Dünya dindarlaşıyor

Doç. Dr. ALİ MURAT YEL Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
5.01.2013

Dinlerin nüfusları ve kamusal hayattaki etkilerini ölçen araştırma, dünyanın dindarlaştığını ve çok da uzak olmayan bir tarihte Müslümanlığın en kalabalık nüfuslu din olacağını gösteriyor.


Dünya dindarlaşıyor

Merkezi Washington’da bulunan Pew Araştırma Merkezi, kendisini bir “fact-thank” yani bugüne kadar alışageldiğimiz think-tank kavramından ve kuruluşlarından ayırarak düşünce yerine sadece Amerikan ve diğer ülkelerdeki toplumların tutum ve eğilimleri üzerine sayılara dayalı araştırmalar yapan tarafsız bir kuruluş olarak tanıtmaktadır. Pew Araştırma Merkezi bugüne kadar daha çok din araştırmaları ile dikkat çekse de aslında yedi farklı araştırma projesi gerçekleştirmektedir. Bunlar arasında Amerikan halkının siyasi davranış, tutum ve eğilimleri; gazetecilik alanında raporlar; internetin Amerikan halkı üzerindeki etkileri; din ve kamusal hayatla ilgili araştırmalar; Amerika’daki Latin asıllar üzerine araştırmalar; küresel tutum araştırmaları; sosyal ve demografik eğilimler ile bütün bu araştırmaların kamuoyuna duyurulması için gerek kitap basımı ve gerekse internet yayıncılığı yapmaktadır.

Din ve kamusal hayat

Küresel tutum araştırmalarının Türkiye ile ilgili sonuçları geçtiğimiz ay Türkiye temsilcisi Yılmaz Esmer tarafından açıklanmıştı. Bugünlerde ise Araştırma Merkezi’nin “Forum on Religion & Public Life” (Din ve Kamusal Hayat Forumu) dünyada çeşitli dinlerin nüfus ve coğrafi dağılımları ile ilgili son raporu yayınlandı.

The Global Religious Landscape: A Report on the Size and Distribution of the World’s Major Religious Groups as of 2010 (Küresel Dini Manzara: 2010 yılı itibariyle Dünyadaki Büyük Dini Grupların Sayıları ve Dağılımları Üzerine Bir Rapor) başlığıyla yayınlanan bu rapor ilk bakışta kendisini hiçbir dine mensup hissetmeyenlerin oranı ile dikkat çekmişti. Bu gruba girenler kendilerini ateist veya agnostik olarak görmekte ya da anketlerde yer alan din seçeneklerinden hiç birisinin kendilerine uymadığını düşünenlerdir.

Dünyadaki 232 ülke ve yerleşim yerinde yaşayan insanlar hakkındaki bu araştırmada mensup olunan dinler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, dini bir gruba ait olmayanlar, Hindular, Budistler, halk inançları, diğer dinler ve Yahudiler olmak üzere sekiz ana gruba ayrılmıştır. Şimdiye kadar bu alanda yapılmış olan bu en kapsamlı araştırmada veri toplama Rapor’un 51 ila 67. sayfalarında açıklandığı üzere çeşitli nüfus sayımları da dâhil olmak üzere yaklaşık 2.500 kaynak kullanılmıştır. 175 ülke ile ilgili veriler bu sayım sonuçlarına dayandırılırken geri kalan 57 ülke, yani dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 5 için doğum kayıtları ile Dünya Din Veritabanı istatistikleriyle beraber farklı kaynaklar kullanılmıştır. Her ülke için en az üç araştırmacı dini kategorileri belirlerken spesifik mezhepleri de göz önünde bulundurmuşlardır.

En genç Müslümanlar

Mesela, Hıristiyan, Protestan, Baptist veya Southern Baptist gibi seçenekler sunulmuştur. Tabii bu kategorilerin teolojik değil de sosyolojik kategoriler olmasına özen gösterildiği iddia edilmektedir. Yani, anketlere cevap verenlerin kendilerini hangi dine mensup olduklarını söylemeleri yeterli görülmüştür. Teoloji uzmanlarının sapkın veya ana akım dinden farklı bir din olarak nitelendirebilecekleri dinler de seçenekler arasında yer almıştır. Aslında bu Rapor her ne kadar 2010 yılında bire bir görüşme sonucu yapılan bir araştırmanın sonuçları gibi görünse de tamamen o ülke veya yerleşim birimlerinde daha önceden yerel birimler tarafından yapılan farklı sayımlara veya tahminlere dayanmaktadır. Bir başka deyişle, eğer o ülkede yapılan sayımlarda eğer din de yer alıyorsa bu sayımın sonucuna itibar edilmiştir. Bu husus Türkiye gibi nüfus sayımlarında dinin sorulmadığı ve vatandaşların dini mensubiyetlerinin sadece Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlendiği ülkelerde sorunlu olabilmektedir.

2010 yılında dünya nüfusunun yaklaşık 6,9 milyar olduğu kabul edilirse bunların 5,8 milyarı, yani yüzde 84’ünün kendisini bir dinin mensubu olarak tanımlaması daha önceleri yapılan tahminlerin aksine dinin yok olmadığını gösteriyor.

Zaten bu sebeple Pew Araştırma Merkezi de daha önce Türkiye’de uyguladığı Küresel Tutumlar Projesi’nin sonuçlarına daha çok itibar etmiştir. 2010 yılından önce yapılmış olan sayım veya diğer anketler ise 2010 yılına uyacak şekilde kestirime veya tahmine tabi tutulmuştur. Nüfus sayımlarında belki üzerinde en çok durulması gereken husus da ebeveynlerin çocuklarının dini hakkında “kendileri büyüyünce dinlerini seçerler” mantığıyla cevap vermemeleri sonucu “herhangi bir dine mensup olmayanlar”ın sayısında karışıklık yaratabilmektedir.

Araştırmanın sonuçları açısından ilgi çekebilecek önemli konulardan birisi de dini mensubiyet ve yaş arasındaki ilişkidir. Burada da hem yerel sayım sonuçları hem de Merkez’in bu sonuçlar ile yaş ve cinsiyetin dini mensubiyetle ilişkisi hakkındaki istatistiksel yöntemlerle tahminleri birleştirilerek sonuç elde edilmeye çalışılmıştır.

Tüm dünyayı kapsayan bu geniş araştırma elde edilen sonuçları bölgelere ayırma ve dinlerin mensuplarının sayısını en doğru şekilde ortaya koymaya çalışması bakımından önemli bir girişimdir. Ancak tahmin edileceği üzere din ve milliyet gibi birbirinden ayrılması zor olan konularda veya insanların dinlerini özgürce ifade edemediği ülkelerde verilerin pek sağlıklı olamayacağı açıktır. Mesela, Çin’de Müslümanların sayıları daha çok etnik kökenlere bağlı olarak tahmin edilirken Hıristiyanların sayısı da tahminden öteye gidememektedir. Yine Çin’de yaşayan Hindu ve Yahudiler ile Budistler, Taoizm gibi diğer dinler ve hiçbir dine mensup olmayanların sayıları da Pew Araştırma merkezi’nin “Global Christianity (2011)” ve 2007’de yapılan Çinlilerin Manevi Hayatları Üzerine bir çalışmadan alınmıştır. Yine bu çalışmaya göre Çinlilerin yaklaşık yüzde 22’si Çin halk inançlarına mensuptur. Nüfus itibariyle dünyanın en büyük ülkesi olan Çin’de insanların kendilerini herhangi bir dinle ilişkilendirmemeleri belki de bu grubun sayısının bu kadar yüksek çıkmasına sebep olmuştur.

Dine dönüş hareketi

Rapor dini mensubiyetler bakımından da dünyayı Asya ve Pasifik, Avrupa, Latin Amerika ve Karayipler, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Kuzey Amerika ile Afrika olmak üzere altı bölgeye ayırmıştır. Bu ayırıma göre 60 ülke Asya ve Pasifik bölgesinde, 50 ülke Avrupa’da, 46 ülke Latin Amerika ve Karayipler’de, 20 ülke Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da, 51 ülke Afrika’da ve beş ülke de Kuzey Amerika’da yer almaktadır. Burada da Birleşmiş Milletler’in ülke ve Hong Kong ve Puerto Rico gibi ülke olarak tanımlanmayan bölgelere yer verilmiştir.

Araştırmanın sonuçları ise kısaca şöyle özetlenebilir: Dünyada 2,2 milyar (dünya nüfusunun yüzde 31,5’i) Hıristiyan, 1,6 milyar (yüzde 23,2) Müslüman, 1 milyar (yüzde 15) Hindu, yaklaşık 500 milyon (yüzde 7,1) Budist, 400 milyon (yüzde 5,9) kadar halk inançlarına (Afrika geleneksel inançları, Çin geleneksel inançları ve Avustralya yerli dinleri gibi) mensuplar, 58 milyon (yüzde 0,8) kadar diğer (Bahaî, Jainizm, Sihler, Şintoizm, Taoizm, Tenrikyo, Wicca ve Zerdüştlük gibi) dinlere mensup iken 14 milyon (yüzde 0,2) Yahudi yaşamaktadır. Bu sonuçlar içerisinde belki de en dikkat çekici olanı, 1,1. milyar (yüzde 16,3) kişinin kendisini herhangi bir dine mensup hissetmemesi ile Hıristiyanlar ve Müslümanlardan sonra dünyadaki en büyük üçüncü grubu oluşturmalarıdır. Bu oran her ne kadar ateistleri ve agnostikleri içerse de aslında kendisini bu gruba dâhil eden Çinlilerin yüzde 7’sinin, Fransızların yüzde 30’nun ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yetişkinlerin yüzde 68’inin bir Tanrı’ya veya üstün bir manevi güce inandıkları farklı araştırmalarda ortaya çıkmıştır.

Dinlerin nüfusları

Bu grubun büyük çoğunluğu (yüzde 76) Asya Pasifik’te yaşarken geri kalanlar Avrupa (yüzde 12), Kuzey Amerika (yüzde 5), Latin Amerika ve Karayipler (yüzde 4), Afrika (yüzde 2) ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’da (yüzde 1) yer almaktadır. Ülkeler bazında ise bu grubun büyük çoğunluğu (yüzde 62,2) Çin, Japonya (yüzde 6,4), Amerika Birleşik Devletleri (yüzde 4,5), Vietnam (yüzde 2,3), Rusya (yüzde 2,1), Güney Kore (yüzde 2), Almanya (yüzde 1,8), Fransa (yüzde 1,6), Kuzey Kore (yüzde 1,5) ve Brezilya (yüzde 1,4) gibi 10 ülkede yaşamaktadır. Dini mensubiyeti olmayanlar ayrıca Çek Cumhuriyeti’ne (yüzde 76), Kuzey Kore’de (yüde 71), Estonya’da (yüzde 60), Japonya’da (yüzde 57), Hong Kong’ta (yüzde 56) ve Çin’de (yüzde 52) oranıyla bu altı ülkedeki çoğunluğu oluşturmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde son yapılan bir araştırmada ise ülkedeki insanların yaklaşık yüzde 19,6’sının herhangi bir dine mensup olmadıklarını göstermiştir ki bu da dünyadaki en dindar ülkelerden birisi olduğu tahmin edilen ABD için şaşırtıcı bir sonuçtur.

Bulundukları ülkeye göre ise Hinduların yüzde 97’si, Hıristiyanların yüzde 87’si, Müslümanların yüzde 73’ü ve dini mensubiyeti olmayanların yüzde 71’i çoğunluğu teşkil etmektedir. Yahudilerin yüzde 59’u, Budistlerin yüzde 72’si ve halk inançlarına mensupların % yüzde 99’u bulundukları ülkede azınlık olarak yaşamaktadır. Bir başka deyişle dünya nüfusunun sadece yüzde 27’si dini azınlıktır. Tabi bu rakama Sünni çoğunluk ülkelerindeki Şiiler ve Protestan çoğunluğun yaşadığı ülkelerdeki Katolikler gibi alt gruplar dâhil edilmemiştir.

Araştırma sonuçlarından birisi de dini mensubiyet ile yaş ilişkisidir. Dünya nüfusunun ortalaması 28 olarak alındığında Müslümanlar 23 yaş ortalaması ile en genç nüfusa sahipken Hindular 26, Hıristiyanlar 30, diğer dinler 32, halk inançları 33, dini mensubiyeti olmayanlar ile Budistler34 ve Yahudiler 36 yaş ortalamasına sahiptirler.

Sonuç olarak 2010 yılında dünya nüfusunun yaklaşık 6,9 milyar olduğu kabul edilirse bunların 5,8 milyarı, yani yüzde 84’ü kendisini bir mensup olarak tanımlaması daha önceleri yapılan tahminlerin aksine dinin yok olmadığı ve hatta kısa bir süre belki kendisine yapılan saldırılara karşı sesini çıkarmadan sessizce beklediği ve zamanı gelince olanca ihtişamıyla geri geldiği söylenebilir. Dünyada yaşayan her on kişiden sekizinin bir dine ait olması modernleşme ile dinin artık gündelik hayattan çıkmasını bekleyenlere karşı belki de “Tanrı’nın bir intikamı” olarak da değerlendirilebilir. Medeniyetler arası çatışma tezlerinin aksine dünyada Müslümanlar kadar Hıristiyanların da bir “dine dönüş” hareketinin içinde yer aldıkları da açıktır. Fakat din mensuplarının ortalama yaşlarına bakıldığında İslam oldukça genç ortalama yaşıyla diğer dinleri kısa bir sürede geçerek en büyük din olma yolundadır. Ama sadece nüfus üstünlüğünün diğer sosyo-ekonomik verilerle örtüşmediği sürece Müslümanların Batı karşısında hala geri kalması da kaçınılmazdır.

[email protected]