Dokuz soruda kültür endüstrisi

Cuma Obuz / Yazar
18.06.2022

İlk bakışta kültür endüstrisinin o kültürü üreten ve pazarlayan toplumlar için bir dezavantajı yok gibi görünebilir. Fakat kültürel bir değerin metalaşması bizatihi zarardır. Çünkü bir şey pazarlanabiliyorsa onun maddi değeri manevi değerinin önüne geçer.


Dokuz soruda kültür endüstrisi

Son dönemlerde belki de en çok karşılaştığımız ama ne olduğuna ilişkin fikrimizin az olduğu konulardan biri kültür endüstrisi. Çünkü neredeyse her an kültür endüstrisinin ürünlerine muhatap oluyoruz. Fakat neyin bu endüstrinin ürünü olduğunun farkında olduğumuzu söylemek biraz zor. Tabii bunda kitle psikolojisinin etkisi büyük. Kültür endüstrisi denince gündemimize 'yumuşak güç', 'kitle psikolojisi', 'manipülasyon' ve 'kültür emperyalizmi' gibi kavramlar da geliyor. Şimdi bunların ışığında konuyu daha net anlamak adına bazı sorular soralım ve dilimiz döndüğünce yanıt arayalım.

1. Kültür endüstrisi nedir?

Bu sorunun yanıtını işin asıl mimarları olan Adorno ve Horkheimer'e bırakmak en doğrusu olur. Frankfurt Okulu'nun en öne çıkan isimlerinden olan Adorno ve Horkheimer, kültür endüstrisini kavramlaştırmış ve klasik Marksist fikrin dışına çıkarak değerlendirmişlerdir. Özetle kültür endüstrisi, üretilen her kültürel öğenin önce metalaştırılması ardından de manipülasyon yoluyla kitlelere pazarlanması sürecini kapsar.

2. Kültür nasıl metalaşır?

Alınıp satılan, ticari amaçlı kullanılan her şeye meta denir. Meta, herhangi bir madde veya olgu olabilir. Olguların metalaşması süreci aslında kültürel öğelerin metalaşma süreci ile aynıdır. Herhangi bir kültürel ürünü veya olguyu düşünelim. Bu bir müzik, bir sanat eseri, dil, dini veya törensel bir ayin, ideolojik bir slogan ve buna benzer şeyler olabilir. Bunların metalaşması yani satılabilir hale getirilmesi için belli şartlar vardır. Öncelikle elimizdeki kültürel öğeye veya olguya bir anlam atfetmemiz gerekir. Ardından atfettiğimiz anlamı kitlenin ilgisini çekecek şekilde tanımlanmalı. Bunu yaptığımız anda söz konusu öğe, meta haline gelmiş olur. Bu süreci hızlandırmak için muhatabı olduğunuz kitlenin tüm hassasiyetlerine hakim olmak şarttır. O hassasiyetlere uygun sloganlar ve manipülasyonla çok rahat bir şekilde ürün, satılabilir hale gelmiş olur. Tarihte bunun acımasız örnekleri vardır. İnsan bedeni ve canının metalaşmasıyla ortaya çıkan gladyatör savaşları bunun en net örneğidir. Bir insanın canı, toplumun manipüle edilmesi ile binlerce insanın bağıra bağıra tezahüratları altında bir gösteriye dönüşebilir. İşte bu, kapitalizmin en acımasız versiyonlarından biridir.

3. Metalaşan kültürel öğe nasıl pazarlanır?

Aslında meta haline gelen herhangi bir kültürel değerin veya ürünün pazarlanma süreci, metalaştığı andan itibaren başlar. Burada en önemli unsur manipülasyondur. Kitlelerin manipüle edilmesi için elinizde çeşitli araçların olması gerekir. Bu araçlar tarihten günümüze şekil değiştiren propaganda araçlarıdır. Günümüzde bu görevi medya ve sosyal medya yürütüyor. Bir şeyin en güzel olduğuna bireylerin kendisi veya toplum değil, medyanın ve sosyal medyanın belirleyicileri karar veriyor. Örneğin; bundan yüz yıl öncesine gittiğimizde güzellik algısı ile şimdiki güzellik algısının birbirinden çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Güzellik algısını yöneten asıl şey medyanın ta kendisidir. Güzellik yarışmaları, güzel kadın imajını yaratan filmler, diziler ve sosyal medya içerikleri ile değişkenlik gösteren bir şey olan güzellik algısı manipüle edilir ve tek tip bir algı oluşturulur. İşte bunun adı tam olarak zevklerin manipülasyonudur. Bunu fevkalade kadın veya erkeğin güzellik kıstasları olarak okuyabileceğimiz gibi herhangi bir sanat eserindeki güzellik kıstası olarak da okuyabilir. Manipülasyon adımının ardından ürüne biçilen değer ve o değere ulaşmak için yapılan daha manipülatif kampanyalarla metalaşan kültürün pazarlanma süreci tamamlanır. Böylece ortaya çıktığı anda karşı çıktığınız bir metaya manipüle olduktan sonra müşteri olabilirsiniz.

4. Kültürel etkileşim ile kültür endüstrisi arasındaki fark nedir?

Bu soruya örnekler üzerinden cevap arayalım. Çay kültürü belki de dünyanın en baskın kültürlerinden biri. Nereye gidersek gidelim bu kültürle karşılaşırız. Fakat köken olarak çay kültürü Çin'de başlamıştır. Daha sonra ise bu kültür dünyanın her yerine yayılmıştır. Savaşlar, ortak kullanılan topraklar, göçler ve siyasi ilişkiler bu kültürün yayılmasını sağlamıştır. İşte bu tam olarak bir kültürel etkileşim ürünüdür.

Kültürel endüstri ise Starbucks'ın kahve ve kahve içme kültürünü dünyaya yayması bundan kazanç elde etmesidir. Hatta dünyanın en prestijli şirketleri arasına bu yöntemle girmeyi başarmasıdır.

Bu iki örnekten de anlaşılacağı gibi kültürel etkileşim kaçınılmaz ve uzun bir süreçtir. Bu süreçte her toplum o kültürel varlığı kendi özüne uygun yaşar. İngilizlerin sütlü çayı veya bizdeki demleme çay kültürü gibi. Fakat kültür endüstrisinde belli bir amaç uğruna metalaşan kültür, pazarlanır veya dikte edilir. Genelde de tek tiptir.

5. Kültür endüstrisinin amaçları nelerdir?

Kültür endüstrisinin amaçlarını düşündüğünüzde aklınıza ilk olarak elbette para veya kazanç elde etmek gelecektir. Elbette bir meta, gelir elde etmek için pazarlanır. Manipülasyonu başarılı olan her şeyin fiyatı da o başarı oranınca artacaktır. Tabii fiyat demişken özellikle kültürün metalaşmasının 'değerin fiyatlaşması' anlamına da geleceğini belirtelim. Her ne kadar günümüzde kültür üreticilerinin ana amaçlarından birisi para kazanmak olsa da kültürün halen paradan çok daha büyük anlamının olduğunu ifade edelim.

Kültür endüstrisi politik nedenlerle de sıkça kullanılan bir yöntem diyebiliriz. ABD'nin 2002 Afganistan işgali ve 2003 Irak işgali süreçlerinde Hollywood'un Amerikan askerlerini öven veya kahramanlaştıran filmlerinin bir anda hızla artması buna en net örnektir. Aynı yöntemi birçok ülke kendi iç dinamikleri veya dış politika açısından da kullanıyor. Nitekim Türkiye'de de teröre karşı yapılan filmler de buna örnektir. Fakat burada meşruiyet tartışması yapılabilir. Teröre karşı yapılan kültür endüstrisi ile işgali meşrulaştırmak için yapılan kültür endüstrisi arasında ilkesel açıdan bariz fark vardır.

Devletlerin dışında terör örgütleri veya örgütsel faaliyet içerisinde olan yapılar da bu yöntemi sık sık kullanır. 2010 sonrası DEAŞ'ın yaptığı yüksek maliyetli prodüksiyonlarla çekilen filmler veya yapılan müzikler bunun örneğidir. DEAŞ'ın ana amacı ise şiddete insanların alışması ile kanıksanmış bir korku ortamı sağlamaktı. Nitekim kısmen de olsa başarılı olduğu dönemler oldu diyebiliriz.

Bu bölümde dikkatimizi çekecek olan önemli konulardan biri de sinema sektörünün kültür endüstrisi açısından ciddi bir etkisinin olduğu.

6. Kültür endüstrisi neden önemli?

Toplumlar için ürettikleri kültürel değerler kadar onların propagandasının yapılıp geniş kitlelere ulaştırılması da bir hayli önemlidir. Çünkü kültürün dünya çapında pazarlanması ve bu sürecin başarıya ulaşması hem siyasi bir güç hem de toplumun varoluşuna bir katkıdır. Kültürünün propagandasını yapan toplumlar, global anlamda etkileyen/etken güç olurlar. Bunun geçmişteki örneği dillerdir. Tarihten günümüze tüm siyasi değişimlere rağmen özünü kaybetmeyen diller, bugün birçok açıdan dünyayı etkiliyor. Günümüzdeki en net örneği ise K-Pop olarak kendini gösteren Kore kültürü diyebiliriz. Sinemadan dizilere, müzikten davranışlara kadar genç neslin hayran olduğu Kore kültürü ciddi bir başarı öyküsüdür. Tabii bu başarı öyküsünün arkasında çok büyük bir sermaye ve planlama söz konusu. Kore dizisini hayranlıkla izleyen bir genç, sadece o diziyi izlemez aynı zamanda Kore kültürünün de müşterisi olur.

Örnekleri çoğaltmak mümkün fakat şu bir gerçek ki toplumlar siyasi arenada yumuşak güç olarak kullandıkları kültür endüstrisini başarılı şekilde uyguladıklarında global alanda büyük avantaj elde ediyorlar.

7. Kültür endüstrisinin dezavantajları neler?

İlk bakışta kültür endüstrisinin o kültürü üreten ve pazarlayan toplumlar için bir dezavantajı yok gibi görünebilir. Fakat kültürel bir değerin metalaşması bizatihi zarardır. Çünkü bir şey pazarlanabiliyorsa onun maddi değeri manevi değerinin önüne geçer. Ulvi duygularla yapılan bir resim, metalaşınca onun hakkında konuşulan şey de daha çok maliyeti olacaktır. Bunun yanında kültür endüstrisinden en çok zararı görenler kültür tüketicisi olan toplumlar diyebiliriz. Tabii bu durumun siyasi güç ile çok yakından ilgili olduğunu unutmayalım.

8. Türkiye'nin kültür endüstrisindeki yeri nedir?

Hiç şüphesiz Türkiye, kültürel anlamda bir hayli zengin bir ülke. Bunun nedeni yüzyıllar boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmasıdır. Basit bir tarih okuması yapan herkes bunu görecektir. Bu açıdan Türkiye'nin toplumsal hafızası çeşitli kültürlere aşinadır. Elbette Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecinde gücünü kaybetmesi, emperyalist devletlerin kültürel anlamda uyguladıkları baskılar ve Batı hayranlığı olarak literatüre geçen süreç, bu alanda da ciddi kayıplara neden olmuştur. Fakat köklü bir kültürel geçmişe sahip olan Türkiye, en zor zamanlarda dahi kültürün lokomotiflerinden biri olmayı başarmıştır. Bu açıdan özellikle son yıllarda Türk yapımı dizilerin dünya çapında etki uyandırması, Türkçenin her geçen gün rağbet görmesi, Türk kültür coğrafyasının Türkiye merkezli toplantılar organize etmesi bu alanda başarının göstergeleridir. ABD'de yapılan Türkevi'nin ana misyonlarından biri de Türk kültürünün doğru aktarımı ve yapılmasıdır.

9. Kültür emperyalizmi ne anlama gelir?

Emperyalizm, her alanda kendini gösterdiği gibi kültür alanında da göstermiştir. Özellikle sömürge dönemlerinde Fransızlar, Kuzey Afrika'da bunu çok bariz göstermiştir. Fas, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerde Fransızcanın zorunlu dil haline getirilmesi, Fransız kültürünün medeniyet olarak gösterilmesi ile yerellik yok olmuş diyebiliriz. Bugün gelinen noktada Cezayir'de insanların Fransız gibi olmak istemeleri kültür emperyalizminin en net göstergesidir. Öyle ki son Dünya Kupası'nı kazanan Fransa Milli Takımı'nın oyuncularının neredeyse tamamı Kuzey Afrika ülkeleri kökenliydi. Buna benzer olarak Rusya, yüzyıllarca Kafkas halklarını Rus kültürüne adapte etmek için elinden geleni yapmıştır. Amerika kıtasının Britanya ile olan mücadelesi de bu minvaldedir. Hitler'in Almanya'da ari ırk yaratma hayali ile Fransa, Rusya ve İngiltere gibi ülkelerin sömürgeleştirdikleri ülkelerde yaptıkları arasında pek bir fark yoktur. Burada kullanılan temel argümanlar; askeri güç ile birlikte dikte edilen kültür, asimilasyon, karartma ve manipülasyondur. Elbette bunlara karşı yerelliği korumak adına çeşitli başkaldırılar da yaşanmıştır.

Sonuç olarak kültürel bir ürünü satın aldığımızda onun arka planında ciddi soruların sorulması gerekir. Yapmaya çalıştığımız buydu. Umarım literatüre bir katkısı olur.

[email protected]