Dünyanın daha fazla kampa ihtiyacı var

Röportaj: Hale Kaplan
16.07.2022

Hatice Çolak: "Pandeminin şiddeti hafifledi ancak bir sonraki ne zaman kapıda bilmiyoruz. Böyle olunca insanlar kendilerine dağlarda bayırlarda yer bakıyor, su kenarlarında arazi alıyor. Bizim kamplarımız da tam böyle bir durumda doğada hayatta kalma ihtiyacına hizmet edecek eğitimlerle dolu."


Dünyanın daha fazla kampa ihtiyacı var

Assalam'ın kurucusu, Açık Görüş yazarı Dr. Hatice Çolak Zanzibar'da çocuk ve gençler için yıl boyu haftalık periyotlarla gerçekleştirilen Africamp'ı anlattı.

Tatil türlerinin çeşitlendiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu çeşitlilik içinde yaz kampları dikkat çekiyor. Sizin kampların da böyle bir dönemde ortaya çıkması tesadüf olmasa gerek.

Aslında bizim kampları ne kadar tatil kampları kapsamında değerlendirebiliriz bilmiyorum. Yoğun eğitici içeriklerin olduğu, çocukların kendini ve yaşadıkları hayatı sorguladığı, hem zihnen hem bedenen çalıştığı kamplar bizim kamplar. Sinan Canan'ın tabiriyle insanın fabrika ayarlarına dönüş kampları. Yumurtayı nasıl elde ederiz sorusuna marketten alırız diye cevap veren çocukların kamp sonunda kendi ateşlerini yakıp kendi yemeklerini sıfırdan yapar hale geldikleri, bedenleri, ilişkileri, gelecekleri üzerine kafa yordukları acayip kamplar.

Öte yandan hiçbir şey tesadüfle ortaya çıkmıyor aslında, Covid de tesadüf değildi, iklim değişiklikleri de tesadüf değil, yüzde 30'luk bir artış oranıyla her sene dünyada 1 milyona yakın insanın intihar ederek ölmesi de, Assalam'ın ortaya çıkışı da tesadüf değil.

Assalam'ın ortaya çıkış sebebiyle kampların çıkış sebebi çok benziyor. Assalam beş yıldır kendi kendine yeten ve dünyaya şifa olacak bir Afrika için savaşıyor. Bunu yaparken permakültür yani üretebileceğin kadarını tüketerek yaşama teknikleri gibi birçok teknik kullanıyor. Bu kamplar da bu tekniklerden bir tanesi. Esasında Afrikalı çocuk ve gençler için tasarladık, sonra bize göre Afrikalı çocuklardan çok daha dezavantajlı yaşayan dünya çocuklarına da açmaya karar verdik.

Pandemiden çok şikayet ettik ama bize kattıkları da çok, bunu kabul etmeliyiz. İnsanın doğa ile ilişkisini sorguladığı bir dönem oldu. Genç nesil doğaya çok yabancı yetişiyor. Sizin üzerinde çalıştığınız alanlardan biri permakültür. Nedir ve neden önemlidir?

Eğer başımıza bir şey geliyorsa muhakkak önemli bir sebebi var. Pandemiden etkilenme oranımız pandemiye sebep oluşumuz kadardı. Biz açıkçası Afrika'da pek etkilenmedik pandemiden, yaşam koşullarımız çok değişmedi. Zaten kapalı ofislerde çalışmıyorduk, zaten ölümden korkmuyorduk, zaten düşük bütçeli ve beklentili hayatlarımız vardı, bizi sahip olduklarımızı kaybetmekle korkutamadılar.

Permakültür insanın üretebildiğini tüketmesi gerektiğini anlatan, hem insanı, hem doğayı gözetme ve adil paylaşma esasında gelişen, modern dönemin bunalımlarına yeni bir perspektif açan, şehir insanına bile kendi kendine yeten sistemler kurdurabilen bir sistem. Kendini ve yaşadığı fıtrata aykırı hayatı sorgulayan çeşitli ırk, din, dillerden milyonlar şu an permakültür çatısı altında bir araya geliyor ve alternatif ekolojik topluluklar meydana getiriyor.

Bizim gibi çok kültürlü ve çok dertli bir vakıf için permakültür biçilmiş kaftandı ve keşfettiğimiz dakika benimsedik, bahçemizi kampüsümüzün merkezi yaptık. Bu eksen etrafında dönüp duruyoruz, dünyanın her yerinden gönüllüler ağırlıyoruz. O nedenle permakültür kamplarımızın da en merkezinde. Çocuklar bahçeden meyve sebze toplayıp ondan turşu reçel yapıyor, süt sağıp peynir yapıyor, atıklarını ineklerimizin gübresiyle karıştırıp komposta çeviriyor, bir şeyler dikiyor ekiyor, toprakla ve birbirleriyle dost oluyor.

Hayatta kalma becerileri eğitimleri de var kamplarınızda... Ki bu modern hayatta çok ötelediğimiz bir alan. Afrika da bu konu için doğal bir mekan sunuyor aynı zamanda.

Pandemi ile beraber özellikle çocuğu çoluğu olan insanlar köylerine göçmeye, çocuklarına nefes alabilecekleri alanlar oluşturmaya çalışır oldu. Sweet Tooth gibi pandemi dizileri işler daha da sarpa sarsa, mesela gıda krizi olsa, virüs ortadan kaldırılamasa gibi ihtimallerde neler yapabileceğimizi düşündürmeye başladı. Başta birkaç aya dermanı bulunur sandığımız virüs insanları yıllarca işlerinden okullarından konfor alanlarından etti.

Neyse ki bir şekilde hafifledi felaket, ancak bir sonraki ne zaman kapıda bilmiyoruz. Böyle olunca insanlar kendilerine dağlarda bayırlarda yer bakıyor, su kenarlarında arazi alıyor. Bizim kamplarımız da tam böyle bir durumda doğada hayatta kalma ihtiyacına hizmet edecek eğitimlerle dolu.

Çocuklarımız tablet ve telefonlarda ekran kaydırmaya yaradığını sandıkları elleriyle neler yapabileceklerini öğreniyorlar kampta. Deniz suyunu nasıl damıtıp içilebilir hale getireceklerini, çakmak taşı ile nasıl ateş yakabileceklerini, sadece suyunu içtikleri Hindistan cevizinin etinden yağ ve sabun, yapraklarından barınak başta olmak üzere daha neler neler yapabileceklerini deneyimliyorlar mesela. Bizce zaten kampların numarası bu. Tüm bunları anlatabilirsiniz, harika belgeseller gösterebilirsiniz, ancak zaman deneyim zamanı. Bir kere bu hayatı deneyimleyen çocuk çok daha korkusuz olacak başına gelebilecek felaketlere karşı. Kendini savunmasız ve çaresiz hissedip korkuya teslim olmayacak. Alternatifler kurgulayacak, takımlar kuracak, mücadele edecek. İstediğimiz nesil bu. Bu nesle iyi bir dünya bırakamıyoruz madem, olası zorluklarla baş etmeyi öğretelim.

'Nasıl 7 milyar insanı besleriz' atölye başlığı çok dikkatimi çekti. Bu soruyu sormak, buna cevap aramak bile önemli bir farkındalık oluşturur. Ayrıca çocukların bu konuda çok dahiyane fikirleri olabilir kanaatindeyim. Nasıl sonuçlar alıyorsunuz?

Aslında kamplarda yaptığımız özetle Assalam'daki yaşam tarzımızı çocuklara deneyimletme, onların seviyesinde simülasyonlar yapma eylemi. Sürekli bir propaganda yapılıyor sınırlı kaynaklar ve sınırsız isteklerin çatışması üzerine. Aslında ne isteklerimiz bu kadar sınırsız olmak zorunda, ne de kaynaklarımız çok kısıtlı. Her şey bakış açımızla yeniden şekilleniyor. Biz mesela Afrika'da hiç de aç kalma korkusu yaşamıyoruz, marketler birkaç gün kapatılacak diye stoklar yaparak kendimizi gülünç duruma düşürmüyoruz. Aslında market ne onu bile pek bilmiyoruz.

Assalam'da bu ve bunun gibi herhangi bir zorlukla karşılaştığımızda korkmak yılmak kaçmak seçeneklerini eleyip <Merhaba zorluk, bakalım seninle neler neler yapabiliriz?> şeklinde zorluğu selamlayıp, tanıyıp parçalayıp zorlukla baş etme seçeneğini işaretliyoruz. Çocuklar da burada bunu görüyor ve deniyor. Mesela bugün size yemek yok diyoruz, gidiyor sebze meyve ot topluyor, tavuk kesip yoluyor, kendi yaktıkları ateşte, kendi hazırladıkları şişlerde pişirip afiyetle yiyorlar. Kamp sonrasında bir çocuk evde ocağı açtığında nasıl da şok geçirdiğini anlatmıştı, her şeyin bu kadar kolay olması onları beceriksizleştiriyor ve tembel yapıyor aslında. En azından zoru ve çaresini tanısınlar, şimdilik kullanmasalar da ihtiyaçları olduğunda kullanırlar.

Ve fıtrata uygun yaşam... En önemlisi bu sanırım. Küresel şehirlerde o sımsıkı tutunduğumuz hayatlarda en çok neyi ıskalıyoruz biz?

Allah insanı yarattığı diğer tüm canlılar gibi hatta birazcık daha mükemmel bir şekilde yaratmış. Mesela yunuslar bizden daha zeki, karıncalar bizden daha çalışkan, sıçanlar bizden daha organize olabildiği halde ellerimiz olduğu ve beynimizle koordine çalışabildiği için medeniyetler inşa edebiliyoruz.

Ama bu potansiyelimizi kullanabilmemiz için öncelikle kendimizi, yaratılışımızı, Sinan Hoca'nın tabiriyle fabrika ayarlarımızı çok iyi tanımamız gerekiyor. Oysa ki okul sistemleri bu fıtri ayarları bozmaya yönelik kurgulanmış, zamanın ihtiyaçlarına göre yeni ayarlar yapıyor kendince. Yetenekli çocuklar yeteneksizleştiriliyor, zeki çocuklar aptallaştırılıyor ve tamamı dijital araçlarla yalnızlaştırılıyor.

Bizim kamplarımızda ayarlarıyla oynanmış çocuklar kendilerini yeniden keşfediyorlar. Ailelerinden uzak oldukları için, kimse onlara bir şeyleri dayatmadığı için, tüm alışılagelmiş beklentilerin ötesinde, cam fanuslarından çıkarak bir haftada inanılmaz bir hızda ve özgürce büyüyebiliyorlar. Tüm dünyadan gelmiş akranları ile birlikte her şeyi çok daha hızlı öğrenebiliyorlar, ömür boyu sürecek dostluklar kurabiliyorlar. O yüzden de kamp hiç bitmesin istiyorlar...

Hayatta neyi gerçekten çok istersin?

Africamp, Assalam Vakfı bünyesinde Zanzibar'da çocuk ve gençler için yıl boyu haftalık periyotlarla gerçekleştirilen kampların adı. Bu kamplar sayesinde çocuklar hayatta neyi gerçekten çok istediklerine karar veriyor ve gelecekleri için daha sağlam adımlar atıyorlar. Kamp katılımcıları bir yandan turkuaz suyun, beyaz kumun, su sporlarının, güneşin ve ekolojik köy hayatının tadını çıkartıyor, diğer yandan hayati öneme sahip eğitimler alıp yerel halk ile yabancı dillerini geliştiriyor, gönüllülük projelerine ve Afrika kültürü atölyelerine katılıyorlar. Bilgi için: [email protected]