Dürümlü’de katledilen Kürtler ve hakikat

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Karatay Üniversitesi
21.05.2016

PKK artık derebeyliğin, faşizmin ve vandallığın üstünü süslü kelimelerle yazılan afişlerin altında saklamıyor. Savunduğunu iddia ettiği halkı katletmekte en ufak bir tereddüt göstermiyor.


Dürümlü’de katledilen Kürtler ve hakikat

Kavramların asıl anlamlarını yitirebildiği, çatallandığı bir çağda yaşıyoruz. Sahiden ciddi bir durum var, bir taraftan hakikat öldürülüyor diğer yandan insanlar. PKK, hem bizzat insanlarla savaşmakta hem de onların dünyasındaki hakikat ile. Bir toplumsal mühendislik projesi olarak örgüt, bir yandan dil-psikoloji üzerinden diğer yandan silah üzerinden bir çalışma yürütmektedir. İtiraf etmeliyim ki çok başarılılar. İnsanların hayatında çok önemli olan kimi düşüncelerin ve kutsal değerlerin bir örgüt komiserinin talimatı ile nasıl değiştiğini, değiştirildiğini bizzat gördüm. Kürtlerin uğruna gözünü kırpmadan ölüme gittikleri din, şeref ve namus gibi değerlerinin bir emirle nasıl çiğnendiğini, ayaklar altına alındığını biliyorum.

Bütün bunları yapabilmesine imkan tanıyan en önemli dayanak, insanların dünyasındaki hakikati kendi sanal gerçekliği ile tebdil edebilmiş olmasıdır. Mesele uzun, ulusalcılığın neden olduğu tahribatlar ve onun üzerine bindirilen tarifi imkansız zulümler, yaşamları ve zihinleri bağlamından kopardı. İnsanlar boğulurken tutunacak bir dal ararken her seferinde aynı zehirli yılana sarıldı. Bugün kimlik üzerinden yürütülen şiddeti meşru görme hadsizliği de buradan geliyor zaten. Kürt kimliği üzerinden özgürlüğe, demokrasiye ve hakka yapılan atıf da bundan dolayı bir şiddet içeriyor.

Kara propaganda ve silah

Şiddet, sadece insanların bedenine uygulanmıyor. Zihinlere, kavramlara, değerlere de uygulanıyor. Kanlı eylemlere barış mücadelesi denilmesini sizin mideniz kaldırabiliyor mu? Derebeyliğe ve eşkıyalığa demokrasi mücadelesi denilmesini tebessümle karşılayabiliyor musunuz? PKK ve bileşenleri ta baştan beri yaptıkları katliamları, uyguladıkları baskı ve şiddeti bir özgürlük mücadelesi ve halk hareketi olarak bölge halkına ve uluslararası kamuoyuna bugüne kadar amiyane tabirle yutturmayı başardı. Bu başarının iki enstrümanı var. Birisi kara propaganda diğeri silah. Yeri geldiğinde silahla ikna edildi insanlar yeri geldiğinde propaganda ile. Bundan dolayı da örgüt için siyaset işlevi ile değil, varlığı ile silahlı mücadele kadar kıymetlidir.

Ancak geçen hafta PKK’nın Diyarbakır’a sadece 20 kilometre mesafedeki Dürümlü köyünde gerçekleştirdiği katliam bu mizanseni “yapı sökümüne” uğratacak sonuçları beraberinde getirebilir. Eğer bu konu doğru ve yerinde bahse konu edilebilirse örgütün maskelerini düşürebilir. Elbette örgütün bunca yıldır kurguladığı senaryonun sanıldığı kadar kolayca dağılabileceğini düşünmüyorum ama tüm mekanizmanın bir “yalan” üzerine inşa edildiğini düşündüğümüzde bu yapının dağılmasının da kolay olabileceğini tahmin edebiliriz.

“Kürtlere özgürlük” gibi cazip bir vaadin Kürtlerin hayatını karartan bir kaosa dönüştüğünü, ya da özde istenenin ideolojik bir derebeylik olduğunu fark etmek zor olmayacaktır artık.

Halkın aklıyla alay ettiler

Ancak PKK kurduğu sistemden o kadar emin ki Dürümlü’deki katliamla ilgili açıklama yaparken bölge insanının aklıyla dalga geçen ve aynı zamanda onların hayatını aşağılayan bir dil kullandı. Cenazelerinden bile geriye hiçbir şey kalmayan bu sivillerin hunharca katledilmesine ilişkin yaptığı resmi açıklamada da suçlu olan halktı. Konu, “işbirlikçi, yerel unsurlar, öz yönetim ve patlayıcıların nakli” gibi kavramlarla açıklanmıştı.

17 ton patlayıcı ile parçalanan bedenlerin bazılarından hiçbir ize rastlanmadı. Muhsin Kızılkaya’nın da dediği gibi: “Böyle bir ölüm şekli var mı? Allah aşkına! Yakılan bir insandan bile geriye bir kavanoz dolusu kül kalır. Dürümlü’de, 12 köylüden geriye hiçbir şey kalmadı. Ne bir parça kemik, ne bir diş, ne bir parça deri, ne de bir damla kan...”

Ailelerin hiç olmazsa başında Fatiha okuyacakları birer mezar taşına sahip olmaları için kimi kurbanlar için sembolik olarak içi boş tabutlar defnedildi toprağa. PKK sivilleri ilk defa hedef alıp katletmiyor. Ama gözden kaçırılmaması gereken bir husus var. Çözüm süreci ile birlikte oluşan demokratik atmosferi istismar ederek kendilerini sivil bir halk hareketi olarak gösterme propagandalarını da boşa çıkaran bir eylem oldu bu. PKK, çözüm sürecine ilk kurşunu sıktığından bu yana başlattığı terörü ve şiddeti öncelikle uluslararası kamuoyunda ve daha sonra da Kürtler nezdinde bir halk hareketi olarak gösterme çabasını bu olayla aslında çiğnemiş oldu.

Peki neden?

Bunun birkaç nedeni var, birincisi artık istediği sosyolojiyi kurduğuna inanıyor ve ne yaparsa yapsın sorgulanmayacağını varsayıyor ki buna giden yolun taşları zihinlerdeki hakikatleri yok ederek döşediler. Bir diğeri de her ne yaparsa yapsınlar uluslararası kamuoyunun hep yanlarında olacağını düşünüyorlar ve dolayısıyla da terör eylemlerini yaparken özel bir itina göstermeleri gerekmiyor.

Üçüncüsü PKK şu an iktidar olan siyasi harekete muhalif olanlara destek olma amacıyla da eylem yapar ve yapabilir. Zira ondan eylem bekleyen bir kitle var. Gülenci casus çetesinin, muhalefet partisinden milletvekillerinin, hükümete olan öfkesine yenik düşen kifayetsiz muhterislerin dört gözle PKK’dan özellikle de sivil katliam beklediğini bilmeyen var mı? Düşünün, bu katliamların sorumluluğunu hükümetin üstüne yıkacak ahlaksız bir kitle hazır bekliyor.

Bir başka neden daha var: Türkiye’de bir iç savaşın meydana gelmesi PKK için meşru bir aktör olmaktan çok daha önemlidir. Özgürlük savaşçısı imajını ve uluslararası meşruiyet kazanma amaçlarını çok rahatlıkla buna kurban edebilir. Sonuncusu ve en önemlisi PKK kendi doğasının gereğini yapıyor. Çok özel bir neden aramaya gerek yok. Kendi varlık nedenine uygun davranarak bir terör örgütünün doğal bir davranışını sergiliyor. Tüm hedefleri kan, gözyaşı ve katliam üzerinden yüreklere korku salmak ve hiç kimsenin güvende olmadığını beyinlere kazımaktır. Terör örgütleri, kendi örgütsel ideolojilerini ve propagandalarını her şeyden daha değerli görmezlerse varlıklarını devam ettiremezler. Biz çoğu zaman sanıyoruz ki PKK, Kürt meselesi ile birlikte ortaya çıkan ve bu mesele çözüldüğünde de doğal olarak bitecek olan bir örgüttür. Ama öyle değil. Konu Kürt meselesi ama işlev farklıdır.

Kürtlerin her zaman bahse konu edilmesi bu topluluğun örgütün eleman bulma havuzu olmasındandır. Eylem yapma gayesi ise farklıdır. Bundan dolayı da yapılan eylemleri sadece Kürt meselesi ve bölge insanının kanaati veya düşüncesi bağlamında ele almak eksik bir okuma olur. Bölgedeki insanların kahir ekseriyetinin çukur ve barikat siyasetinden rahatsız olduklarını bilmeyen yoktur. PKK da bunu biliyor. Ama silahla öldürülmeden de o çukurlardan çıkmıyor. Neden? Çünkü örgüt, esasında topluma deklare ettiği amaçlara ulaşmanın derdinde değildir.

Çünkü PKK terörist bir örgüt ve kurumsal yapısı ilkelerden oluşmuyor, korku ve şiddetten oluşuyor. Örgüt içi disiplinini, öncelikli olarak sahip olduğu söylemden, köklerinden ve tarihi mevcudiyetinin dokusundan değil üyeleri arasında oluşturduğu ölüm korkusuyla sağlıyor. Varlık sebebini haktan veya halktan aldığı destekle değil kaleşnikofla sağlamlaştırma çabasındadır. Bu manada aslında ilkel bir örgüttür ve fikri bazda içinde muhatap alınacak birilerinin olmaması da bundandır. Bundan dolayı da yukarıda dile getirdiğimiz soruyu sorabileceğiniz bir muhatap da bulamazsanız.

Ve artık derebeyliğin, faşizmin ve vandallığın üstünü süslü kelimelerle yazılan afişlerin altında saklamıyorlar. Ve savunduğunu iddia ettiği halkı katletmekte en ufak bir tereddüt göstermiyorlar. Kendi entelijansiyasını kuramamış, fikri bazda söyleyecek tek kelimesi olmayan, sosyolojisi tamamen hiyerarşi, korku ve şantaj ile okunabilecek bir düzleme dayanan bir yapıyı Dürümlü katliamı tersyüz edebilir mi?

ABD’nin gönüllü askerleri

PKK, Haziran seçimlerinden sonra bölge halkını kalkışmaya davet ederken arkasından Kürtlerin geleceğini ve uluslararası aktörlerin de onu destekleyeceğini varsaydı. Irak ve Suriye’deki mevcut karmaşayı batının DAEŞ korkusu üzerinden kendi lehine kullanmayı başardı. Amerika’nın sahadaki gönüllü askerleri olarak çarpışan, köktendinci! toplumların arasından bir güneş gibi doğan Ortadoğu’nun bu seküler! milisleri, ülkelerine tabut içinde giden ABD askeri görüntülerinden Obama’yı kurtarıyordu üstelik. Hatta bunun mükafatı olarak DAEŞ’e sadece belirli noktalarda hava saldırısı düzenleyen ABD’den Kobani’de hatırı sayılır bir destek aldılar. Batılı devletler gözünde birden bire terörist PKK, DAEŞ’le savaşan kahraman PYD’ye dönüştü. Örgüt bu algıyı çok iyi kullanarak hemen her mecrada Türkiye’nin DAEŞ’i desteklediği kara propagandasını yapmaya başladı. Bu konu o kadar işlerini kolaylaştırdı ki hem içerde hem de dışarda Türkiye düşmanlarının en çok diline doladığı konulardan birisi oldu. Hatta ve hatta çok cılız kalsa da sosyal medyada Dürümlü’de patlayan kamyonun DAEŞ’e patlayıcı götürdüğü tezviratı bile yayılmaya çalışıldı ilk saatlerde.

Evimizde, işyerimizde, mahkemelerde, kurumlarımızda, sivil toplum örgütlerinde bu memleketin vicdanını hak üzere şekillendirmiş her kişisi ve kurumunun üzerinde oynanmış, deforme edilmiş “anlamları/kavramları” reddedip hakiki anlamları/kavramları konuşması hatta haykırması gerekmektedir artık. Devletin bütün organlarının terörle mücadelesi bu minval üzerinden olmalı, zaten askerimizin ve polisimizin insanüstü gayreti bize güven vermekte. Ama kavramlarla, anlamlarla oynayan iç ve dış odakların oyunlarına karşı hepimizin dilimizde ve zihnimizde binlerce yıllık insanlık tarihinin bilgeliğinden süzülerek teşekkül etmiş olan kavramlara gerçek anlamlarıyla sahip çıkmamız gerekiyor. Dürümlü katliamı bunun önemini bize bir kere daha hatırlatıyor.

Mecliste demokrasinin boşluklarından yararlanıp terör örgütünün propagandasını yapanlara el verip dokunulmalarına engel olan ve bir taraftan da cumhuriyet ve ilkeleri nutuklarından vazgeçmeyen CHP’ye cumhuriyetin ve demokrasinin gerçek karşılığını bir daha hatırlatma görevi yine halkımıza düşüyor. Uluslararası arenada alfabede oynayarak kısaltma değiştirerek silahlı, eli kanlı örgütleri PKK’dan ayrıştırma çabası olanlara Dürümlü’de şehit olan sivil halkın kanlarının alfabeden daha çok şey anlattığını ifade etmek devletin kurumlarına düşüyor. Kürt halkına düşen topyekun bir biçimde kendisini var eden kimliklerinin anlamlarını bir kez daha ortaya koymak, Türk halkına düşen ise bu anlamların kendi kimliklerinin de bir şablonu olduğunu içselleştirmektir. Şükür ki bu anlamlar bu güne kadar her iki halkın bilincinde de aynı yönde tezahür etti.

Ezcümle, iletişimin zirve yaptığı, enformasyonun saniyeler içinde dünyayı dolaştığı, bilgiye ulaşmanın kolay olduğu bir çağda, sayısı milyonlara varan insan topluluğunun hala bir terör örgütünün propaganda fanusunda yaşayabiliyor olmasının bizlere verdiği hayret bir yana, Dürümlü’de buharlaşan bedenlerin son nefesleri o fanus içinde yaşayanların narkozdan uyanmasına sebep olacak ilk kıvılcım olabilir, kilometrelerce alana yayılan insan parçaları, onlarca kilometre uzakta hissedilen korku, devasa bir topluluğun tasarlanan özgürleşme! temalı süslü vitrinin arkasındaki derme çatma düzeneği görmesini sağlayabilir belki de...

[email protected]