Doğu Türkistan Çin için tehdit değil fırsat

Prof. Dr. Kudret Bülbül/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
24.02.2019

Türkiye’nin Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri ile tarihi, kültürel bağları bulunmaktadır. Çin bu tarihi bağları bir tehdit olarak değil, Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek için bir fırsat olarak görebilir.


Doğu Türkistan Çin için tehdit değil fırsat

İçinde bulunduğumuz ayın başlarında Doğu Türkistanlı halk ozanı Abdurrahim Heyit’in, Çin’de iki yıldır tutuklu bulunduğu hapis-hanede gördüğü işkenceler sonucu öldüğüne dair bir bilgi Türkiye ve dünya kamuoyuna yayıldı. Haber doğal olarak yoğun bir ilgi ve tepki gördü. Türk Dışişleri Bakanlığı da bu yaygın tepkiden sonra, Çin’deki insan hakları ihlallerini gündeme getiren bir açıklama yaptı. Bu gelişmelerden sonra Çin Resmi haber ajansı, Abdurrehim Heyit’in hayatta olduğuna dair bir görüntü yayınla-dı. Bütün bu gelişmeler Doğu Türkistan’da neler olduğuna dair tüm dünyada haklı olarak bir endişe, merak ve kaygı olduğunu ortaya koyuyor.

Doğu Türkistan’da gerçekten de neler oluyor? Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim: Bu sorunun yaygın bir ilgi uyandırmasının nedeni Çin’in konu ile ilgili yeterince açık bir politika izlememesidir. Meselenin kuşkusuz birden fazla boyutu var. Doğu Türkis-tan’da yaşananlar, Küresel aktörlerin çarpıtma politikaları, Doğu Türkistanlıların geçmişte yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle dile getirdikleri, Çin’in Türkiye gibi Doğu Türkistan ile yakın tarihi kültürel ilişkileri olan ülkelerle yeterince işbirliği yapmaması…

Çinlileştirme politikası

Doğu Türkistan’da yaşananlara dair çok ağır iddialar gündeme getirilmektedir. İnsanların mahremi olan meskenlerine, rızaları-nın dışında, Çinlilerin yerleştirildiği, Çinli yetkililerce de kabul edilmektedir. “Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi” siyaseti çerçevesinde Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmek istendiği,  toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları, Kamp dışındaki Uy-gurların da büyük baskı altında tutuldukları iddiaları uluslararası basında sıklıkla dile getirilmektedir. Çocukların ailelerinden uzaklaştırılarak, yetim bırakılıp asimile edilmeye çalışıldığı iddia edilmektedir. Yurtdışında yaşayan Uygur Türkleri de bölgedeki akrabalarından haber alamadıklarını, yıllarca hiçbir şekilde iletişim kuramadıklarını sıklıkla ifade etmektedirler.

Kuşkusuz bu iddialara insan haklarına saygılı hiçbir ülke ya da kurum kayıtsız kalamaz. Vicdan sahibi hiçbir insan bunları gör-mezlikten gelemez. İnsan hakları ihlallerinin artık ülkelerin iç meselesi olmaktan çıktığı günümüz dünyasında, bu iddiaların üze-rine gitmek, doğruluğunu araştırmak herkes için bir insanlık görevidir.

Meselenin bir başka boyutu ise küresel aktörlerin Kırım meselesinde Rusya’ya, Doğu Türkistan meselesinde de Çin’e vurmak için buradaki Müslüman Türkleri koçbaşı olarak kullanma istekleridir. Bu aktörler onlar üzerinden bu ülkelere zarar verme, onları bu ülkelerle hesaplaşmalarının birer aracı haline getirme çabası içerisindeler. Bu aktörlerin amaçları esasen Kırım ya da Doğu Türkistan Türklerinin karşı karşıya kaldığı sorunlar değil, Rusya ve Çin ile hesaplaşmaktır. Bu nedenle dönem dönem küresel medyada yayılan inanılması güç haberlerin bu amaca yönelik bir algı operasyonu olma ihtimalinden ciddi bir biçimde kuşku duymak gerekir. Oysa insan hakları konusunda gerçekten endişe taşıyan uluslararası kuruluşların, uluslararası toplumun ve vicdan sahibi her insanın derdi Rusya ve Çin değil, bu ülkelerde yaşayan insanlara sahip çıkmaktır. Bu nedenle genellikle Türki-ye ve Çin arasında iyi ilişkilerin geliştirildiği dönemde yüksek sesle, Batılı ajanslar tarafından dile getirilen iddialar farklı bir ama-ca hizmet etmektedir.

Açıklık politikası talebi

Çin’in Doğu Türkistan meselesine dair tutumu, Türkiye gibi ülkelere ve bu ülkelerde yaşamakta olan sağduyulu insanlara katkı sunmamaktadır. Bir taraftan küresel aktörlerin Çin’e karşı propaganda çalışmaları, diğer taraftan Batılı ülkelerde yaşamakta olan Doğu Türkistan kökenli sivil toplum örgütlerinin yaşadıkları onca acı nedeniyle tepkisel ve duygusal açıklamaları çok hızlı bir biçimde Çin aleyhinde bir kamuoyu oluşması ile sonuçlanabilmektedir. Abdurrehim Heyit’in yaşadığına dair açıklama doğru ise eğer, bu durum tam da demek istediğimizi açıklamaktadır. Gelinen noktada, uyguladığı kapalılık, bilgi vermeme politikaları ne-deniyle uluslararası kamuoyunda Çin’in insan hakları alanında her türlü ihlali yapabileceği algısı adeta yerleşmiş durumdadır. Çin ile ilgili bir ihlal iddiası söz konusu olduğunda, insanlar artık bu durumun doğruluğunu araştırmaya gerek duymamaktadır.

 Çin’in ekonomik gelişimi, Batı dışı toplumlar tarafından ilgi ve takdirle izlenmektedir. Ekonomik olarak gelişen bir Çin insanlığa küresel düzeyde bir alternatif sunmakta, serbest rekabet sonucu düşen fiyatlardan herkes faydalanmaktadır.

Ama sivil, siyasal ve kültürel özgürlüklerin ihlal edildiği, sadece ekonomik kalkınmanın amaçlandığı bir durum kalıcı olamaz. Çin’in ekonomik gelişimine ket vurmak isteyen küresel aktörler de en fazla bu noktadan Çin’e ağır eleştiriler yöneltmektedirler. Çin’in açıklık politikası izlememesi en fazla Türkiye gibi ülkeleri zor durumda bırakmaktadır. Bir taraftan Çin ile iyi ilişkiler geliş-tirmek isteyen, diğer taraftan küresel aktörlerin Çin karşıtı propagandasının altında kalmak istemeyen Türkiye gibi ülkelere, Çin’in izlediği politika katkı sunmamaktadır. Oysa Türkiye’nin Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri ile tarihi, kültürel bağları bulunmaktadır. Çin bu tarihi bağları bir tehdit olarak değil, Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek için bir fırsat olarak görebilir. Çin’in Doğu Türkistan konusunda Türkiye ile işbirliğine gitmesi, açıklık politikası izlemesi, kendisine karşı yürütülen küresel propagan-danın da kırılmasına yardımcı olacaktır.

@kudretbulbul