Enerjide paradigmaları kırmak

Ufuk Batum / Yönetim Danışmanı ve Girişim Mentoru
31.03.2023

Birileri baraja, rüzgar veya güneşe, nükleere, Karadeniz gazına, Akdeniz gaz ve petrolüne, biyokütle yatırımına, elektrikli TOGG'a karşı çıkıyorsa, "Gerek yok, biz size dışarıdan daha ucuz tedarik ederiz" diyorsa biz biz olalım, neyin Türkiye'nin çıkarına olacağını bilelim, ona göre karar alıp uygulayalım.


Enerjide paradigmaları kırmak

Hepimizin iyi kötü bildiği, çünkü çocukluğumuzdan itibaren kulağımıza sıklıkla fısıldanan bir söz vardır: "Türkiye enerjide dışa bağımlı!" İnsan aynı şeyi sık duyunca, kabul etme eğilimine giriyor. İnsan doğası bu. Hani derler ya "üzüm üzüme baka baka kararır" diye; tam da bu. Verimsiz bir departmanda çalışmaya başlayan atak gencimiz birkaç ay sonra düşük tempoya ayak uydurmaya başlar. O en temiz yürekli ve vicdanlı futbol taraftarı girdiği tribünlerin diline, argo ve küfrüne ayak uydurmadan orada barınabilir mi? "Kötü para iyi parayı kovar" derler ekonomide. Sanki bu söz hayatın farklı boyutlarında gerçekliğini koruyor gibi.

Pygmalion etkisi

Kendini gerçekleştiren kehanet ya da "Pygmalion (Beklenti) Etkisi" denen şey tam da buraya oturuyor. "Bizden adam olmaz!" diyenleri de, "Adamlar yapmış!" diye başkaları adına böbürlenenleri de birçok kez duyduk, dinledik. Çok sinir bozucudur aslında. Acaba bunu değiştirmek, o makus talihi kırmak, tahakkümü yıkmak mümkün müdür? Bunu zorlayacak, aşacak insan sermayemiz var mıdır?

Türkiye'nin yarısından küçük, fazlaca dağlık zincir adalara yaklaşık 125 milyon insanını sığdırmayı başaran, hatta 2'nci Dünya Savaşı'nda kaybettiği belli olmasına karşın ABD'nin attığı iki atom bombasının yıkıcılığıyla uzun yıllar baş başa kalan Japonya neden "Bizden adam olmaz herhalde!" diye düşünmez örneğin? Nasıl olur da tekrar ayağa kalkar, koşmaya başlar? Gelenek, bilim, hikmet, çalışkanlık, özgüven, birlik olabilme, azim mi bunu sağlayan? Ya Güney Kore? Bu bağlamda o da incelenen vakalar arasında. Belki bir başka vaka da Vietnam.

Son yıllarda büyük bir devinim içerisinde değişen teknolojiler ve iş yapma modelleri sonucunda hızlı öğrenen ve değişime açık olan örgütler ile değişime kapalı statüko arasındaki gerilimi, çatışmayı izliyor bütün bir dünya. Kurumlar arası, ülkeler arası, şirketler arası, siyasi partiler arası mücadele kendi içinde benzer bir desen öneriyor bize. Bugün TOGG'un çok kısa sürede (10-12 günde) topladığı ön sipariş 177 bini aştı, 200 bine koşuyorsa, ben bu talebin altında "biz de yapabiliriz" heyecanını aramaya çalışırım. Aynen savunma sanayiinde, İHA ve SİHA'da, Milli Muharip Uçak (MMU) projesinde, Kızılelma'da, Akkuyu'da ve daha birçok stratejik projede, üründe, tesiste olduğu gibi.

Beşeri sermaye üretmek

Binlerce, evet abartı veya yazım hatası değil; gerçekten binlerce startup, KOBİ ve büyük şirketle, kurumla çalışma, onlara mentorluk ve danışmanlık hizmeti sunma fırsatım oldu. 36 yıllık iş deneyimim ışığında son 7-8 yılda olumlu anlamda bir taşma etkisi yaşadığımızı görüyorum. Takım kuramazdık şimdi kurabiliyoruz, proje yönetemezdik şimdi yönetebiliyoruz, işletme kurup geliştiremezdik şimdi çok ilginç girişimler, şirketler görebiliyoruz. Hem girişimcilik hem de mühendislik ve tasarım tarafında çok yüksek bir heyecan söz konusu.

Sorulan sorulardan, teknik bilginin derinleşmesinden, yönetim ve pazarlamada elde edilen deneyimden anlıyorum sıçrama potansiyelini. Hemen bir çırpıda say deseniz; Bade Natural, Peddon, Myth AI, BiSU, Alictus, Harcy, Bren, Skydome, Biolive, forBigs, Ebruzen, İltema, Hekimanne, Ben Gurme, Saykal, Tight Club, Wear's, ISSD, Flowla, Picus, Freshsens, Buky Talk, Kodgem, Anadolu Robotik, 3AGE, Turan, Kidolog, Move On, Hudop, Ratic, Hubbox, Catch Pad, Passion Punch... Bütün bir yazıyı yakın dönemde hızla ölçeklenecek (onun için de isimleri daha çok İngilizce) ve çok büyük başarılara imza atacak yüzlerce startup'a ayırabilirim aslında... Bunların arkasında girişimci ruh var, iyi yazılımcı var, araştırmacı ve nitelikli mühendisler var...

Beşeri sermaye sadece girişimcilik ve KOBİ dünyasında değil; kamuda, sivil toplumda, akademide ve hemen her alanda yetişmiş nitelikli insan kaynağı kurumları ve toplumları sıçratabiliyor. Savunmadan biyoteknolojilere, tekstilden ambalaj sektörüne, medyadan enerjiye kadar hemen her alan ve sektör çalışkanlığı, özgüveni ve 21'inci yüzyıl yetenekleri olan gençleri arıyor.

Stratejik bir sektör olarak enerji

İçinden geçtiğimiz krizlerde stratejik boyutuyla özellikle öne çıkan sektörlerden biri de şüphesiz ki enerji. Türkiye son 10-15 yılda bu alanda sessiz bir devrim yapmış durumda. İşte o en başta ifade ettiğim "dışa bağımlılık" hususu makul düzeyde çözülmüş gibi. Daha da önemlisi devam eden yatırımlar marifetiyle tam çözüme de yaklaşılıyor. Akkuyu Nükleer Santralı enerjide çeşitlendirme sağlayacak önemli sac ayaklarından biri; 2023'te ilk ünitenin elektrik üretmesi dört gözle bekleniyor. Bir diğer sac ayağı da Karadeniz'de Sakarya açıklarında bulunan ve piyasa değeri yaklaşık 1 trilyon dolar olan 710 milyar metreküplük doğalgaz rezervi. Herkes gibi ben de Nisan ayında, yani önümüzdeki günlerde bu gazın piyasalaşmasını ve evlere tedarik sağlamasını sabırsızlıkla bekliyorum. Filyos'ta yapılan Doğalgaz İşleme Tesisi'ni görmüş bir makine mühendisi olarak etkilenmemek mümkün değil. Çünkü her tesis bir kale, güvenli bir liman adeta.

Sanayileşen ve refah seviyesini artıran her ülke gibi Türkiye'nin de enerji ihtiyacı her daim artıyor. Yeni yatırımların devreye alınmasıyla 2023 Şubat itibariyle kurulu gücümüz 104.136 megavata (MW) çıktı. 2001 yılında sadece 28 bin megavattı. Bu 104 bin megavatta en büyük pay hidrolik (yüzde 30,3), doğalgaz (yüzde 24,4) ve kömürde (yüzde 20,9). Sonra sırasıyla rüzgar (yüzde 11), güneş (yüzde 9,3), jeotermal (yüzde 1,6) ve diğer (yüzde 2,5).

Sürdürülebilirlik

Rakamlara nasıl baktığımız önemli; örneğin doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlara dayalı tesislerin toplam kurulu güç içindeki payı yüzde 45,4. Yani bir başka ifadeyle Türkiye enerji yatırımlarının yenilebilir kaynaklardan elektrik elde etme oranı yarıdan fazla (yüzde 54,6). Akkuyu 4 ünitesiyle devreye alındığında ise fosil yakıtların payı, dolayısıyla karbon emisyonu daha da gerileyecek. Kişi başına düşen gelir 10-12 bin dolarlardan, 20 bin dolarlara geldiğinde çevre, döngüsel ekonomi, Yeşil Mutabakat, kısacası bütün tanım ve uygulamalarıyla sürdürülebilirlik hususu çok daha önemli olacak.

Türkiye aslında geleceğine yatırım yapıyor. Tarım için sulama önemli, sulama için de en kritik konu baraj yatırımları. Şöyle bir Anadolu'yu arabayla gezdiğinizi hayal edin; hemen her bölgede, tepede veya yamaçta rüzgar veya güneş enerjisine yönelik yatırımları görmek mümkün. Yenilenebilir enerji sadece panel ve direk, pervane, motor demek değil. Doğalgaz ve petrol arayan ve çıkartan gemilerimizde olduğu gibi her enerji yatırımının içinde millileşecek veya yerlileşecek yüzlerce, belki binlerce parça, makine, sistem, yazılım ve donanım var.

Düşünsenize yüzlerce milyon dolar yatırım yaparak dünyanın en iyi "platform gemi" filolarından birine sahip olduk; gerçekten çok önemli bir vizyon ve yönetim anlamında da başarılı bir risk yönetimiydi. Şimdi tekno girişimcilik ve inovasyon ekosistemimize büyük iş düşüyor; neyi kolaylaştırabilir, hızlandırabilir, hafifletebilir, ucuzlaştırabiliriz diye uyumadan çalışmalıyız. Biliyorum ki geçenlerde deprem ve doğal afetlere yönelik başlattığımız fikir ve proje atölyelerinin benzerlerini enerji başlığı altında şimdiden tekrarlamaya başlayan veya yeni planlar yaparak tekrarlayacak birçok kurum var: BTM, İSO, YTÜ Teknopark, ODTÜ Teknokent, Bilkent Cyberpark, Martek, Entertech bunlardan sadece birkaçı. Bu kuruluşlar önemli çünkü arkalarında on binlerce iyi öğrenciyi barındıran üniversitelerimiz var. Üniversiteler pırıl pırıl gençlerin fikir geliştirmek ve işe dönüştürmek için sabırsızlıkla beklediği büyük kuluçkalar.

Türkiye enerjide nereye gidiyor?

Rakamlarla açıklayalım ki daha net anlaşılsın: Türkiye'nin 2022 yılının tamamında elektrik tüketimi yaklaşık 329 TWh, üretimi ise 326 TWh'ydi. Demek ki bugün itibariyle kendi ürettiğiyle tükettiği arasında tam bir denge var. Onun için de çocukluğumuzda alıştığımız kesintiler yok artık. Peki ya önümüzdeki dönemde tüketime dair nasıl bir projeksiyon yapmak mümkün?

2025 yılı için gerçekçi öngörü 380 TWh. 2030'a baktığımızda ise elektrik tüketiminin 455 TWh'a çıkacağı tahmin ediliyor. 2035'te ise 511 TWh gibi oldukça yüksek bir sarfiyat bekleniyor. Kısacası bugünden tam 12 yıl sonra elektrik tüketimimiz 2022'ye kıyasla % 55 daha fazla olacak. O sebeple birileri baraja, rüzgar veya güneşe, nükleere, Karadeniz gazına, Akdeniz gaz ve petrolüne, biyokütle yatırımına, elektrikli TOGG'a karşı çıkıyorsa, "gerek yok biz size dışarıdan daha ucuz tedarik ederiz" diyorsa biz biz olalım neyin Türkiye'nin çıkarına olacağını bilelim, ona göre karar alıp uygulayalım.

Evet, Türkiye cevher insanları ve yakaladığı momentumla artık kendisiyle ilgili boş kehanette bulunanların peşinden değil, kendi özgür iradesi ve üretiminin peşinden gidiyor ve gidecek.

[email protected]