Emperyalizmin terör stratejisi ve kompradorlar

Hasan Hüseyin Öz / Araştırmacı-Yazar
3.03.2018

Emperyalist ülkelerin, kendi ülkelerini de vuracağından emin oldukları krizi ötelemek ve zaman kazanmak için savaş maliyetini düşürmek birinci öncelikleri. İşte bu yüzden vekalet savaşları stratejisini devreye soktular. Saddam zulmünden kaçırma bahanesiyle Guam’a götürülen Kürt çocuklarının hikayesini bir de buradan okumak gerek.


Emperyalizmin terör stratejisi ve kompradorlar

1996 yılında Amerika, Irak’ın kuzeyinden 2 bin 500 kadar çocuk yaştaki Kürt’ü Büyük Okyanus’un ortasındaki Guam’a götürmüştü, hatırlayanınız var mı? Hatırlamıyorsanız, hatırlatayım: Amerika, Kürtler’i Saddam rejiminin zulmünden sözüm ona kurtarmak için böyle bir operasyon gerçekleştirmişti.  O dönemde gazetelere de yansıyan bu olayın izini sürmek istedim. Fakat pek de bir şey bulamadım. Sadece 2005 yılında Hürriyet gazetesinde “Amerikalı Kürt’üz” başlıklı bir habere rastladım. Haber, başlıktan da anlaşılacağı üzere bir maskeleme faaliyetinden ibaret. Sonra devam ettim. 2014 yılında bir habere, 2017 yılında ise üç habere rast geldim. Özellikle 2017 yılının Ağustos’unda Yeni Şafak’ta rastladığım haber dikkat çekici doneler sunuyordu bize.

Habere göre, Guam’a götürülen Kürtlerin sayısı peyderpey artarak 5 bine -kimi kaynaklara göre 7 bin 500- kadar çıkmış. Hürriyet gazetesi mantığıyla yaklaşırsak ilk bakışta şimdi yazacaklarım size komplo gibi gelebilir. Ama hemen uyarayım; Guam, bir askeri üs ve Irak’ın kuzeyinden götürülen insanlar uzun süre orada kalıyor. Yeni Şafak haberine bakacak olursak da, bu askeri üse nizami-gayrı nizami harp, siyaset, istihbarat, sabotaj vs. gibi konularda yoğun bir eğitimden geçirilen grubun yüzde 80’i, 2003 yılında kafileler halinde Irak’a dönüyor. Ben merak ediyorum, neden bu konu üzerinde durulmuyor? O dönemde devletin, Türkiye üzerinden Guam’a götürülen ilk kafilenin parmak izlerini aldığı söyleniyor. Sonrası? Bilinmiyor. Benim asıl anlamadığım konu, basın yayın organları bu olayı neden takip etmiyor?

Bakınız, o dönemde yaşanan bu hadisenin bir başka yüzünü daha yazayım size. Bu kafilenin hepsi Guam’a gitmedi. Özellikle çocuk yaştakilerin bir kısmı, François Miterand’ın eşi Daniel Miterand tarafından Fransa’ya götürüldü. Bilenler bilir, Daniel Miterand kendisini “Kürtler’in annesi” olarak tanıtıyordu. Miterand’ın götürdüğü bu çocuklardan da iz yok… Hemen, infiale kapılmayın. İz yok dediysem, bizim gazetelerin umursamazlığına verin. Biz Avrupa’da oluşturulan sözde Kürt diasporasının akıl kanadını Miterand’ın çocuklarının oluşturduğunu düşünüyoruz.

Görüyorsunuz, emperyalizmin stratejisi ne kadar derin. Bizim de en büyük sorunumuz bu. Emperyalizmin stratejisinin sürekliliğine karşın bizler, kısa dönemli tepkilerle olaylara karşılık veriyoruz. Hep diyorum, her olay gözümüzün önünde cereyan ediyor. Fakat emperyalizmin algılarımızda oluşturduğu cephe olayı başka yöne çekerek maskeliyor. Mesele derin; eğer algılarda oluşturulan cepheyi dağıtmazsak, askeri cephedeki başarı hiçbir zaman zafere dönüşmeyecektir.

Devlet hafızası ve fikri takip

Devletlerin hafızasını güçlendiren şey fikri takiptir. Aslına bakarsanız, millet olma bilinci de bunu gerektirir. Biz bugün Afrin üzerinden sürdürdüğümüz emperyalizmle mücadelede başarı elde etmek istiyorsak bu hakikati görmek zorundayız. Sol ve liberal kompradorların algılarımıza dönük cephe çalışmaları yüzünden sıkıntılar yaşıyoruz. En iyi niyetli aydınımız, akademisyenimiz bile olaylara bakarken bir yerden sonra kompradorların oluşturduğu “afazi çukuruna” yuvarlanıveriyor.

2 bin yıllık bir devlet geleneğinden bahsediyoruz. 15 Temmuz’da gördüğümüz gibi millet refleksinin kökleri de çok derinlerde. Ne yazık ki, bu olguları anlamlandıracak cephede sıkıntılarımız da çok derin. Neden? Çünkü bu ülkenin köşe başlarını kompradorlar tutmuş. Bu manada bir işgal altındayız. Afrin hakkındaki değerlendirmelere bakmanız yeterli. Türk Milleti cephede kardeşim. Hem de emperyalizme karşı savaştığını bilerek. “Beklemesinler” diyerek “Kızıl Elmaya” koşan evlatlarının yanına azık olarak ruhunu koymuş Türk Milleti. Ya kompradorlar? Her kılık altında en afili cümlelerle içte bozgunculuk yapmaya devam ediyorlar.

Ana muhalefet partisindeki zevata ne demeli? “Emperyalizmin toza dönüştürme” stratejisine hizmet etmek için adeta çırpınıyorlar. Devamlı bir tekzip durumu. Fakat bu, yanılmanın bir sonucu değil bilinçli bir strateji. Algıları toza dönüştürme stratejisinin taktik yansıması yani. Maalesef emperyalizmin toplumu toza dönüştürme stratejisinin aparatına dönmüş durumda bugün CHP yönetimi. Bir başka yazının konusu ama yeri gelmişken söyleyelim, CHP’de büyük bir ameliyat gerçekleştiriliyor. Fikri takip açısından da belirtelim ki Batı’nın, iktidara gelmesini beklemediği ana muhalefet partisine “mezhebi bir misyon” yükleyerek, kendilerince oluşturdukları ikinci ayrıştırma stratejisini devreye sokmak için gün saydığını hepimiz biliyoruz. Şu kompradorların “Türkiye ayrışıyor” söylemine bu çerçeveden bakın ve yabana atmayın.

Komprador kaltabanlar

Konudan uzaklaştığımızı zannetmeyin. Yaşadığımız savaşın gerçek yüzünü görmek için bazı şeyleri daha açık yazmak gerekiyor. Yukarıda sorduğum, Guam’a götürülen Kürt çocukları üzerinden fikri takiple ilgili sorunun ne anlama geldiğini çözmek için, emperyalizm tarafından ikame edilmiş/yerleştirilmiş komprador meselesinin iyi anlaşılması gerekiyor. Zira bu bölge insanını bir nesne, bir araç gibi gören zihniyetin ifşası. Bu öyle vahşi bir zihniyettir ki, ele geçirdikleri komprador sendika ve meslek örgütlerinin oluşturduğu güvenli alandan, insanların ölümü üzerinden algılara seslenirler. KESK, DİSK ve Türk Tabipleri Birliği vb. yapıların Afrin çıkışına bakın, yeter. Onun için mesele derin diyoruz.

Meselenin derinliğini anlamak için de komprador kelimesine yolculuk yapmak lazım. Malum, komprador sol jargonun önemli kelimelerinden biridir. Madem öyle; ömrü boyunca kendisini solda konumlandırdığını söyleyen Attila İlhan’a kulak verelim: “Kompradore, doğrudan doğruya bir yerli halkın içinden seçilmiş, dini, dili ve kültürü değiştirilmiş, yani kültürsüzleştirilmiş bir adamın hakim metropol ülkeye tâbi bir insan olarak kullanılması anlamına geliyor.” Kaltaban kelimesi ile yan yana konulmayı hak etmiyor mu komprador güruh. Hem namussuzlar, hem hileciler. Kozmopolit bataklıkta debeleniyorlar. Bu yüzden milletin gönlünde kök salamazlar. Ancak algılara seslenirler.

“Millette kök salamıyorlarsa bu kadar niye uzatıyorsun?” diyebilirsiniz. Maalesef “yerlilik ve millilik” tartışmalarına sızmış kompradorların sayısı az değil. Büyüyünce Ertuğrul Özkök olmak isteyen içimizdeki bazı gazetecileri hepimiz biliyoruz. Yani sağdan yaklaşanların da ifşa olması gerekiyor. Bununla birlikte, kozmopolitizm çukuruna yuvarlanarak emperyalizme hizmet edenleri görelim artık.

Emperyalizmin sonu mu?

Emperyalizm, bir bölgede derinleşmek için kompradorları aparat olarak kullanır. Biz yukarıda kompradorları aydın kavramıyla yan yana ele al-sak da, aslında kelimenin türetildiği alan daha ziyade ticaret alanıdır. Ticaretle başlayan sürecin siyasete dokunmaması mümkün değildir. Türkiye özelinde söyleyecek olursak, Balta Limanı anlaşmasıyla birlikte Prof. Dr. Mete Gündoğan hocanın kavramsallaştırmasıyla “borca dayalı sistem” ülkeye hakim olmaya başladı. Sonrası devşirilmiş siyasetçiler, devşirilmiş aydınlar…

Türkiye’nin Afrin operasyonunu birkaç cephede sürdürülen savaşın önemli bir ayağı olarak değerlendirmek gerekiyor. Biz onun için bu savaşı topyekun emperyalizmle savaş olarak değerlendiriyoruz. Madem öyle, “şu emperyalizm nedir?” sorusunu Attila İlhan’ın “… Elleri Armut Toplamı-yor…” yazısına atıf yaparak cevaplayalım: ”… Kapitalizm’in iç çelişkileri, emperyalizm olarak ortaya çıkmakta; ve dışarıya, savaş ve sömürgecilik olarak, ihraç edilmektedir. Sermaye’nin değerlenmesi, kâr hadlerinin sürdürülmesi; iç sınıfsal çelişkilerin, dışsal artı/değer aktarımı yoluyla bastırılması problemi, teknolojik devrimlere rağmen, Batı’nın iç düzenini sürdürebilmesinin, hâlâ sömürüye bağlı olduğunu göstermektedir. Kapitalizm’in çelişkilerinin içsel olduğu, bir kez daha ayan beyan görünmektedir, (buraya dikkat) ve iddia edildiği gibi bu içsel çelişki ve çatışma, aşılabilmiş değildir. Batılı düzenlerin istikrarı, hâlâ dışsal sömürüye, özellikle de, Doğu’daki ekonomik kaynakların ele geçirilmesine bağlıdır…”

Bu analiz Türkiye’nin terörle mücadelesinin aslında emperyalizmle savaş olduğu gerçeğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Tabii burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. Bu hususun açıklanması hem kompradorların gizleme faaliyetlerini hem de bugünkü savaşın maliyet unsurunu açık edecektir.

Art arda gelen haberlere bakacak olursak ufukta büyük bir kriz beklenmektedir. Emperyalizmin son bir hamle olarak devreye soktuğu ve bizim bölgemizde yoğunlaşan çatışma stratejisi bu beklentinin sonucunda oluşan panikten kaynaklanıyor. Şimdi sıkı durun, herkes meseleyi enerji üzerin-den okumaya çalışsa da, kapitalizm içinde sermayenin finansallaşması ve nihayet reel ekonomiye dönüş konusunda çare üretilememesi kıyamet senaryolarını da güçlendiriyor. Her ne kadar kriz/kıyamet yerine “durgunluk” kavramı kullanılsa da, gerçek değişmiyor.

Bu çerçeveden bakıldığında, emperyalist ülkelerin, kendi ülkelerini de vuracağından emin oldukları krizi ötelemek ve zaman kazanmak için savaş maliyetini düşürmek birinci öncelikleri. İşte bu yüzden vekalet savaşları stratejisini devreye soktular. Saddam zulmünden kaçırma bahanesiyle Guam’a götürülen Kürt çocuklarının hikayesini bir de buradan okuyun derim.

[email protected]