Dünyanın yeni buhranı: Ahlaki çatışma

Ufuk Batum/ Yönetim Danışmanı ve Girişim Mentoru
13.01.2024

Dünya bir buhrandan geçiyor. Bu artık sadece klasik bir Doğu-Batı çatışması değil. Bu sol-sağ, kapitalizm-sosyalizm çatışması da değil. Bu bir ahlaki çatışma, bu bir vicdani çatışma, bu bir akli çatışma. Yoksa Kanada'da okul bahçeleri kazdıkça ortaya çıkan toplu cesetlerin bir benzerinin New York'ta bulunan sinagogların altına kazılan tünel ve dehlizlerden çıkmasından bu kadar korkar mıydık hiç?


Dünyanın yeni buhranı: Ahlaki çatışma

Kolay değil; zor bir yıl olan 2023 yılını kapatıp umutlarla dolu 2024 yılını açtık. Hem içeride hem de dışarıda gündem çok yoğun. Şöyle bir kısaca hatırlayalım: Türkiye 6 Şubat'ta çok büyük bir depreme uyandı, ne yazık ki yüz binlerce insan yaşantısını, yakınını, evini, barkını, işini kaybetti. Mayıs ayında 100 yılın en önemli genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı, proje ve yeni açılım üretemeyen muhaliflerin "yüzde 60-65 ile geliyoruz" safsatası yine, yeniden, tekrar çöktü. Erdoğan yine bileğinin hakkıyla kazandı. Dünyada ise Batı; Ukrayna'yı kaşıdıkça kaşıdı, ateşe benzin dökmeye devam etti, yıkımdan adeta fayda sağlamaya çalıştı.

Bizler umutlarımızı 2024'e saklamışken, tam da yeni yılı beklerken bütün dünyayı büyük bir üzüntü ve kaygıya boğan Gazze kıyımı, katliamı, hatta daha net söyleyelim soykırımı yaşandı. Lamı cimi yok; dünyanın naklen izlediği en büyük ve en vicdansız katliamdı bu! Ve dünyanın başta ABD, İngiltere, Kanada, Almanya gibi ülkeleri olmak üzere Batı'nın siyasi liderleri, temel karar vericileri ve ana akım medya temsilcileri "hepimiz Filistinliyiz, hepimiz Gazzeliyiz" diye bağırmak yerine, "hepimiz İsrailliyiz, hepimiz Museviyiz" çığırtkanlığına kapılıverdi. İnanın birçoğunuz gibi "adeta tek merkezden komut alınmış" gibi görünen bu vicdansız ve haksız duruşa biz de çok içerledik, bu pervasızlığa anlam da veremedik!

Bir potpuri yapalım mı?

Dünya uluslararası ilişkilerde sıradışı gelişmeler yaşıyor. Yeni gelişmelere de gebe. Çok uzun süredir yazıp çizdiğimiz "dünyanın Batı'dan Doğu'ya kayması" gerçeği hemen her alanda kendisini hissettiriyor. Yaşlanan ve toplumsal asabiye oluşturmaktan fazlaca uzaklaşan Avrupa'da işler hiç de iyi gitmiyor. Ekonomik sorunlar ve hayat pahalılığı ayrı, yükselen yabancı düşmanlığı ve ırkçılık ise ayrı bir yer tutuyor. Avrupa'nın ekonomik motoru durumundaki Almanya ekonomisinin son iki çeyrektir yaşadığı küçülme de hafife alınacak cinsten değil. Çünkü biliyoruz ki Avrupa'yı Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi güney kuşağı ülkeleri taşıyacak, kurtaracak değil.

Kuzey Amerika ülkeleri de kendi derin krizlerini yaşıyor aslında. Kanada'da okul bahçeleri kazılsa toplu mezarlar çıkıyor. Mesele bir özürle geçiştirilecek türden değil; yerli halklar kayda değer düzeyde ve büyük bir planla yok edilmiş adeta. Kanada kuzeyin temiz, şeffaf, dingin ülkelerinden biri olma iddiasını, mevcut yönetiminin başarısızlıklarıyla hızlıca yitiriyor. Meksika ise ABD'ye geçmek için hazırlanan yüz binlerce göçmen adayının buluşma noktası olmuş durumda.

Tekleyen ABD

ABD ise artık güçlü, kararlı, itibarlı ABD değil. Kongre'yi basan Trumpcılar bir kenara, ana akım medya desteğiyle iktidarı ele geçiren Clinton-Obama-Biden üçlüsünün hem ABD'yi hem de dünyayı nereye sürüklediğine dair kimsenin kesin bir fikri, kanaatı yok. Bugün dünyanın en bölünmüş, ortadan yarılmış ülkesi desek yeridir. Son 30 yılda gösterdiği yanlış performans ile ABD; Hollywood ve "Blue Jean" emperyalizmin yarattığı sahte krallığı devirmek, yok etmek üzere. Silikon Vadisi'nin en teknolojik ve piyasa değeri en yüksek şirketleri bile ABD'yi kurtaramayabilir.

Bugün ABD'de gerçek anlamda bir bölünme konuşuluyor. Yaklaşık 250 yıl önce yaşadığı bağımsızlık savaşından ve 1860'larda geçirdiği iç savaştan bu yana yakaladığı "tek birlik (union), tek süper güç" yerini artık içi boş, sahte bir huzura bırakıyor. Pandemide kapitalizmin acımasızlığıyla hizmet alamayan kitleleri televizyonlardan izlemiştik. Kenarda paran, yatırımın veya kredi çekme imkanın yoksa ABD'de en fazla 6 ay dayanabilirsin. Ne aile dayanışması ne de köyden bulgur, tarhana gelir Amerikalı'ya. Sokakta yaşayan milyonlar da, uyuşturucu bağımlısı on milyonlar da vız gelir tırıs gider Amerikan kapitalizmine.

Epstein dosyaları

Son 3 ay içinde Gazze'de yaklaşık 100 bin insanı katleden veya yaralayan İsrail'i koşulsuz şartsız desteklemek tam olarak nereye oturuyor? Biden, Sunak, Clinton, Blair gibi birçok eski ve yeni liderin neye güvenerek bu konumu aldıklarını bir türlü anlayamıyorduk ki olaylar gözümüzün önündeki sır perdesini aniden açacak şekilde gelişiverdi.

İsrail düşünmüş taşınmış, geleceğinin en iyi hamlesi olarak ABD'yi "esir almaya" karar vermiş. Bu görevi de Mossad'a vermiş. Mossad da belli ki planını soysuz Epstein üzerinden işletmiş. Epstein'ın sahibi olduğu adada çoğu çocuk yaşta olmak üzere binlerce seks kölesi ABD ve İngiltere gibi günümüzün güçlü sayılacak ülkelerinin devlet kademelerinde görev alan siyasetçi ve bürokratlarına, sanatçılarına, Bill Gates gibi iş dünyasının "seçkin" temsilcilerine çirkin talepleri için sunulmuş. Her şey kayıt altına alınmış ve belli ki yıllarca bu etkili ve yetkili kişilere şantaj yapılmış, koşullar ne olursa olsun, İsrail'in işlediği suç ve katliam ne kadar büyük olursa olsun ses çıkarmamaları veya çıkaramamaları sağlanmış.

Fetöcü Mossad

Fetö de buna benzer kasetler biriktirmedi mi? Siyasi parti liderlerine ve kadrolarına siyasi saldırılar yapıp partileri kendi arzu ettikleri gibi tanzim etmeye çalışmadı mı? Aslında Mossad Fetö'nün yolundan giderek aynı yöntemleri mi benimsemiş acaba? Ya da Fetö'yü de mi Mossad beslemiş, ayarlamış, tanzim etmiş? Fetö mü Mossadcı, Mossad mı Fetöcü? Peki birşey fark eder mi?

Dünya bir buhrandan geçiyor. Bu artık sadece klasik bir Doğu-Batı çatışması değil. Bu sol-sağ, kapitalizm-sosyalizm çatışması da değil. Bu bir ahlaki çatışma, bu bir vicdani çatışma, bu bir akli çatışma. Yoksa Kanada'da okul bahçeleri kazdıkça ortaya çıkan toplu cesetlerin bir benzerinin New York'ta bulunan sinagogların altına kazılan tünel ve dehlizlerden çıkmasından bu kadar korkar mıydık hiç? Geriye ne kaldı ki, daha ne kadar cerahat akabilir ki?

Yeni bir düzen

Evet dünyaya yeni bir düzen gerekiyor. Daha adil ve sürdürülebilir bir düzenin oluşmasında sadece liderlerin ve güç sahiplerinin değil hepimizin etkisi, katkısı ve katılımı olmalı. Uluslararası teşkilatların krizleri, savaşları ve yok edişi durduramayacağı, barışı kuramayacağı çoktandır anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten "Dünya Beşten Büyüktür" derken önemli bir reformun fitilini haklı bir şekilde yakmadı mı?

Bu yeni düzen arayışının önemli sac ayaklarından biri de şüphesiz ki Afrika olacak. Türkiye'nin son 10-15 yıldır uyguladığı adil ve tutarlı açılım Fransa, Belçika ve Hollanda gibi ülkeleri Afrika'dan söküp atıyor. Önemli bir diğer sac ayağı da Çin-Hindistan ekseni. Üretimin, yatırımın, istihdamın ve dolayısıyla gücün Asya'ya kaydığı ve bu gidişatı ABD'nin bile durduramadığı artık aşikar. Devam eden bu kayışta Türkiye'nin de önemli bir liman ve adres olduğu unutulmamalı.

Son olarak, dünyanın yakın gelecekte dolarizasyona olan teslimiyetten uzaklaşacağını beklemek de mümkün. Rusya'ya uygulanan ambargonun bir noktada uygulayanlara daha fazla kaybettirdiği anlaşılıyor. Ancak bu politik çıkmazdan, ucuz gaz tedariğinin kesilmesinden, ABD'nin tuzağından ne Almanya ne de diğer Avrupa ülkeleri çıkabiliyor. Rusya, Çin, İran, Türkiye gibi ülkelerin ticarette kendi para birimini kullanmaya başlaması da cabası.

Teşekkür...

Güney Afrika Cumhuriyeti'nin, adeta Mandela'nın çocuklarının İsrail'in yaptığı soykırımı Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na taşıması son derece önemli bir gelişme. Başta Türkiye ve Malezya olmak üzere birçok ülkenin bu davayı desteklemesi ayrıca kıymetli. Umalım ki sonuç Gazze için ayağa kalkan dünya kamuoyuna bir kazanım olur. Umudu kaybetmeyelim.

[email protected]