Erdoğan-Putin görüşmesi: Bölgesel jeopolitik değişimin işaretleri

Necdet Özçelik / Yazar
13.08.2022

Soçi görüşmesinde, İran'ın olmadığı bir müzakere mekanizmasının bölgesel sorunlarının neticeye ulaştırılmasında daha yapıcı olduğu mesajı vardı. Ayrıca Türkiye ve Rusya arasındaki müzakere-mücadele ekseninde yürüyen karmaşık ilişkinin yerini müzakere-işbirliği eksenine bırakıyor olması görüşmeden çıkan en net sonuçlardan biriydi. İki ülke arasındaki bağımlılık ilişkisinin giderek arttığı, böylesine bir ilişkinin bölgesel jeopolitiğin görünümünde bir değişimi işaret ettiği ifade edilebilir.


Erdoğan-Putin görüşmesi: Bölgesel jeopolitik değişimin işaretleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 5 Ağustos'ta Soçi'de gerçekleşen görüşmenin Tahran Zirvesi'nden iki hafta sonra düzenlenmiş olması iki önemli duruma işaret ediyor. Bunlardan birincisi, İran'ın olmadığı bir müzakere mekanizmasının bölgesel sorunlarının neticeye ulaştırılmasında daha yapıcı olduğu durumudur. İkincisi ise, Türkiye ve Rusya arasındaki müzakere-mücadele ekseninde yürüyen karmaşık ilişkinin yerini müzakere-işbirliği eksenine bırakıyor olmasıdır. Soçi'de gerçekleşen görüşmenin ardından Türkiye ve Rusya'nın arasındaki bağımlılık ilişkisinin giderek arttığı, böylesine bir ilişkinin her iki ülkenin de içinde bulunduğu bölgesel jeopolitiğin görünümünde bir değişimi işaret ettiği ifade edilebilir.

Jeopolitik ortamdaki muhtemel bir değişimin belirleyicisi olarak güvenlik, enerji ve ticaret gibi faktörler sayılabilir. Öyle ki Soçi görüşmesinde, iki ülkenin gayretleriyle Libya ve Karabağ çatışmalarının kısmen dondurulması/neticelendirilmesine, benzer şekilde Suriye İç Şavaşı ve Rusya-Ukrayna Savaşı için de yeni bir süreç başlayabileceğine dair önemli emareler görüldü. Akkuyu nükleer santraliyle ilgili gelişmeler ile Türkiye'nin Avrupa'nın enerji güvenliği üzerinde artan etkisi bu değişimin enerji boyutunu işaret ediyor. Türkiye'nin Rusya'dan ithal ettiği doğal gaz ödemelerini kısmen Rus para birimi üzerinden yapacak olması, bazı Türk bankalarının Rus Ulusal Ödeme Sistemine entegre olması da hem ilişkilere hem de uluslararası ticaret ve bankacılık sitemine yeni bir boyut kazandıracak gibi görünmektedir. Bütün bunlarla beraber Türkiye'nin Eylül ayında düzenlenecek Şangay İşbirliği Örgütü'nün toplantısına davet edilmesi de jeopolitik değişimin Türkiye'nin yakın çevresiyle sınırlı kalmayacağının öncül göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Harekat ihtimali

Türkiye açısından Soçi görüşmesinin odak noktasının Suriye ve Türkiye'nin muhtemel bir askeri harekat için uygun bir zemin arayışı olduğu ifade edilebilir. Görüşme öncesinde birçok çevrede Türkiye'nin İdlib güneyinde Rusya'ya taviz vermesi karşılığında Tel Rıfat, Münbüç ve Ayn İssa çevresinde yeni bir harekat yapacağına dair hakim anlayış vardı. Ancak, bu indirgeyici yaklaşımın aksine görüşmede Suriye'deki gelişmelerin daha kapsamlı ve bütüncül bir şekilde ele alınarak Suriye'de Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği fırsatlarına dikkat çekildiği görülmektedir. Rusya'nın Türkiye'nin Suriye'deki rolüne dair yaklaşımının 1998 Adana Anlaşması'nın yeni bir modeli çerçevesinde geliştiği bilinmektedir. Rusya'ya göre, böylesine bir anlaşma modeliyle Türkiye hem terörle mücadelesini hem de Suriye muhalefetinin garantörlük misyonunu sahada ve belirli bölgelerde Suriye Rejimi koordineli olarak sürdürebilecektir. Ancak, Türkiye Suriye ile imzaladığı ne 1998 tarihli Adana Mutabakatından ne de 2010 yılında Terörle ve Terör Örgütleriyle İşbirliği Anlaşmasından kalıcı ve yapısal bir sonuç alamamıştır. Rusya'nın yaklaşımından, Türkiye'nin Suriye'de tek taraflı bir harekatı için işbirliği ve koordinasyon niyetinde olmadığı söylenebilir. Bu da Türkiye'nin askeri bir harekat koşulunu zorlamaktadır. Türkiye'nin Suriye hava sahasını kullanma konusunda taleplerinin karşılık bulmadığı da ifade edilebilir. Bu durumda Türkiye'nin önünde dört seçenek bulunmaktadır; (i) harekatı yeni bir konjonktürel fırsata gelişinceye kadar ertelemek, (ii) Suriye'de yapısal bir hal alan angajman yöntemlerine (önleyici ve savunma amaçlı askeri faaliyetler) dayalı statükoyu devam ettirmek, (iii) yüksek risklere rağmen harekatı başlatmak, veya (iv) Rusya ile koordineli bir şekilde Suriye politikasında değişikliklere giderek yeni bir jeopolitik gerçeklik yaratmak.

PKK/PYD tehdidi

Soçi görüşmesinde Suriye'de toprak bütünlüğü, siyasi entegrasyon, sosyal mutabakat problemleri ile terör tehdidi gibi temel sorunların bölgesel istikrarsızlığın da kaynağı olarak görüldüğüne dair Türk ve Rus tarafının mutabık kaldığı görülmektedir. Görüşmede Suriye'nin toprak birliğine vurgu yapan Rusya, PYD karşıtı adımların Suriye Rejimi ile birlikte atılması gerektiğine işaret ederken, Türkiye'nin bu görüşmelerin istihbarat teşkilatları arasında zaten devam ettiğini ve bunun bu seviyede sürmesi gerektiğini savunduğu anlaşılmaktadır. Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşme sonrasında yaptığı açıklamada Rus liderin Türkiye'nin Suriye ile birlikte çalışması gerektiğine dair bir fikri olduğunu ifade etmişti. Erdoğan açıklamasında Putin'in PYD ile olan sorunları mümkün olduğunca Suriye Rejimi ile birlikte çözmeyi tercih etmenin daha doğru olabileceğine dair bir öneride bulunduğunu dile getirmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Biz de diyoruz ki bizim istihbarat teşkilatımız zaten Suriye istihbaratıyla bu meselelerle uğraşıyor ama mesele sonuç almak. İstihbaratımız Suriye istihbaratı ile bu işi yapıyorsa, terör örgütleri hala orada at koşturuyor olmasına rağmen bu konuda bize destek olmanız gerektiğini söylüyoruz." Bu noktada görüldüğü kadarıyla Rusya'nın Türkiye'nin Suriye ile görüşme seviyesini siyasi bir diyalog sürecine yükseltmekle ilgili bir beklentisi olduğu, buna karşı Türkiye'nin istihbarat teşkilatları arasındaki sürdürülen görüşmelerde dahi Suriye Rejiminin terör örgütlerine karşı samimi ve sonuç alıcı adım atmadığı bir ortamda siyasi bir görüşme sürecin başlamasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu koşulların en önemlilerinden birinin PKK/PYD tehdidinin ortadan kaldırılması olduğu söylenebilir. Bu kapsamda, PKK/PYD'ye karşı PKK ideolojisine körü körüne bağlı unsurların diğer ılımlı unsurlardan ayrıştırılarak bunlara askeri yöntemlerle müdahale edilmesi, ılımlı PYD'lilerin dönüştürülmesi ve "Yeni Suriye'ye" entegre edilmesi şeklinde bir yöntem Türkiye'nin güvenlik endişelerini yatıştırıcı ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayıcı bir rol oynayabilir. Bu koşulun önündeki en önemli engelin ABD'nin PKK/PYD üzerine inşa ettiği ayrılıkçı Suriye politikası, PYD içindeki PKK ideolojisinin hakimiyeti ve Suriye Rejiminin güven vermeyen tavrı olarak görülebilir. Öte yandan İran'ın bu ülkedeki istikrasızlığı sürdürücü yaklaşımı da başka bir tehdit olarak görülebilir. İkinci önemli koşul ise, Suriyeli muhaliflerin hak ve taleplerinin rasyonel bir şekilde karşılandığı sosyal bir mutabakata varılmasıdır. Eşit vatandaşlık, eşit temsil, mezhebi ve etnik baskılardan arındırılmış ve ülkedeki tüm inanç, etnik ve sosyal grupları kapsayacak şekilde bir anayasa yazım sürecinin hızlandırılması bu koşul için en önemli adım olabilir. Bu koşulun karşısında en önemli tehdit ise Beşar Esad'ın ve Baas Rejimin varlığını ve yönetimdeki mevcut halinin sürdürülmesini savunan kitlenin tepkisi ile Suriyeli muhaliflerin bu kitlenin Yeni Suriye'de yeni baskıcı ve otokratik rejimi geri getirmek için duyduğu endişe olarak görülebilir. Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun muhaliflerle rejimin sosyal bir mutabakat için görüşme yapmasına dair yaptığı açıklamanın ardından Suriyeli muhaliflerden bir kısmının düzenlediği protesto gösterileri bu koşulun gerçekleşmesinin göründüğünden daha yorucu bir süreç alacağını işaret etmektedir. Öte yandan Türkiye ve diğer ülkelerde yaşayan Suriyelilerin kendi ülkelerine döndürülmesi de bu sürecin başarısına bağlı bir şekilde gerçekleşecek gibi görünmektedir. Hem ülke dışında yaşayan Suriyeliler hem de ülke içinde yerlerinden göç ettirilen Suriyelilerin bu sürece dahil edilmesi için güçlü bir garantörlük mekanizmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Enerji ve ekonomi başlığı

Mersin'de inşaatına devam edilen Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili Soçi görüşmesi öncesinde bir takım gelişmeler meydana geldi. Büyük bir kısmı Rus Rosatom firmasına ait olan Akkuyu Nukleer A.Ş., 28 Temmuz'da inşaat işlerinin gecikmesi ve uyumsuzlukları nedeniyle Türk IC İçtaş ile yaptığı mühendislik, satın alma ve inşaat sözleşmesini iptal ederek 30 Temmuz'da üç Rus ortak tarafından kurulan TSM Enerji ile devam edeceğini duyurmuştu. Müteahhit değişikliği beraberinde santralin açılış programında bir gecikmeye olup olmayacağı tartışmalarını da beraberinde getirdi. 2023'te dört reaktöründen ilkinin faaliyete geçirmesi planlanan programın hedefine ulaşması için Rus Rosatom şirketinin yeni yüklenici firmaya inşaatın tamamlanması için 15 milyar dolarlık bir ödeme süreci başlattığına dair de çeşitli haberler duyulmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Ağustos'ta Akkuyu'ya düzenlediği ziyarette inşaat çalışmalarını yerinde inceleyerek Türkiye'nin ilk nükleer santral inşaatının programın geride kalmaması için müdahaleci bir tavır koydu. Diğer taraftan, Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye ve Rusya arasındaki stratejik enerji yatırımlarından Türkiye üzerinden geçen doğal gaz boru hatlarını hatırlatarak "Avrupa, Rusya'dan kesintisiz doğalgaz akışı nedeniyle Türkiye'ye minnettar olmalıdır" şeklinde bir açıklamada bulunarak Türkiye'nin enerji güvenliği üzerindeki jeopolitik rolünü işaret etmiştir.

Soçi'de yapılan görüşmede Türkiye'nin Rusya'dan ithal ettiği doğalgaz ödemesinin bir kısmını Ruble olarak ödemesi konusunda bir anlaşmaya da varıldı. Anlaşma kapsamında beş Türk bankasının ödemelerinde Rus Ulusal Ödeme Sistemine entegre edilmesi için teknik çalışmalara da başlandı. Rusya, Ruble ile ödeme olanakları ile hem Türk bankacılık sistemi üzerinden uluslararası bankacılık sistemiyle entegrasyonunu sürdürerek hem de dolar türünden dövizin Türk piyasalarından çıkarmayarak Türkiye'nin döviz kuru ile mücadelesinde kısmi bir katkı sağlamıştır. Şangay İşbirliği Örgütü ilk olarak 1996 yılında Soğuk Savaş sonrası sürecin jeopolitik dinamikleri çerçevesinde, Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında güvenlik, ekonomik ve kültürel işbirliğini hedefleyen ve "Şangay Beşlisi" adıyla uluslararası bir örgüt olarak kuruldu. Zamanla üyelik kapsamını geliştiren ve 2001 yılında mevcut adını alan Şangay İşbirliği Örgütü üye olmayan ülkelerle de gözlemci, diyalog ortaklığı ve misafir katılımcı gibi statülerde ilişkilerini sürdürmektedir. 2012 yılında oybirliğiyle "diyalog ortaklığı" statükosuna kabul edilen Türkiye bu örgütle halen bu statükoda ilişkisini sürdürmektedir. 2017 yılından bu yana Diyalog Ortağı Türkiye ile ŞİÖ arasında, bölgesel güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçların önlenmesi ile ekonomik ve kültürel alanlar olmak üzere çeşitli konularda işbirliğinin geliştirmesi öngörülmektedir. Rusya Devlet Başkanı Putin'in önümüzdeki ay düzenlenecek Şangay İşbirliği Örgütü'nün toplantısına Türkiye'yi davet etmiş olması, Türkiye'nin Orta Asya, Kafkasya ve Karadeniz'deki artan jeopolitik gücünün bir işaretidir. Türk Devletleri Teşkilatı ile Türk dünyası ile geniş bir coğrafyada kültürel ve ekonomik ilişkilerini sürdüren, Ukrayna-Rusya savaşında bölgesel bir dengeleyici ve küresel bir müzakereci rolü oynayan, ve Karabağ Savaşı'nın sonucunu belirleyen aktörlerden biri olan Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişkisinde statükosunu güçlendirecek bir sürece girdiği söylenebilir.

Türkiye'nin Rusya ile süregelen müzakere-mücadele ekseninde gelişen zorlu ilişkisi, son yıllarda yerini müzakere-işbirliği ekseninde yeni bir istikamete bıraktı. Riskleriyle birlikte fırsatların da bulunduğu müzakere-işbirliği süreci Türkiye'ye Suriye politikasını gözden geçirmesi için bir olanak sunsa da Türkiye'nin hem kendi kitlesinin hem de kendine müzahir kitlelerin çıkarlarını koruyan koşulların yerine getirilmeden bir aksiyon alması başta güvenlik olmak üzere çeşitli jeopolitik risklere neden olabilir. Sürecin dikkatli bir şekilde yürütülmesi hem Türkiye hem de kendine müzahir grupların çıkarları çerçevesinde önemli fırsatlar taşımaktadır. Öte yandan, enerji güvenliği bağlamında birçok alanda Rusya ile işbirliği geliştirmek önemli olsa da Rusya'ya enerji bağımlılığının derinleşmesi de risk taşımaktadır. Türkiye'nin Batı ile Rusya arasındaki müzakerecilik rolü ve enerji ithalatının Rus parasıyla ödenmesi kıymetlidir ancak bağımlılığı karşılıklı hale getirme gücü sınırlıdır. Bu bağlamda Rusya'nın da Türkiye'ye bağımlılığını başka konularda derinleştirecek yapısal adımlar atılmalıdır. Şangay İşbirliği Örgütü Türkiye'nin jeopolitik açılımı için bir fırsattır, ama bir istikamet değişimi (eksen kayması) gibi algılanmamalıdır.

@necdet4059