Evhadeddin Kirmani ve Anadolu irfanı

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
3.09.2016

Anadolu irfanının kurucu isimleri arasında yer alan Evhadeddin Kirmani hakkında İranlı araştırmacı Moharram Mostafa’nın kaleme aldığı kitap, İran ve Anadolu’daki siyaset, ilim, din ve tasavvuf çevreleriyle münasebetlerini hesaba katmak suretiyle onun fikren ve ilmen beslendiği, ilişki ağını meydana çıkarıyor.


Evhadeddin Kirmani ve Anadolu irfanı

Anadolu’nun Türkleşmesi-Müslümanlaşması süreçlerinde 13. yüzyıl son derece önemli bir yere sahiptir. Haçlı seferlerinin bozguna uğratıldığı tarihten Moğol istilasına kadar olan kısa tarihsel dönemde bugünkü Türkiye’nin zihni, iktisadi, toplumsal, dini ve siyasal temel yapılarının oluşmaya başladığını, bu yapıların kalıcılığını bu kısa döneme borçlu olduğunu söyleyebiliriz. 12. yüzyılın son çeyreği yarısı ile 13. yüzyılın ilk iki çeyreği olarak özetleyebileceğimiz 75 yıllık tarihsel süreç Türkiye Selçuklularının sadece en bayındır ve istikrarlı dönemini işaret etmez, toplumsal ve kültürel açıdan da sonraki yüzyıllarda devam edecek Anadolu Türklüğü’nün ve bugün Anadolu irfanı olarak bildiğimiz kültürel formasyonun ana hatlarını belirler.

Bu tarihsel süreç dini, kültürel ve estetik bakımdan da etkileri günümüze dek uzanan bir hayat tarzının oluşumuna da delalet eder. Anadolu’nun neredeyse rönesansını ifade eden bu süreç, etkileri sonradan İran Ortaçağ minyatürlerine yansıyacak bir nakış geleneğini doğurduğu kadar ruh kaynaklarımızın özünü oluşturan Mevlana, Sadreddin Konevi, Hacı Bektaş, Evhadeddin Kirmani gibi uluların, Osmanlı medrese geleneğinin temel mantık müfredatının kurucu metni Metali-ül Envar’ın yazan Şafii fakih Siracüddin Urmevi’nin de yaşadığı bir yüzyılı bize sunar.

Şeyhu’ş-şuyuh’ur-Rum

Anadolu irfanının kurucu isimlerindendir nesebi menakıbnamesinde Kirman Türkmenleri sultan ailesine kadar uzatılan Evhadeddin-i Kirmani. Türkiye Selçukluları ile Abbasi hilafeti arasında II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında kurulan ittifakın ana bileşenini teşkil eden fütüvvet teşkilatının Anadolu sorumlusudur. Bu itibarla da Şeyhu’ş-şuyuh’ur-Rum unvanını alır 1220’den sonra.

Anadolu’ya defalarca gelmiş, yine menakıbnamesinde geçtiği biçimde Evhadeddin Anadolu’da iken Moğollar bu toprakları istilaya yeltenmemiştir. Sadreddin Konevi’nin babası Mecdüddin İshak’ın, şeyhi Muhyiddin Arabi’nin, fütüvvet teşkilatının kurucusu Şihabettin Ömer es-Suhreverdi’nin yakın dostudur. Ahiliğin kurucusu Nasreddid Mahmed el-Hoyi’nin kayınpederi oluşu da bunlara eklenmesi gerekli bir noktadır.

Hakkında Türkçe’de son derece az çalışma bulunan Evhadeddin Kirmani’nin Anadolu’ya  (Konya’ya) Şihabettin Ömer es-Suhreverdi ve Muhyiddin Arabi ile birlikte ilk gelişi her ne kadar 1205 yılında ise de asıl ününü Alaeddin Keykubat’la kurduğu sıkı dostlukla pekiştirdiğini biliyoruz.

Anadolu irfanının kurucu isimleri arasında yer alan Evhadeddin Kirmani hakkında İranlı araştırmacı Moharram Mostafa’nın kaleme aldığı kitap bu büyük mutasavvıfın kuru bir biyografisini değil, İran ve Anadolu’daki siyaset, ilim, din ve tasavvuf çevreleriyle münasebetlerini hesaba katmak suretiyle onun fikren ve ilmen beslendiği, ilişki ağını meydana çıkarıyor. Evhadeddin Kirmani’nin sadece Anadolu tasavvuf çevreleriyle değil, İran’daki tasavvuf çevreleriyle de ilişkisini ortaya koyan bu çalışmanın bu anlamda önemli bir eksikliği doldurduğu da söylenebilir.

Anadolu irfanının bildiğimiz kaynakları kadar ( Mevlana, Arabi, Konevi, Hacı Bektaş, Hacı Bayram) bilmediğimiz ya da şimdiye dek farkına varamadığımız diğer boyutlarını da ortaya çıkarmakta birebir bir kitap Moharrem’in kitabı. Ünlü tarihçi Ahmet Yaşar Ocak’ın da kitaba bir sunuş yazısıyla katkıda bulunduğunu belirtelim.

[email protected]

Evhadeddin-i Kirmani Moharrem Mostafa Kitap, 2016

15 Temmuz’un soykütüğü

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’de darbeler tarihinin tekrar hatırlanmasına da vesile olu. Türkiye’de ordu-siyaset ilişkisinin ayrıntılı bir şekilde bilinmesi gerektiğini de ortaya çıkardı. Cemil Koçak kitabında yaygın kanaatlerin aksine ordunun politikaya müdahalesinin 27 Mayıs 1960 darbesiyle başlamadığını söylüyor. Aksine, Türkiye’de ilk cunta 1946 yılında kuruldu. Bu şu anlama geliyor: 15 Temmuz darbe girişiminin 70 yıllık bir geleneği var bu ülkede... Ve bu gelenek yeterince bilinmezse; 15 Temmuz’un analizini yapmak güçleşir. Koçak, kitabında 1946 yılında kurulan ilk cuntalardan başlayarak; Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 yılında ordunun müdahale ihtimaline; oradan 27 Mayıs 1960 darbesine; ardından Talat Aydemir’in başarısız iki darbe teşebbüsüne; 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’e; 9 Mart ve 12 Mart 1971 darbesine dikkatleri çekiyor.

Darbeler Tarihi, Cemil Koçak, Timaş, 2016

Keyifli bir bilim tarihi

Fizikçi yazar Nicolas Witkowski okuyucusunu genellikle “sıkıcı” olarak kabul edilen geleneksel bilim tarihi anlatmak yerine son derece keyifli bir yolculuğa davet ediyor. Bilimlerin Duygusal Tarihi’nde okuyucu, “... kurbağaların karnını yaran ve büyücülerin cinsiyetlerini araştıran bir cerrahla, havai fişekli uçurtmalar yapan bir Newton’la, bir düzine salyangozun kafasını kesen bir Voltaire’le ve atomun çekirdeğini büyülü bir formülle aydınlatan İsviçreli bir ilkokul öğretmeniyle” karşılaşıyor; “Leonardo da Vinci’nin en sıradan düşüncelerinden romantik bilim adamlarının en verimli sezgilerine dek bilimsel düşüncenin taslaklarını izliyor ve edebi, gizemli ve büyülü köklere uzanan baş döndürücü derinlikleri” ölçüyor.

Bilimlerin Duygusal Tarihi, Nicolas Witkowski, çev. Necmettin Kamil Sevil, Yapı Kredi, 2016