Enerji transferinde sabotaj iddiaları! Kuzey rotası artık güvensiz

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
7.10.2022

Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle Polonya ve Ukrayna'dan geçen hatlarda önemli oranda kapasite kaybı yaşanmasına ilaveten geçen hafta Kuzey Akım I ve II'ye yönelik sabotajlar sebebiyle bu hattın da devre dışı kalması, Avrupa'ya enerji tedarikinde tek rota olan kuzey rotasını güvenilir olmaktan tamamen çıkarmıştır.


Enerji transferinde sabotaj iddiaları! Kuzey rotası artık güvensiz

Geçen hafta Rusya'dan Almanya'ya direkt olarak doğalgaz taşıyan hatlar olan Kuzey Akım I ve II'de meydana gelen sızıntılar ve bu sızıntıların bir sabotaj sonucu oluşabileceğine dair yetkililerin yaptığı açıklamalar, küresel siyaseti, ivme kazanan bir enerji savaşı durumuyla karşı karşıya bırakmıştır. Modern tarihte en yaygın uygulamalarını Basra Körfezi bölgesinde 1980'li yıllardan günümüze kadar gördüğümüz enerji iletim hatlarına yönelik saldırıların Avrupa sahasına sıçramış olması küresel enerji güvenliği açısından önemli sonuçlar doğuracaktır. Bu yaşanan gelişmeler büyüyen endüstriyel kapasite ve nüfusla orantılı olarak artan enerji ihtiyacını güvene alma politikasının yeni dönemde en gözde dış politika olacağını göstermektedir.

Enerji güvenliği olgusu

Uluslararası ilişkiler literatüründe enerji güvenliği olgusu İngilizce adlandırılmalarıyla 4A formülü ile tanımlanır. Enerji kaynağının mevcudiyeti (Availability), enerji kaynağına kesintisiz erişim (Accessibility), enerjinin uygun maliyetli olması (Affordability) ve enerjinin sosyal olarak kabul edilebilirliği (Acceptability). Bu dört şartın sağlandığı durumlarda enerji güvenliği sağlanmış, bu şartlardan birinin eksik olması durumunda ise enerji güvenliği sağlanamamıştır.

İletim hatları güncel sorun

Günümüzde küresel ölçekte tüketilen en yoğun enerji kaynağı fosil yakıtlar da denilen hidrokarbonlardır. Petrol ve doğalgaz ise en yoğun tüketilen hidrokarbonlardır. Bugün küresel ölçekte enerji tüketiminin yaklaşık üçte ikisi petrol ve doğalgaza dayanmaktadır. Petrol ve doğalgaz gibi hidrokarbon kaynaklarının homojen olmayan dağılımı rezerv ve tüketim noktaları arasında güvenli iletim hatlarının ön plana çıkmasını sağlamıştır. Petrol için en yoğun kullanılan iletim hattı denizlerde tankerlerle taşımak iken doğalgaz için en yoğun kullanılan iletim hattı kara parçaları üzerine döşenen boru hatlarıdır. Her ne kadar doğalgazı sıvılaştırarak LNG şeklinde tankerle taşımak mümkünse de bu iletim yönetiminin ortaya çıkardığı ilave ekonomik ve güvenlik maiyetleri boru hatlarının cazibesini artırmaktadır.

Dolayısıyla yoğun olarak enerji iletiminin sağlandığı kritik suyolları ve kara parçalarının enerji jeopolitiğindeki önemi günümüzde en az enerji rezervleri kadar önemli hale gelmiştir.

Tarih boyunca ekonomik refahları, endüstriyel ve askeri kapasiteleri sınırlarının ötesindeki enerji kaynağına bağımlı olan ülkeler bu enerji kaynağı ile kendi sınırları arasında güvenli hatlar inşa etme ve mevcut hatların güvenliğini takviye etme politikasını en önemli dış politika gündemi olarak kabul etmişlerdir. Modern tarihte Basra Körfezi kritik enerji iletim hatlarına ve altyapısına yönelik saldırıların yoğun bir biçimde yaşandığı alan olarak ön plana çıkmıştır. 1980-88 İran-Irak Savaşı, 1990 I. Körfez Savaşı ve 2003 Irak'ın işgali sürecinde bölgedeki enerji altyapısı ve iletim hatlarının güvenliği birbiri ile savaşan aktörler tarafından tehdit edilmiştir. Son dönemde bu tehdidin kaynağı ise bölgedeki jeopolitik rekabette aktörlerin oluşturdukları vekil güçlerdir. Örneğin 15 Eylül 2019 tarihinde Suudi ARAMCO tesislerine düzenlenen ve Suudi enerji altyapısına büyük hasar veren saldırıyı İran destekli Husilerin yaptığı iddia edilmiştir.

Kuzey Akım saldırılarının olası sonuçları

Bugün küresel ölçekte en büyük enerji tüketicisi konumundaki Avrupa'nın doğalgaz tedariki bugüne kadar tek rotadan sağlanmaktaydı. Karadeniz'in kuzeyinden geçen ve tamamı Rusya tarafından kontrol edilen/işetilen boru hatları yıllık yaklaşık 200 milyar metreküp doğalgazı Avrupa'ya taşımaktaydı. Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle Polonya ve Ukrayna'dan geçen hatlarda önemli oranda kapasite kaybı yaşanmasına ilaveten geçen hafta Kuzey Akım I ve II'ye yönelik sabotajlar sebebiyle bu hattın da devre dışı kalması, Avrupa'ya enerji tedarikinde tek rota olan kuzey rotasını güvenilir olmaktan tamamen çıkarmıştır.

Geçtiğimiz yıllarda Rus gazına alternatif bir rezerve ulaşmak ve Karadeniz'in kuzeyindeki Rusya kontrolündeki rotaya alternatif bir rota oluşturmak maksadıyla ön plana çıkarılan Doğu Akdeniz Boru Hattı (East-Med) projesi ise ABD'nin projeden çekilmesiyle iptal olmuştu. Doğu Akdeniz'deki Türkiye karşıtı bloğu bir araya getiren bu projenin temel hedefi Orta Doğu ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını Türkiye'yi by-pass ederek Avrupa'ya taşımaktı.

Kuzey Akım sabotajları son dönemde başta İsrail ve Mısır olmak üzere East-Med projesini yeniden diriltmek isteyen aktörler açısından da dramatik sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Baltık denizinin altından geçen ve toplam uzunluğu 230 kilometre olan bir hattın bu şekilde kolayca devre dışı bırakılabilmesi, Doğu Akdeniz'i denizin altından baştanbaşa kat edecek bir hattın güvenliğini imkânsız kılmaktadır. Kuzey Akım sabotajlarından sonra hiçbir rasyonel aktör milyarlarca dolara mal olacak fakat ciddi güvenlik riskleri taşıyan böyle bir hatta yatırım yapmayacak, enerji güvenliğini bu hattan geçecek gaza dayandırmayacaktır.

Enerji jeopolitiği ve Türkiye

Son dönemde yaşanan gelişimlere yakından baktığımızda Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve Kafkasya'daki zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin Avrupa'ya taşınmasında en güvenli rotanın Türkiye olduğunu görürüz. Bugün Ukrayna, Polonya ve Baltık Denizi'ndeki hatların güvenirliği tartışılırken hem Hazar Bölgesinden Avrupa'ya ulaşan TANAP'ın hem de Rusya'dan çıkıp Türkiye'den geçerek Avrupa'ya ulaşan Tük-Akım'ın güvenli iletim hattı olup olmadığına yönelik en ufak bir şüphe bulunmamaktadır. Bu iki farklı rezerv bölgesinden gelen hatlara ilaveten Türkiye-Irak-Katar üzerinden döşenebilecek üçüncü bir doğalgaz boru hattı Avrupa enerji güvenliğine benzersiz katkı yapacaktır. Benzer şekilde Doğu Akdeniz doğalgazı için de Türkiye en güvenilir iletim noktasıdır.

Bugün İran ve Katar'ın birlikte işlettikleri Güney Gaz Sahası yaklaşık 60 trilyon metreküplük büyüklüğüyle dünyanın en büyük gaz sahasıdır. Bu rakama Türkmen ve Azeri doğalgazı da ilave edilince yaklaşık 75 trilyon metreküplük bir rezerv ortaya çıkmaktadır ki bu rakam Rusya'nın sahip olduğu doğalgazın yaklaşık bir buçuk katı büyüklüğündendir. Tüm bunlara Irak'ta henüz keşfedilmeyen fakat çok büyük olduğu tahmin edilen doğalgaz rezervlerini de ilave edildiğinde rezerv büyüklüğü daha da artmaktadır. Tüm bu rezervler ile Avrupa arasındaki en güvenli rota ise Türkiye'dir. İşte bu gerçek Türkiye'yi küresel enerji jeopolitiğinin en kritik aktörü yapmaktadır.

Geçtiğimiz hafta Kuzey Akım I ve II'ye yönelik sabotajlar küresel enerji güvenliği ve jeopolitiği üzerinde derin izler bırakacaktır. İçinde bulunduğumuz dönemde ekonomik refahı, endüstriyel ve askeri kapasitesi sınırlarının ötesindeki bir enerji kaynağına bağımlı olan ülkeler için en önemli dış ve güvenlik politikası enerji ihtiyacını güvene alma politikası olacaktır. Bu sabotajlar sonrası her rasyonel aktör ihtiyaç duyduğu enerji kaynağının geçtiği rotaları yeniden değerlendirmek ve gerekiyorsa alternatif ve daha güvenilir rotalara yönelmek ihtiyacı duyacaktır. Enerji jeopolitiği açasından yapılan her değerlendirme son dönemde Türkiye'nin öneminin biraz daha arttığını göstermektedir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte küresel enerji tüketim noktaları ve rezerv kaynakları arasındaki benzersiz jeopolitik konumu sebebiyle Türkiye'nin stratejik öneminin artacağını öngörebiliriz.

[email protected]