Dolma kalem merakım hakkındadır

Mustafa Çiftçi / Yazar
1.05.2020

Bir yazar ağabeyim dolma kalemleri içinde pek pahalı olanlardan alamadığı yazmak zevkini fiyatı makul ama kullanışlı bir kalemden aldığını söylemişti. Yani koleksiyonculuk biraz saraydan evlenmek gibi. Şatafatı çok ama mutluluk garantisi olmayan bir evlilik.


Dolma kalem merakım hakkındadır

Dolma kalem ile ilk tanışmam ilkokuldaki bir bilgi yarışmasında dereceye girmemle olmuştur. Dereceye girdiğim için yarışma jürisi Milli Eğitim’in bastığı ve depolarda çürüyen kitaplardan birini verince öğretmenimiz bu duruma pek sinirlenmiş ve üzülmüş; “...onca emeğin karşılığı bu olmamalıydı” diyerek teselli armağanı olarak dolma kalem hediye etmişti. Bordo ve ucu kocaman bir tırnağı andıran kaleme kıyıp da kullanamamıştım. Sakladım öyle uzun zaman vitrinin içinde. Sonra evden eve taşınırken zayi oldu. Ondan sonra uzun zaman dolma kalemim olmadı. Tükenmez kalemlerle mutlu olduğumdan değil de dolma kalemlerin kullanımı merasime tabi olduğundan kullanamıyordum. Yoksa tükenmez kalemler sık sık akar, hiç ummadık anda kesilirdi. Türlü çeşit huyları olan ucuz kalemlerdi.

Saman kağıt ve nazlı kalemler

Dolma kalemin merasimi çoktur dedik ya işte mesela mürekkep bulundurmak, kalemin pompasının insafına kalmak gibi sıkıntıları vardı. Kalemin pompası sağlıklı işlemiyorsa şimdilerde olduğu gibi hazır kartuşlar kullanmak ya da şırınga ile kalemin pompasını doldurmak imkanı yoktu. Şırıngalar eskiden sadece sağlıkçılarda olan çamdan ve her kullanım için kaynatılan ağır cerrahi aleti gibi bir şeydi. Dolma kaleminizin pompasının iyi olması kalemin iyi olması yani pahalı olması demekti. Pahalı ve nazlı bir kalemi taşımak ve kullanmak zor idi. Zaten her kağıt da dolma kalemi kaldırmıyordu. Ders çalıştığımız saman sayfalara dolma kalemle yazılınca mürekkep dağılıp gidiyordu. Bu sebeplerle tahsil hayatımda dolma kalemle pek işim olmadı.

Bir de annemin babama aldığı ve fakat babamın hiç kullanmadığı kalemi hatırlarım. Babamın evrak dolabında dururdu. Ben merakla dolaplara dadanınca kalemi görür ve anneme sorardım. “Neden bu kalemi kullanmıyor babam?” diye. Annem de sitem ederdi. “Hediye aldık ama babanız kaldırdı attı oğlum işte o kalemi.” derdi. Annemin sitem etmesi hoşuma giderdi. Babam da sitem edilmesine alıştığından mı yoksa dolma kalemi sevmediğinden mi bilinmez o kalem yıllarca bekledi o dolapta. Dolaplardaki eski fotoğraflara bakarken o kalemi her seferinde çıkarıp bakmak da annem olunca anlamlıymış. Bunu annemi kaybedince anladım. Ölüm sonrası kaybolan yanlarımızla ilgili Abdülhak Şinasi Hisar’dan biraz uzun ama pek manidar bir alıntı yapmak isterim; “Bazen hayat ve çok kere de ölüm, sevdiklerimizi ve birlikte yaşadıklarımızı bizden ayırınca içimizde eski bazı heveslerimizin söndüğünü ve bazı neşelerimizin sona erdiğini duyarız. Artık onlarla birlikte düşünmeye alıştığımız fikirleri bir daha deşemeyecek ve onlarla birlikte gülmeye alışkın olduğumuz mevzularda bir daha gülemeyeceğiz demektir. Böylece ölenlerin birçok alakalarımızı ve duygularımızı içimizden söküp kendileriyle birlikte götürdüklerini, onlarla beraber biraz da fikirlerimizin ve hislerimizin göçtüğünü ve kendimizin de biraz öldüğümüzü, parça parça ölmekte olduğumuzu anlarız.”

O, bir alışkanlık, bir iptila

Annemle birlikte ölen alışkanlığım da o kalemi anneme gösterip ve hep aynı soruyu sorup babama inceden sitem ettirmekti. Babamın umursamaz haline, annemin her seferinde aynı sözcüklerle sitem edişini severdim. Şimdi bunlar hep hayal oldu.

Dolma kaleme tekrar başlamam çalışma hayatımda iken oldu. Dikkat ederseniz “başlamam” diyorum. Dolma kalemi bir alışkanlık, bir iptila olarak gördüğümün ispatı da buradadır. Evet sigaraya başlamak gibi bir müptelalıktır dolma kalem. Ben de gerek özel gerek kamu olsun çalıştığım yıllar boyunca çeşitli çap ve ebatta dolma kalem taşıdım, kullandım. Dolma kalemle yazanlarla onu biriktirenler arasındaki farkı da o zaman bir kere daha anladım. Fark şuydu; kullanıcılar için önemli olan işlevselliktir. Kalem akmasın, yolda bırakmasın, pompası kartuşu, ucu damağı kaliteli olsun yeter. Ama koleksiyoncular için işlevsellik daha geri planda bir beklenti. Onlar özel serileri, işçiliği, kalemin malzemesini, yapım yılını önemsiyorlar. Ve tabii ki koleksiyon yapmak maddi imkana da bakıyor.

Saraydan evlenmek gibi…

Dolma kalemde belli bir sınıra kadar kalemin teknolojisine para verirsiniz. Bir sınırı geçince artık kalite hemen hemen hepsinde aynı oluyor da artık yukarıda saydığım özelliklere para veriyorsunuz. Bir yazar ağabeyim dolma kalemleri içinde pek pahalı olanlardan alamadığı yazmak zevkini fiyatı makul ama kullanışlı bir kalemden aldığını söylemişti. Yani koleksiyonculuk biraz saraydan evlenmek gibi. Şatafatı çok ama mutluluk garantisi olmayan bir evlilik. Ama işlevi için yani bizzat yazmak için kalem almak ise göz gördü, gönül sevdi diyerek bir kalem almaktır ki bence makbul olanı budur. Dolma kalemi ister koleksiyon için, isterse kullanım için almış olun tüketim kültürüne hizmet etmeden yani israfa düşmeden almak lazım diyorum. Çoluk çocuğun rızkını kaleme yatırmanın da alemi yok.

Bu hafta dolma kalem hakkında yazdık ama dolma kalem muhabbeti bitmez. Söyleyecek çok şey vardır. Hatıralar eşliğinde anlatılacak nice ayrıntısı vardır dolma kalemlerin. Ama bu haftalık bu kadar olsun vesselam.

 

[email protected]