Erdoğan'ın yeni zaferinin şifreleri

Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
20.05.2023

Bir İmparatorluk bakiyesi olan Türkiye, son üç yüz yıldır sürekli geri çekilmek veya kendini koruma refleksi göstermek zorunda kaldı. Son dönemde hem yerli ve millî üretimde yaşanan hamleler hem de diplomasi alanında kazanılan başarılar toplum açısından iftihar meselesi oldu.


Erdoğan'ın yeni zaferinin şifreleri

14 Mayıs seçimlerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti yedinci seçim zaferiyle ayrıldı. Muhalefet uzun süredir bu seçimler için hazırlık yapıyordu. Son düzlüğe girildiğinde muhalif cenahın Millet İttifakının ortak adayı Kılıçdaroğlu'nun kazanacağına yönelik beklentileri iyiden iyiye arttı. Hatta hiçbir somut veriye dayanmamasına rağmen Kılıçdaroğlu'nun farklı şekilde cumhurbaşkanı seçileceğine yönelik iddialar belirmeye başladı. Ancak gerçeklerin er geç açığa çıkma huyunun olduğu açık. Nitekim 14 Mayıs akşam saatlerinde ilk sonuçlar açıklanmaya başlayınca Erdoğan'ın yeni bir zafer elde edeceği anlaşıldı. Yine aynı anlarda ilk turda yüzde elli barajının aşılıp aşılmayacağı sorusu belirdi. Kısa süre içinde bu soru da cevabını buldu ve seçimler ikinci tura kaldı. Parlamento seçimlerinde de AK Parti ilk sırayı aldı. Cumhur İttifakı toplam milletvekili sayısıyla Mecliste çoğunluğu ele geçirdi. Buna karşılık, CHP, ittifaktaki diğer ortaklarına ayırdığı sandalyelerin de etkisiyle milletvekili sayısı açısından 2018 seçimlerindeki tablonun bile gerisine düştü.

Motivasyon farkı

İkinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın rahat bir şekilde seçileceği kolayca tahmin ediliyor. Seçimler konusunda büyük beklentilere giren Millet İttifakı ortaklarının seçmenlerini uğradıkları hayal kırıklığının ardından yeniden sandığa götürmek zor görünüyor. Buna karşılık, Cumhur İttifakı seçmenlerinin motivasyonunun daha yüksek olduğu görülüyor. Bu bağlamda, ikinci tura katılımın düşmesi Erdoğan'ın oranını doğal olarak yükseltecek. Ayrıca Sinan Oğan'a veya ilk turda kerhen Kılıçdaroğlu'na oy veren milliyetçi seçmenin bu turda Erdoğan'a yönelmesi beklenebilir. Parlamentoda Cumhur İttifakının çoğunluğu elde etmesi, ikinci tur öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın lehine bir diğer unsur olacak. Kısacası Erdoğan'ın ikinci turda yüksek bir oy oranıyla seçilmesi bekleniyor. Bu noktada, 3 Kasım 2002'den bu yana girdiği hiçbir seçimi kaybetmeyen Erdoğan'ın başarısını sağlayan etmenleri iyi anlamak gerekiyor. Bunun için de son seçim kampanyasından başlayarak Erdoğan siyasetinin ana hatlarına bakalım.

14 Mayıs seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti oldukça pozitif bir kampanya stratejisi izledi. Gençler de dâhil olmak üzere tüm toplumsal kesimlere Erdoğan tarafından umut aşılandı. Kampanyanın temelini oluşturan "Türkiye Yüzyılı" ifadesi bu yaklaşımın en somut ifadesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, topluma Türkiye açısından geleceğin çok daha iyi olacağı mesajını verdi. Bir İmparatorluk bakiyesi olan Türkiye, son üç yüz yıldır sürekli geri çekilmek veya kendini koruma refleksi göstermek zorunda kaldı. Son dönemde hem yerli ve millî üretimde yaşanan hamleler hem de diplomasi alanında kazanılan başarılar toplum açısından iftihar meselesi oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, millî gururu ve toplumun özgüvenini yükselten bir dil kullandı. Daha açık bir ifadeyle Türkiye, genetiğindeki kodlarını hatırlayarak tarihî mirasına sahip çıktı. Üstelik bunu gerektiği zamanlarda Batı dünyasını karşısına almaktan çekinmeden yaptı. Dolayısıyla toplum, Türkiye'nin yeni bir atılım döneminin miladında olduğunu gördü.

Endüstri 4.0

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu iddiayı birtakım veriler ve göstergelerle destekledi. İlk başta, AK Parti'nin iktidara gelmesinden bugüne kadar olan süreçte ülkenin temel altyapı sorunlarını çözdüğünün altı çizildi. İkinci adımda yerli ve millî teknolojinin geliştirilmesi vardı. Türkiye'nin son dönemde insansız hava ve deniz araçları üretimi, yerli savaş uçağı ve gemisi ve otomobil üretimiyle teknolojiyi en üst düzeyde kullanarak Endüstri 4.0 olarak nitelenen yeni sanayi çağına uyum sağladığı ortaya konuldu. Ekonomiyi desteklemek için nükleer santralin yanı sıra yeni bulunan petrol ve doğalgaz kaynaklarından yararlanacağının altı çizildi. Böylece cari açığın en önemli nedeninin ortadan kalkacağı vurgulandı. Bu durum, iç ve dış siyasette yaşanan gelişmelerle desteklendi. Uluslararası düzlemde Türkiye'nin gücü ve saygınlığının her geçen gün arttığı somut bazı parametreler aracılığıyla ortaya konuldu. Türkiye'nin küresel aktör olma yolunda hızla ilerlediği, bunun için de yumuşak ve sert güç unsurlarını eşzamanlı şekilde kullandığı düşüncesi topluma gayet iyi şekilde anlatıldı.

Deprem bölgesindeki sonuçlar

Muhalefet, Türkiye seçim sürecine girmek üzereyken yaşanan deprem hadisesinin iktidarı olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesindeydi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bu algının doğru olmadığını gösterdi. Depremden etkilenen vatandaşlarda geçmişten itibaren yapılan icraatların olumlu referansıyla hem kendisine hem de devlete yönelik güveni yükseltti. Şehirlerin kısa sürede yenileneceği ve depremin yaralarının mümkün olduğunca sarılacağı konusunda insanları ikna etti. Bu konuda Erdoğan'a güvenildiği deprem bölgesinde yaşanan seçim sonuçlarından kolayca anlaşıldı.

Muhalefetin negatif kampanyası

Buna karşılık muhalefet negatif bir kampanya yürüttü. Kılıçdaroğlu'nun kullandığı ve Levent Yüksel'in Tuana şarkısında geçen "sana söz yine baharlar gelecek" sözleri bile bu karamsarlığın en açık ifadesi olarak görülebilir. Nitekim şarkının Sezen Aksu tarafından, ölmek istemediğini söyleyen kanser hastası bir çocuğa ithafen yazıldığı anlaşıldı. Buradan hareketle, metaforun Türk toplumunun hem mevcut durumu hem de geleceği açısından pembe bir tablo çizmediği aşikâr. Üstelik muhalefet Türkiye'nin geleceğine yönelik hiçbir somut ve gerçekçi proje de sunamadı. Kılıçdaroğlu'nun kampanya sürecinin başlarında kullanıp sonra vazgeçtiği yurtdışından 300 milyar getirme iddiası bu durumun örneği olarak görülebilir. Bu iddia, içerdiği diğer sorunlar bir yana aslında kaynak bulunduğunu savunmak için kullanılan basit bir argümandı. Bunun yanında muhalefet, toplumun geneli tarafından memnuniyetle karşılanan tüm gelişmelere yönelik olumsuz bir tutum sergiledi. Yerli üretimden yeni enerji hatlarına kadar pek çok mevzu muhalefet tarafından en hafif ifadeyle küçümsemeyle karşılandı. Millet İttifakı, bu başlıklara ilişkin kendi önerilerini de ortaya koyamadı. Ayrıca Batı'yla tam uyum içinde hareket edileceği konusunda ısrarlı mesajlar verildi. Böylesi bir yaklaşımın iç siyasette ne ölçüde olumlu karşılık bulacağı oldukça şüpheli. Muhalefetin bunu bilmemesi de mümkün değil. Dolayısıyla başka devletlerle kurulan ilişkilere, ülke içinde toplumun ikna edilmesinden daha çok önem verildiği yönünde bir izlenim doğdu.

Bu noktada, Erdoğan siyasetinin seçimlerde bir kere daha zaferi getiren temel unsurlarının bazılarını kısaca sıralayalım:

Güven: Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarının ilk günlerinden itibaren toplumun önüne somut ve gerçekçi hedefler koydu. Bunları aşamalı olarak hayata geçirdi. Atılan her bir adımı bir diğeri takip etti. Vatandaşın öncelikli ihtiyaçlarının giderilmesi ve ülkenin altyapı sorunlarının çözülmesiyle başlayan süreç, yüksek teknoloji ürünlerinin üretimine dek vardı. Bu durum, toplumun hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hem de bir bütün olarak siyaset kurumuna yönelik güvenini yükseltti. AK Parti'nin iktidara geldiği dönemde, 1990'larda yaşanan kaos ve krizlerin etkisiyle siyasetçilerin itibarı oldukça zedelenmişti. Erdoğan, bir bakıma, afakî sözler vermeyerek ve vaatlerinin tamamını hayata geçirerek bu durumu tamir etti.

İnandırıcılık: Erdoğan, iktidarının her aşamasında toplumu ikna açısından büyük bir beceri gösterdi. Hiçbir icraatı toplumu dışarıda bırakarak veya toplumsal refleksleri göz önünde bulundurmadan hayata geçirmedi. Kendi projesinin doğruluğunu insanlara anlatmak için önemli bir çaba harcadı. Bu ikna sürecinde de büyük oranda başarılı oldu. Bunun yanında, toplumda karşılığı olan konuları kendi gündemine de aldı ve bu konuda adımlar attı.

Muhalefet neye umut bağladı?

İstikrar: AK Parti ve Erdoğan, yirmi yıldan fazla süredir bir iktidar tecrübesi yaşıyor. Bu durumun bir yıpranma veya metal yorgunluğu getirmesi beklenebilir. Gerçekten de demokratik ülkelerde kesintisiz şekilde bu denli uzun süren iktidarlara çok fazla rastlanmıyor. Zaten muhalefet de umudunu büyük oranda buna bağlamıştı. Erdoğan ise uzun iktidar tecrübesini ülke içinde istikrarı sağlamanın aracı olarak kullandı. Seçmenlerin önemli bir kısmının terörle mücadelenin sürmesi, yatırım hamlesinin devamı ve Türkiye'nin uluslararası iddiaları bakımında istikrarın korunması üzerinde durduğu anlaşıldı.

Gelecek vizyonu: Erdoğan, daha iktidarının ilk günlerinden itibaren topluma bir gelecek vizyonu sundu. Türkiye'nin yalnızca mevcut sınırlarından ibaret olmadığı tarihî ve kültürel mirası itibariyle çok daha büyük bir iddiasının olduğu ortaya konuldu. Bu iddia, ekonomi ve siyaset alanlarında aşamalı olarak kaydedilen ilerlemeyle desteklendi. Kızılelma ifadesinin her geçen gün daha sık duyulması bu anlamda tesadüf değil. Bu bakımdan, topluma tarihî mirasın ihyasına yönelik umut aşılandı ve bunu mümkün kılacak bütün unsurlar tek tek anlatıldı.

Yukarıdaki tüm başlıklar aslında Erdoğan'ın siyasetin doğasında bulunan bir gerçeklikten hiç kaçınmamasına, her zaman risk almasına dayanıyor. Muhalefet, çoğunlukla kendi konfor alanından çıkmazken Erdoğan, tüm siyasî kararlarını belirli bir bedel ödemeyi göze alarak verdi. Bu durum, aslında özgüveninin ve dirayetinin yüksekliğine de işaret ediyor. Başarılı bir liderlik açısından en gerekli özelliğin karar alma süreçlerindeki isabet olduğu açık. Ancak bu isabetin sağlanması, farklı bir bakış açısının geliştirilmesini ve bazı durumlarda genel eğilimin ve kanaatlerin dışına çıkmayı gerektirebiliyor. Liderlik, hem toplumsal hassasiyetleri doğru analiz edip buna göre tavır almak hem de toplumu belirli istikamet yönünde ikna etmek açısından ortaya çıkan bir haslet. İnsanları ikna etmek için meşakkatli bir çaba harcamak zorunlu. Muhalefetin tamamen Erdoğan karşıtlığı üzerinden ilerleyen siyasetinin bir yere kadar etkili olduğu anlaşılıyor. Toplumun büyük bölümü ise bu şekilde bir kimlik siyasetini değil, somut icraatlara dayanan hizmet siyasetini tercih ettiğini bir kere daha gösterdi.

@heberis