Ecevit ve Baykal başaramadı Kılıçdaroğlu mu başaracak?

Doç. Dr. Yusuf Özkır / İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi
1.09.2018

CHP’de seçimden bu yana dile getirilen “değişim” söyleminin neye denk geldiği konusunda aslında kafaların karışık olduğu görülmektedir. Bunun temel nedeni aynı söylemin 50-60 yıldır dile getirilmesi fakat her seferinde kendini tekrar eden bir sürecin ötesine geçilememesidir.


Ecevit ve Baykal başaramadı Kılıçdaroğlu mu başaracak?

Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin gerçek anlamda çok partili siyasal yaşama geçtiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden bu yana hiçbir seçimden tek başına iktidar olarak çıkamadı. Millet 68 yıldır Türkiye’nin yönetimini tek başına CHP’ye teslim etmedi. CHP’nin içinde yer aldığı birkaç koalisyonun ömrü de kısa sürdü. AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 3 Kasım 2002 seçimlerinde sandıktan iktidar olarak çıktığı günden bu yana ise CHP tümüyle kendi dar muhitine sıkışmış durumda. Kurultay tartışmalarından kafasını kaldırıp nerede hata ettiğini düşünecek vakti bile yok.

Değişimden ne kastediliyor?

24 Haziran seçimlerindeki yenilgiden sonra CHP’de başlayan Kurultay tartışması henüz karara bağlanabilmiş gibi görünmüyor. Muharrem İnce’nin liderliğini yaptığı muhalif kesimlerin imza toplama sürecindeki dinamizmi elbette irtifa kaybetmiş durumda. Fakat CHP genel başkanlık koltuğunda oturan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da duruma tam vaziyet ettiğini söylemek için henüz erken. Seçimli Kurultay için zorunlu olan oy oranına ulaşılamamış olsa da 569 geçerli imzanın Kılıçdaroğlu’nun koltuktan ayrılmasını istiyor olması CHP’deki zeminin epeyce kırılgan olduğunun kanıtı. CHP’nin yeni iç tartışmalarla gündeme gelmesi sürpriz sayılmaz. Zira hem tabanda hem de yönetim kademesinde yer alan muhalifler pes etmiş gibi görünmüyor.

Kurultaydan öte CHP’de seçimden bu yana dile getirilen “değişim” söyleminin neye denk geldiği konusunda aslında kafaların karışık olduğu görülmektedir. Bunun temel nedeni aynı söylemin 50-60 yıldır dile getirilmesi fakat her seferinde kendini tekrar eden bir sürecin ötesine geçememesidir. İsimler değişmekte fakat CHP’yi iktidara taşıma gücüne sahip bir değişime ulaşılamamaktadır. Kurultay tartışmasının iki tarafı olan İnce ve Kılıçdaroğlu’nun AK Parti iktidarındaki Türkiye’nin temel tartışma konuları hakkındaki açıklamalarına bakılırsa iki isimden herhangi birinin CHP’de arzu edilen ve artık şehir efsanesi hüviyetine bürünmüş olan değişimi yakalaması çok zor. CHP tarihi bu konuda bol miktarda veri sunuyor. 1970’lerde Bülent Ecevit’in bir miktar başardığı ama kıyısından geri döndüğü bu değişimi 1990’ların sonunda ve 2000’lerde Deniz Baykal da denemiş fakat başarısız olmuştu. Şimdilerde CHP’de değiştirilmek istenen şeyin ne olduğu sorusuna cevap verebilmek için aslında Ecevit ve Baykal CHP’lerinin üzerinde durduğu konulara bakmak gerekir.

Ajanda hep aynı

Bülent Ecevit 1972’de CHP’nin milli şefi İsmet İnönü’yü devirerek koltuğa oturduğunda arkasında 12 Mart 1971 askeri muhtırasına tepki göstermiş bir siyasi aktör imajı vardı. 27 Mayıs askeri darbesinde CHP’nin oynadığı rolün aksine Bülent Ecevit kendi partisine ters düşmek pahasına 12 Mart’a karşı çıkmış ve ciddi eleştirilerde bulunmuştu. Bu dik duruşu ona önce CHP genel başkanlık koltuğunu sonra da girdiği ilk seçimden birinci parti olarak çıkabilmeyi getirmişti. 

1973 seçimlerine CHP genel başkanı olarak girdiği zaman darbeye karşı duran bir siyasetçi profiline sahipti Ecevit. Sonraki süreçte “demokratik sol” ve “inançlara saygılı laiklik” kavramları onunla birlikte anılır oldu. Ayrıca İsmet İnönü döneminde CHP ile birlikte anılmaya başlanan “ortanın solu” kavramı da bu dönemde daha belirginleşti. Diğer siyasi programı bir yana CHP’nin Ecevit döneminde önce 1973 seçimlerinde yüzde 33 oy oranıyla birinci çıkmasında ve arkasından 1977 seçimlerinde yüzde 42 oy oranıyla birinci çıkmasında bu tercihlerinin etkisinin bulunduğu yadsınamaz. 1977 seçimlerinde elde edilen başarının arkasında kuşkusuz Kıbrıs Barış Harekatı’nın emrini veren bir Başbakan olmasının payı da büyüktür.

Fakat tüm bu sıçramaya rağmen Ecevit CHP’si toplumdan tek başına iktidar olabilecek şekilde yeterli desteği alamamıştır. 28 Şubat 1997 darbe sürecinde Ecevit’in başında bulunduğu DSP darbecileri desteklemiş, 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi milletvekili olarak TBMM’ye giren Merve Kavakçı’nın Meclis’ten dışarı atılmasında başrolü Bülent Ecevit oynamıştı. Ecevit’in Milletin kürsüsünden yaptığı o konuşmadaki “Atın bu kadını dışarı” ifadesi son kertede Ecevit’in değişimden anladığı şeyin sınırlı ve kontrollü bir genişleme çabası olduğunu göstermektedir.

Deniz Baykal dönemi CHP’sinin muhafazakar ve dindar toplumsal kesimler karşısındaki açılımlarına bakıldığında iki kavramın öne çıktığı görülür. Birincisi 3 Kasım 2002 seçimleri öncesindeki Anadolu Sol’u yaklaşımıdır. İkincisi ise 2009 yerel seçimleri öncesinde görülmeye başlanan ‘çarşaf açılımı’ uygulamasıdır. Sağ-muhafazakar kesimde siyaset yapan bazı isimlerin CHP saflarına katılması konusunda da Baykal dönemi hareketli geçmiştir. Genellikle sağ-muhafazakar kesimlerde siyaseten bir karşılığı kalmamış olan isimlerin CHP çatısı altına alınmasıyla mesafe kat edilmek istenmesi ise genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kılıçdaroğlu döneminde de devam ettirilen bu pratiğe toplum prim vermemiş ve CHP sağ-muhafazakâr kesimlerden beklediği oy geçişini sağlayamamıştır. Bu uygulamanın gerçekleştirilmesinde amaç CHP’nin kemik oyunun dışına çıkabilmektir. Fakat Baykal’ın karşısındaki en temel sorunun inandırıcılık olduğu kısa sürede görülmüştür. Bir taraftan çarşaflı kadınlara CHP rozeti takan Baykal diğer taraftan üniversitelerde başörtüsüne izin veren düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak iptal ettirmiştir. Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetleri tarafından dindar ve muhafazakar kesimler lehine temel insan hakları konusunda yapılan yasal düzenlemelerin karşısında çoğu zaman Baykal CHP’si vardır. 28 Şubat darbe sürecinde siyaset kurumunun değil darbeci askerlerin yanında yer alan Baykal, 27 Nisan 2007 tarihinde TSK içindeki bir cunta tarafından verilen e-muhtıra karşısında da aynı tavrı göstererek demokratik siyasetin karşısında durmuştur.

‘Laik düzene tehdit’

Ayrıca bütün sağa açılma çabalarına rağmen hem Ecevit 1970’lerdeki Milliyetçi Cephe Hükümetlerini hem de Baykal 3 Kasım 2002 sonrası AK Parti Hükümetlerini laik düzen için bir “rejim tehdidi” olarak görmüştür. İki aktörün muhafazakar açılımlarında tam olarak başarılı olamamış olmasının arkasında bu yaklaşımın belirgin rolü olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü bu anlayış CHP tarafından atılan adımların meselenin özünden ziyade detaylarıyla ilgili olduğunu göstermektedir.  Başta İsmet İnönü olmak üzere CHP tarihine damgasını vuran Ecevit ve Baykal gibi iki kurt siyasetçinin elde edemediği başarıyı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakalayabilmesi oldukça zor görünmektedir. CHP genel başkanı seçildikten sonra girdiği dokuz seçimi de kaybetmiş olması Kılıçdaroğlu’nun işini daha da zorlaştırmaktadır. Bu çıkmaz sokaktan ve dar alanda top çevirmekten çıkışın bir yolu olarak bugüne kadar CHP’nin yapar gibi göründüğü değişimi gerçekten yapmak için adım atması gösterilebilir. Fakat CHP’nin öncelikle gerçekten neyi değiştirmesi gerektiği konusunda kafa yorması ve nerede hata yaptığını anlaması gerekmektedir. Yoksa yenilgiyle biten her seçimden sonra ve sair zamanlarda gidilen ve parti içi hizipleşmeyi tetiklemek dışında bir işe yaramayan “değişim temalı kurultayların” CHP’ye ilaç olabilmesi mümkün gözükmemektedir.

[email protected]