Erdoğan’dan Davutoğlu’na devredilen AK Parti tarzı siyaset

Doç. Dr. Ertan Aydın Siyaset Bilimci
14.02.2015

AK Parti’nin her seçim zaferinden sonra sorgulanıp aşılmak yerine daha da derinleşen hatalı analizler, bu sefer Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığı altında seçime girecek AK Parti için de tekrar edilebilmekte. Oysa AK Parti tarzı siyaset, çok başarılı liderlik seçimi ile taçlanan bir çoğulcu demokratik sivil toplum hareketine dayanmaktadır.


Erdoğan’dan Davutoğlu’na devredilen AK Parti tarzı  siyaset
7 Haziran Seçimleri yaklaşırken, gerek muhalefet liderleri nazarında gerekse de medyadaki belli yorumlarda AK Parti üzerine yanıltıcı tezler çok daha sık duyulur hale geldi. Bu tezlerin başında, AK Parti’nin, kurucu lideri Tayyip Erdoğan’ın karizmatik kişiliğinin ve muhafazakar ideolojisinin cazibesine kapılmış, adeta koyun sürüsü gibi hareket eden seçmenlerin partisi oluşudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik kapasitesini anlamaktan uzak bu analiz, AK Parti seçmenini kandırılmış cahil halk kitlesi olarak küçümseyen elitist Türk aydın tipinin ukala ve sahte sosyal bilim dilini de yansıtmaktadır. AK Parti’nin her seçim zaferinden sonra sorgulanıp aşılmak yerine daha da derinleşen bu hatalı analiz, bu sefer Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığı altında seçime girecek Ak Parti için de tekrar edilebilmektedir. Oysa sürekli gözler önündeki AK Parti dinamizmi, çeşitliliği ve kucaklayıcılığını inkar eden bu analizlerin aksine, AK Parti tarzı siyaset, çok başarılı liderlik seçimi ile taçlanan bir çoğulcu demokratik sivil toplum hareketine dayanmaktadır. Geçmiş 13 yıllık tecrübesinin ışığında, AK Parti tarzı siyaseti anlamak için yerli ve yabancı basındaki AK Parti varsayım ve genelleme ve ezberlerini aşmak zaruridir. Böylece, Erdoğan döneminden Davutoğlu dönemine de  aktarılan AK Parti prensiplerini anlayarak, 7 Haziran’daki AK Parti  başarısının sırlarını daha iyi avrayabiliriz. Bu bağlamda, beş temel siyaset tarzı öne çıkmaktadır:
 
İlkeler ve değerler partisi
 
AK Parti siyasetinin birinci önemli özelliği, bir ilkeler ve değerler partisi olmasına rağmen, hiç bir zaman bir hizip ve ideoloji partisi olmamasıdır. Türkiye’deki seçmenin yarısının desteğine sahip olan bir parti olarak AK Parti’nin zaten katı bir ideoloji veya programa dayanması mümkün olamazdı. Ak Parti teşkilatları, ileri demokrasi, eşitlikçi kalkınma, ve adalet ilkeleri gibi temel prensipleri benimseyerek, çok farklı grup ve eğilimleri içinde barındırmayı başardı. Bu farklılığın diyalog içinde ve kavga etmeden bir arada kalabilmesinin en önemli sırrı ise, Parti liderliğinin gösterdiği basiret ile parti yönetiminde asla herhangi bir hizbin ve görüşün hakimiyetine izin verilmemesidir. Örneğin, Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde, ne hükümet içinde ne de kendi etrafında belli bir ideolojik fikrin ve grubun hakimiyet kurmasına izin vermeyip, her kesimden insanın liderlik ve hükümette temsiliyetine özen göstermiştir. Bu uzun süreç içinde, Gülen örgütünün Erdoğan’ı ve AK Parti’yi hedef seçmesinin sebebi de, bir türlü hükümet içinde veya Erdoğan etrafından kendi hiziplerinin hakimiyetini kurmayı başaramamış olmalarıdır. Ak Parti, Gülen’in takipçilerini iyi niyetle, Türkiye mozaiğinin içindeki yüzlerce değişik gruptan sadece birisi şeklinde görerek, onların da parti içinde yer almalarını doğal karşılamış, ama bu hizbin tüm hükümeti ve devlete ele geçirme planlarını fark edince de devlet ve hükümet adına ne pahasına olursa olsun kırmızı çizgileri çekerek, onların karşısında durabilmiştir.
Her türlü hizibe karşı
 
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Erdoğan sadece Gülen örgütü gibi ihanet içerisinde davrananların hizbine karşı durmakla kalmayıp iyi niyetli hizip ve klik oluşturmaya çalışan girişimlere de onay vermemiştir. Bu ilkenin Davutoğlu yönetimindeki Ak Parti’de aynı şekilde korunuyor olması bu hareketin bekası ve güçlenerek büyümesi açısından son derece önemlidir.
 
Erdoğan liderliğinden, Davutoğlu dönemine devredilen ikinci AK Parti siyaset tarzı, Türkiye’nin çoğulcu etnik, kültürel ve siyasi eğilim yapısının saygıyla karşılanıp, herkesi kucaklayabilecek ortak paydalar üzerinde uzun dönemli bir siyaset geliştirebilmektir. Bu yüzden AK Parti Türkiye’de dindar Sünnilerin, Alevilerin ve azınlıkların haklı taleplerini dikkate alarak, hukuki değişiklikler yapmış, kadın ve engelli hakları başta olmak üzere her türlü sosyal haklar konusunda öncülük etmiş, sadece Kürt vatandaşların talepleri değil, etnik yelpazedeki tüm renklerin sorunlarıyla da yakından ilgilenebilmiştir. Bu yeni seçimlerde de hedef, Türkiye’deki her türlü fikrin, kimliğin ve vizyonun, büyük AK Parti çadırı içinde kendisine bir yer bulup, parti programına katkı yapabilmesini sağlamak olacaktır.
 
İhtiyatlı reform 
 
AK Parti tarzı siyasetin üçüncü önemli özelliği Anayasal konulardaki dengeli tavrı, ve ülkedeki tüm kurumların reformunun haysiyet içinde gerçekleştirilmesidir. Erdoğan’ın öncülük ettiği bu “ihtiyatlı reformizm” geleneği, Türkiye’deki tüm Anayasal kurumların anti-demokratik içeriklerinden arındırılıp yeni Türkiye vizyonuna yaraşır bir hüviyete kavuşmalarına önemli katkılar yapmıştır. AK Parti’nin demokrasi zaferleri sayesinde bugün artık kimse silahlı kuvvetlerin siyasete müdahalesini tartışmayı bile düşünmüyor ve milletten gücünü alan sivil siyasetin egemenliğini sorgulamıyor. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, Türkiye’deki sivil siyaset meşruiyetini iyice pekiştirmiş olup, vesayet rejimi beklentilerini tamamen sona erdirmiştir. Ancak, bu sessiz demokratik devrim gerçekleşirken, AK Parti Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve diğer devlet kurumlarının haysiyetinin zedelenmesine de izin vermemiş, bu kurumlara yönelik kumpas kuran çetelerin karşısında durabilmiştir. Türkiye’nin anayasal düzen dengesinin korunması konusundaki AK Parti hassasiyeti, kendi kurucu liderlilerinin Cumhurbaşkanı olmasından sonra Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kurumları arasındaki ilişkinin mahiyetinin netleşmesi ve dengesinin korunması sürecinde de devam etmiştir. Halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ile yine seçilmiş bir meclisin içinden çıkan bir hükümet arasında ilişkilerin dengesindeki muğlak hususları gidermek içindir ki AK Parti yönetimi yeni anayasa ve seçim sistemi tartışmalarını gündemine almıştır.
 
Yasaklarla mücadele
 
Dördüncü temel özellik, Ak Parti’nin kuruluşunda beyan ettiği yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele azmi ve kararlılığıdır. Tek parti zihniyeti ve darbe dönemlerinden miras kalan tüm yasakçı uygulamaları birer birer lağvederek bireysel hak ve hürriyetleri güvence altına alan Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, Davutoğlu’nun genel başkanlık görevini almasından sonra da bu yöndeki çalışmalara hız kesmeden devam edeceğini göstermiştir. Azınlık haklarının korunmasından kadınlara yönelik ayrımcılığın giderilmesine kadar birçok alanda demokratik düzenlemeler hayata geçmektedir. Yoksullukla mücadele ve gelir eşitsizliklerinin giderilmesi hususunda yapılan çalışmalar, Ak Parti’nin tüm dünyada rol model olmasını sağlayan özelliklerin başında gelmektedir. Milli gelirin ve ekonomik büyümenin küresel ekonomik kriz ve çalkantılara rağmen her geçen sene artması, istihdam rakamlarındaki yükselme, sosyal yardımlar konusunda yapılan iyileştirmeler, gerileme dönemine giren küresel ekonomik yapıya meydan okumaktadır. 2001 ekonomik krizinin ortaya çıkardığı sefaletten G-20’ye başkanlık yapan bir küresel ekonomik güce kavuşan Türkiye, Ak Parti’nin yoksullukla mücadelede de sessiz bir devrimi gerçekleştirdiğinin kanıtıdır. Son yıllarda muhalefet partileri, paralel çetenin kumpas ve tezviratının da etkisiyle yolsuzlukla mücadelede sıkıntılar yaşandığı algısını yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Oysa Ak Parti, tüm kamu kaynaklarının hortumlandığı, yolsuzlukların sıradanlaştığı, rüşvet alıp vermenin kurallara bağlandığı bir ortamdan ülkeyi alıp şeffaflığın hüküm sürdüğü bir yapıya kavuşturmuştur. Bunca devrim niteliğindeki hizmete ve yatırımlara rağmen, bütçesi fazla verebilen bir ülke hazinesi ortaya çıkabiliyorsa, bu yolsuzluklar konusunda gösterilen hassasiyet sonucudur.
 
İstişare işliyor 
 
Erdoğan’dan devralınan beşinci ve en önemli ilke kuşkusuz istişare geleneği ve buna bağlı oluşan kardeşlik hukukudur. AK Parti hükümetleri, her zaman parti için istişare ve danışma süreçlerine azami ehemmiyeti verip, partinin kapsadığı çoğulcu yapı ve fikir ayrılığını, bu istişareler sayesinde makul siyasi kararlara doğru kanalize edebilmiştir. Erdoğan’ın 2007’deki Abdullah Gül’ü aday gösteren cumhurbaşkanlığı kararında ve geçtiğimiz yıl parti genel başkanlığı tercihinde Ahmet Davutoğlu ismi konusunda bir uzlaşı ortaya çıkana kadar ortaya koyduğu istişare ve feragat kültürü siyaset geleneğimiz açısından ders niteliğinde davranışlar olmuştur. Muhalefetin arzu ettiği gibi pasif, emanetçi ve kukla bir figür yerine Davutoğlu gibi son derece yetkin, donanımlı ve birikimli bir profili genel başkanlığa ve Parti’nin liderliğine tercih etmesi, Erdoğan’ın Parti’nin ve ülkenin geleceğini her türlü kişisel beklentinin üstünde gördüğünün kanıtıdır. Siyasi ahlakı ve ülke menfaatlerini, şahsi liderliğinin önüne geçirerek siyasetin merkezine oturtan bu tarz hiç şüphesiz Ak Parti kadrolarının kendine en fazla şiar edindikleri ilkelerden olmuştur. Dahası, diğer partilere nazaran, Ak Parti, üniversiteler, akademik camia, araştırma kuruluşları, tink-tank’ler ve kamuoyu araştırma şirketleri ile en fazla ortak çalışma yürüten parti olmuştur. Bürokratlarının eğitim ve liyakatlarını, siyasi aidiyetlerinin önünde tutan bir yaklaşımla, ülke yönetimindeki kaliteyi arttırmayı becerebilmiştir. 
 
İşte bu beş önemli siyaset ilkesi sayesinde, AK Parti hem Türkiye’nin gerçeklerine vakıf hem de dünyadaki küresel gelişmeleri yakından takip eden reformcu siyaset vizyonunu sürekli yenileyerek, ülkedeki en dinamik ve çözüm üretici parti olma vasfının korumuştur. Gerek Kürt sorunun çözümünde gösterdiği cesur adımlar  gerekse de G-20 grubu içerisinde üstlendiği liderlik ile ülkenin uzun dönemli ekonomik ve siyasi sorunlarını temelden çözme iradesi gösteren AK Parti, tabandan gelen istekler çerçevesinden sürekli kendini yenileyerek, Türkiye toplumunun tabii değişimine ayak uydurabilmektedir. İşte böyle bir vizyonla gireceği 2015 seçimlerinde de AK Parti, geçmişten aldığı reformcu siyasi mirasını koruyup, daha da geliştirmeye muvaffak olacaktır.