Mobil’in off-shore antlaşmalar vasıtasıyla İsrail gazını çıkarmasının yanı sıra GKRY’nin sondaj ve arama faaliyetlerine destek olması; ABD’nin bölgedeki enerji hareketliliğinde tarafını göstermektedir.

Libya krizinde daha önce DEAŞ’a karşı mücadelesinde Hafter’e destek vererek pozisyon alan ABD son dönemde bu desteğini geri çeken bir görüntü vermektedir. Hafter’in bölgedeki çatışmalarda sivil halka karşı tutumu ve otoriter yapısının bölge için sorunlar yaratabileceği düşünülmektedir. Nitekim, Trablus’a yapılan son saldırıda ABD, Hafter’i bölgede gerilimi arttırdığı gerekçesiyle uyarmıştır. Tüm bu gelişmeler ışığında ABD’nin hem Libya’da hem de Doğu Akdeniz’de süreci yakından takip ederek bekle gör politikası izleyeceği söylenebilmektedir. Libya savaşının gidişatı ve Rusya’nın bu savaşta desteklediği taraf ABD’nin krize karşı tutumuna yön verecektir.

Avrupa Birliği ülkeleri: AB ülkeleri özelde Libya genelde Doğu Akdeniz için iki temel bölge sorununa ortak bir stratejik plan dahilinde müdahale etmek istemektedir. Bunlar illegal mülteci akınları ve enerji kaynaklarının paylaşımıdır. Bu konularda ortak politikaları hedefleyen çeşitli açıklamalar yapılsa dahi Libya’da Fransa ve İtalya’nın çıkarlarının çatışması; AB’nin Libya konusunda ortak bir stratejiye mutabık olmasını engelleme ihtimaline sahiptir.

Fransa Hafter’i destekleyen bir politika izlemektedir. Hafter’in Libya’nın doğusundaki petrol kuyularını ele geçirmesi, Fransızların bölgedeki enerji faaliyetlerine angaje olmasını sağlamıştır. Ayrıca Fransa’nın birçok ülke gibi Hafter’e silah sattığı da bilinmektedir. Geçtiğimiz aylarda Geryan şehri Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından Hafter birliklerinden geri alınmış ve şehrin silah depolarında AB ambargosuna rağmen birçok Fransız teçhizatı bulunmuştur. Dolayısıyla Fransa’nın Libya’da Hafter’e vermiş olduğu açık desteği veenerji ihracında bölgede avantaj elde etme arayışı görülmektedir.

Libya’nın en çok petrol ihraç ettiği ülkelerden biri olan İtalya, Hafter’in İtalyan petrol şirketi ENİ’nin kontrolünde olan kuyuları işgal etmesi sonrası Fransa ile gerilim yaşamaktadır. Üstelik artan silah satışları sonrası bölgedeki yüksek gerilimden rahatsız olan İtalya, Libya’daki yeni bir göç dalgasından en çok etkilenecek AB ülkesidir. Ayrıca EastMed boru hattı projesinin uygulanabilirliği açısından olumsuz ifadeler kullanan İtalya’nın, Gaz Forumu ülkelerinden uzaklaştığı görülmektedir. Sonuç olarak İtalya’nın hem enerji kaynaklarının karlılığını sağlayacak hem de mülteci akınını durdurabilecek pragmatik politikaları takip etmesi beklenmektedir. Bu da Libya krizindeki aktörlerin başarısına ve krizin sürecine göre değişiklik gösterecektir.

Yunanistan bölgedeki politikalarını hem Doğu Akdeniz Gaz Forumu’ndaki çıkarlarını koruma hem de Türkiye’nin Libya ile olan MEB antlaşmasını engellemeüzerine şekillendirmektedir. Berlin Zirvesi öncesinde Yunan bürokratların Hafter’i ağırlamasını ve Yunan MEB alanlarının korunması için Yunan deniz kuvvetlerine saldırı talimatı verilmesini bu yönde yorumlamak mantıklıdır. Nitekim, AB’nin uygulayacağı ortak bir politika Yunanistan’ın bölgedeki kararlarında daha etkili olacaktır.

Doğu Akdeniz politikalarını enerji güvenliği ve mülteci sorununa odaklanarak şekillendiren Almanya, diyalog mekanizmalarını güçlendiren bir ülke profili çizmektedir. Libya’ya önemli miktarda dış yardımda bulunan Almanya, ülkede sahadaki güç dengesiyle müzakere masasının güçlenebileceğini düşünmektedir. Fakat şimdiye kadar hem AB’nin koymuş olduğu silah ambargosunun birçok ülke tarafından delinmesi hem de göçmenlere karşı İtalya’nın Akdeniz’deki tutumu diplomasi kanallarının verimliliğinin birçok ülke tarafından sorgulanmasına neden olmaktadır. Berlin Zirvesi sonrası sağlanan ateşkes anlaşmasının bozulmasıyla Almanya’nın bölgede ateşkesi bozan tarafa karşı agresif politikalar uygulama ihtimali vardır.

Arap ülkeleri: Doğu Akdeniz Bölgesi’nin politikalarının şekillenmesinde Arap ülkeleri de ciddi rol oynamaktadır. Birçok Arap ülkesi enerji ihracı için Avrupa ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmiş; bölgedeki siyasi karışıklıklara karşı ideolojik eksende politikalar belirlemiştir.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır; Libya krizinde Hafter yanlısı tutumlarını sürdürmektedir. Birçok uzmanın Serrac hükümetinde bulunan devrimci Müslümanlardan dolayı bahsi geçen Arap ülkelerinin çıkarlarına Hafter’in hizmet edeceğini düşünmesi belirli açılardan doğru kabul edilebilir bir yorumdur. Fakat, Hafter’in birliklerinin önemli bir kısmını oluşturan Selefi savaşçıların ve Hafter’in otoriter tavrının BAE, Suudi Arabistan ve Mısır için de önemli bir destek motivasyonu olduğunu söylemek gerekir. Nitekim, otoriter yönetimlerini sürdüren bu ülkelerin demokratik seçimlerle yönetilen bir Libya karşısında kendi yerel otoritelerini sürdürmesi de zorlaşacaktır. Ayrıca Mısır’ın İhvan karşıtı politikalarının yanı sıra Doğu Akdeniz Gaz Forumu ülkeleriyle kurmuş olduğu enerji odaklı diplomasi bölge politikalarının şekillenmesinde Avrupa’yla ortak hareket zeminini arttırma ihtimaline sahiptir. Bu bağlamda İsrail ile ilişkilerini düzelten Mısır, olası bir çıkar çatışmasında Libya’daki menfaatleri ve Avrupa ile olan diplomatik ilişkisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilir. Gelinen süreçte ise BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın askeri teçhizat yardımları Hafter için devam etmekte; bu ülkelerin kısa vadede Hafter’in gücünü konsolide edecek politikaları izlemesi beklenmektedir.

Katar’ın Libya krizinde Serrac hükümetine destek verdiği bilinmektedir. Nitekim, Serrac’ın daha önce Müslüman Kardeşler’le bir bağının olmadığını açıklamasına rağmen hükümet kadrolarının belirli bir kısmının Müslüman Kardeşlerden oluşması diğer Arap ülkelerinin Katar’a ve UMH’ye cephe almasına sebep olmaktadır. Katar’ın bu süreçte Müslüman Kardeşliği’ni destekleme çabaları sürse de;enerji odaklı politikalarının hem Libya’da hem de Doğu Akdeniz’de devam edeceği tahmin edilmektedir.

Mülteci sorunu

Doğu Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik çıkarların Libya ekseninde de çatıştığı görülmektedir. Oluşan bu çıkar gambiti, Libya krizinde zafer arayan tarafları giderek artan maddi kayıplara sürüklemektedir. Ayrıca, artan silah satışı ve enerji çatışmasıyla bölgedeki gerilimin gün geçtikçe tırmanmasının bölgede mültecini akınlarını tetiklemesi beklenmektedir. Fakat bölge ülkelerinin çıkarlarını elde etme maliyetinin gün geçtikçe artmasıyla tarafların uzun vadede diplomatik kanalları zorlaması beklenmektedir. Hiç şüphesiz Berlin Zirvesi’nin başarısızlığı Libya’da çatışan iki tarafın aynı masada müzakere edememesinden kaynaklanmıştı. Dolayısıyla, özelde Libya genelde ise Doğu Akdeniz’in istikrarı için tarafların müzakere sürecindeki temsiliyeti diplomatik kanalların başarısında etkili olacaktır.

[email protected]