Sumud Filosu gibi insani direnişler sadece bölgesel değil, küresel bir anlam taşıyor. Dijital çağda, manipülasyon ile elde edilen ayrıcalıklı sınıfın gücü zayıflıyor; yeni bir direniş dalgası yükseliyor. İnsanlar ortak vicdanın sesine kulak vererek topluluktan, topluma evriliyor. Henüz erken bir dönemini yaşasak da bilginin yayılımı ve analizi tüm sansür ve baskılara rağmen kişiselleşme sürecinde.
Dr. Erkan Oflaz/ Akademisyen, Yazar
Uluslararası ilişkiler disiplininde aktör düzeyinde analizler yapılır. Nedir aktör düzeyinde ilişki kavramı? Klasik dönemde aktörler sadece devletlerdi. Modern dönemde ise artık ulus üstü yapılar olarak adlandırılan uluslararası örgütler, küresel ölçekte yatırımları olan ulus üstü şirketler, uluslararası faaliyet gösteren vakıf ve dernekler de bir aktör olarak ele alınmaktadır. Kurumsal aktörlerden başkaca devlet ve hükümet başkanları ile dış işleri yetkilileri de aktör olarak analiz edilir.
Ortaya çıkan bir fırsat ya da krizin daha öncesinde tedbir almak kadar ani gelişen durumlarda da kriz yönetimi önemlidir. Bir karar vericinin kararları, yaşanan ya da yaşanmakta olan süreci bitirebileceği gibi daha zor bir pozisyona da çekebilir. Karar verme sürecinde danışmanlar ve eldeki datalar oldukça önemlidir.
Bu noktaya kadar teknik bilgiler ışığında konuşulması gerekenleri özetlemeye çalıştım. Politika yapım sürecinde en önemli mesele karar vericinin karakteri ve ruh halidir. İçinde bulunduğumuz dünyada devlet yönetimleri çoğunlukla demokratik seçimler yolu ile yönetim meşruiyeti elde etmektedir. Yönetimde meşruiyetin seçim başarıları ile ölçüldüğü günümüzde, kitlelerin oy verme davranışlarını etkilemek siyaset kurumu için oldukça önemli bir kaygı alanı olmaktadır. Her ne kadar toplumsal hareketlerin ve siyaset sosyolojisinin katı kuralları bulunsa da nihayetinde "insan rasyonel davranmaktadır" kuramı çağımızda işlevsiz durumdadır.
Dünyamız hızla değişiyor. Uluslararası mücadeleler, bölgesel direnişler ve teknolojinin yeni güç dengeleriyle şekillenen dünya düzeni ortaya çıkmıştır. İnsan ise hiç olmadığı kadar enformasyona maruz kalmaktadır. Lobi faaliyetleri ve siyasi süreçlerde karar vericileri etkileme amacına matuf kurulan baskı ve çıkar grupları da yeni dünya düzenine uyum sağlamaktadır.
Algı yönetimi ve güvenlik sorunu
Enformasyon, konvansiyonel ve sosyal medya üzerinden topluma oldukça hızlı ve yoğun şekilde sunulmakta ki algı yönetimi olarak adlandırılan bir profesyonellik sahası ortaya çıktı. Algı yönetimi, orta ve uzun vadeli olarak çıkar grupları tarafından uygulamaya sokulan bir iletişim tekniği olarak kullanılıyor ve bu durum insan için eskisinden daha önemli bir güvenlik sorunu meydana getiriyor.
Filistin'de yaşanan soykırım, yukarıda izah edilen kavramı örneklendirmek ve hem yaşanan süreci hem de dünya politikasında hegemonik bir sistem inşa eden Siyonizm'i anlamak adına oldukça net bir veridir. Bu bağlamda Sumud Filosu gibi insani direnişler sadece bölgesel değil, küresel bir anlam taşıyor. Dijital çağda, manipülasyon ile elde edilen ayrıcalıklı sınıfın gücü zayıflıyor; yeni bir direniş dalgası yükseliyor. İnsanlar ortak vicdanın sesine kulak vererek topluluktan, topluma evriliyor. Henüz erken bir dönemini yaşasak da bilginin yayılımı ve analizi tüm sansür ve baskılara rağmen kişiselleşme sürecinde.
İzah edelim;
ABD'deki Siyonist lobi, İsrail lehine güçlü bir şekilde faaliyet gösteren örgütler ve topluluklardan oluşur. Bu lobilerin temel amacı, ABD siyasetini, dış politikasını ve yasama organlarını İsrail lehine etkilemek ve yönlendirmektir. En bilinenleri AIPAC (American Israel Public Affairs Committee) gibi büyük lobi kuruluşlarıdır.
ABD Kongresi ve Senatosu üzerindeki etkileriyle, İsrail'e milyarlarca dolarlık askeri, ekonomik ve diplomatik destek sağlanmasında kritik rol oynarlar. Ayrıca medya, akademi ve finans gibi alanlarda da güçlü bağış ve yönlendirme faaliyetleri yürütürler.
Siyonist lobi faaliyetleri, bölgesel koşullar ve İsrail ile ABD arasındaki stratejik iş birliği temelinde şekillenir. Lobiler, İsrail karşıtı söylemleri antisemitizme eşitleyerek, İsrail'i eleştirenlerin gündem dışı kalmasını sağlar ve kamuoyunda İsrail lehine olumlu bir algı oluşturmayı hedefler. Biz bu yapıya kısaca Holokost Endüstrisi diyoruz.
Norman G. Finkelstein'ın "Holokost Endüstrisi: Yahudi Acısının Sömürülmesi Üzerine Düşünceler" adlı eseri hem kişisel arka planı hem de samimi ve cesur üslubuyla öne çıkan bir tartışma metni olarak dikkat çekiyor.
Holokost'un istismarı
Finkelstein, ailesinin büyük çoğunluğunu Nazi soykırımında kaybetmiş ve ailesinin birebir yaşadığı acıları derin bir şekilde hissediyor. Tam da bu yüzden, Yahudi acısının başta Amerikan Yahudi lobileri ve kurumları ile İsrail devleti tarafından siyasi ve ekonomik kazanç aracı olarak kullanılmasına karşı güçlü bir itiraz sunuyor. Kitabında, Holokost'un anısının ticari amaçlarla istismar edildiğini, soykırım mağdurlarına ayrılması gereken tazminatların ve fonların büyük kısmının birtakım kuruluş ve elitler arasında paylaşılmasıyla gerçek mağdurlardan uzaklaştığını detaylı örneklerle ifade ediyor.
Finkelstein'in sözünü ettiği lobi faaliyetleri Amerikan siyasetinde iki partinin de İsrail'e destek vermesi şeklinde kendini gösterirken, özellikle bazı Senatörler, Temsilciler Meclisi üyeleri ve hatta başkan çevresinde önemli siyasi figürler tarafından da desteklenir. İsrail'in dış politikalarının ABD'de güçlü savunucuları olarak konumlanırlar.
Özetle, ABD'de Siyonist lobi, İsrail devlet politikalarını destekleyen, ABD dış politika ve iç siyasetinde güçlü bir etkiye sahip organize bir yapıdır ve bu etki bölgesel ve uluslararası güç dengelerini de şekillendirmektedir.
Bir başka örnekleme olarak Jeffrey Epstein skandalı, ABD ve küresel siyaset arenasında derin etkiler yaratmaya devam ediyor. 2025 yılında ABD Temsilciler Meclisi Denetim Komitesi, Epstein davasıyla ilgili 33 bin sayfayı aşan dava dosyalarını yayımlayarak, skandalın karanlık noktalarını kamuoyunun gündemine taşıdı. Bu belgelerde, Epstein'ın çırağı olduğu cinsel istismar ve insan kaçakçılığı şebekesine dair birçok üst düzey isim yer almakta ve siyasi çevrelerde kriz yaratmaya devam etmektedir.
Skandal, ABD Başkanı Donald Trump gibi önemli figürlerin isimlerinin dosyalarda geçmesi ve hükümetin bazı belgeleri gizlemeye çalışmasıyla siyasi meşruiyet krizine yol açtı. Kamuoyunda adalet talebi giderek güçlenirken, bu tür karanlık güç ağlarının üstünün örtülmesinin zorlaştığı yeni dönemin de işaretidir.
Dijital diktatörlük
Epstein dosyaları ve skandalı, dijital çağda artık devletlerin ya da güç odaklarının her şeyi ört bas edemediğinin, gerçeklerin ve halkın bilgi alma hakkının çok daha erişilebilir olduğunun göstergesidir. Bu durum, dijital diktatörlüğün manipülasyon ve sansür stratejilerinin işlevselliğinin sınırlandığını yıllardır artan bir şekilde ortaya koymaktadır.
Sivil insiyatifin öne çıktığı en son örnek olan Sumud Filosu gibi sivil direniş hareketleriyle birleşen bu süreç hem bölgesel hem küresel güç dengelerinde şeffaflık ve hesap verebilirlik talebinin yükseldiğine işaret etmektedir. Sumud manipülasyon ve karanlık güçlerin etkisini azaltarak, yeni bir dönemin, direnişin ve bilinçlenmenin kapısını aralamaktadır.
Dijital çağda manipülasyon ve algı yönetimi, artık eskisi kadar kolay değil. İnsanlar bilgiye erişimde çok kanallı ve hızlı yöntemlerle donanımlı hale geldi. Dijital diktatörlükler, gelişmiş yapay zeka ve gözetim sistemleriyle kitleleri kontrol etmeye çalışsa da, yaygın dijital okuryazarlık, uluslararası şeffaflık talepleri, alternatif bilgi kaynakları ve sivil toplumun güçlenmesi bu sistemlerin meşruiyetini ve etkinliğini zayıflatıyor. Dijital diktatörlüğün sonunun yakın olmasının temel nedeni, insanların eskiye göre çok daha bilinçli ve dirençli hale gelmesi, algı ve manipülasyonun artık sınırlarını zorlamasıdır. Bu durum, otoriter rejimlerin kontrol alanını daraltmakta ve küresel politik dinamikleri değiştirmektedir.
Sumud Filosu gibi sivil toplum ve aktivistlerin insan hakları, adalet ve özgürlük talepleriyle sahada ve uluslararası platformda güç kazandığı, dijital çağda algı ve bilgi savaşlarının yeni yöntemlerle aşılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz. Bu bağlamda, bölgede ve dünyada yaşanan politik mücadeleler sadece klasik güç dengesiyle değil, insanların bilinçlenmesi ve dijital dayanışmayla da yeniden şekilleniyor.
Sumud Filosu sürecinde de bir kez daha anlaşılmıştır ki sivil inisiyatif; ablukanın ekonomik sonuçlarını değiştirmekten çok uluslararası farkındalık oluşturmuş ve İsrail'in politikalarının meşruiyetini sorgulatmıştır. Sadece bu açıdan bile Siyonizm için ek ekonomik ve politik baskı oluşturmayı başarmıştır.
Sonuç olarak, Sumud Filosu ablukanın fiziksel duvarlarını kıramamış olsa da uluslararası vicdan ve siyasal toplum arasındaki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiş hem bölgesel hem küresel siyaset üzerinde kalıcı etkiler yapmıştır. Bu girişim, devletlerin geleneksel jeopolitik hakimiyetini zorlayan sivil toplumsal dayanışmanın yeni bir sembolü haline gelmiş ve Filistin'de uygulanan soykırımın uluslararası diplomasi ve kamuoyundaki açılımını derinleştirmiştir.