Dünyayı bekleyen gelecek: Rüyaların tükenişi

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar
22.10.2025

Bir bilgi kaynağı olarak rüyanın hayatımızdan çıkması, güvenilir bilgi için bir zaaf olmayabilir fakat rüyaların bertaraf edilmesiyle diğer bilgi kaynakları da zaafa uğrayacaklardır.


Dünyayı bekleyen gelecek: Rüyaların tükenişi

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar

Bütün geçmiş zamanların en önemli bilgi kaynaklarından birisi de rüyalardır. Yöneticiler ve askeri komutanlar özellikle de gelecek ile ilgili planlamalarını eldeki bilgilere ilaveten aynı zamanda rüyalar üzerinden de kurarlardı.

Homeros destanında rüyalar, Tanrıların insanlara göndermek istediği mesajın bir aracı olarak işaret edilir. Efsaneye göre Tanrılar, rüyalar aracılığıyla insanlarla iletişim kurar.

Antik Mısır, Yunan, Mezopotamya ve dahi Çin'de insanlar düçar oldukları dermansız hastalıklar için de tapınaklarda "kuluçka" adı verilen bir ritüel gerçekleştirip sahip oldukları sağlık sorunlarına çözüm bulmak amacıyla tanrılardan rüya yoluyla rehberlik beklerlerdi.

Toplumların tarihlerinde ve dönüşümlerinde de rüyalara çok önemli atıflar yapıldığını biliyoruz. Osmanlı'nın kuruluşundaki Osman Gazi'nin rüyası da bunun örneklerinden birisidir. Keza Prag'daki Charles Köprüsü de kralın gördüğü rüya üzerine yeri saati ve zamanı belirlenip inşa edilmiştir.

Esasında bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama konumuz bu örnek rüyalar değil, rüyanın nasıl bir bilgi kaynağı olduğu ve kaynağın hem hayatımızdan hem de zihnimizden silinmesinin bizi nereye doğru sevk edeceği veya bu durumun bizi nasıl bir geleceğe taşıyacağını tartışmaktır.

İlk önce şunu vurgulamak gerekir ki rüyalar, bizim için dünyaya kişisel çabalarımızdan bağımsız olarak farklı bir pencere açan bilgilerin kaynağıdırlar. Vahiy ile akraba bir bilgi olduğu konusunu da dikkate alınca denilebilir ki rüyalar, insanın dünya ile olan maddi bağının despotizmini sarsmak için görülürler.

Bundan dolayı da esasında ta antik dönemlerden yakın bir tarihe kadar insanların en çok ilgisini çeken konulardan bir tanesiydi. Antik Mısır kazılarında, papirüs üzerine yazılmış rüya yorumları bulunmakta, Eski Yunan bilginlerinin bu konuyu ele alan çalışmalarına rastlanmakta kadim Hint kültüründe rüyaların listeli kataloglarının yapıldığını görmekteyiz.

İslam âlimleri de, özellikle İmam Gazali rüya konusuna değinmiş ve rüyaları levhin aynasındaki yansımaları olarak görmüştür. Ona göre Levh-i Mahfuz'dan kalbe aksedenleri hayal gücümüz hemen alır ve onu bir misal ile hikayeleştirir. İnsan uyandığında ise sadece tahayyüldeki şeyleri hatırlar.

Ruhani alemle kurulan bağ

İbn-i Haldun'a göre de rüya, insanın ruhani alemle olan bağlantısıdır. Çünkü insan uykuda iken maddi dünya ile olan ilişkisi kesildiğinden diğer varlık alemleri ile olan ilişkisi daha netleşir.

Büyük alim, filozof ve mutasavvıf İbn-i Arabi ise rüyayı insanlık diyarındaki hayal hazinesi olarak tanımlar. Bilindiği gibi meşhur kitabı olan Füsusul Hikem'in de kendisine rüyada verildiğini anlatır. Nasıl ki bu insanlık diyarında helal olan da haram olan da varsa rüyaların da müjdeleyici olanları da vardır karışık olanları da.

Ez cümle İslam alimleri rüyayı bir bilgi kaynağı olarak ele almışlar ve onu "peygamberliğin kırıntılarını" içinde barındıran bir potansiyel olarak değerlendirmişlerdir. Hatta bir seferinde efendimizin yanındakilere; "Benden sonra, peygamberlikten sâdece mübeşşirat (müjdeciler) kalacaktır!" dediğinde yanındakiler "Mübeşşirat da nedir?" diye sorduğunda O da sahabelere, "Sâlih rüyadır" diye cevap verdiği rivayet edilmektedir.

Kuranı Kerimde de rüya ile ilgili son derece çarpıcı ifadeler ve hikayeler vardır ki bunlardan en çok bilineni de Hz Yusuf'un hikayesidir. Hatta Kur'an-ı Kerim bu hikayeyi bize aynı zamanda "kıssaların en güzeli" (ahsenü'l-kasas) olarak da tanıtır. Ki bu hikaye de zaten rüya ve rüya tabirleri üzerinden şekillenir. Hz Yusuf'un büyük bir rüya tabircisi olduğu ve bu bilginin kendisine rabbi tarafından bahşedildiğini vurgulaması, özellikle de mutasavvıflar arasında rüyalara olan ilgiyi daha da arttırmıştır. Doğru rüya tabiri, Hz. Yusuf'un peygamberliğinin adeta bir mucizesiydi.

Rüyasız bir hayat mümkün müdür?

Peki bir bilgi kaynağı olarak rüyaların bugün hayatımızdaki yeri nedir? Sanıyorum "Hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdırlar" diyecek kimse kalmadı. Ve denilebilir ki hiçbirimiz rüyaların kapısından hayata dahil olmuş değiliz. O halde şöyle soralım "Bugün rüyaların yerini ne almıştır?" Ya da "Rüyasız bir hayat mümkün müdür?"

Her ne kadar Sigmund Freud, daha çok libido (cinsel istek) üzerine dile getirdikleri ile anılsa da onun esas çalışması "Rüyaların Yorumu" adlı kitabıdır. Zira bu çalışma, felsefenin de psikolojinin de ve hatta teolojinin de en kadim sorusu olan "İnsan nedir?" sorusuna cevap aradığı en sistematik çalışmasıdır.

Ki burada o, insanı anlık olarak bütün dış faktörlerden arınmış bir halini nasıl yakalayabileceğini rüya ve dil sürçmesi ile cevaplamaya çalışır. Ona göre insanı/beşeriyeti çıplak (kültürel ve tarihsel belirlenimlerden arınmış) bir halde ancak rüyalarda görebilir/yakalayabiliriz. Ve ona göre de bu "an"ı bir tutamak haline getirmek mümkündür. Hatta ona göre rüyalar, insanın bilinçdışına giden "kral yol"dur.

Tıp bilimi rüyasız bir uykunun ve uykusuz bir yaşamın mümkün olmadığını söylediklerine göre rüyasız bir yaşamdan da söz edilemeyeceğini dikkate alarak rüyalar üzerinden bir insan okuması yapmak belki başlı başına onu anlamaya iktifa etmez ama çok önemli bir köşe taşını oluşturduğu da açıktır.

Ancak günümüz dünyasında bu alan, bilgi kuramının içinden çıkarıldığı gibi gündelik hayat ile olan ilişkisi de tamamen koparıldı. Oysa rüyalara dair yapılan bütün çalışmaların üzerinde hemfikir olduğu üç çeşit rüyanın var olduğudur. Gündelik hayatın zorluklarından kaynaklanan kabuslar veya karabasanlar, romantik hayalleri süsleyen beyaz atlı prens veya prensesler ve gaybi bilgiler içerenler olmak üzere... Rüya üzerine geleneksel dönemlerdeki çalışmaların amacı bu bilgiye ulaşmaktı. Daha doğrusu sahih rüya ile karabasanları ayırmaktı. Ama günümüzde ise esas uğraş, rüyanın hangi fizyolojik ve biyolojik dinamiklerle gerçekleştiğini aramaktır. Boş bir uğraş. Fakat hizmet ettiği bir amacı var bu çabanın: Onu bir bilgi kaynağı olmaktan çıkarmak, ki bunun da başarıldığını söyleyebiliriz.

Eminim birçok kişi rüyaların hayatımızdaki yerini gereğinden fazla abarttığımı düşünebilir ve belki de haklıdırlar. Ama bizim için velev ki çok küçük de olsa kuruyan her bilgi pınarı coşkun ırmaktan bir parçanın ya kopması ya da onun yerine bizim başka bir kaynak ikame etmemiz demektir. Rüyaların hayatımızda ve bilgi kuramında çok mühim bir yeri yoktu ama onları hayatımızdan ve bilgi dağarcığımızdan çıkardığımızda onların yeri boş kalmayacak. Oraya başka bir şey, başka bir aktör veya kaynak gelip oturacaktır... Bu yeni teşrif eden her ne ise hayatımızda veya bilgi kuramımızda çok önemli bir yer işgal etmeye ve diğer bileşenleri de zehirlemeye başladı.

Bir rüya sanatı olarak sinema

Bana kalırsa bu konuyu kendisine dert edinen önemli kişilerden birisi de kıymetli dostum Sadık Yalsızuçanlar oldu. Belki de o, madem ki rüyalar hayatımızdan uçtular onların yerine başka bir şey ikame edeyim diyerek sinemayı işaret etti.

Onun rahmetli Ayşe Şasa'dan ilhamla hayali rüya ile tebdil edip konuyu Doğu-Batı ekseninde bilgi kuramsal olarak temellendirme çabası çok önemli bir tartışma başlığıydı fakat devam ettirilemedi. Kendisi ile yapılan bir mülakatta Yalsızuçanlar, "Rüya Sineması tanımını sinema ile rüya arasındaki olgusal ve metafiziksel ilişki bağlamında kullandım. Sinema zaten bir rüya sanatı." demişti.

Son olarak elbette biyolojik olarak insanlar rüya görmeye devam edeceklerdir. Bu onun bir mütemmim cüzüdür. Bir bilgi kaynağı olarak rüyanın hayatımızdan çıkması, güvenilir bilgi için bir zaaf olmayabilir fakat rüyaların bertaraf edilmesiyle diğer bilgi kaynakları da zaafa uğrayacaklardır.

Nasıl ki fizyolojik olarak rüyanın olmadığı bir insanlık durumu, hem psikolojik hem de kültürel açıdan köklü değişimlere yol açabilecek bir felaket senaryosu ise onun bir bilgi kaynağı olarak yok edilmesi de aynı şekilde bir başka felakete neden olabilir. Rüyalar, olması gerektiği yerde kalmalıdırlar. Rüyaya itibar etme ama rüyasız da kalma. İnsan, rüyaların ferah kapısından geçerek masal diyarına varabilir.