Erdoğan-Hamza Yusuf görüşmesi Londra'yı neden rahatsız etti?

Dr. Hacı Mehmet Boyraz/ İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi
22.12.2023

David Cameron'ın mektubunun ardından açıklama yapan hükümet sözcüsü, “İskoçya ve İngiltere böylesine çalkantılı dönemlerde dünya sahnesinde tutarlı olmak zorunda” derken İskoçya'nın da İngiltere gibi İsrail'in Gazze'deki katliamlarını görmezden gelmek zorunda olduğunu ima ediyor.


Erdoğan-Hamza Yusuf görüşmesi Londra'yı neden rahatsız etti?

Mart 2023'te İskoçya'nın ilk Müslüman başbakanı sıfatıyla göreve başlayan Hamza Yusuf'un Dubai'deki İklim Zirvesi'nde (COP28) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la gerçekleştirdiği görüşme, geçen hafta İngiltere ile İskoçya arasında ciddi bir krize neden oldu. 2016'da başbakanlık görevinden istifa ettikten sonra geçen ay sürpriz şekilde Başbakan Rishi Sunak tarafından Dışişleri Bakanı olarak atanan David Cameron, Yusuf-Erdoğan görüşmesiyle ilgili 10 Aralık'ta Yusuf'un partisi olan İskoç Ulusal Partisi Dış İlişkiler Sekreteri Angus Robertson'a bir protesto mektubu gönderdi.

Cameron, ülke kamuoyunda geniş yankı uyandıran mektubunda Yusuf'un İngiltere ile İskoçya arasındaki protokole aykırı hareket ederek Dışişleri Bakanlığından bir yetkili olmadan hiçbir devlet ve/ya hükümet başkanı ile görüşemeyeceğini hatırlattı. Cameron ayrıca bu durumun devam etmesi durumunda İngiltere'nin İskoç yetkililere sunduğu yabancı devlet temsilcileriyle görüşme ayarlanması imtiyazına son verileceği uyarısında bulundu. Yani İskoçya'nın uluslararası toplum nezdindeki temsilinin ve görünürlüğünün kısıtlanacağını ima etti. Yusuf'un ağustos ayında İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir ile görüştükten sonra Cameron'ın halefi James Cleverly tarafından da uyarıldığı dikkate alınırsa bu mektup, Yusuf açısından ikinci ikaz anlamına geliyor.

Arka plandaki üç sebep

Merkezi hükümet namına Dışişleri Bakanı Lord Cameron'ın İskoçya Başbakanı Yusuf'un genel olarak göreve başladığı Mart 2023'ten beri sergilediği tavra ve özel olarak 1 Aralık'ta Dubai'de yaptığı görüşmeye tepki göstermesinin arka planında üç temel sebep var. Bunlardan ilki ve en önemlisi, İngiltere ile İskoçya arasındaki protokolün ihlal edildiği iddiasıyla ilgili. Buna göre Cameron, mektubunda ilgili protokole aykırı hareket edildiğini öne sürmüş ve Dubai'deki İskoç heyetinin yanında bir İngiliz Dışişleri yetkilisi bulunduğu halde bu kişinin görüşmeye dair yeterli ölçüde bilgilendirilmediğini iddia etmiş.

Cameron'ın mektubunda belirttiği hususlara dair detaylı bir değerlendirme yapmadan evvel İskoçya'nın İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda ile birlikte Birleşik Krallık'ı oluşturan dört ülkeden biri olduğunu hatırlamak gerekiyor. 1998'de Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından onaylanan ve İskoçya'ya yapılan yetki devrinin sınırlarını belirleyen yasaya göre İskoçya, iç işlerinde bağımsızken dış işlerinde ise tamamen Londra'ya bağlıdır. Bu nedenle İskoçya'nın dış politikaya dair meselelerde İngiltere'yi takip etmesi bekleniyor.

Bunun yanı sıra İskoçya'daki hükümetler, tıpkı Galler ve Kuzey İrlanda'daki hükümetler gibi uluslararası temaslarda bulunabiliyor. Ancak bu temaslarda merkezi hükümetin görevlendirdiği bir yetkilinin bulunması gerekiyor. Cameron da protokol ihlali derken bu durumu kastediyor. Meseleye bu açıdan bakıldığında Cameron'ın iddia ettiği gibi Yusuf'un heyeti, görüşmeyle ilgili İngiliz Dışişleri yetkilisine bilgi vermediyse ilgili protokolü ihlal etmiş oluyorlar. Bu varsayımla Cameron, ilgili mektupla İskoçya'nın hala İngiltere'nin parçası olduğunu ve dış ilişkilerde otonom hareket edemeyeceğini hatırlatıyor.

Protokol hatası yok

Öte yandan Yusuf'un sözcüsü Cameron'ın bu iddialarını boşa çıkartan karşı açıklama yaptı ve İngiliz Dışişleri yetkilisine bilgi verdiklerini ve kendisini toplantıya davet ettiklerini söyledi. Sözcü, bununla birlikte heyetteki İngiliz yetkilinin Erdoğan'la görüşme yapılırken başka bir yerde olduğunu ve bu yetkilinin zirvedeki birkaç toplantıya geç kaldığını belirtti. Buna göre Cameron'ın iddialarının aksine Erdoğan-Yusuf görüşmesinde İskoç heyetin herhangi bir protokol hatası yok.

İlkiyle paralel olarak ikincisi Londra yönetimi, bu mektupla esasen İskoçya'nın diğer dış politika meselelerinde olduğu gibi İsrail-Filistin çatışmasında da Londra'nın belirlediği politikalara uyumlu hareket etmesi gerektiğini hatırlatmak istemiş. Bu noktada önemli bir hususu hatırlatmak gerekir ki İngiltere, İsrail'in Hamas'a karşı kendi savunma hakkı olduğu tezini savunduğu için Gazze'deki katliamlara ses çıkarmıyor. Dahası Başbakan Sunak, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları başladıktan hemen sonra Tel Aviv'e bir ziyarette bulundu ve İngiltere'nin İsrail'in yanında olduğunu vurguladı. Dolayısıyla İngiltere, nasıl 1917'de Balfour Deklarasyonu ile Ortadoğu'nun kalbinde suni bir devletin (İsrail) oluşmasına öncülük ettiyse bugün de aynı devletin katliamlarına göz yumuyor.

İskoçya'daki yerel yönetim adına Başbakan Yusuf ise İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına dair Londra'dan tamamen farklı bir politika izliyor. Öyle ki eşi Filistinli olan Yusuf, İsrail'in Gazze'deki katliamlarına yüksek sesle karşı çıkıyor ve İsrail'in Gazze'de sivilleri hedef aldığını dile getirmekten geri durmuyor. Yusuf, ayrıca İskoçya'nın Gazzeli mağdur Filistinlileri mülteci olarak kabul etmeye hazır olduğunu söylüyor ve İsrail'e ateşkes çağrıları yapıyor. İşte bu "aykırı" yorumlar, İsrail'in dezenformasyon eksenli argümanlarına ters düştüğü için hem İsrail'i hem de İsrail destekçisi İngiltere'yi rahatsız ediyor. Nitekim Cameron'ın mektubunun ardından açıklama yapan hükümet sözcüsü, "İskoçya ve İngiltere böylesine çalkantılı dönemlerde dünya sahnesinde tutarlı olmak zorunda" derken İskoçya'nın da İngiltere gibi İsrail'in Gazze'deki katliamlarını görmezden gelmek zorunda olduğunu ima ediyor.

Muhalif cephe güçleniyor

Burada şöyle bir soru akla geliyor: Londra yönetimi, Yusuf'un İsrail karşıtı açıklamalarının sahada somut bir karşılığının olmadığını bildiği halde bu konuya neden önem veriyor? Bunun tek bir cevabı var. Yusuf'un Gazze'deki katliamlar nedeniyle İsrail'i eleştirmesi ve konuya dair gerçekleri dile getirmesi, İsrail'in uluslararası toplum nezdinde sahip olduğu söylem üstünlüğüne zarar veriyor ve İsrail'e karşı her geçen gün büyüyen muhalif cephenin güçlenmesine olanak sağlıyor. Bu da doğal olarak İsrail'i ve İsrail destekçisi İngiltere'yi rahatsız ediyor. Ayrıca Yusuf'un İsrail'in katliamlarının devam ettiği süreçte görüştüğü kişinin Gazze'deki katliamlara karşı uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışan Erdoğan gibi etkili bir isim olması, bu rahatsızlığın artmasına sebep oluyor. Diğer bir deyişle Gazze'deki katliamların gölgesinde Yusuf'un Dubai'de görüştüğü kişi, Erdoğan gibi İsrail zulmüne yüksek sesle karşı çıkan birisi değil de bu konuda gayet sönük bir isim olsaydı Londra'da bu kadar yankı uyandırmazdı.

Üçüncü olarak önemli bir hatırlatmada bulunmak gerekir ki Cameron, 2010-2016 arasında İngiltere'de başbakanlık yapmış önemli ve deneyimli bir siyasetçi. Cameron, bu süre zarfında iki önemli krizle karşı karşıya kaldı. Bunlardan ilki, 2014'te gerçekleşen İskoçya'nın bağımsızlığı referandumuydu ki bu referandumda İskoçların yüzde 44,7'si Birleşik Krallık'tan ayrılma ve kalan yüzde 55,3'ü Birleşik Krallık'ta kalmaktan yana oy kullandığı için İskoçya bağımsız bir devlet olamadı. Böylece Cameron bu krizi bertaraf etmiş oldu.

Cameron'ın ikinci kriziyse 2016'daki meşhur Avrupa Birliği (AB) referandumuydu. 2015'teki genel seçim sürecinde Cameron, bir seçim vaadi olarak AB üyeliğinin devam edip etmemesi için referandum söz vermişti. Nitekim Cameron liderliğindeki Muhafazakarlar seçimi kazandı ve Haziran 2016'da referandum gerçekleşti. Ancak Cameron, referandum sürecinde AB'de kalma yönünde kampanya yürüttüğü halde sürpriz bir sonuç çıktı ve Birleşik Krallık vatandaşlarının yüzde 51,8'i AB'den ayrılma yönünde oy kullandı. Böylece Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılık (Brexit) süreci başladı.

AB referandumu sonucunu bir siyasi başarısızlık olarak algılayan Cameron, bunun üzerine Muhafazakar Parti liderliğinden ve başbakanlıktan istifa etti. Bu sayede Brexit sürecinin ağır yükünü kendisinden sonra gelecek kişinin üzerine yıktı. Aradan yedi yıl geçtikten sonra Cameron, sürpriz şekilde geçen ay Başbakan Sunak tarafından dışişleri bakanı olarak atandı ve aktif siyasete geri döndü. Şimdi meseleyi bu açıdan değerlendirirsek Lord Cameron'ın Hamza Yusuf çıkışıyla kamuoyuna "Siyasete geri döndüm ve bundan sonra siyasete ağırlığımı koyacağım" mesajını vermek istediğini söyleyebiliriz.

Aba altından sopa

Son olarak Cameron, mektubunda Erdoğan'la yapılan görüşmeye referansla bu tür protokol ihlallerinin devam etmesi halinde İskoç yetkililere sunulan yabancı devlet temsilcileriyle görüşmelerin ayarlanması ve lojistik destek sunulması imtiyazlarına son verileceğini vurgulamış. Cameron, mektubunda ayrıca "küçük elçilikler" şeklinde tanımladığı SNP'nin yurtdışındaki ofislerinden de rahatsız duyduğunu belirtmiş ve bir önceki konuya bağlayarak protokol ihlallerinin devam etmesi durumunda bu ofisleri kapatma tehdidinde bulunmuş. Yani İskoçlara tam manasıyla aba altından sopa göstermiş.

Londra'nın yukarıda değinilen baskıcı ve tehditkâr söylemlerle İskoçya üzerinde baskı oluşturmaya çalışması, İskoç toplumunu rahatsız eder ve bağımsızlık yanlısı İskoçların yeni referandum taleplerine alan açar. Bu nedenle siyasi hayatı sürekli "evet-hayır" arasında gidip gelen Cameron, İskoçya konusunda rasyonel hareket etmezse bu meseleden ötürü siyasi kariyerinde aşılması çok daha zor yeni bir krizle karşı karşıya kalabilir.

[email protected]