Ekonomik mücadelede Türk diasporası

Mehmet Köse / İstanbul Üniversitesi
18.08.2018

Türkiye’de ekonomik krizlerle karşı karşıya kalındığında alternatif çıkış yolları tartışılırken akla gelen çözüm yollarından bir tanesi de doğal olarak eskinin yaygın tabiriyle “gurbetçi” dövizi yani yurt dışında yerleşik Türklerin memleketlerine finansal destek sağlamasıdır. Bu beklenti doğaldır; çünkü bir ülke hem gelişme ve kalkınma atağı içine girdiğinde hem de krizle karşılaştığında tüm değerlerini ve varlıklarını mobilize etme ihtiyacı hisseder.


Ekonomik mücadelede Türk diasporası

Diasporanın da insan kaynağı ve finansal kapasitesi ile ekonomik hamle ve ekonomik mücadele sürecinde yer alması beklenmektedir. Bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Küresel olarak yıllık yaklaşık yarım trilyon dolar yurtdışında çalışanlar tarafından memleketlerine işçi dövizi olarak gönderilmektedir. Diasporanın ekonomik kalkınmaya katkısı tasarrufların memlekete transferi ile sınırlı değil tabii ki. Bono gibi finansal enstrümanlar satın alma, doğrudan sermaye yatırımı, teknoloji transferi, ihracat pazarları oluşturma ve nitelikli insan kaynağı temini bunlardan bazılarıdır.

Ekonomiye katkısı

Son günlerde yaşanan döviz kurlarındaki spekülatif hareketlerden kaynaklı ‘kriz’ durumu ile beraber yurtdışındaki Türklerin katkısı tekrar gündeme gelmiştir. ‘Tekrar’ kelimesini bilinçli olarak kullandım. Türk diasporası kriz dönemlerinde kendilerinden ümit edileni çoğu zaman karşılık beklemeksizin yapmıştır. 1970’lerdeki petrol krizinde ve Kıbrıs savaşı sonrasındaki ambargo sürecinde, seksenlerde ve doksanlarda yaşanan finansal darboğazlar ve krizlerde yurtdışındaki insanlarımız mobilize olmuş ellerindeki kaynakları anavatanlarına aktarmışlardır.

İşçi dövizlerinin makro ekonomik göstergelerde ilk etkisi dış ödemeler dengesinde görülmektedir. Yurtdışındaki Türklerin gönderdiği işçi dövizlerinin Türkiye için ne kadar kritik katkı yaptığını dış ödemeler dengesine yaptığı etkiden çok rahat görebiliriz. 1964 yılında  8 milyon USD olan işçi dövizi transferinin dış ticaret dengesini karşılama oranı yüzde 6, yetmişlerde 1 milyar dolara çıkan döviz transferi ile bu oran yüzde 100’ü geçmiş hatta 73’de 154 olmuştur. 80’lerde ise 3 milyar dolara çıkan işçi dövizlerinin dış ticaret dengesini karşılama oranı yüzde elli civarına oturmuştur. 90’ların ikinci yarısında Asya Finans krizinin yaşandığı dönemlerde de Türkiye’ye yıllık 4 milyar doların üzerinde döviz girişi sağlamışlardır. Bu tablo aynı zamanda Türkiye’nin ihracat gelirlerinin büyük oranda, bazı yıllarda neredeyse tamamının, Türk insanının işgücü ihracından oluştuğunu da göstermektedir.

Merkez Bankası’nın döviz rezervleri incelendiğinde de benzer tablo görülmektedir. Son yıllarda 14-15 milyar dolar civarındaki katkısıyla Türkiye’nin döviz rezervinin yüzde 15-20’sini oluşturan işçi mevduat hesaplarının büyüklüğü 80 ve 90’lı yıllarda neredeyse döviz rezervlerinden daha fazlaydı. İstatistiklere yansıyan bu rakamlar sadece resmi banka transferlerini kapsamaktadır. Posta havalesi, elden iletilenler ve diğer para transfer yöntemleri ile gönderilen dövizlerin miktarları da dikkate alındığında Türk işçilerinin anavatanlarının krizlere karşı ayakta durabilmesi için yaptığı katkı çok daha iyi anlaşılacaktır. Döviz darboğazının yaşandığı dönemlerde yurtdışındaki işçilerin sağladığı kaynaklar, Türkiye’nin enerji temini, hammadde ve ürün ithalatında can simidi olmuştur.

Makro ekonomik göstergelerin biraz da olsa iyileşmesine fayda sağlayan işçi dövizleri reel ekonominin hareketlenmesine ve ekonomik kalkınma programlarına kaynak oluşturmuştur.

Doksanlı yıllara kadar gündemde olan köy kalkınma kooperatifleri ve işçi şirketleri marifetiyle hemen hemen Anadolu’nun her tarafında üretime yönelik projeler başlatılmıştır. Türkiye’de bugün de adını duyduğumuz bir çok markanın temeli işçi dövizleri ile atılmıştır; Şişecam, Vanet, Tümosan birkaç örnek olarak verilebilir. Yurtdışındaki işçilerin sermayesiyle 1975 yılında Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB) olarak kurulan ve bugün Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) adını alan banka marifetiyle birçok yatırım hayata geçirildi. Devlet denetiminin ve kamu politikalarının yönlendirmesinin yetersiz olduğu bu dönemlerde yatırım kararlarının sınırlı araştırma ile verilmesi ve profesyonel yönetim eksikliği başarısız örneklerin de maalesef azımsanamayacak sayıda olmasına yol açmıştır.

2003 yılında istatistik tasniflerinde yapılan değişiklikle işçi dövizlerinin büyük kısmı turizm gelirleri kalemine aktarılmıştır. Bu tarihten sonraki verilerde işçi dövizi gelirleri düşerken turizm geliri içindeki Türk diasporasının payı artmaya başlamıştır. Turizm gelirlerinin yaklaşık yüzde otuzu yaz tatillerini memleketlerinde geçirmek için gelen Türk vatandaşları tarafından sağlanmaktadır. 2017 yılındaki toplam 26 milyar dolarlık turizm gelirinin 6 milyar doları yurt dışındaki insanımız tarafından sağlanmıştır. Yurtdışından tatil için gelen Türklerin ortalama harcamaları yabancı turistlerinkinden yüzde 45 fazla gerçekleşmektedir.

Gelişmiş yada gelişmekte olan ülke olsun, hemen her devlet yurt dışında yaşayan insanlarını ülkenin parçası olarak görür ve buna göre politika ve programlar geliştirir. Nüfusun büyüklüğü, geçmişi ve niteliğine göre farklılaşmış diaspora politikaları uygularlar. Gelişmiş batı ülkelerinin de ekonomik gücü yetersiz olan güney ülkelerinin de diaspora politikalarında ortak nokta ekonomik programlardır. Yaygın olarak bilinen resmi işçi dövizi transferleri (remittance) dünyada yıllık yarım trilyon doları bulmaktadır. Bu pastadan en büyük payı Hindistan almaktadır. 25 milyonluk nüfusa ve 150 yıllık geçmişe sahip Hindistan diasporası ülkelerine yıllık yaklaşık olarak 70 milyar işçi dövizi transfer etmektedir. Türkiye ise yetmişli ve seksenli yıllarda dünyada işçi dövizi geliri elde eden ilk 10 ülke arasında yer almaktaydı. Milli gelire oranla bakıldığında Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkeler göze çarpmaktadır. Kırgızistan gayri safi milli hasılasının üçte birini işçi dövizlerinden elde ederken Tacikistan’da ise neredeyse yarısı karşılanmaktadır.

Son yıllarda diaspora-anavatan ekonomik ilişkisinde yaşanan gelişmeler geleneksel işçi dövizi transferinin ötesinde kurumsallaşma ve çeşitlilik göstermektedir. Rekabetçi üretim altyapısı, küresel pazarlara erişimde kolaylık, kritik sektörlerdeki nitelikli insan kaynağı açığının karşılanması, finansal enstrümanların çeşitlendirilmesi ve doğrudan yabancı yatırımı gibi alanlarda çeşitlenme ve kurumsallaşma görülmektedir. Devletler diasporanın ekonomik katkısını planlarken hem teşvik edici hem de güven verecek uygulamalar geliştirmektedir. Tasarrufların anavatan ekonomisine çekilmesi için teşvik edici mevduat fonlarıyla birlikte “diaspora bonoları” yaygınlaşmaktadır. Diasporaya sunulan sabit getirili bonolar alternatif finans modeli olarak değerlendirilmektedir. İsrail, 1951 yılından beri yıllık olarak “diaspora bonosu” arz etmektedir. Ancak İsrail, diaspora bonolarını finansal destekten ziyade aidiyeti pekiştirici enstrüman olarak tercih etmektedir. 1951’den beri 67 yılda toplam 41 milyar dolarlık bono ihracı, Yahudi diasporasının finansal gücü dikkate alındığında küçük kalmaktadır. Hindistan 1991 yılından bu yana dört kez bono ihracı gerçekleştirmiş, tek seferde en yüksek ihraç 2000 yılında 5.5 milyar dolarla kapanmıştır. Kenya, Sri Lanka, Mısır, Nijerya gibi bir çok ülke diaspora bonosu ihracı yapmaktadır.  

Doğrudan yabancı yatırımları (FDI) içindeki diaspora yatırım oranları da artmaktadır. Çin’in elde ettiği FDI’n yarıdan fazlası diaspora’dan gelmektedir. Bu orandaki Tayvan ve Singapurun katkısını da göz ardı etmemek lazım. Hindistan diasporasının FDI içindeki payı Çin’e göre çok daha düşük ancak belirli eyaletlerde kümelenmiş bilişim sektöründe yoğunlaşan diaspora doğrudan yatırımlarının sektörel etkisi çok fazla olmuştur. Hint bilişim sektöründeki dış yatırımların gelişiminde büyük bilişim şirketlerinde kritik karar mercilerinde bulunan Hint diasporasının katkısı büyük olmuştur. IBM’nin AR-GE merkezini Hindistan’a kurması böyle bir süreçte gelişmiştir. Silicon Vadisi’ndeki binden fazla Hint diasporasına ait şirket, Hindistan bilişim sektörünün gelişiminde katalizör görevi yapmıştır. Buna paralel olarak Hint hükümetinin insan kaynağını nitelik ve nicelik olarak artırması ve altyapı destekleri sağlaması gelişim döngüsünü devam ettirmiştir. Gelişen ve büyüyen şirketlerin küresel rekabet kapasitesine erişebilmesi için diasporadan nitelikli insan kaynağını transfer edecek teşvikler verilmesi, diasporadaki tecrübenin eşleştirme ve mentorluk programları ile anavatan şirketlerine aktarılması kurumsallaşan diaspora ekonomik katkılarına örnek olarak verilebilir. İrlanda, İskoçya, Kenya ve Şili benzer programlar uygulamaktadır.

Değişen diaspora profili

Göç hareketleri ve diaspora oluşumlarının geçirdiği evreler bireylerin ve toplumların sosyo-ekonomik durumları, öncelikleri, aidiyetleri ve beklentilerini de etkilemektedir. Dönemsel göçmenliğin sonlanması ve mesken ülkede kalıcı olunma kararı verildikten sonra topluma dahil olunma ya tamamıyla ev sahibi toplum içerisinde erime ya da kimliğini ve kültürünü koruyarak hakim toplumla kaynaşma şeklinde olmaktadır. İkinci durum diaspora oluşum sürecine işaret etmektedir. Türk dış göçünün ilk yılları geçici olarak planlanmış ve “misafir işçi” tabiri ile tanımlanan birinci ve ikinci neslin geri dönüş hedefi tasarrufların ve yatırımların rotasını etkilediği gibi yaşanılan ülke ile kurulan ilişkiyi de belirlemiştir. Tasarrufların memlekete gönderilmesi, gayri menkul yatırımlarının dönülecek yerde yapılması ve hatta işçi şirketlerinin önemli bir kısmının Anadolu’da kurulması geri dönüşe hazırlık göstergesidir. Şirketler kurulurken hissedarlara fabrika’da, tesiste veya işletmede öncelikli istihdam vaadi yapılması da bunun bir göstergesidir.

Misafir işçiliğin kalıcılığa dönüşmesi ve “gurbet” yerine “diaspora”nın geçmesi, üçüncü nesille beraber profilin dönüşümü ve beklentilerin farklılaşmasıyla ev sahibi ve köken ülke ile ilişkileri de yeni bir dengeye oturtmaktadır. Yaşadığı ülkede eğitim almış, meslek edinmiş ve profesyonel iş hayatına atılmış yeni nesil, köklerini ve kimliğini ailesinden ve çevresinden miras olarak elde etmişse anne-babasının geldiği ülkeyi de kendisinden gören ama hayatını idame ettirdiği ülkeyi de sahiplenen yeni kuşakların tasarruf, yatırım ve işbirliği atalarından farklılaşmaktadır. Değişim sadece diaspora ile sınırlı değildir; anavatanda yaşanan ekonomik gelişme, sosyo-kültürel gelişmeler ve siyasal değişimlerde diaspora-anavatan ilişkisinde farklılaşmaya yol açmaktadır.

Son günlerde yaşanan ekonomik gelişmeler milletin öz varlığının ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Bunun en başında ise insan unsuru gelmektedir. Yurt içi ve yurt dışında yaşayan milletimizin tüm fertleri bu ülkenin değeridir. Diasporadaki nitelikli insan kaynağının kamu, özel sektör ve akademide varlığının artırılması farklı tecrübeleri hızla kazanma imkanı verecektir. Akademinin araştırma ve bilgi kapasitesini geliştirirken özel sektörün uzmanlık ve pazar bilgisine doğrudan sahip olmasını sağlayacaktır. Diasporanın yaygınlığı ihracat sektörlerine pazara erişim kolaylığı fırsatı sunmaktadır. Aynı zamanda şirketler ihtiyaç ve önceliklere göre eşleştirilerek üretim, know-how ve pazara çıkışta işbirliği zemini kurulabilir. Tasarrufların Türkiye’ye çekilmesi ve yatırımların teşvik edilmesinde geçmiş yılların olumlu tecrübelerinin yanında kötü sonuçlarının da analiz edilerek program geliştirilmesi hafızalarda kalan güven sorununu da ortadan kaldıracaktır.

[email protected]