Erdemler fethi

Vahdettin İnce / Yazar
31.03.2018

Hindistan hiçbir zaman Osmanlılar tarafından askeri anlamda fethedilmemiştir. Ama Osmanlı I. Dünya Savaşı sırasında dara düştüğünde Hindistan halkı Osmanlı’nın yardımına koşmuştur. Çünkü fetih, yürekleri, şehirleri, ülkeleri askeri müdahalede bulunmadan erdemlere açmak demektir. O nedenle bu bir fetihtir.


Erdemler fethi

“Tarih bir müdahaledir” demiş mi kimse? Dememişse eğer, en azından bölgemiz için doğru bir tespit olarak ben diyorum. Hangi dönemini ele alırsak alalım, mutlaka bölgemizin merkezinde bir müdahale yer almaktadır. Çevresini ise bu müdahalenin sebepleri, sonuçları vs şekillendirmektedir. Bu yüzden bölgemizin geçtiği bir dönemin sosyal, siyasal, ekonomik gelişmelerini bu müdahaleye göre değerlendirmek durumundayız.

Müdahale olgusunu mutlak anlamda olumsuzlamıyorum. Durgun bir su birikintisine atılıp onu harekete geçiren bir taş mesabesindedir eşyaya, insana, hayata müdahale. Din, Allah’ın vahiy yoluyla kainata müdahalesinin ifadesidir mesela. Medeniyet, dinden ilham alan insanın eşyaya müdahalesinin toplamıdır. Bu, müdahalenin olumlu yanı. Buna genel anlamda din literatüründe ıslah denir. Yapıcı müdahale yani. Genelde İslami güçlerin, özelde (eksikliklerine karşın) Emevi, Abbasi, Eyyubi, Selçuklu ve Osmanlı’nın müdahalesi yapıcı, ıslah edici olarak belirginleşmektedir.

Bir de olumsuz yanı var müdahalenin. İfsad da denir. Yıkıcı müdahale. İslam öncesi Roma ve İran’ın bölgeye yönelik müdahalesi gibi. Eşyayı, insanı ve medeniyeti ifsad edici bir müdahaleydi. Günümüzün İngiliz, Fransız, Amerikan ve Rus müdahaleleri de öyle. Müdahale iki oluktan ve paralel olarak akar demek ki. Şairin dediği gibi: “Oluklar çift birinden nur akar birindin kir”…

Eşyaya müdahale yetkisi

Medeniyet insanın eşyaya müdahalesinin sonucudur dedik. İnsan varoluşsal olarak eşyaya müdahale yetkisini görür kendinde. Özellikle yeterli güce sahip olursa bu hak ve istek karşı konulmaz bir eyleme dönüşür. Nitekim her güç, gücü oranında çevresine müdahale edip durur. Çevre de güce göre genişler ya da daralır.

Kirli ve nurlu oluklardan gerçekleşen müdahaleleri olumsuz ve olumlu olarak nitelendirirken geçici ve kalıcı oluşlarını da dikkate alıyoruz. İfsad edici müdahale geride bir enkaz bırakarak geçip gitmektedir. Çünkü nihai amacı bu tür müdahalelerin yıkımdır. O da gerçekleştikten sonra yapacak bir işi kalmaz. Suyun üstündeki köpük gibi kısa sürede kaybolur.

Islah edici müdahale ise adı üstünde yapmak zorundadır. Yapmak, onarmak, geliştirmek ise sonu olmayan bir imar sürecidir. Bu yüzden ıslah edici müdahale kalıcıdır. Maddi onarım ve yapı anlamında yıkıma uğrasa da kültür, davranış, ruh ve irfan olarak yıkıma uğramayan sağlam bir kaledir. Birçok örnek vardır ki bölgeye yönelik yıkıcı müdahalenin tarafları bu irfan kalesine toslayıp teslim olmuşlardır. Moğollar ve Haçlılar gibi.

Bölgemize yönelik yüzlerce yıllık Batı müdahalesi ise son günlerde yıkıcılığın zirvesine ulaşmış bulunuyor. Zeval vaktine girmiş yani.

Bu bağlamda Türkiye’nin de çeşitli süreçlere müdahalesi söz konusudur. Tamamen yıkıcı veya ifsad edici demesek de nötr diyebileceğimiz iki müdahalesini örnek verebiliriz Türkiye’nin. Kıbrıs ve Sovyetlerin dağılmasından sonra Orta Asya Türki cumhuriyetlere yönelik müdahale iradesini kast ediyorum. Askeri olarak Kıbrıs elde tutuluyor olsa da bana göre her iki müdahale de başarısızdır. Tamam, ifsad edici müdahale sayamayız ama ıslah edici müdahaleler olarak da tanımlanmaktan uzaktırlar. Askeri olarak başarılan Kıbrıs müdahalesinde erdem ve ahlak desteği noktasında yeter-siz kalındığı Kıbrıslı Türklerin kapılar açılsa Kuzey Kıbrıs’ı boşaltırcasına Güney Kıbrıs’a akın edecekleri gerçeğinden anlaşılmaktadır. Orta Asya müdahalesi ise “Biz Batı değerlerini oralara taşıyacağız” denildiği gün iflas etmişti zaten. Seksen senelik Sovyet faşizmi Batı değerlerinin bir başka yüzü değilmiş gibi.

Türkiye, 80-90 senelik parantezi kapatıp alternatif bir müdahale örnekliği sergilemeye karar verdiği son günlerde ise Afrin bölgesine yönelik ope-rasyonu gerçekleştirdi. Medyada çokça gördüğümüz Halep, Doğu Guta ve Suriye’nin diğer şehirlerine yönelik yıkıcı Batılı müdahalelerin yanında Afrin fotoğrafı (bazı talan, yağma vs görüntülerine rağmen) ahlak esaslı müdahale süreci hususunda umutlanmamızı gerektirmektedir. Afrin operasyo-nundan sonra Telrıfat halkının Türkiye’yi müdahale etmeye çağırmak için düzenledikleri gösteriler de bu umudun bölge halkındaki yansımasıdır.

Şehri erdemlere açmak

Biliyorum bu bağlamda fetihten bahsetmek kafası ifsat edici Batı düşüncesine göre şekillenmiş birçok kişiyi tedirgin etmektedir ama fetih, esas itibariyle bir yeri, bir yüreği, bir şehri erdemlere açmaktır. Askeri olarak kontrol etmediğin, edemediğin bölgelerin insanlarının da sana umut bağlama-sını sağlamaktır. Telrifat halkının Afrin’de (talan, yağma vs görüntüleri hariç) yapılanlardan sonra Türkiye’nin kendi bölgelerini de kontrol etmesini istemeleri gibi. Bu bir fetihtir.

Malum olduğu üzere Hindistan hiçbir zaman Osmanlılar tarafından askeri anlamda fethedilmemiştir. Ama Osmanlı I. Dünya Savaşı sırasında dara düştüğünde Hindistan halkı Osmanlı’nın yardımına koşmuştur. Bu bir fetihtir. Dediğim gibi fetih, yürekleri, şehirleri, ülkeleri askeri müdahalede bulunmadan erdemlere açmak demektir. Fetih anlamında yapılan müdahalelerin kalıcı olması da bu yüzdendir.

Türkiye Afrin’e Batılı değerler(!) yerine eşyanın tabiatına uygun, medeni (yani İslami) değerleri götürürse Afrinli Kürtler gibi Telrıfatlı Arapların yüreklerini de fethedecektir. Aksi takdirde Kıbrıs’ta olduğu gibi bir maddi ve beşeri yıkım gerçekleştirmese de kaybedecektir.

Umarım bu bir erdemler fethi olur. İfsad edici Batı istilasına karşı verilecek bir savaşın Allah’ın lütfuna dönüşmesi bizim elimizdedir. “Eğer Al-lah’ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Allah insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir”

@vahdettinince