Ekonomik terör

Dr. M. Levent Yılmaz - Stratejik Düşünce Enstitüsü
19.09.2015

Son dönemde yaşadığımız terörün ekonomik sonuçları mı yoksa küresel ekonomik nedenleri mi daha ön planda? Dünya’nın ekonomik ağırlık merkezinin hızla Doğu’ya kaydığı bu dönemde ticaret yollarının en önemli merkezi olma avantajına sahip Türkiye’nin bu kadar şeyi üst üste yaşaması tesadüf olabilir mi?


Ekonomik terör

Krizle geldiler krizle giderler.” Bu cümle hepimizin uzunca bir süredir duyduğu ve 3 Kasım 2012 tarihinden itibaren yapılan bütün seçimleri kaybeden muhalefet partilerinin sloganı haline gelmiş bir cümle. Gezi eylemleri ve 17-25 Aralık darbe girişimlerinin arka planında da hedeflenen Türkiye’nin özellikle Dolar kuru üzerinden bir krize sürüklenmesiydi. Hatırlayın o gün yapılan yayınları. Tam da ABD Merkez Bankası FED’in “QE” adını verdiği basitçe parasal genişleme olarak izah edebileceğimiz programdan çıkmaya hazırlandığı döneme denk gelen(!) bu eylemler devam ederken atılan gazete manşetlerini hatırlayın. FED’in QE’de azaltmaya gittiği gün tüm dünyada Dolar’ın değerinin hızlı bir artışa gireceğini herkes biliyordu. Ne tesadüftür ki darbe girişimi ile FED’in QE’den çıkışı aynı güne denk geldi; 17 Aralık. Dahası Türkiye’nin İran’la olan enerji faturasının ödeme merkezi konumunda olan Halkbank’a yapılanları hatırlayın.

Hatırlayın!

Türkiye’nin tam da ‘ekonomi güvenliği’ni tesis ederken yaşadığı başka şeyleri de hatırlamak lazım... Mesela 17-25 Aralık’tan önce Türkiye’nin Kuzey Irak petrollerinin Akdeniz üzerinden satışına dair 50 yıllık anlaşma imzaladığını hatırlayın. ABD’nin bu anlaşmaya şiddetle karşı çıktığını ama engelleyemeyince “Bari bu petrolün bedelini ABD bankalarına yatırın.” dediğini hatırlayın. Bırakın ABD’yi ve İngiltere’yi; Norveçli, Finlandiyalı ve hatta Belçikalı şirketler Kuzey Irak’ta petrol ticareti yaparken, dönemin Irak Başbakanı Maliki’nin Obama’ya mektup yazıp “Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü tehdit ediyor.” diyerek sadece Türkiye’yi şikâyet ettiğini hatırlayın. İlk petrol gemisinin Ceyhan Limanı’ndan yol aldığı gecenin sabahında ABD Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü Psaki’nin “Bu anlaşma yasadışıdır, taraflar sonuçlarına katlanır.” dediğini hatırlayın. Bu konuşmadan 2 saat sonra Musul Konsolosluğu’muzun basıldığını ve vatandaşlarımızın kaçırıldığını hatırlayın. 17-25 Aralık’ta Türkiye’nin dev projeleri olan 3. Köprü ve 3. Havalimanı’nın yapımcı firmalarının da dosyaya dâhil edildiğini hatırlayın. Türkiye’nin nasıl bir faiz sarmalına itilmeye çalışıldığını hatırlayın. İstanbul’u dünyanın en önemli aktarma merkezlerinden birisi haline getirmeye çalışan THY’nin uçaklarına sürekli yapılan asılsız bomba ihbarlarını hatırlayın. Ortada hiçbir sebep yokken kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen yalan yanlış raporları ve içeriklerini hatırlayın. Kendi tankımızı, kendi helikopterimizi ve kendi insansız hava araçlarımızı yaptığımızı ve her türlü tehdite ve suikastlere rağmen Aselsan mühendislerimizin F-16 yazılımlarını nasıl İsrail’in elinden alıp millileştirdiğini hatırlayın. İstanbul’u finans merkezi haline getirmek için atılan adımları ve özellikle İslami finansın merkezi olma yolunda attığı adımları hatırlayın. Halkbank’ın, Vakıfbank’ın ve Ziraat Bankası’nın özelleştirilme adı altında yabancıların eline geçmesinin nasıl engellendiğini hatırlayın. İran’a Çin’e gidip “Bırakın şu Dolar’ı, yerel paralarla ticaret yapalım.” diyen “Adam”ı hatırlayın. Sonra bütün seçim stratejisini “Seni başkan yaptırmayacağız.” cümlesi üzerine kuran terör örgütü uzantısını partiyi medya organları ile sempatikleştirenleri hatırlayın.

Tarafınızı seçin

Ve lütfen vicdanınızda muhasebe yapın;  son dönemde yaşadığımız terörün ekonomik sonuçları mı yoksa küresel ekonomik nedenleri mi daha ön planda? Dünya’nın ekonomik ağırlık merkezinin hızla Doğu’ya kaydığı bu dönemde ticaret yollarının en önemli merkezi olma avantajına sahip Türkiye’nin bu kadar şeyi üst üste yaşaması tesadüf olabilir mi? 3. Köprü ile Asya’yı Avrupa’ya demiryolu ile bağlayan projeyle İpekyolu’nun modern bir biçimde inşaası hedefte olabilir mi? 3. Havaalimanı ile Dünya’nın en önemli hava aktarma merkezleri olan Paris, Amsterdam ve Frankfurt’un elinden bu ünvanı alıyor olmamız size bir şey hatırlatıyor mu? Tüm “Batı” Esed’e destek verip Ortadoğu’yu dizayn etmeye çalışırken, “Beter olsunlar.” dediği Suriyelilere sahip çıkan Türkiye’nin  planlarını bozması aklınıza bir şey getiriyor mu? Ortadoğu’yu kasıp kavuran adını bile anmak istemediğimiz terör örgütüne her türlü maddi ve lojistik desteği verenlerin, Türkmenlere gönderdiği MİT tırlarına yapılan operasyon da mı sizde bir algı uyandırmadı?

O zaman ben kısaca özetleyim. Bu Kürt-Türk sorunu değil, bu ekonomik sonuçları olsun diye yapılan bir terör dalgası değil. Bu kıyıya vuran Suriyeli Aylan Kurdi’nin cansız bedenini bile görmezden gelecek kadar vahşi, o çocuğun kıyaya vurmasına göz yumacak kadar cani olanların küresel ekonomik çıkarlarının terörü. Bu Türkiye’de ekonomik kriz çıkartamayanların,  son çare olarak iç savaşı seçenlerin terörü. İçeridekiler sadece maşa. Onlar kendilerine verilen talimatların taşeronu. Bu Taksim’deki sözüm ona aydınların “modern tepkisi” değil, onlar sadece dekor. Bu tefecilik, soygunculuk yaparak elde ettikleri sözüm ona himmet paralarını aklayanların davası değil, onlar sadece piyon. Bu dizlerinin üstünden ayağa kalkan Türkiye ile hesabı olanların arkasında olduğu çok yönlü bir savaş.

O halde tarafınızı seçin. Ne taraftasınız? “Dünya beşten büyüktür!” diyebilen, bağımsız, özgür, milli ve dünyada söz sahibi bir ülkeden mi, yoksa sadece verilenlerle yetinen sıradan bir ülkeden mi?

[email protected]