Elimde J.K.Bırge'nin Kitab-ı Mukaddes'i zihnimde sorular

Kâmil Yeşil / Yazar
20.01.2023

John Kingsley Birge'nin biyografisinde her ne kadar 'Hıristiyan mezhebine adam kazandırmak için av arayan bir avcı gibi misyonerlik etmeyi doğru bulmadığı' söylense de Türk / Müslüman ismi alarak kendini Türk gibi gösterdiği anlaşılmaktadır.


Elimde J.K.Bırge'nin Kitab-ı Mukaddes'i zihnimde sorular

"Bir şey ararken başka bir şey bulduğun yere internet denir." sözünün sahaflar hakkında da söylenebileceğini düşünüyorum. Sahaflardan öğrendiğim kadarıyla mesleğin en heyecan verici zamanlarını, bir kütüphaneyi toptan aldıklarında yaşıyorlarmış. Çünkü kolilerin, kitapların arasından beklenmedik, o zamana kadar peşine düşülmüş fakat ele geçmemiş belgeler, fotoğraflar çıkıyormuş. Mesela bir milletvekilinde ıslak imza ile imzalanmış Lozan Antlaşması metni görmüştüm. Onun da eline, atılmak üzere verilmiş bir tomar kağıttan geçmişti.

Sahaflar ve hayaller

Sahaflar hayalleri de harekete geçirir. Bazı yazarlar romanlarını, hikayelerini bir yerden ele geçirdikleri notlardan hareketle yazdıklarını söyler. Şüphesiz birkaç not ve mektup vardır böyle. Ancak yazar muhayyilesinin ürünü "bulunmuş mektuplar ve notlar" da vardır. Yazar eserine kaynaklık eden metinleri 'yangından kurtardım, selden aldım, gömülmüş olarak buldum, meçhul biri verdi bana, öldükten sonra yayınlanmak üzere aldım' vs. diyerek gerçeklik kazandırmak istemiş ve bu amacında başarılı da olmuştur. Nitekim Yakup Kadri, Yaban romanını, bulduğunu söylediği bu türden notlara dayandırır ki o da tamamen kurgudur. Merhum Ergun Göze'nin "Bulunmuş Defterden Cuma Düşünceleri" adlı eser de bu cümledendir.

Çorapçıdaki hediye

Bazı terekelerden kalan birkaç fotoğrafın, kitapçığın, el yazısının benim elime de geçtiği vakidir. Böyle bir amaçla sahafa gitmek için yola çıktım. Ancak bu tarihi eser benim elime sahaftan değil bir esnaftan geçti. Kitap, 1910 tarihinde yayınlanmış. Tabii olarak Osmanlı Türkçesi yani eskimez yazımız ile basılı. Birinci sayfasında şu bilgiler var:

"Kitab-ı Mukaddes

Yani Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd An asl muharrer bulunduğu İbrânî ve Keldânî ve Yunânî lisanlarından bit'tercüme Mesârıfı İngiliz ve Amerikan Bibl Şirketleri tarafından tesviye olunarak Dersaadet'de Boyaciyan Agop matbaasında tâb olunmuştur. 1910"

Hikayesi şöyle:

İzmir/Basmane'de sahaf yolu üzerinde bir çorapçıya girmiştim. Masanın üzerinde gördüm. Osmanlıca olduğu için dikkatimi çekti. Karıştırmaya başladım. Çorapçı; Arapça, dini kitap ağabey, dedi ve okumasını bilip bilmediğimi sordu. Bildiğimi söyleyince bana hediye etti. Ben bilmiyorum, okursun, dedi. Eline nereden geçtiğini sormadım tabii. Yirmi yılı aşkın bazen Osmanlı Türkçemi unutmayayım diye bazen de yazdığım makalelere kaynak göstermek için açıp okudum, okuyorum.

Buraya kadarki yazdığım hususlarda fevkalade bir durum yok. Hatta internette 1910 baskısının örneği de var satışta. Kitab-ı Mukaddes'teki bir notu internette arayınca başka bir şey buldum.

Kitab'ı bir makalede kaynak göstermek için elime almıştım. Giriş sayfasında daha önce üzerinde durmadığım bazı el yazıları vardı. El yazısında ıslak dolma kalem mürekkebi ile "Mehmet Safa 1915-1916" yazıyor.

Çerçeve içindeki el yazısı da aynı kişiye ait. Kısaltmada "M. Sopha" yazıyor. (Sapha, Safha şeklinde de okunabilir.)

Anlaşılıyor ki "Mehmet Safa" ile "M. Sopha" aynı kişi. Yine aynı kalemden çıkan diğer bir yazı daha var:

M.S. Birge El yazısı yazabilen ve aynı kalemi kullanan kişi, adını neden iki türlü yazmış acaba? İhtimal ki Türkçeyi çok iyi bilmiyor veya iki ayrı isim kullanıyor.

İkinci soru: M(ehmet). S(afa) Birge ile bu kişiler aynı kişiler mi?

Üçüncü soru: M. S. Birge kim?

İnternet olmasaydı bu bilinmezleri çözemezdim.

İnternette Birge'yi yazınca Semavi Eyice'nin (merhum) bir makalesi ile karşılaştım. TDV, İslam Ansiklopedisi'nde yer alan bilgiye göre Birge hakkında şu bilgiler var:

"BIRGE, John Kingsley (1888-1952) Bektaşîlik tarihiyle uğraşan Amerikalı Türkolog. Amerika Birleşik Devletleri'nde Connecticut'ın Bristol şehrinde dünyaya geldi. Yüksek öğrenimini gördüğü Yale Üniversitesi'nden 1909'da mezun olduktan sonra Connecticut'ta Hartford Teoloji Semineri'ne devam ederek buradan da 1913'te diploma aldı.

1914'te İzmir'deki Amerikan misyoner teşkilâtında göreve girdi. 1923'te yurduna döndü, fakat 1927'de yeniden Türkiye'ye gelerek kısa süreler için Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip gelmeleri hariç ölümüne kadar burada kaldı.

Bektaşilik çalışmaları

Birge Türkiye'deki Amerikan misyoner kuruluşu olan Kitâb-ı Mukaddes Şirketi'nde (Bible House) ve bazı kültür kurumlarında öğretim görevlisi, öğretmen ve danışman olarak çalıştı; on yıl kadar da Yakındoğu Amerikan misyoner kuruluşlarının idare heyeti sekreterliğini yürüttü. Bir taraftan da Washington'daki Library of Congress ile diğer bazı büyük Amerikan kütüphanelerine Türkçe yazma ve basma kitaplar alımında danışmanlık yaptı. II. Dünya Savaşı sırasında 1943-1944 yıllarında ve savaştan sonra 1947-1948'de Princeton Üniversitesi'nde ders verdi. Milletlerarası Doğu Araştırmaları Cemiyeti'nin (International Society for Oriental Researchs) kurucularından oldu ve cemiyetin Leiden'de yayımladığı Oriens adlı derginin idare heyetinde görev aldı. 14 Ağustos 1952'de Rumelihisarı'ndaki evinde öldü. Birge'nin en önemli eseri, Londra'da Luzac Kitabevi'nin Doğu dinleri dizisinin (Luzac's Oriental Religions Series) VII. cildi olarak çıkardığı The Bektashi Order of Dervishes adlı kitaptır (Londra-Hartford 1937).

Bu 291 sayfalık eserin içinde metin dışı otuz üç resim bulunmaktadır. Türk tasavvuf hayatında Bektaşîliğin yeri, bu tarikatın tarihçesi, pîrleri ile başlıca velîleri, örf ve âdetleri, diğer mezhep, tarikat ve hatta dinlerle olan münasebetleri açık ve düzgün bir plana göre araştırılarak ortaya konulmuş, ayrıca eserin sonuna tarikatta kullanılan terimlerin açıklamaları (s. 251-271) ile çok zengin bir bibliyografya (s. 272-284) eklenmiştir. Bu kitap Bektaşîlik hakkında şimdiye kadar yayımlanmış eserlerin en derli toplu ve konunun takdimi bakımından en düzenli olanıdır. Eser çok etraflı bir şekilde vaktiyle O. Şaik Gökyay tarafından tanıtılmış, bu arada tam bir özeti de verilmiştir. Birge'nin bu eserinin dışında Turkey Between the Two World Wars (New York 1944) ve A Guide to Turkish Area Studies (1949) adlı iki kitabı daha bulunmaktadır. American Council of the Learned Societies tarafından yayımlanan ikinci eser, o tarihe kadar Türkiye ve Türkler hakkında yayımlanmış kitap ve yazıların bibliyografyasıdır. Birge ünlü İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce Redhouse lugatlarının yeni yayımına girişmiş ve yardımcıları ile birlikte yenileştirilmiş olarak bu lugatın İngilizce-Türkçe cildini bastırmış ise de (İstanbul 1952) Türkçeden İngilizceye olanını görememiştir. Hayatının son iki yılında ise Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihî temelleri üzerine yaptığı bir araştırma ile uğraşmış, ancak bu eserini tamamlayamamıştır.

Türk edebiyatını tanıttı

Ölümünden sonra günlük bir gazetede kendisiyle ilgili bir makalede kaydedildiği gibi J. K. Birge, Amerikan misyoner teşkilâtının temsilcisi olarak Türkiye'ye gönderildiği ve kuruluş gayesi temsil ettiği hıristiyan mezhebine adam kazanmak olan Bible House'da görev aldığı halde, av arayan bir avcı gibi misyonerlik etmeyi doğru bulmamış, kurumunun faaliyetlerini yalnız irfan hareketlerine göre ayarlamıştır. Böylece Türkiye ile Amerika arasında misyonerlik yüzünden ayırıcı bir hava meydana getirecek yerde birleştirici bir köprü oluşturarak Türk ruhunu ve Türk edebiyatını Amerika'ya tanıtmakta faal bir rol oynamıştır."

Sonuçlar:

1.Bu biyografik bilgilerden da anlaşılıyor ki elimdeki Kitab-ı Mukaddes, 1914'te İzmir'deki Amerikan misyoner teşkilâtında görevli "John Kingsley BIRGE"ye aittir ve el yazıları da onundur.

2. Biyografisinde her ne kadar Hıristiyan mezhebine adam kazandırmak için av arayan bir avcı gibi misyonerlik etmeyi doğru bulmadığı' söylense de Türk /Müslüman ismi alarak kendini Türk gibi gösterdiği anlaşılmaktadır. İsmini farklı şekillerde yazması Türkçeyi yeni öğrenmesi ile ilgili olabileceği gibi kendini gizleme düşüncesi de olabilir.

3. Ms. Birge'nin misyonerlik yaptığı nüfus kesimi Bektaşilik olmalıdır. Bektaşilik ile ilgili kitabî derecede ilgilenmesi, bu hususta araştırma yaparken sadece bilgi araştırma düzeyinde kalmamış onları Hristiyanlığa da davet etmiş olmalıdır. Belki de aralarında Hristiyan yaptığı kişiler de vardır. Birge'nin sünniler arasında değil de Bektaşiler arasında daha rahat konuşabildiğini, onları daha kolay "avlayabildiğini" düşünebiliriz. Tarihi Bektaşilik ile o günkü aktüel Bektaşilik arasında bir taraftan bağ kurarken diğer taraftan uçurumlar icat ettiğini söyleyebiliriz. Bektaşileri ancak bu şekilde kendi dinlerine çekebilir çünkü.

Birge'nin Bektaşilik'i "ilmî konu" olarak seçmesinin altında hem Misyoner Teşkilatına hem Türkiye üzerinde hesapları olan kesimlere alt yapı bilgi sağladığını, daha sonra etnik ve dinî bölünmeler için uygun bir sosyal çevre olarak Bektaşiliği gösterdiğini ve hatta başka emperyal milletlerin de bu zemini kullandıklarını söylemek; çok ileri görüşlülük olmasa gerek.

4. 1910'dan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Misyonerlerin artık Türkçe yayın yapan radyo, televizyon, internet siteleri vs. var. Acaba son günlerde çokça gündeme getirilen "Deizm-Deist" kişilerin yaygınlaştığı söylemi ile Misyonerlik arasında bir ilişki yok mu?

5. Eskiden gizli saklı yürütülen ve suç olarak tespit edilen misyonerlik çalışmalarının seyri acaba günümüzde nedir, nerelere hangi boyutlarda sinmiştir?

6. Günümüzdeki sosyal olayların çıkışında, Gezi'de, 2016 darbe Erdoğan'a karşı darbe girişiminde papaz Andrew Brunson'un parmağı olduğu tartışmalarını da göz önüne alırsak, siyasi, etnik, kültürel, ticari sahalarda Birge'nin açtığı yol hangi menfezlere açılmıştır/açılmaktadır? Bu soruyu misyonerlerin diğer İslam ülkelerinde neler yaptıkları şeklinde de genişletmek mümkün tabii.

7. Birge'nin Kitab-ı Mukaddes'ini elinde bulunduran biri olarak hazinenin üzerinde oturuyorum, paha biçilmez bir eser var elimde duygusu içinde değilim. Ben bu eserden çıkan bu makale ve sorular silsilesinin peşindeyim.

[email protected]