DP'den bugüne yıkıcı muhalefet

Tarkan Zengin / AYBÜ Öğretim Görevlisi
27.11.2021

DP'ye karşı yürütülen hırçın muhalefetin bugünkü yansımasını CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın TBMM'de yaptığı şu konuşmada bulmak mümkündür: "Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok." CHP'nin muhalefet anlayışının temel yaklaşımı maalesef budur.


DP'den bugüne yıkıcı muhalefet

İktidar ve muhalefet arasındaki ilişkiler, tartışmalar ve polemikler normal zeminde yürütüldüğünde ülke için müspet sonuçlar ortaya çıkarır. Etkili ve müspet bir muhalefet, iktidara yol gösteren özelliği nedeniyle ülkeyi geliştiren bir nitelik taşır. Yapıcı değil yıkıcı, geliştiren değil gerginleştiren bir muhalefet o ülke için çok sayıda olumsuz sonuç ortaya çıkarır. Bunun acısını geçmişte çekmiş bir ülke olmamıza rağmen yıkıcı muhalefet tutumlarının çok sayıda örneklerini bu dönemde de görüyoruz. Geçmişte CHP'nin Demokrat Parti'ye karşı yürüttüğü hırçın ve yıkıcı muhalefet maalesef bugün de devam ediyor. Bu durumun tarihsel kökleri ve nedenleri var. DP'ye karşı yürütülen hırçın muhalefetin bugünkü yansımasını CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın TBMM'de yaptığı şu konuşmada bulmak mümkündür: "Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok." CHP'nin muhalefet anlayışının temel yaklaşımı maalesef budur.

CHP'nin bugün de sürdürdüğü bu muhalefet anlayışının yanı sıra diğer taraftan helalleşme yolculuğuna çıktığını söylemesi bir çelişki olarak karşımızda duruyor. Bu çelişkiyi ortaya koyan bazı örnekler vermek gerekir. 7 Haziran 2021 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu bir video yayınlayarak AK Parti'ye oy verenlere hakaret etmiş ve toplumsal barışı bozacak açıklamalar yapmıştı. Kılıçdaroğlu bu videoda şunları söylemişti: "Ülkemizin geleceğini siz tayin edeceksiniz, bu haramzadeler değil. Bu haramzadelerin sofrasına oturmayı reddedin. Selamı sabahı kesin. Ben her yerde erken seçim isteyeceğim. Başka çarem kalmadı. Bana katılın. Her yerde bağıracağız." AK Parti'ye oy veren neredeyse toplumun yarısına "haramzade" dedi. AK Parti'ye oy veren işçiye, memura, astsubaya, hakimlere, esnafa, öğretmene ve neredeyse tüm kesimlere tehditler savuran CHP Genel Başkanı, daha da ileri giderek toplumsal barışı dinamitleyen şu cümleyi kurmuştu: "Bunlarla selamı sabahı kesin." Sorumlu bir siyasetçinin bu cümlelerin nereye varacağını düşünmesi gerekirdi. Selam milletimiz için önemlidir. Selam "eman, kurtuluş, esenlik, barış" anlamına gelir. Selamın kesilmesinin ise anlamı açıktır. Toplumsal gerginliğin artırılmaya çalışıldığı bir dönemde böyle bir açıklamanın sokağa nasıl yansıyacağı açıktır.

'Gayri milli' ithamı

Kılıçdaroğlu, 13 Kasım 2021 tarihinde sosyal medya hesabından paylaştığı videoda "helalleşme yolculuğuna çıkacağını" söyledi. Ardından, birkaç gün sonra uzun bir helalleşme listesi açıkladı. Helalleşme yolculuğuna çıkıyorum dedikten 11 gün sonra Cumhur İttifakı'nı kastederek "bunlar gayri milli" dedi. 1942 yılına giderek Varlık Vergisi için azınlıklarla helalleşeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, ülkenin yarısını gayrı milli ilan etti. Helalleşme yolculuğu daha başlamadan bitmiş görünüyor. CHP, canını yaktığı kesimlerle gerçekten helalleşmeye başlarsa kısa sürede bitmez. Sadece başörtülü kadınlara uyguladıkları yasaklar için helalleşmeye başlasalar bile çok uzun bir zaman gerekeceği ortadadır. Ancak helalleşmenin söylemden eyleme geçmeyeceği toplumun yarısının "gayri milli" ilan edilmesiyle görülmüştür.

CHP'nin toplumsal kesimleri tehdit etmesinin ve hırçın ve yıkıcı muhalefetinin nedeni geçmişten tevarüs ettiği siyasi felsefesine dayanmaktadır. Nitekim iktidarı CHP'den devralan Demokrat Parti'ye ve siyasi kadrolarına 10 yıllık süre içinde hırçın bir muhalefet yapmıştır. Vesayet odaklarını tahrik etmek suretiyle sonunda 27 Mayıs askeri darbesi yapılmış ve Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşları maalesef idam edilmiştir.

Kötü ve kusurlu alışkanlıklar

DP'li Dr. Mükerrem Sarol'un Yassıada savunmalarında yer alan bazı tespitleri CHP zihniyetinin muhaliflerine karşı neden acımasız olduğunu gösteriyor. Sarol savunmasında şu önemli tespitleri yapıyor: "CHP'nin uzun yıllar, memleketi tek başına ve çok sert metotlarla idare etmesi, onu birtakım kötü ve kusurlu alışkanlıklara sürüklemiştir. Memleketin bütün güçlerini daima kendi elinde tutmak ister. Rakipleriyle mücadeleyi sportif ölçülerle yapmaz. Mağlubiyeti hazmetmeye hiç tahammülü yoktur. Geniş halk kitlelerine ve onların menfaatlerine dönük olmayan bir siyasi felsefesi vardır. Kendi içine kapalı kalmıştır. Kendisinin dışında iktidar tanımaz. Onu yıpratmak için her çareye başvurmaktan çekinmez. Böyle bir teşekkülle on sene mücadele etmenin güçlüğünü yüksek takdirlerinize arz ederim." Uzun yıllar ülkeyi tek başına yöneten CHP'nin kendi dışında iktidar tanımayacağı tespitinin yansımalarına her dönem rastlamak mümkün. Ülkemizde 'Yüzde 95 oy alsanız da bu ülkede asıl biziz. Bizim istemediğimiz bir şey olmaz" diyenler oldu. Bugün bile merhum Menderes'in akıbetini hatırlatarak ülkemizin seçilmiş siyasetçilerini tehdit edenler yok mu?

Sarol, yargılamalar sırasında DP'nin iktidarı döneminde CHP'li muhalefetin yalanlarla nasıl bir haysiyet cellatlığı yaptığını şu sözlerle anlatıyor: "Hızlarını ve hınçlarını Meclis kürsüsünde alamayan muhalefet hatipleri, yurdu bir uçtan bir uca dolaşarak, yalan ve tezvirler saçarak memleketi kapkara hale soktular. Bir kısım dergiler, gazeteler, broşürler aile şeref ve haysiyetlerinin celladı haline gelmişti. Devlet ve hükümet başkanlarından, mebusuna kadar iktidar mensupları her fırsat ve her vesile ile çirkin hakaretlere maruz bırakıldılar." Bu çirkin iftiralarıyla darbeye zemin hazırladıkları gibi darbe sonrasında da darbenin meşruiyetini sağlamak için yalanlarını basın aracılığıyla sürdürdüler. Bu yalanlardan en dikkat çekenlerinden biri de Demokrat Parti başkanlarının yurt dışına 12 uçak dolusu altın ve mücevherat ile kaçarken yakalandıkları iftirasıydı. Matbaası olan herkesin bu haberi yaymasını isteyen bildiri ise şöyledir: "Eskişehir Örf İdare Kumandanlığı Tebliği Ankara'da bütün hükümet erkânı ve Demokrat Parti başkanları yabancı memlekete kaçarken yakalanmışlardır. Beraberlerinde 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayı kaçırmakta iken yakalandılar. Sabık Başbakan Adnan Menderes ve sabık Reisicumhur Celal Bayar askeri kumandanlık tarafından tevkif edilmiştir. Eskişehir'de matbaası olan herkes bu havadisi basıp yayınlamalıdır. Eskişehir Örfi İdare Komutanı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe." CHP'lilerin geçmişten miras aldıkları haysiyet cellatlığı yapan yıkıcı muhalefet anlayışı halen devam etmektedir. Sadece rahmetli Menderes değil, Özal, Erbakan Hoca ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu haysiyet cellatlığı yapan muhalefet anlayışının saldırılarına maruz kalmıştır. DP döneminden bugüne bu konuda dikkat çeken bir nokta ise ağızlarına gelen her türlü hakareti ve iftirayı hiçbir süzgece tabi tutmadan ifade eden hırçın muhalefet mensuplarının ülkede dikta rejimi olduğunu iddia etmesidir. Sarol'un ifade ettiği cümleleri bugünü düşünerek tekrar okuduğumuzda CHP'nin muhalefet anlayışının değişmediğini görürüz.

İftira sisi altında

Son dönemde ekonomide döviz kuru nedeniyle yaşananlar sırasında da gördük ki CHP'nin geçmişte yürüttüğü yıkıcı muhalefet anlayışı devam ediyor. Bu tür zor dönemlerde sorunların çözümüne dair teklifleriniz varsa bunları paylaşırsınız. Ortada yangın varken önce yangını söndürmek, sonra sorumlu aramak gerekir. Yangına su dökmek yerine benzin dökmek kötü niyetlilerin işidir. Merhum Sarol'un Yassıada savunmalarında bu konuda söyledikleri de sanki bugünleri anlatıyor: "Memleket ekonomisini tahrip ve iktidarın bu yolla da nefesini kesmek için aklın alamayacağı yalanlar uydurdular. İddia ve isnatların, vatandaş güvenine gölge düşürmemesi, müesses nizamın devlet aleyhine bozulmaması, hükümet hizmetlerinin iftira sisi altında bırakılmaması için iktidar, elindeki imkânlarla kendini savunmaya mecbur kalmıştır."

Yassıada'da Yüksek Soruşturma Kurulu, DP'lilerin yurt dışı bankalarda olduğu iddia edilen sözde paralarını araştırıyordu! Bunun için sanıklardan vekâlet almaları gerekiyordu. Bu durumu Samet Ağaoğlu hatıralarında şöyle anlatıyor: "Soruşturma heyeti benim Avrupa bankalarında 600 bin dolarım olduğunu, bunu meydana çıkartmak için benden vekâletname alacaklarını söyledi. 'Peki' dedim, 'Siz yazın imzalayayım.' Hazır bir vekâletname uzattılar. Baktım üzerinde tarih yok. Sonra serbest bir insanmışım gibi noterin bürosunda yapılmış gösteriliyordu. Bankalara para yatırmak ve çekmek için tanımadığım birine vekâlet veriyordum. İmzaladım, orada hazır noter de tasdik etti. Albaya döndüm 'Beyefendi, üniformanızın şerefine güveniyorum. Ama yarın buna dayanarak bir bankaya darbeden önce yatırılmış gibi para koyabilirler' dedim. Soruşturma heyetine 'Bir şey bulamayacaksınız. Bulamadığınızı ilan edecek misiniz?' diye sordum. Elleri ile apoletlerini göstererek 'bunların şerefi üzerine söylüyorum, evet bulamazsak ilan edeceğiz' dedi." Avrupa bankalarında zaten olmayan paraları darbeciler bulamamıştı. Ancak yalan ve iftira üzerine kurulan siyaset anlayışı bu duruma da bir kılıf bulmuştu. Şöyle ki gazetecilerin, 'DP'lilerin yabancı bankalarda paraları bulundu mu?' sorusuna darbeci Cemal Gürsel şu ibretlik cevabı vermişti: "Adamlar öyle maharetle saklamışlar ki, meydana çıkaramadık." Bugün benzerlerini yaşadığımız birtakım olayların sadece geçmiş siyasi tarihimizde kalan olaylar olmadığını ve tekerrür ettiğini görüyoruz.

@TarkanZengin