Dünyayı ancak mutlu olarak değiştirebiliriz

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
30.01.2016

Her felsefenin “döneme dair teşhis, hakikat kavramının bir inşası ve hakiki yaşama ilişkin varoluşsal bir deneyim”den mürekkep olduğunu öne süren Alain Badiou dünyayı değiştirmenin yolu için de bir öneri getiriyor.


Dünyayı ancak mutlu olarak  değiştirebiliriz

Felsefe ile niçin uğraşırız ya da niçin felsefe yapılır? Bu sorunun cevabı esasen Platon’dan beri hep aynı şekilde verilegelmiştir: Felsefe gerçek mutluluğu kazanma sanatıdır. Her felsefe bu açıdan ya mutluluk metafiziğidir ya da bir saat bile uğraşmaya değmez.

Felsefe arzusunun hemen her zaman daha iyi bir dünya tasavvuruyla başbaşa olduğunu ifade eden çağdaş Fransız filozof Alain Badiou, günümüz felsefesinin savunmaya çekilmiş bir felsefe olduğunu ileri sürerek felsefi arzunun son derece geniş anlamıyla ve ilk elde bir “başkaldırma arzusu” olduğunu ve bu arzunun tatminden oluşan mutluluk görünümünden tamamen farklı bir gerçek mutluluğa yöneldiğini söylüyor. Ancak felsefenin dünyanın adaletsizliğine başkaldırısını bir mantıksal örgü çerçevesinde ifade ettiğini de ekliyor.

Felsefi arzunun dört bileşeni

Mallarme’ın “Her düşünce bir zar atımıdır” aforizmasından yola çıkan Badiou, felsefenin temel arzusunun evrenseli/tümeli düşünmek ve değiştirmek olduğunu, çünkü evrensel olmayan, diğer insanlar tarafından paylaşılma imkanını dışlayan bir mutluluğun gerçek mutluluk olamayacağını savlıyor. Ancak bu felsefi arzunun illa zorunlulukla ortaya çıkmayabileceğine, onun tehlikeli bir angajman olarak kavranabilecek bir hareket içinde ortaya çıktığını ve bu bakımdan risk boyutu içerdiğini de ileri sürüyor.

Felsefi arzunun dört bileşenini “başkaldırı, mantık, evrensellik ve risk” olarak belirleyen Badiou, bu haliyle felsefi arzuya çağdaş dünya içinde baskı uygulayan dört engelin odluğunu savlıyor: Her şeyden önce çağdaş dünya kendi içsel, derinden gelen özgürlüğünün eşiğine geldiğini ileri sürüyor. Kendisini bize mutluluk konusunda ondan daha iyi tavsiyeler ve güçlü teminatlar bekleyebileceğimiz bir dünya olarak sunuyor. Oysa bu teklifin kendisinde daha baştan gizli bir yozlaşma şüphesi var.

Felsefi arfzunun evrensellik boyutuna karşın çağdaş felsefeye hakim üç yaklaşımın bulunduğunu söylüyor: Heidegger ve Gadamer’in yolunu izleyen fenomenolojik ve hermenötik akım, Carnap ve Wittgenstein’ın ustası olduğu analitik akım ve bu ikisinin yolunu izleyen postmodern yaklaşım. Bu üç akımın da temelde dil felsefeleri olduğuna dikkat çeken Badiou, ancak “koşulsuz bir dayanak noktası bulunduğunda” dil oyunlarının çoğulluğu ve heterojenliğinin aşılabileceğini düşünüyor.

Her felsefenin “döneme dair teşhis, hakikat kavramının bir inşası ve hakiki yaşama ilişkin varoluşsal bir deneyim”den mürekkep olduğunu öne süren Badiou dünyayı değiştirmenin yolu için de bir öneri getiriyor. Dünyayı ancak mutlu olarak değiştirebiliriz, hakiki yaşama ilişkin hakiki seçimimizi yaparak!

Yorum felsefelerini anlamak

Metinlerin yorumlanması bilimi ya da sanatı olarak nitelenebilir hermeneutik. Ancak hermeneutiğin felsefileşmesine asıl katkının sahibi son yüzyıl Kıta Avrupası Felsefesidir hiç kuşkusuz. Bu açıdan çağdaş hermeneutiği en genel anlamda, yazılı ve söz≠lü ifadeleri anlama ve yorumlamanın temel ilkeleriyle birlikte, bu ilkeleri uygulamalı olarak bir bilim haline gelmesinde ön≠cü kişi Schleiermacher olmuştur. Dilthey, Husserl, Heidegger, Gadamer, Betti, Hirsch, Habermas, Ricoeur ve Apel’in çalışmalarıyla yorumlama ve anlama sanatı dil ve ifade imkânları ölçüsünde zenginleşti ve sis≠temli bir hale geldi. Platon, Aristoteles, Augustinus, Vico, Mili ve özellikle Alman idealiz≠minin ve romantizminin katkıları da inkâr edilemez. Osman Bilen kitabında hermeneutik’e çağdaş yaklaşımlar hakkında özetleyici ve bilgilendirici bir perspektif geliştiriyor.

Çağdaş Yorumbilim Kuramları,  Osman Bilen, Doğu Batı, 2016

Türk düşüncesi ve sinema

Türkiye’de sinemayı Türkiye’de düşünce geleneğinin içerisine yerleştirmeye, yönetmenlerin yönelimlerini düşünce dünyasında yaşanan gelişmeleri dikkate alarak analiz etmeye, sinema metinlerini Türk kültürünün bir ürünü olarak ele almaya cesaret eden çok az yazar ve makale/kitap vardır. Bu durumun en tipik örnekleri Türkiye’de sinema tarihi üzerine yazılan metinlerde görülebilir. Dahası bu süreç sinema literatürünün popülerleşmesi ile birlikte ön hükümleri, ön kabulleri, klişeleri de beraberinde getiriyor. Yarım yüzyıla yakın bir süredir Türk sineması üzerine düşünen, Türk sineması üzerine yazan; bu uğraşını Türk düşüncesi ve Türk kültürü içerisinde konumlandırmayı başaran Kurtuluş Kayalı işte bu klişelere de meydan okuyor.

Sinema Bir Kültürdür, Kurtuluş Kayalı, Tezkire, 2015