YTB ve TMV'nin birlikte ele alınması, Türkiye'nin eğitim diplomasisinin nasıl çok boyutlu bir yumuşak güç stratejisine dönüştüğünü göstermektedir. Hedef kitle açısından YTB, öğrencileri Türkiye'ye getirerek “içe dönük” bir eğitim diplomasisi yürütürken; TMV, Türkiye'nin eğitim modelini başka ülkelere taşıyarak “dışa dönük” bir etki üretmektedir.
Dr. Mustafa Berat Keskin/ Türk Alman Üniversitesi
Uluslararası ilişkiler literatüründe yumuşak güç kavramı, Joseph S. Nye, Jr. tarafından ortaya atılmış olup bir devletin diğer aktörleri askerî ve ekonomik zorlama olmaksızın, kültürünün, değerlerinin ve politikalarının yarattığı cazibe üzerinden etkileyebilme kapasitesi olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda eğitim, bireylerin düşünce dünyasını şekillendiren, toplumlar arasında uzun vadeli bağlar kuran ve ülkeler arası algıyı doğrudan etkileyen bir alan olarak yumuşak gücün en etkili araçlarından biri hâline gelmiştir. Türkiye de son yıllarda eğitim diplomasisine yaptığı yatırımlarla bu alanı dış politikasının önemli bir bileşeni hâline getirmiş ve özellikle Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile Türkiye Maarif Vakfı (TMV) üzerinden güçlü bir eğitim temelli yumuşak güç stratejisi geliştirmiştir.
Bu stratejinin ilk ayağını YTB'nin yürüttüğü Türkiye Bursları programı oluşturmaktadır. Devlet destekli, rekabetçi ve çok aşamalı bir seçme süreciyle işleyen bu program, dünyanın farklı bölgelerinden başarılı öğrencilere Türkiye'de ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora ve araştırma düzeylerinde tam zamanlı eğitim imkânı sunmaktadır. Program, yalnızca finansal destek sağlayan bir mekanizma olmayıp adayın başvurusundan üniversite yerleştirmesine, Türkçe hazırlık eğitiminden mezuniyet sonrası mezun ağına dahil edilmesine kadar bütüncül bir süreç tasarımına sahiptir. YTB'nin verilerine göre Türkiye Bursları her yıl yaklaşık 165 bin başvuru almakta; hâlihazırda 15 bini aşkın öğrenci program kapsamında Türkiye'de öğrenim görmektedir ve bugüne kadar yaklaşık 150 bin uluslararası öğrenci mezun olmuştur. Ayrıca Türkiye Mezunları ağının 184 farklı ülkeden mezunları kapsaması, Türkiye'nin coğrafi açıdan ne kadar geniş bir insan kaynağıyla temas kurduğunu göstermektedir. Böylece Türkiye, çeşitli ülkelerden gelen bireylerle kurduğu bu doğrudan temas sayesinde geniş, dağınık fakat aynı zamanda birbirine bağlı bir sosyal sermaye ağı oluşturmaktadır.
Türkiye Bursları kapsamında öğrencilere sunulan imkânlar programın cazibesini artırmaktadır. Aylık burs ödemeleri, üniversite harçlarının karşılanması, yurt imkânı, sağlık sigortası, bir sefere mahsus uçak bileti ve bir yıl süren yoğun Türkçe dil eğitimi, öğrencilerin hem akademik hem de günlük yaşam ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılamakta; bu nedenle Türkiye, özellikle gelişmekte olan ülkelerden gelen başarılı öğrenciler için oldukça çekici bir yükseköğretim destinasyonu hâline gelmektedir. Bunun yanı sıra YTB, Uluslararası Öğrenci Akademisi, staj programları, bilimsel kongreler ve kültür-sanat faaliyetleriyle öğrencilerin Türk toplumunu ve kültürünü yakından tanımasını teşvik etmektedir. Bu süreçte öğrenciler yalnızca akademik bilgi edinmekle kalmamakta, aynı zamanda Türkiye'nin tarihine, kültürel çeşitliliğine ve toplumsal yapısına dair kişisel ve duygusal bir deneyim kazanmaktadır. Nye'nin kavramsallaştırmasıyla ifade edilecek olursa Türkiye, bu program aracılığıyla "zorlayıcı güç" kullanmaksızın, misafir ettiği öğrencilerin zihninde ve kalbinde bir cazibe ve sempati üretmektedir.
Mezun politikaları
YTB'nin yürüttüğü mezun politikaları da Türkiye'nin yumuşak gücünün sürdürülebilirliği açısından stratejik öneme sahiptir. Türkiye'de öğrenim gören öğrencilerin ülkelerine döndükten sonra da iletişimlerini sürdürmelerini sağlamak amacıyla kurulan Türkiye Mezunları ağı ve çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren mezun dernekleri, bu bireylerin Türkiye ile olan bağlarını kurumsal bir zemine oturtmaktadır. Kamu bürokrasisinde, akademide, iş dünyasında veya sivil toplumda etkili konumlara gelen mezunlar, Türkiye ile ilişkilerde doğal birer köprü işlevi görmekte; eğitim süresince oluşan olumlu algı ise ilerleyen yıllarda ikili ticaret, kültürel iş birliği, siyasi diyalog ve toplumlar arası etkileşim kanallarına yansımaktadır. Böylece yumuşak gücün uzun vadeli ve dolaylı etkileri görünür hâle gelmektedir.
Kültürel ve sosyal etkileşim
Türkiye'nin eğitim temelli yumuşak gücünün bir diğer temel kurumsal aktörü Türkiye Maarif Vakfı'dır. TMV, 6721 sayılı Kanun ile yurt dışında eğitim faaliyeti yürütme yetkisine sahip tek resmî kurum olarak kurulmuş olup kuruluşundan bu yana 108 ülkeyle resmî temas kurmuş, hâlihazırda 64 ülkede faaliyet göstermekte ve 56 ülkede eğitim-öğretim faaliyeti yürütmektedir. Vakıf bugün 512 okul, 2 üniversite, 12 Türkiye Araştırmaları Merkezi, 14 eğitim merkezi ve 58 yurt aracılığıyla toplam 62.785 öğrenciye ulaşmakta; ayrıca 23 ülkede FETÖ iltisaklı 294 okul ve 1 üniversite devralınmış olup bunların büyük bölümü yapılan iyileştirmelerle Maarif bünyesinde faaliyetlerine devam etmektedir.
Maarif'in üstlendiği rol, doğrudan Türkiye'ye öğrenci getirmekten ziyade Türkiye'nin eğitim anlayışını ve değerlerini bulundukları ülkelerde görünür kılmak şeklinde özetlenebilir. Maarif okullarında uygulanan eğitim modeli fen ve sosyal bilimlerin yanı sıra dil eğitimi, değerler eğitimi ve kültürel etkinliklerle zenginleştirildiğinden, Vakfın kendisini sadece "sınav odaklı" bir okul işletmecisi olarak konumlandırmadığı; aksine daha geniş bir eğitim vizyonu benimsediği görülmektedir. Resmî kaynaklarda vurgulanan "dostluk köprüleri kurma", "nitelikli insan yetiştirme" ve "yerel toplumlarla güçlü ilişkiler geliştirme" hedefleri dikkate alındığında, Maarif okullarının işlevi yalnızca eğitimle sınırlı kalmamakta; Türkiye ile yerel halk arasında kültürel ve sosyal etkileşim alanları oluşturmayı da kapsamaktadır.
TMV'nin uluslararası alanda öne çıkan bir diğer yönü, bazı ülkelerde FETÖ iltisaklı okulların devralınması sürecidir. Bu süreç, Türkiye'nin terörle mücadele politikasını destekleyen hukuki ve diplomatik bir adım olmanın ötesinde; ilgili ülkelerde güven, şeffaflık ve istikrar mesajı veren bir yumuşak güç unsuru olarak değerlendirilmektedir. Veliler ve öğrenciler açısından bakıldığında, Maarif'in devlet desteğiyle yürütülen denetlenebilir ve güvenilir bir eğitim kurumu olarak faaliyet göstermesi Türkiye'ye yönelik olumlu algıyı güçlendirmekte; böylece Türkiye yalnızca kendi sınırları içinde değil, farklı coğrafyalarda kurduğu okullar aracılığıyla da eğitim temelli bir cazibe üretmektedir.
YTB ve TMV'nin birlikte ele alınması, Türkiye'nin eğitim diplomasisinin nasıl çok boyutlu bir yumuşak güç stratejisine dönüştüğünü göstermektedir. Hedef kitle açısından YTB, öğrencileri Türkiye'ye getirerek "içe dönük" bir eğitim diplomasisi yürütürken; TMV, Türkiye'nin eğitim modelini başka ülkelere taşıyarak "dışa dönük" bir etki üretmektedir. Coğrafi açıdan YTB, 184 ülkeden mezun barındıran geniş ve dağınık bir ağ üzerinden çalışırken; TMV daha sınırlı sayıdaki ülkede fakat sürekli ve kalıcı fiziki kurumlar üzerinden etki yaratmaktadır. Zaman boyutunda YTB'nin etkisi öğrencinin Türkiye'de geçirdiği yıllar ve mezuniyet sonrası dönemiyle bağlantılı olarak bireysel düzeyde ortaya çıkarken; TMV'nin etkisi okulların her yıl yeni öğrenci kuşaklarıyla kurduğu ilişki sayesinde daha kurumsal ve nesiller arası bir süreklilik taşımaktadır. Etki tipi açısından bakıldığında YTB, bireyin Türkiye algısını doğrudan dönüştüren yoğun bir deneyim sunarken; TMV yerel toplulukların Türkiye'yi güvenilir ve nitelikli bir eğitim sağlayıcısı olarak tanımasına katkıda bulunmaktadır. Bu karşılaştırmalı perspektif, Türkiye'nin yumuşak güç stratejisinde YTB ve TMV'nin birbirini tamamlayan roller üstlendiğini ortaya koymaktadır. YTB bireysel düzeyde derin bir deneyim ve güçlü mezun bağları üzerinden yumuşak güç üretirken; TMV kurumsal ve sürekli bir eğitim varlığı aracılığıyla Türkiye'nin uluslararası imajını pekiştirmektedir. Her iki kurumun başarısı sürdürülebilirlik, nitelik ve güven unsurlarına bağlı olduğundan; önümüzdeki dönemde bu kurumların hem içerik hem yönetim bakımından şeffaf, kapsayıcı ve kalite odaklı bir çizgiyi koruması Türkiye'nin eğitim temelli yumuşak gücünün daha da güçlenmesi açısından belirleyici olacaktır. Sonuç olarak YTB ve Türkiye Maarif Vakfı, Türkiye'nin eğitim temelli yumuşak güç stratejisinin iki tamamlayıcı ve bütünleyici ayağını oluşturmaktadır. YTB bireyleri Türkiye'ye getirerek yoğun bir kültürel ve akademik deneyim sunmakta ve böylece Türkiye algısında doğrudan ve kişisel bir dönüşüm yaratmaktadır. Buna karşılık Türkiye Maarif Vakfı, yurt dışında kalıcı kurumsal varlık oluşturarak Türkiye'nin eğitim yaklaşımını, değerlerini ve kültürel birikimini farklı ülkelere taşımakta; Türkiye'nin uluslararası görünürlüğünü fiziksel kurumlar üzerinden güçlendirmektedir. Bu iki model, hedef kitle, coğrafi etki alanı, süreklilik, kurumsallık ve toplumsal yankı açısından farklı işleyişlere sahip olsa da birlikte değerlendirildiklerinde Türkiye'nin çok boyutlu, sürdürülebilir ve karşılıklı etkileşime dayalı bir eğitim diplomasisi inşa ettiğini göstermektedir. Ayrıca Türkiye'nin geliştirdiği bu eğitim diplomasisi, dünya genelindeki örneklerle kıyaslandığında uluslararası eğilimlerle tamamen uyumludur. Nitekim ABD'nin Fulbright bursları ve dünya çapındaki Amerikan kolejleri, Çin'in Konfüçyüs Enstitüleri, Fransa'nın Alliance Française ağı, Almanya'nın DAAD burs programı ve İngiltere'nin Chevening bursları uzun yıllardır küresel güçlerin başvurduğu temel araçlar olarak bilinmektedir. Türkiye'nin YTB ve TMV üzerinden yürüttüğü faaliyetler, bu ülkelerin kullandığı yöntemlerle aynı kategoriye girmekte ve Türkiye'nin de eğitimi stratejik bir dış politika bileşeni olarak konumlandırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, Türkiye'nin yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte de etkili olabilecek bir yumuşak güç mimarisi inşa ettiğini göstermektedir. Bu bağlamda YTB ve Türkiye Maarif Vakfı, Türkiye'nin dış politikasında eğitimin oynadığı rolü hem bireysel hem kurumsal düzeyde somutlaştıran iki temel aktördür. Biri insanların yaşam deneyimlerini dönüştürerek uzun vadeli bağlar kurarken; diğeri ülkeler arasında kurumsal güven inşa eden kalıcı okul ağları oluşturmaktadır. Bu iki yaklaşım birlikte değerlendirildiğinde Türkiye, eğitim diplomasisi aracılığıyla uluslararası arenada artan bir görünürlük ve cazibe elde etmekte; böylece Nye'nintanımladığı anlamda da etkili bir yumuşak güç kapasitesi geliştirmektedir.