Düşmanlığa neler borçluyuz?

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
11.03.2017

Wilhelm Schmid, düşmanlık fenomenindeki inatçılığın sebeplerini “Hayatın zıtlıklara dayalı yapısının bir unsuru mudur bu? Dünyanın sadece dostlardan ibaret olamayacağı açıktır, peki ama düşmanlara anlam atfedebilir miyiz?” sorularıyla irdeliyor.


Düşmanlığa neler borçluyuz?

Gündelik hayatımızdan siyasete, hemen her alanda genelde hep karşılaştığımız iki temel duygulanım şekli olduğunu ileri sürebiliriz. Ya kederliyizdir, ya da sevinç dolu. Çevremizde bulunan nesnelerle, insanlarla, giderek dünyayla ilişki kurma tarzlarımızı da belirleyen bir sarmaldır bu.

Yine de çoğumuz hoşlanmaz düşmanlıklardan, özellikle bize karşı serdedilen düşmanlıklara biz de aynı şekilde karşılık vermek zorunda kalınca. Düşmanlık genelde sevilen bir konu değildir, yine de herkesin günün birinde onunla meşgul olması icap eder. İncir çekirdeğini doldurmayan meseleler bile zaman zaman dostlukları, düşmanlığa dönüştürebilir rahatça çünkü.

Peki, düşmanlığın olması şart mıdır? Hayatlarımız “düşman” addettiğimiz, husumet duyduğumuz kişiler olmaksızın sürdürülebilir değil midir?

Hınç fenomeni

Düşmanlık konusunu detaylıca inceleyen Alman felsefeci Wilhelm Schmid’e kalırsa, “Bir insan düşmanlığın ayartısından kendini sakınabilse de, hiç kimse başkalarını kafasına göre bundan alıkoyamaz.” Çünkü düşmanlık fenomeni son derece inatçıdır. Düşmanlık fenomenindeki bu inatçılığın sebeplerini sorgulayan Schmid, “Hayatı zıtlıklara dayalı yapısının bir unsuru mudur bu? Dünyanın sadece dostlardan ibaret olamayacağı açıktır, peki ama düşmanlara herhangi bir anlam atfedebilir miyiz?” sorularını yöneltiyor.

Schmid’e göre, hayatlarımızı sürdürürken düşmanlığa da borçlu olduğumuz bir şeyler, hatta önemli bir şeyler vardır. Pekala düşmanlıklardan da bir anlam devşirebiliriz: “Ötekilerle husumet, belirli ilişki türlerine daha fazla değer vermemize yol açar. Anlayış, arkadaşlık ve sevgi gibi hoş deneyimler, kızgınlık, hiddet ve bazen de nefret gibi nahoş deneyimler sayesinde kendilerini daha iyi gösterirler. Bir düşmanlık hayatta sürekliliği sağlar ayrıca, belki başka ilişkilerden daha da iyi yapar bunu, insanın tutunabileceği ve yönünü tayin edebileceği bir sabit noktadır.”

Özellikle düşmanların varlığı kişiye hayatta arzuladıklarını gerçekleştirmeye dönük bir şevk ve hırs da kazandırabilir. Bir anlamda Nietzche’nin ve Scheler’in olumsuzlayarak analiz ettikleri Türkçe’ye “hınç” olarak çevirebileceğimiz ressentimente fenomeninden tamamen koparmadan, onunla ilişkili kısımları boz bulanık bırakarak düşmanlığı irdeleyen Schmid, insanların yaratıcı güçlerinin “…sadece düşmanlığı derinleştirmenin gitgide daha alçakça yöntemlerine değil, tarihin akışı içinde onu aşmanın çok daha vaatkâr olan imkânlarına da yönelmesinin sonuçları”nın da önemli addedilebilecek boyutları olduğunu göstermeye girişiyor.

[email protected]

İslam, sekülerleşme ve siyaset

Sekülerleşme aydınlarımız tarafından modernleşme, çağdaşlaşma ile eş anlamlı değerlendirilmekle birlikte siyasal angajmanların sertleştiği dönemlerde bir paket program diyebileceğimiz Kemalizm’in ana rengi olarak görüldü. Tüm bu tartışmalar sekülerleşmenin din ile teması üzerinden şekillendi. Türkiye’de vesayetin sert biçimde hissedildiği dönemlerde kavram siyasette operasyonel biçimde kullanıldığı için olumsuz çağrışımlarla yüklendi. Bu da kafa karışıklığının yoğunlaşmasına sebep oldu.  Yasin Aktay, bu kavramı, Türkiye’nin düşünce hayatında belki de ilk defa siyasal tartışmaların uzağında ve buradan bir gözle ele alıyor.

İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları, Yasin Aktay, Tezkire, 2017

Medya, teknik ve gerçeklik

Trawny’nin kitabında modern çağın iletişim araçları, sermaye hareketleri, teknik gelişmeleri sorunsallaştırılıyor. Trawny’e göre öyle bir çağdır ki bu, gelecek dahi adeta ipotek altına alınmıştır; neyin ne zaman olacağı önceden belirlenmiş, insana gündelik hayatın rutininden başka bir seçenek bırakılmamıştır. Gerçekliği sadece kabullenmek yetmez. Onu anlamak için mevcut düşünsel kavramların yeniden tartışılması gerekir. Trawny teknik, sermaye ve medya tarafından durmaksızın yeniden üretilen gerçeklik mefhumuna kışkırtıcı sorular sorarak yaklaşırken, bu cendereden çıkış yollarına da işaret etmeye çalışıyor.

Teknik, Sermaye, Medya, Peter Trawny, çev. Süreyya Turhan, Ayrıntı, 2017