Yüksek enflasyon oranlarının uzun süre devam etmesi halinde ekonomide bu durumun kalıcı olduğuna yönelik bir algı oluşabilmekte ve bu da enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir faktöre dönüşmektedir. Enflasyon oranları düşmeye başladığında bile, fiyatlarda yeniden artış beklentisi toplam talebin kısılmasında engelleyici bir rol üstlenebilmektedir.
Prof. Dr. Güven Delice/ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
TCMB Para Politikası Kurulu'nun enflasyonist baskılara yönelik değerlendirmelerinde, öne çıkan hususlardan birinin enflasyon beklentileri olduğu ve bu doğrultuda enflasyonla mücadelede iç talepteki dengelenmenin yanı sıra enflasyon beklentilerindeki düzelmenin önem kazandığı dikkat çekmektedir. Kamuoyunda enflasyonist baskıların değerlendirilmesinde mal ve hizmetlerin maliyetlerini artıran değişkenler ve talepteki değişiklikler dikkate alınırken, psikolojik faktörlerin etkileri genellikle ihmal edilmektedir. Bu yazıda ekonomik aktörlerin enflasyona yönelik tepkilerini şekillendiren ve dolayısıyla enflasyon beklentilerinin oluşumuna etki eden psikolojik/davranışsal faktörler üzerinde durulacaktır.
Beklentilerin tüketici davranışlarına etkisi
Politika yapıcılar enflasyonu makroekonomik bir perspektiften ele alırlar. Ancak başarılı bir mücadele politikası enflasyonun arkasındaki psikolojik faktörlerin de anlaşılmasını gerektirir. Enflasyon psikolojisini etkileyen faktörlerin başında "beklentiler" gelmektedir. Beklentilerin nasıl oluştuğunun anlaşılması, bireylerin doğru finansal kararlar almasına ve politika yapıcıların enflasyonu kontrol altına almak için daha etkili stratejiler uygulamasına önemli katkı yapmaktadır. Dolayısıyla öncelikle bu beklentileri biçimlendiren değişkenleri tespit etmek gerekmektedir. Merkez bankalarının para politikasını etkin bir şekilde yönetebilmeleri için enflasyon beklentilerini mümkün olduğunca doğru ölçebilmeleri gerekmektedir. Özellikle yüksek enflasyon dönemlerinde merkez bankalarının analizlerinde ve iletişim politikalarında enflasyon beklentileri ön plana çıkmaktadır. Bu konudaki öngörü ve analiz kapasitesinin gelişmesi enflasyon dinamiklerinin doğru bir şekilde anlaşılması ve enflasyonla mücadelede başarılı sonuçlar alınması açısından önem arzetmektedir.
Toplumdaki enflasyon algısının/beklentisinin ölçümüne yönelik genel olarak finansal piyasa verileri veya anketlerden elde edilen veriler kullanılmaktadır. Enflasyon beklentilerinin doğrudan ölçümünde, tüketiciler, firmalar ve konunun uzmanlarına yönelik yürütülen anketlerden yararlanılmaktadır. Bunun yanı sıra birtakım göstergeler üzerinden dolaylı ölçümler de yapılabilmektedir. Bu bağlamda geçmiş enflasyon oranları, faiz oranlarının vade yapısı, finansal enstrümanlara ilişkin gelişmeler takip edilebilmektedir. Ancak bu göstergelerden elde edilecek bilgiler enflasyon beklentilerinin tahmininde her zaman çok sağlıklı sonuçlar vermemektedir.
Enflasyon psikolojisi analiz edilirken ilk bakılması gereken kısım tüketici davranışlarıdır. Yaşam standartlarını düşüren önemli bir ekonomik istikrarsızlık kaynağı olarak enflasyon, ulusal paranın satın alma gücünü düşürmekte ve toplumun harcama ve tasarruf alışkanlıklarını değiştirmektedir. Tüketicilerin satın alma sıklıkları ve ürün tercihleri bu süreçten önemli ölçüde etkilenmektedir. Zorunlu olmayan harcamalarda erteleme kararları öne çıkabileceği gibi, imkânlar elverdiği ölçüde satınalma güçleri daha fazla düşmeden gelecekteki tüketim kararları öne alınabilmektedir.
Tüketici davranışları ve bu davranışlara yön veren psikolojik faktörler enflasyonun ortaya çıkardığı tahribatı daha da kötüleştirebilecek sonuçlar doğurabilmektedir. Bu konuda bilinen davranış tarzı tüketicilerin taleplerini öne alarak enflasyonist baskıları daha da yükseltmeleridir. Piyasada fiyatların artacağı beklentisi oluştuğunda insanlar ihtiyaç duyduklarından daha fazla mal ve hizmet satın alarak talebin artmasına ve fiyatlarda yükselmeye sebebiyet verebilmektedirler. İnsanların yüksek fiyatlar karşısında tüketimi artırmaları ilk bakışta rasyonel gözükmemektedir. Ancak fiyatların artmaya devam edeceği yönündeki beklentiler, ileride yapılacak harcamaların öne alınmasına yol açmakta ve bu süreç tasarrufları azaltmaktadır. Diğer taraftan tasarruflardaki değer kayıplarını engellemek amacıyla değeri nispi olarak istikrarlı olarak algılanan varlıklara yönelik talepte de artış görülmektedir.
Farklı aktörlerin enflasyondan farklı şekilde etkilenmesi, durumu karmaşık hale getirmektedir. Tüketicilerin fiyat değişikliklerine ilişkin algılarını biçimlendiren psikolojik mekanizma, yargılar ve deneyimlerden oluşur. Psikolojik faktörler dikkate alındığında, herkesin kişisel bir enflasyon göstergesi olduğu söylenebilir. Bu anlamda öne çıkan enflasyon gıda enflasyonundur. Herkesi doğrudan etkilemese de, kira artışları da bu konuda önem arzeden bir enflasyon göstergesidir. Açıklanan enflasyon oranlarının ortalama bir hanenin yaşam maliyetlerindeki değişimi yansıtması beklenir. Diğer taraftan, farklı hanelerin tüketim sepetlerinde önemli ölçüde farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Hanehalkları esas olarak, yoğun tükettikleri ürünlerin ve önemli fiyat değişikliği gösteren ürünlerin fiyatlarını takip ederler. Diğer taraftan psikolojik olarak, fiyatı düşen mallar çok fazla dikkat çekmezken, fiyatı yükselen mallar ilgi odağı olurlar.
Enflasyon beklentilerini etkileyen faktörler
Hanehalkları ve firmaların enflasyon algıları ve beklentileri genellikle mukayese yapabilecekleri bir referans üzerinden şekillenir. Bu referans ilgili ürünlerin geçmiş dönemlerdeki (bir önceki ay, yıl) fiyatları olabileceği gibi, yüksek enflasyon dönemlerinin başlangıcı da olabilmektedir. İnsanlar fiyatları değerlendirirken genellikle hatırlayabildikleri en düşük fiyatı doğru fiyat olarak kabul etme eğilimindedirler. Bu çerçevede kendi başlangıçtaki inançlarını destekleyen ve beklentilerini doğrulayan kanıtlara ağırlık verirler. Dolayısıyla, açıkça aksi yönde kanıtlar mevcut olsa bile inançlar enflasyon beklentilerini etkilemektedir. Yüksek enflasyon oranlarının uzun süre devam etmesi halinde ekonomide bu durumun kalıcı olduğuna yönelik bir algı oluşabilmekte ve bu da enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir faktöre dönüşmektedir. Enflasyon oranları düşmeye başladığında bile, fiyatlarda yeniden artış beklentisi toplam talebin kısılmasında engelleyici bir rol üstlenebilmektedir.
Ekonomik aktörlerin enflasyonist eğilimleri algılama ve bunlara tepki verme biçimleri, finansal kararlarını, tasarruf alışkanlıklarını ve genel ekonomik davranışlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Enflasyon psikolojisinin en önemli bileşenleri, göreceli fiyat değişiklikleri, satın alma sıklığı ve zarardan kaçınma duygusudur. Enflasyon beklentilerinin oluşumunda temel motivasyon kaynağı "kayıplardan kaçınma" olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketicilerin, kayıpları kazançlardan daha güçlü algıladıkları ve fiyat değişikliği deneyiminin satın alma sıklığıyla yakından ilişkili olduğu görülmektedir. Buna göre tüketiciler daha sık satın aldıkları mal ve hizmetlerdeki fiyat değişikliklerini daha şiddetli bir biçimde algılamaktadırlar.
Zaman zaman yapay arz kısıtlamalarının enflasyona yol açtığı durumlar olmakla birlikte, günümüzde yüksek kâr psikolojisinin kaynaklık ettiği motivasyonlar nedeniyle piyasada fiyatların manipüle edildiği durumlara da sıklıkla rastlanmaktadır. Hanehalkının maliyetlerden kaynaklanan fiyat artışlarını belli ölçüde kabullendiği söylenebilir. Firmaların artan maliyetleri fiyatlara yansıtmaları adil olmayan bir durum olarak değerlendirilmemekte; ancak bu durumun fırsatçılığa dönüştürülmesinden rahatsızlık duyulmaktadır. Dolayısıyla firmaların fiyatlama kararlarında bu algıyı besleyecek davranışlardan uzak durmaları gerekmektedir.
Demografik ve ekonomik şartlar
Diğer taraftan, küresel gelişmelerin de yurtiçi enflasyon üzerinde önemli etkileri olabilmektedir. Fiyatları uluslararası borsalarda belirlenen emtiaların fiyatlarında artış olması durumunda yurtiçinde de gerekli ayarlamalar yapılmakta; ancak fiyat düşüşleri durumunda bu ayarlama mekanizması her zaman etkin bir şekilde işlememektedir. Bu durumu da tarafların psikolojisiyle izah etmek mümkündür.
Enflasyon psikolojisi demografik ve ekonomik şartlara göre değişebilmektedir. Yüksek enflasyon geçmişine sahip ülkelerde olumsuz psikolojik etkiler (tüketim artışı, algılardaki bozulma, tasarrufların düşmesi vb.) daha hızlı ve daha sert bir biçimde ortaya çıkabilmektedir. Enflasyon beklentilerini/algılarını biçimlendiren faktörler arasında, enflasyon deneyimleri, makroekonomik, parasal/finansal göstergelerdeki gelişmeler, finansal eğitim düzeyi, bilginin elde edilme ve kullanılma biçimi, sosyal psikoloji, küresel piyasalardaki gelişmeler önemli rol oynamaktadır. Enflasyon verilerine ilişkin haberlerin medyada yoğunluğunun artması da beklentileri etkilemektedir. Yazılı, görsel ve sosyal medyada yer alan konunun uzmanı olmayan kişilere ait anlatılar ve yazılar kaygı ve korkuların yayılmasına ve toplumsal bir nitelik kazanmasına yol açabilmektedir. Bu bağlamda uzman görüşleri ile kamuoyunun enflasyon algısı arasında bir tutarsızlık söz konusu olabilmektedir. Sınırlı bilgi, ilgili ekonomik kavramları ve değişkenleri anlama konusundaki eksiklikler nedeniyle bireysel enflasyon algıları ve beklentileri gerçek enflasyon oranlarından daha yüksek düzeylerde oluşabilmektedir. Bu durum belli ölçüde beklenti anketlerine de yansımaktadır.
Sağlıklı veri akışının önemi
Enflasyona kaynaklık eden arz ve talep yönlü faktörlerle etkin ve güvenilir bir mücadele için psikolojik faktörlerin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Beklentilerin doğru ve etkin bir şekilde yönetilmesiyle bu süreçte daha başarılı sonuçlar alınabilecektir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından beklentilerin doğru bir şekilde yönetilebilmesi için, para politikalarının gerçekçi ve öngörülebilir olması, döviz kurları üzerinden fiyatlara geçikenliğin azaltılması, ithal girdi bağımlığının azaltılması, maliye politikalarının güçlü bir şekilde devreye sokulması, kayıt dışı ekonomiyle etkin bir şekilde mücadele edilmesi önem arzetmektedir. Ekonomik eğilimlerin ve gelişmelerin doğru bir şekilde analiz edilmesi, piyasaya sağlıklı veri/bilgi akışı sağlanması ve etkili bir iletişim stratejisi yürütülmesi de bu anlamda öne çıkan hususlardır. Bu süreçte Merkez Bankası'nın kredibilitesi, mücadelenin başarısını ve maliyetini etkileyen başat faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan, finansal okuryazarlık düzeyinin artırılması, bireylerin bilinçli finansal kararlar almalarına katkı yaparak psikolojik enflasyonla mücadelede etkili sonuçlar doğurabilir. Enflasyonu etkileyen psikolojik faktörlere yönelik bilimsel çalışmaların artması da para politikalarının etkinliğini zayıflatan faktörlerin daha iyi anlaşılması ve yönetilmesi sürecine önemli katkılar yapacaktır.