Ebedi insan hazinesi: Neşet Ertaş

Prof. Dr. Evren Kutlay / Yazar
1.07.2022

Abdal'ın zaman ve mekânı aşabileceği inancının bir yansıması olan, “Aynı ruhun insanıyız” dediği, “Sanatının yüzde doksanını borçlu olduğu”na kanaat getirdiği babasının ayakucunda yatan, neşet ettiği (doğduğu) günü bilmediğimiz “Bozkırın tezenesi” usta sanatçı Neşet Ertaş'ın Türk insanının duygu dünyasını kavrayan, kapsayan bilgelikle, sadece fiziksel bedende zuhur ettiği zengin kültürel mirasın beşiği Anadolu topraklarına değil, Türk kültürünün kadim temsilcisi vasfıyla, müziği vasıtasıyla kolektif bilince sundukları, onu ebedi insan hazinesi olarak idrak etmemizi sağladı. 2018 yılında yapılan bir çalışma Türkiye'de en çok dinlenen müzik türünü yüzde 41 ile Halk Müziği olarak tespit etmiş. Aynı araştırma 100 kişiden 82'sinin müzik dinlemek için bir ücret ödemediğini ortaya koymuş. Müziğini vatanı, yoldaşı, nefesi, özü, sözü yapmış biz Türkler gibi dünya da müziği tek bir güne sığdıramasın ki Ertaş'ın dediği gibi “Âşık olan çalsın sazı/Aysın cümlemizin özü”.


Ebedi insan hazinesi: Neşet Ertaş

Her 21 Haziran, kuzey yarımkürenin yüzünü güneşin aydınlığına dönüşünü tamamlayıp nihai hedefi olan en uzun gündüze ulaştığında en uzun geceyi yaşayan güney yarımküreye sırasını ahenkle devrettiği tarihsel varoluş kimliğini son kırk yıldır bize Dünya Müzik Günü olarak da idrak ettiriyor. 1982 yılında, Fransızların kültürel alışkanlıklarının tespit edildiği bir araştırmada genç nüfusun yarısının müzikle uğraştığı ortaya çıkınca Fransa'da kutlanmaya başlanan bu özel günün adındaki "dünya" temsiline yaraşır benimsenişi, yeryüzü nüfusunun yüzde doksanını kapsayan kuzey yarım ülkelerinin yaklaşık üçte ikisini oluşturan 130 ülke tarafındandır.

'Müzik yap!'

Müzik gününün amacı, "Müzik yap!" sloganından hareketle, amatör ya da profesyonel müzisyenlerin ücretsiz icralarının gündelik yaşama nüfuz ederek canlı habitatını müzikle donatmalarıdır. Modern dünya güneşin, bedenimizi ısıtan, ruhumuzu aydınlatan parlaklığını, evrenin ilahi adil düzeniyle diğer yarısına devredişini notaların armonisiyle kutluyor. Peki, dünya nüfusunun çoğunluğunun kendi müziklerini duyurduğu, bedelsiz bir diğerine sunduğu güne istinaden ülkemizin müzik coğrafyasından, Türk müzik kültüründen ve kimliğinden hangi sesler yeryüzünde tınlıyor? Türk insanı duygu ve düşün dünyasını evrene hangi süreçlerde nasıl haykırıyor?

Türklerin müzik dünyası

2018 yılında yapılan bir çalışma Türkiye'de en çok dinlenen müzik türünü yüzde 41 ile Halk Müziği olarak tespit etmiş. Aynı araştırma 100 kişiden 82'sinin müzik dinlemek için bir ücret ödemediğini ortaya koymuş. Üstelik bu dinleyicilerin sadece yüzde 5'i bir mekâna giderek müzik dinlerken geri kalanı evde iş yaparken, dinlenirken, araba kullanırken, çalışırken vb. gündelik aktiviteleri esnasında müziği hayatlarına entegre etmiş görünüyorlar. Dolayısıyla bu çalışma Türk insanının müziği yaşam akışının olağan bir parçası olarak özümsediğini, muhtemelen müziğin zaten fiziksel, ruhsal ve duygusal alanlarının işlevinde yer almasını uyku, yeme içme faaliyeti gibi normalleştirdiğinden maddi karşılık biçmediğini, bu bağlamlarda da zamana ve mekâna bağlı kılmaksızın erişiminin yollarını yarattığını ortaya koyuyor. Zurna ve davulla nefes alan Halk müziğinin karakteristik çalgısı, yörelerine göre farklı isimlerle anılan bağlama, kırsal alanın yaşanmışlıklarını, insanının duygu haritasını, bağrından kopan seslerle evrenin tını defterine kaydeden en yaygın aracılardandır. Bağlama çalmak Türk tarihi kadar eski bir gelenek; Türk kültürünün ayrılmaz bir temsilidir. Söylemlerini Anadolu insanından alan halk ozanları, toplumun sözcüsü kimlikleriyle gündelik ifade dili olarak müziği benimseyerek kamusal mekânı kapsayan sazlı, sözlü geleneği ve ürünlerini nesilden nesile usta çırak ilişkisiyle aktarırlar.

Gönlün sesi

Diğer bir deyişle, Anadolu coğrafyasında müzik, maddi bir tüketim mecrasından ziyade Türk halk kültürüyle bütünleşmiş, yekvücut olmuş, toplumun gönül sesini duyuran bir ifade biçimidir. Halk ozanı toplumsal dinamikleri müzik diliyle anlatan, sazına sözüne konu eden, yaşadığı zaman ve mekânın hikmet sahibi habercisidir: Hem toplumun anlık duygusunu paylaşır, öngörüleriyle yön verir, hem de o duygu ve görünün sözcüsü, öncüsü olur; böylece halka mal olur ve insandan insana aktarım vasıtasıyla, geniş kitleler üzerinden sonsuzluğa iletilecek duygu arşivini kelimelerin aczine mahkûm etmeden tutturarak tarihini yazar.

Abdallık geleneği

Müziğin Türk insanının hayatının ayrılmaz bir parçası olduğunun okunduğu alanlardan biri Türk kültüründeki varlığı yüzyıllara dayanan, İslamiyet öncesi çağlardan günümüze aktarılan Abdal geleneğidir. Tasavvufi mertebelerin en yücesi olarak da görülen abdallık, fani dünyadan elini ayağını çekmiş dervişlik ya da ermişlik çerçevesinde Anadolu'nun dört bir yanında kök salmıştır. Hakikatin, doğruluğun, dürüstlüğün, sevginin, hoşgörünün mümtaz ve mütevazi temsilcisi, haksızlığın adil mücadelecisi, gönül gözüyle ve ahlaki faziletleriyle tüm beşere kutup yıldızı olmaya layık kişisi rütbesindeki Abdal, saz ve sözün harmanlanıp vücut bulduğu, doğuştan olağanüstü müzik yeteneğiyle öne çıkar. İç görülerinin isabeti ve gizil olanı bilme vasfı Anadolu'da yaygın olarak kullanılan "Abdala malum olur" sözünün kaynağıdır. Abdal geleneğinin ve soyunun bir parçası olarak doğan çocuk, aile fertlerinin rol modelliğinde, adeta bir müzik okulu ortamında, çalgılarla da haşır neşir olarak çok küçük yaşlarından itibaren müzik sevgisiyle yoğrulur. Ustadan çırağa aktarılan eğitim modeliyle öğrendiklerini olgunlaştırır, haktan geleni halka verme inancının bir unsuru, hayat amacının, var oluş nedeninin tanımı olarak benimsediği müzik aşkı vasıtasıyla dile getirdiklerini yorulmaksızın, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle paylaşır. Dolayısıyla Abdal için müzik yapmak para kazanma amacı taşımaz; düsturunu adanmışlık felsefesiyle benimsediğinden hem bir ibadet gibidir, hem de üstlendiği ulvi misyonla insanlığa değer katma ve hizmet etmenin bir bahanesi, yöntemi vasfına bürünmüştür. Anadolu insanının maddi karşılığa bürünmeksizin kendini bulduğu sahalardandır müzik.

'Bozkırın Tezenesi'

Anadolu'ya 1071 yılında Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Alpaslan komutasında kazanılan Malazgirt Zaferi münasebetiyle İran ve Azerbaycan üzerinden göçmeye başlayan ve müzik geçmişleri 14. yüzyıl'a dayanan abdallar, eski Türk-kam-ozan geleneğinin temsilcileri olup baba, dede, eren unvanlarıyla anılırlar. Dede Korkut'un hikmetli Türk şiirini büyülü melodilerle duyuran Anadolu sazlarının şanlı kökeni kopuzu ile halka yaşamın müşkül yollarıyla başa çıkma, manevi güç verme, yön gösterme anlayışının Anadolu'daki mirasçılarıdırlar. Yine Orta Asya'dan Anadolu'ya sirayet eden ve günümüzde halen devam ettirilen Kırgızların milli destanları Manas'ı kopuz eşliğinde söylemelerini ifade eden Manasçılık geleneği aynı ruhun ve duruşun yansımasıdır.

Aysın cümlemizin özü

Orta Anadolu abdalları Kırşehir, Kırıkkale ve Yozgat civarında yerleşmişlerdir. Geleneğin günümüze aktarımında emekleri olan babası Muharrem Ertaş'ın usta çırak ilişkisiyle yetiştirdiği büyük halk ozanı Neşet Ertaş, abdallık müessesesinin önde gelen temsilcisidir. Müziğini yaşamının bir kısmını geçirdiği yurtdışına da taşımış, 2009 yılında UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması kapsamında "Yaşayan İnsan Hazinesi" kabul edilmiştir. Abdal'ın zaman ve mekânı aşabileceği inancının bir yansıması olan, "Aynı ruhun insanıyız" dediği, "Sanatının yüzde doksanını borçlu olduğu"na kanaat getirdiği babasının ayakucunda yatan, neşet ettiği (doğduğu) günü bilmediğimiz "Bozkırın tezenesi" usta sanatçı Neşet Ertaş'ın Türk insanının duygu dünyasını kavrayan, kapsayan bilgelikle, sadece fiziksel bedende zuhur ettiği zengin kültürel mirasın beşiği Anadolu topraklarına değil, Türk kültürünün kadim temsilcisi vasfıyla, müziği vasıtasıyla kolektif bilince sundukları, onu ebedi insan hazinesi olarak idrak etmemizi sağladı. Gün değişimi tarihinin Müzik Günü addedilişi üzere, ben de güneşin doğduğu Anadolu'dan Batı'ya, bozkırdan dünyaya, gelenekten geleceğe gönül gözüyle, yürek sözüyle işleyerek mana verdiği efsunlu sesleri müzikle evrene nakşeden değerimizi rahmetle anıyorum. Müziğini vatanı, yoldaşı, nefesi, özü, sözü yapmış biz Türkler gibi dünya da müziği tek bir güne sığdıramasın ki Ertaş'ın dediği gibi "Âşık olan çalsın sazı/Aysın cümlemizin özü".

[email protected]