Dün, bugün, yarın

Dr. Hülya Bulut / Yazar
14.04.2023

'Suriye'de ne işimiz var? Libya'da ne işimiz var? Bize kim saldıracak? diyen muhalefet, Büyük İsrail, Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan destekçisi ABD'nin Kuzey Irak'ta ve Kuzey Suriye'de koridor bir devlet oluşturarak, bu hat üzerinden bu bölgenin petrol ve doğal gazını Akdeniz'e taşımak ve oradan da tüm dünyaya satışını yapmak istediğini anlayamıyor mu?


Dün, bugün, yarın

Yıl 1538. Eylül ayı. Barbaros Hayrettin Paşa yönetimindeki Osmanlı donanması ile Andrea Doria yönetimindeki Haçlı donanması. Yunanistan'ın kuzeybatısında, Preveze Deniz Savaşı'nda karşı karşıya geliyor. Kaynaklara göre bizim 122 kadırgamız, 12.000 levendimiz var iken, karşı tarafın 600 kadırgası ve 60 bin askeri var.

Savaş başlamadan önce Andrea Doria ekibi ile istişare ediyor ve diyor ki: 'Acaba Hayrettin yarın bize hangi strateji ile saldıracak?' Hayrettin Paşa'nın istişare meclisinde ise şunlar konuşuluyor: 'Andrea, yarın bizim ona hangi strateji ile saldıracağımızı düşünüyor?' İki yaklaşım arasındaki ince ama bir o kadar da mühim nüansa dikkatlerinizi çekmek isterim! Neticede ne mi oluyor? Osmanlı'nın savaş dehası bir kere daha üstün geliyor. Akdeniz'de Türk hakimiyeti başlıyor. Hayırlar feth olurken, şerler defoluyor...

Yıl 2023. Tarih kulağımıza bizi fısıldamış, biz de öğretilmiş çaresizliği çoktan yıkıp geçmişiz. Ecdadımızın mirası, imanımızın içindeki askeri tertip, ince siyaset ve cesaret ruhumuza tekrar nüfuz etmiş. Havada Kızılelma'yı, karada TOGG'u, denizde TCG Anadolu'yu yapmışsız. Dünyanın ilk silahlı insansız hava aracı (SİHA) gemisi TCG Anadolu ile yine Yunanistan'da ve dünyada gündem yaratmışız.

Amacımız çok net: Ege'de, Akdeniz'de ulusal çıkarlarımızı ve kazanımlarımızı gerektiğinde gözümüzü kırpmadan savunmak. İçinde yaşadığımız bu güzel ülkemizi ve gönül coğraflarımızı koruyup kollamak. Bizden medet uman mazlum milletlere de kol kanat germek. Düşmana korku, dosta güven veren bir dış politika gütmek.

Hayırlar feth ola, şerler def ola

Ama gelin görün ki, biz hayırlar feth olacak, şerler defolacak diye sevinirken, 'Suriye'de ne işimiz var? Libya'da ne işimiz var? Bize kim saldıracak? diyen muhalefetin çocuksu zihniyetini düşününce...Acaba diyorum kendi kendime: Büyük İsrail, Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan destekçisi ABD'nin Kuzey Irak'ta ve Kuzey Suriye'de koridor bir devlet oluşturarak, bu hat üzerinden bu bölgenin petrol ve doğal gazını Akdeniz'e taşımak ve oradan da tüm dünyaya satışını yapmak istediğini anlayamıyorlar mı?

Türkiye'nin parçalanmasını ve hemen sonrasında sözde vaad edilmiş topraklara kavuşulmasını bekleyenlerin ellerini ne için ovuşturduklarını göremiyorlar mı? Bu strateji ile önce Türkiye'nin İslam dünyası ve Türk Cumhuriyetleri ile olan bağını kesmek ve sonrasında da Türkiye'nin dar bir coğrafyaya sıkışıp kalmasını sağlamak isteyenlerle iş birliği yaptıklarını göremiyorlar mı? Bu sıkışıp kalmışlığın siyasi, askeri, ekonomik bakımdan esaret anlamına geldiğini bilemiyorlar mı?

Ulusal egemenlik istemeyen muhalefet olur mu?

İşte, Suriye'de ne işimiz var? Libya'da ne işimiz var? Bize kim saldıracak diyen, İHA-SİHA'ya dokunmak ve Avrupa'dan aferin almak isteyen çocuksu muhalefeti 23 Nisan Çocuk Bayramlarında birkaç saatliğine, usulden bile olsa muratlarına erdirsek, paylaşamadıkları koltuklara teker teker hepsini oturtsak, ellerine şeker versek, kendilerine de mikrofon uzatsak acaba kaç tanesi bu işin aslında hiç şakasını olmadığını anlamış olur ki?

Allah muhafaza! Ellerinden geleni ardlarına koymazlar da, kim bilir o birkaç saatte neler yaparlar? Kim bilir, o birkaç saatte ocaklarımızı nasıl da söndürüverirler? İBB'yi yöneten Ekrem İmamoğlu sayesinde İstanbul'da yaşayan insanımız bu acı tecrübeyi deneyimledi ne yazık ki. Bu çocuk muhalefetin şaşkın zihniyetini Atatürk'ün masum çocuklara armağan ettiği 23 Nisanların ulusal egemenlik ruhu ile bağdaştırmak bile asla mümkün değil!

Dış politika tam bir puzzle

Çok bilinmeyenli bir denklem gibi olan dış politika sadece Suriye'den, Libya'dan, Avrupa'dan ibaret değil elbette. O nedenle tarih bilinci, aidiyetlik duygusu, kültürel diplomaside medyanın etkin kullanılması, TRT, Kızılay, TİKA, AFAD, Yurt dışı vatandaşlar, soydaşlar ve akraba toplulukları gibi pek çok unsur Türkiye'nin 'Soft Power' oluşturmadaki başarısını gösteriyor. TRT Afrika da çok önemli ve yeni bir açılım.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı aracılığıyla bu alanda da büyük başarılara imza attı. Buna hepimiz şahit olduk. Dolayısıyla, soft power bağlamında düşündüğümüzde ve dış politikaya daha bütüncül bir perspektiften baktığımızda, aslında turizm, sağlık, enerji, ulaştırma, güvenlik, savunma gibi pek çok konunun da dış politika ile yollarının kesiştiğini net bir şekilde görebiliriz.

Bu bağlamda, milli teknoloji hamlesini tüm bu bileşenlerin teminatı, üst çatısı olarak nitelendirmek hiç de yanlış olmaz. Yani uluslararası rekabet, stratejik düşünme kabiliyeti, kurumsal kapasitenin inşaası, tekno-girişimcilik, yerli ve milli sanayinin gelişmesi, Türkiye'nin tam bağımsızlığı için 23 Nisanların gerçek ruhunu yansıtması bakımından büyük öneme haiz.

Öyle ki, 15 Temmuz 2016 darbesinin ardından, ilk defa 2017 yılında doğrudan hayata geçirilen ve Milli Teknoloji Hamlesinin ilk meyvelerinden olan İHA'lar PKK/YPG'ye karşı yürütülen askeri operasyonlarda kullanıldı. O iki gözümüzün çiçeği, gururumuz, sevincimiz, dualarımız olan İHA ve SİHA'lar ile de Türkiye olarak son derece kritik bir eşiği atlamış olduk.

Pek çok yerli ve milli savunma sanayi ürünü ile bu alanda yapılan inovasyon ve teknoloji geliştirme çalışmaları...sadece çok büyük öneme sahip olmakla kalmıyor. Aynı zamanda bize Türkiye'nin güçlü bir 'Hard Power'a sahip olmasının da önünü açıyor. İşte hepsi düşmana korku ve caydırıcılık, dosta güven veren dış politikanın meyveleri.

Hedef, ekonomide ilk 10'a giren Türkiye

Savunma sanayiinde 2002 yılında 70 olan proje sayısı, 2023 itibarıyla 800'e yükselmiş ve pek çok stratejik savunma ürünü de kullanıma hazır hale gelmiş durumda. İşte savunma sanayiinde yaşadığımız bu gelişmeler, katma değerli yüksek ihracat kapasitemiz Türkiye'mizi dünyanın ilk 10 ekonomisine taşımada büyük rol oynayacak.

Milli Teknoloji Hamlesi kapsamında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın 2022 yıl sonunda yayımladığı Ulusal Teknoloji Girişimciliği Stratejisi'nin tanıtım notundan Erdoğan şunları vurgulamıştı:

'Bölgesel ve küresel anlamda güçlü bir Türkiye'ye ulaşmanın yegane yolu ekonomik ve teknolojik bağımsızlığımızın tesis etmekten geçer. Bu amaçla, ortaya koyduğumuz Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu, ülkemizi ileri teknolojilerde ve stratejik sanayi ürünlerinde iddialı bir global üretim merkezi haline getirmek için geliştirdiğimiz çok boyutlu politikanın adıdır. Tüm kritik ürün ve teknolojileri yerli ve milli imkanlarla geliştirmek, yüksek teknoloji alanında rekabetçi ürün ve hizmetler sunmak, özgün ve yenilikçi üretimle küresel değer zincirlerindeki etkinliğimizi arttırmak temel hedeflerimizdir.'

Savunma sanayiinin ihracatımız içindeki payı 4.3 milyar doları geçti ve süratle artmaya devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye daha hızlı bir yükseliş yaşayacak. İhracat rakamlarının artması ekonomimize ve istihdamımıza da olumlu yönde katkı sağlamaya devam edecek. Jeopolitik konumu, özelliği ve riskleri itibarıyla Türkiye'nin caydırıcı gücü, Doğu Akdeniz'de ne işimiz var diyen, İHA-SİHA'yı hedef alan Haçlıları mutlu etmez tabi. Bu çok normal.

İstikrara devam

İstikrarlı ve kararlı yönetim sayesinde son yirmi yıldır Türkiye'de büyük projelere imzalar atıldı. Samimi çabalar, disiplinli ve özgüvenli çalışmalar, yerli ve milli odaklı yaklaşımlar Türkiye'nin tam bağımsızlığı için meyvelerini vermeye başladı. Ama daha gidecek çok yolumuz, yapacak çok işimiz var. Bunun için de tutarlılık, kararlılık, karar almada çeviklik şart. Yani yönetimde, karar alma mekanizmasında güçlü bir irade ve istikrar şart. İstikrarlı bir Türkiye şart. Bırakalım da 23 Nisanlar bizim olsun. 14 Mayıslar bizim olsun. Yarınlar bizim olsun. İslam düşmanlarının, Türkiye düşmanlarının ve içimizdeki Haçlılar'ın değil.

[email protected]