Erdoğan’sız siyaset özlemi

Adnan Boynukara - Yazar
6.07.2013

Türkiye’de son bir ayda yaşananların amaç ve özeti; Başbakan Erdoğan’ın ülkeyi yönetemediği sonucunu çıkartmak, kamuoyunu buna inandırmak, Cumhurbaşkanını göreve davet etmek ve dolayısıyla da Erdoğan’sız bir siyaset alanı açmaktır.


Erdoğan’sız siyaset özlemi

Türkiye açısından birçok ilki içinde barındıran Gezi olayları, daha çok konuşulacak. Nasıl gelişti, hangi nedenlerle bu kadar sürdü, ana aktörler kim, süreç içinde yaşanan odak kayması, bu kaymayı organize edenlerin kimliği, sosyal medyanın manipülasyondaki gücü gibi onlarca soru var. Bu soruların yanı sıra asıl konu ise olaylar ile hedeflenenin ne olduğudur.

Çıkış noktası; ‘çevre duyarlılığı’ ve parka yapılacak kışlayı engellemek olarak gösterilen Gezi olayları, ‘yaşam tarzı kaygısı’ ve ‘iktidarın yönetim biçimi’ gibi dinamikler üzerinden, kısa sürede hedef çeşitlendirdi. Bu çeşitlilik içinde asıl hedefin Başbakan Erdoğan olduğu ise gelinen noktada daha net ortaya çıktı. Sembolik olduğu bilinen Başbakanlık ofislerine yönelik ısrarlı işgal girişimleri ve kullanılan küfür dili, bunun somut işaretleriydi. Gezi olayları süresince göstericiler ile aynileşen ve işin PR’ını yüklenen ‘köşe yazarı’, ‘gazeteci’ ve ‘akademisyen’lerin kullandığı dil de, hedefin Başbakan Erdoğan olduğunu ortaya koyuyordu.

Gerçekle ilgisi olmayan, algıya dayalı tanımlamalar üzerinden ve soğuk savaş dönemi kavramlarıyla yapılan değerlendirmeler dikkatlice okunduğunda, hedefin ‘Erdoğan’sız bir AK Parti ve dolayısıyla da Erdoğan’sız bir siyaset’ olduğu görülür. Serbest ve özgür seçim koşullarında iktidara gelen Başbakan Erdoğan’a yönelik; “diktatör”, “bu yol faşizme çıkar”, “Mussolini nasıl konuşuyordu, nasıl karşılanıyordu, öğrenin...” türü ifadeler, ana hedefi açıklıyordu. Bu arada; “Başbakanın sağlık durumunun göreve devam etmesine izin vermediği sonucuna varıp”, “çare bulma sorumluluğunu halka yükleyenler” gibi ‘kirli’ değerlendirmeler de yapıldı.

Yönetim krizi oluşturmak

Devreye konulmak istenen ikinci uygulama, devlette yönetim krizi olduğunu işlemek ve Cumhurbaşkanının devreye girmesini sağlamaktı. Siyasi partilerin, bu tür olaylardan sonra Köşkün devreye girmesi ve liderler toplantısı gibi önermelerde bulunmaları doğal bir siyasal tutumdur. Ancak koro halinde çalışanların bu dili kullanmasının ayrı bir amacı vardı. “Türkiye, bugünden sonra Cumhurbaşkanı’nın ‘Ulusun Birliği’ni sağlama ödeviyle mutlaka devreye girmesini gerektiren bir dönemin eşiğinde” ve “kurucu babalara çağrı” gibi ifadeler, yönetim krizi oluşturma gayretlerini içeren değerlendirmelerdi. Yani; Başbakan Erdoğan’ın ülkeyi yönetemediği sonucunu çıkartmak, kamuoyunu buna inandırmak, Cumhurbaşkanını göreve davet etmek ve dolayısıyla da Erdoğan’sız bir siyaset alanı açmak.

‘Erdoğan’sız siyaset’ istemek için birçok gerekçe sayılabilir. Gezi olaylarının bir noktasından sonra yazılan ‘Erdoğan yazıları’ incelendiğinde amacın; Başbakanı ‘diktatörlükle suçlama’, barış sürecine ilişkin iradesi üzerinde kuşku uyandırma, reform çabalarını engelleyen kişi olarak gösterme ve hedefe koyup mahkum etme olduğu görülür. Bu tutumun temel gerekçesi ise cumhuriyet ile yaşıt Kürt meselesinin çözümü konusunda Erdoğan’ın üstlendiği rol ve ortaya çıkan yöntem farklılığıdır. İlişki halinde oldukları küresel aktörlerin pozisyonlarından olsa gerek ki, bu kesimler “küresel aktörlerle birlikte konuşup çözelim” önermesinde ısrarcı oldular.

Başbakan Erdoğan’ın, söylemi ve çözüm çabası analiz edildiğinde, meseleyi kışkırtan/kaşıyan aktörlerin dahil olduğu bir çözümü kabul etmediği görülür. Erdoğan, Türkiye’nin iç meseleleri üzerinden operasyon yürüten küresel aktörleri denklem dışı bırakma kararı nedeniyle, hedef haline geleceğini bilmesine rağmen, çözüm dedi. Meseleyi yerel aktörlerle çözme iradesi önemli bir ayrışma noktası oldu. Bu arada Tony Blair’in basın danışmanı Tom Kelly’nin; “bazı tecrübeli gazeteciler, ‘Tom belki de bazı sorunlar çözülmez İrlanda gibi’ diyorlardı ama çözüldü” ifadesi de, bahsettiğimiz ilişkiyi anlamaya yardımcı olacaktır!

Başbakan Erdoğan’ı gayet iyi tanıyan bu ekibin, odağa koyma ve ‘akıl verme’ içerikli yazılarının diğer bir amacı ise AK Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın kendi içine dönüp özeleştiri yapmasını sınırlamaktı. Sosyal medya ve gazetelerde yazılanların tümü, oyunun ne kadar kirli kurulduğunu ve iç muhasebeye dahi fırsat verilmek istenmediğinin göstergeleriydi. Merak edenler, yazılanları tekrar okuyabilir.

Erdoğan’ı Köşk’e çıkarmamak 

Başbakan Erdoğan ile var olan sorunlarını gizleyen farklı çevrelerin bugün ortaya çıkıp sözbirliği etmelerinin altında yatan temel faktör, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Kurulan oyunda amaç; Erdoğan’ı yıpratarak kendi kurdukları masaya oturmaya zorlamak, toplumsal kutuplaşmayı körükleyerek iki turlu cumhurbaşkanlığı seçiminde ihtiyaç duyacakları Erdoğan karşıtlığını daha geniş bir tabana yayarak seçilmesini engellemek, parti tüzüğünde olan “üç dönem seçilme meselesi” üzerinden Başbakanın vermiş olduğu sözü işleyerek, Erdoğan’sız bir AK Parti ve siyaset alanı oluşturmak. Yani; sokak hareketleriyle, siyasi alandan tasfiye!

Sokakta yer alanların kendi ifadeleri dikkate alındığında, çoğu kişinin gündeminde bu amaçların olmadığı görülür. Ancak sokağa çıkma ile başlayan sürecin, oyun kurucular tarafından, yukarıda bahsettiğimiz amaçlar doğrultusunda yeniden formatlandığı da açık. Yerel ve küresel aktörlerin birlikte kurduğu bu oyunu bozan ise Başbakan Erdoğan’ın Kuzey Afrika dönüşü seçmen ile kurduğu ilişki oldu. Bu noktada yapılması gerekenleri özetlemek gerekirse; sahici bir değerlendirme, kurulan oyunu ve katalizör görevine soyunan aktörleri not etme, oyunun oluşturduğu psikolojik etkiyi aşma, tüm kesimlerin demokratik taleplerini dinleme, anlama ve devletin demokratik dönüşümü için çözüm geliştirme sayılabilir. Bununla birlikte siyasi söylemi; muhalefet partileri ve olayların içinde olan kimi yerel aktörlere göre değil, Türkiye’yi küresel denklemin dışında tutmaya çalışanları hedefe alarak kurmakta büyük yarar var.

[email protected]