Esed-PYD ortaklığı bozuluyor mu?

Abdülkadir Şen / Yazar
2.04.2016

Çok sayıda rejim yetkilisinin PKK’ya özerklik ya da federasyon verilmeyeceği açıklamaları şaşırtıcı değildir. Ülkesinde bir Kürdistan istemeyen İran’ın da Arap milliyetçisi Esed rejiminin de gelecekte güçlü bir Kürt yapısı görmek istemeyeceği, ABD’nin de Türkiye ile ilişkiler normalleşince PKK’yı Türkiye’ye tercih etmeyeceği ortadadır.


Esed-PYD ortaklığı bozuluyor mu?

Suriye Kürtlerinin gelecekte yeniden dizayn edilecek devlet yönetiminde nasıl bir konumlarının olacağı Suriye iç savaşının başlamasından günümüze kadar yoğun olarak tartışıldı. 2012 yılında rejimin Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için İran ve Rusya’nın da desteği ile sınır bölgelerini ve Suriye Kürtlerinin iradesini PKK’ya vermesinden günümüze, çelişkilerle dolu utanç verici bir PKK-rejim işbirliğine şahit olmaktayız. Suriye’de bir devlet ümidi ile mobilize edilen ve Türkiye, İran ve Irak’tan giderek Suriye’de aslında Kürtlerin değil de rejimin ve Rusya’nın zaman zaman da ABD’nin çıkarları için savaşan Kürtleri büyük bir hayal kırıklığı bekliyor. Ardı ardına gelen açıklamalarla ABD, Arap Birliği, Arap ülkeleri, Türkiye ve hatta PKK’nın müttefik olarak gördüğü Rusya, İran ve rejim PYD’nin planlarının gerçekleşmeyeceği sinyalleri veriyor. Beşşar Esed’in geçen hafta ‘Kürtlerin federal olmak için çok az nüfusa sahip oldukları ve hatta Kürt bölgesi olarak saydıkları yerlerde bile nüfusun yüzde 30’unu oluşturarak azınlık oldukları’ açıklaması PKK’nın Suriye projesine gönül vermiş tabanını hayal kırıklığına uğratsa da PKK liderlerini şaşırttığı söylenemez. Zira PKK son 50 yıl boyunca Kürt halkına insanlık dışı muamelede bulunmuş bir rejim ile 400 bin Kürt’e vatandaşlık bile vermeyen bir faşist parti olan Baas partisi ile işbirliği yapmayı sindirmiştir. PKK günübirlik çıkarları için Rusya’dan ABD’ye çok sayıda aktöre eş zamanlı hizmet veren elastiki bir yapıdır ve bu örgüt ile rejim arasındaki ilişki hiçbir zaman çatışma ilişkisi olmamış daima işbirlikçilik-taşeron ilişkisi olmuştur. Gerçi Suriye savaşının çok düşmanı dost yaptığı, birbirine düşman görünümlü güçlerin işbirliklerini açığa çıkardığı, son derece çelişkili, seviyesiz ve prensipsiz ittifaka neden olduğu biliniyor. Bu ittifaklara Türkiye’de de rastlamak mümkün. Türkiye’de hükümetin Suriye politikalarına karşıt cephe incelendiğinde neredeyse birbirine geçmişte düşman olan tüm kesimlerin ilginç işbirliği gözleri tırmalar şekilde ön plana çıkar.

PKK ile Suriye ve İran arasında son 40 yıl boyunca kurulan ilişki biçimi incelendiğinde örgütün bu iki aktörden destek alarak Türkiye’de faaliyet göstermeye çalıştığı gözlenir. Bu nedenle PKK tarihinde hiçbir zaman ne Suriye ne de İran rejimi ile Türkiye’de olduğu ciddiyet ile çatışmamıştır. Bir yandan Suriye Kürtlerine yönelik baskıları sürdüren Suriye yönetimi, diğer yandan Suriye’deki PKK varlığını uzun yıllar Türkiye’ye karşı desteklemiştir. 1990’lı yıllarda, PKK’nın Suriye’de çok sayıda askeri kamp açması desteklenmiş, örgüte lojistik ve finans desteği verilmiştir. Şâm yönetimi tam 20 yıl boyunca 1979-1998 yılları arasında PKK’yı askeri kamplar da vererek desteklemiştir. PKK lideri Öcalan 90’lı yıllarda Türkiyeli gazeteci M. A. Birand’a, Suriye’deki bu kamplardan birinde röportaj vermiştir. Üst düzey rejim yetkililerinin PKK lideri Öcalan ile bu dönemde görüşmeler yaptıkları, PKK’nın saldırılarını organize ettikleri ve hatta örgüte danışmanlık yaptıkları bilinmektedir. Örneğin, rejimle aynı saflarda savaşan, Reyhanlı ve Banyas katliamlarının bir numaralı sorumlusu olan ve geçen hafta muhaliflerce öldürülen Acilciler örgütü lideri Mihraç Ural’ın, hem PKK lideri Abdullah Öcalan ile hem de PKK’nın şu andaki Suriye kolu lideri Salih Müslim ile o dönemlerde birlikte faaliyet gösterdiklerini ortaya koyan resimleri bulunmaktadır. İstatistikler bütün PKK savaşçılarının üçte birinin Suriyeli olduğunu göstermektedir. Rejim Suriyeli Kürtlerin PKK saflarında savaşmasına göz yummuştur. Suriye rejiminin PKK’ya desteği sadece Türkiye’ye karşı bir kart olarak değerlendirilmemelidir. Hem Suriye hem de İran uzun yıllar boyunca topraklarındaki Kürtlerin PKK saflarında Türkiye’ye karşı savaşmalarını sağlayarak hem sınırlarında güçlenme potansiyeli olan Türkiye’yi zayıflatmış hem de ülkelerindeki İslâmi Kürt grupları zayıflatmışlardır.

PKK ile Esed rejimi arasındaki ilişkilerin, 2000’li yıllarda zayıflamış olmasına rağmen, devrimden öncesine kadar halen var olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim PKK liderlerinden Cemil Bayık 2011 yılında verdiği bir röportajda, “Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi durumunda Esed safında savaşacaklarını” belirtmiştir. PYD ile Maliki rejimi, Esed rejimi ve İran arasında ilişki olduğu tarafsız kaynaklar ve yerel kaynaklarca doğrulanmaktadır.

Bu makale başlığında Kürtleri ayrı PKK’yı ayrı olarak belirtmemizin nedeni Kürtlerin emelleri ile PKK’nın rejim ile tevhid ettiği amaçlarının birbirinden farklı olduğuna dair bir vurgudur. PYD’ye de PKK dememizin nedeni de tepki çekmemek ve projelerini yürütebilmek için PYD ismini sanki PKK’dan ayrıymış gibi kullanan PKK’nın bu dayatmasını kabul etmememiz nedeniyledir. Kandil’in artık eski önemini yitirdiği ve PKK karar yürütme mercilerinden tüm kademelerdeki çalışma birimlerine kadar örgütün Suriye’ye taşındığı bir dönemde artık PKK’nın merkezi için de Kandil yerine Kobane denilmesi sanırım en doğru tercih olacaktır.

Bölgede PKK nasıl güçlendi?

Suriye’de PKK’nın Kürt bölgelerde kontrolü elde etme serüveni İran, Irak, Rusya, Suriye’nin Türkiye’ye karşı ortak planı ve ABD, İsrail ve Batı’nın ise üstü örtülü desteği ile mümkün olmuş geçici bir projedir. Proje tamamlandığında bu aktörlerin daha önemli bir devlet olan Türkiye’yi tercih edecekleri ve PKK’yı sadece bir dönem kullanmış olacakları rahatlıkla söylenebilir. Gelin bu serüvene kısaca göz atalım.

Suriye Kürt bölgelerinde en güçlü yapı Barzani yanlıları olmasına rağmen devrim sonrasında rejim ve İran kademeli olarak PKK’yı güçlendirmiştir. Devrimin başında Kürt bölgelerinde on binlerce insanın katıldığı rejim karşıtı protestolar yapılmış ve Kürtler Arap Sünni halktan kendilerini ayırmamıştır. Bu dönemde öne çıkan aktörlerden biri Meşal Temo’dur. “Kürt halkı Arap kardeşleri ile omuz omuzadır ve kaderini ayırmayacaktır. Bu hepimizin devrimidir” sözleri ile devrime destek veren Temo ulusalcı PKK’nın önündeki en önemli engeldi. 2007 yılında rejim tarafından hapsedilen ve 2010 yılında serbest bırakılan Mişel Temo’nun, Suriye Hava İstihbaratı tarafından katledildiği el-Arabiya tarafından yayınlanan bir belgeyle ortaya konmuştur. Beşşâr Esed’in imzasını taşıyan belgede suikasttan “Türk hükümetini zora düşürecek ve Suriye krizinde tarafsız kalmasını sağlayacak bir operasyon” olarak bahsedilmiş ve Temo’nun öldürülmesi emri verilmiştir. Temo Suikastı sonrası rejim Kürt bölgelerindeki dindar Kürtleri, Sosyalistleri ve Barzani yanlılarını tutuklayıp katletmeye, PYD’nin önünü açmaya başlamıştır.

Türkiye, krizin başında Bölgesel Kürt Yönetimi’yle işbirliğine girişmiş ve Suriye’de Barzani’ye bağlı grupların güçlenmesi için çaba sarf etmiştir. Ancak bu proje başarılı olamamıştır. Yine de 2011 yılı boyunca, Türkiye dış politikaları Barzani işbirliği ile PKK’yı ciddi oranda baskı altına almış, tam da bu dönemde Esed rejimi PKK kartını öne sürmeye başlamıştır. 2011 Ağustos ayında PKK lideri Murat Karayılan’ın İran tarafından tutuklanıp bir anlaşma sonucu serbest kaldığı da basına yansımıştır. İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, Fars Haber Ajansına önce Karayılan’ın yakalandığını açıklamış, daha sonraysa kendi ifadelerini yalanlamıştır. PKK ile yakınlaşma bağlamında İran önce 27 Eylül 2011 tarihinde PKK’nın İran kolu ile ateşkes ilan etmiş, bu ateşkes ile yüzlerce PJAK savaşçısının Suriye’ye geçmesine olanak sağlanmıştır.

İran’ın satranç hamleleri

İran’ın PJAK ile ateşkes imzalaması, Esed rejiminin Türkiye’ye karşı PKK kartını devreye sokacağının ilk işaretidir. Bundan kısa süre sonra, Türkiye’nin oldukça etkin olduğu SUK’a destek veren Suriyeli Kürt politikacı Mişel Temo öldürülecek, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki müttefiki Barzani’ye bağlı gruplar ise PYD ve Esed işbirliği ile tasfiye edilmeye başlanacaktır. Aynı dönemde İran etkisindeki Irak yönetimi de Barzani yönetimiyle çatışmalar yaşayacak ve Kürt bölgelerindeki petrol üzerinden kriz çıkarılacaktır. Bütün bunlar İran’ın satranç tahtasında attığı adımlardır. Bu dönemde, hem PKK hem de İran’ın, birbirileri ile çatışmamalarının iki tarafın da çıkarına olduğu yönünde hemfikir oldukları bilinmektedir. PKK liderinin bu tarihte yaptığı açıklama ilgi çekicidir.

“PKK olarak bizler İran’a karşı hiçbir zaman savaş ilan etmedik. Bizler İran İslâm Cumhuriyeti ile savaşmak istemiyoruz. Çünkü uluslararası güçlerin bölgedeki politikalarının merkezinde İran’ı kuşatmak vardır. Şu anda yoğun olarak Suriye’yle ilgileniyorlar ve eğer başarılı olurlarsa sırada İran olacak. Kürtler olarak bizler böyle bir durumda İran’la uğraşmanın doğru olmadığı kanaatindeyiz.”

Açıklamasında İran’a çağrıda bulunan Karayılan şunları söylemiştir.

“PKK’yı hedef almak çıkarınıza değil... Bu çatışmayı sonlandırmanız gerekir. Bu savaşın sürmesini isteyen Amerika’dır. Çünkü sizin bu saldırılarınız ABD’nin çıkarlarına yarıyor. ABD hem PKK hem de İran’ın zayıflamasını istiyor”

Bu açıklamadan kısa bir süre sonraysa PKK Suriye’de ABD’den silah ve finans desteği alacak, Irak’ta Sincar Dağında DAEŞ tarafından kuşatılan PKK üyelerine ABD helikopterleri destek verecektir. Karayılan’ın emperyalizm konusundaki nutukları ise bir nostalji olarak anılacak ve Biji Obama sloganları arasında görmezden gelinecektir. 2012 sonlarında Esed rejimi Kürt bölgelerinin büyük bölümünden çekilecek ve buraları PYD’ye teslim edecektir. 2013 yılında PYD heyeti İran’ı ziyaret edecek, bu tarihten sonra Barzani ve diğer Kürt gruplar, Suriye’de PYD tarafından zayıflatılacak ve 2014 yılına gelindiğinde örgüt, bölgede en etkili güç olacaktır. 

Kürt iradesi tekel altında

Şüphesiz PKK ile İran ve Suriye arasındaki ilişkilere dair söylenecekler ve ortaya konacak belgeler bu köşeye sığmaz. Tüm Yönleriyle Suriye isimli kitabımızda onlarca sayfalık analizler ile bu konuyu işledik. Gelinen noktada çok sayıda rejim yetkilisinin PKK’ya özerklik ya da federasyon verilmeyeceği açıklamaları şaşırtıcı değildir. Bu savaşta en büyük kazanan olarak lanse edilen ve çok sayıda güce taşeronluk yapmasını siyasi manevra kabiliyeti olarak pazarlayan PKK tüm coğrafyada Kürtlere yönelik ciddi bir nefrete neden olmuş ve Kürtlerin iradesini de tekeli altına almıştır. Bugün Suriye Kürt bölgelerinde yapılan oldukça demokratik (?) seçimlere sadece PYD katılmaktadır. PYD Kürt halkının Baas partisi olmuş tüm ötekilere de savaş açmıştır. PKK zindanları Sosyalist Azadi Partisi üyelerinden Barzani yanlılarına, dindar Kürtlerden Arap siyasilere kadar çok sayıda siyasi tutuklu bulunmaktadır. DAEŞ’e atfedilen tehcir, katliam, baskı, güç tekeli gibi hemen her vasfın da PYD’de bulunması da ayrıca ilgi çekicidir. Suriye’de büyük ülkelerin PKK’yı geçici olarak muhalefeti bölmek ve zayıflatmak, Türkiye’nin içine kapanmasını sağlamak ve DAEŞ’e karşı savaşta kullanmak için bir araç olarak gördükleri ortadadır. Ülkesinde de bir Kürdistan istemeyen İran’ın da Arap milliyetçisi Esed rejiminin de gelecekte güçlü bir Kürt yapısı görmek istemeyeceği, ABD’nin de Türkiye ile ilişkiler normalleşince PKK’yı Türkiye’ye tercih etmeyeceği ortadadır. Büyük güçlerin Suriye’deki desteğine güvenen PKK’nın Türkiye’de çözüm sürecini baltalaması sonrasında ne ABD ne de diğer güvendikleri güçlerin kendilerine destek vermemesi de zaten örgütte ciddi bir ihanete uğramışlık hissi uyandırmıştır. PKK’yı Suriye’de de benzer bir sürecin beklediği söylenebilir. Ancak yine de büyük güçlerin nihai anlamda belki 10-15 yıl sonra bir Kürdistan kurmaya azmettikleri, ya da en azından bu sorunu kaşıyacakları ABD ve diğer müttefiklerin PKK’yı bu denli güçlendirdiği, Türkiye’nin bu ülkelere asla güvenmemesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. ABD ve Batı “PKK’ya destek vermiyoruz” açıklamalarının hemen ardından örgüte silah teslimatı yapacak kadar realist bir politika yürütmektedir.

[email protected]

Öcalan’ı,  Esed’e takdim eden Ural’dı

Antakyalı olan Mihraç Ural 1976 yılında THKP-C Acilciler Örgütüne katılmış ancak Mahir Çayan’dan sonra THKP-C’de yaşanan bölünmeler sonrasında Ural örgütün Hataylılar koluna liderlik yapmaya ve aynı mezhepten olan Suriye rejimi ile ilişkilerini güçlendirmeye başlamıştır. Uzun yıllar Hatay’ın Suriye’ye yeniden bağlanması yönünde Suriye rejiminin Hatay üzerindeki hak iddiasına Türkiye’ye karşı kullandığı isim olan Ural, Alevi halkı kışkırtmak amaçlı çok sayıda radikal açıklaması ile de bilinmektedir. Ural, Suriye’nin derin ismi Cemil Esad’ın sekreteri Melek Fadal’la evlendi. Cemil Esad, Suriye eski devlet başkanı Hafız Esad’ın ise küçük kardeşiydi. Esad ailesinin Lazkiye’deki evinde Abdullah Öcalan’la tanışan Ural, Abdullah Öcalan’ı Hafız Esad’a takdim eden kişi olarak biliniyor. Ural, Öcalan hakkında “Apo’yla 19 yıl boyunca Suriye’de birlikte yaşadım. Aynı sofrada yedik, aynı evde yatıp kalktık. Dünyada tanıdığım en az milliyetçi olan adamdır’’ demektedir. Mihraç Ural Reyhanlı’da 55 sivilin katledildiği saldırının ve Banyas’ta yüzlerce kadın ve çocuğun öldürüldüğü katliamın sorumlusudur. Ural’ın ölümü Suriye rejiminin PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanma politikasına da büyük bir darbedir.