Facia ya da katliam değil soykırım

Beril Kahraman / Yazar
5.03.2021

Uluslararası arenada insan haklarının önemi, demokrasi, eşitlik, adalet kavramları tarihte hiç olmadığı kadar vurgulanıyor. Peki üzerinden 29 yıl geçen Hocalı soykırımı meselesinde neden yeterince ses yükselmedi? Niçin Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları zulümler göz ardı edildi? Evrensel olarak nitelendirilen normlar ve değerler, neden Azerbaycan Türkleri için işlemedi?


Facia ya da katliam değil soykırım

Ermenistan'ın 1918'e kadar kendine ait bir devleti olmamıştır ve bağımsız bir devlet olarak uluslararası arenaya çıkınca, Türk dünyası ile Ermenistan ilişkileri daima çatışma halinde süregelmiştir. Ermenistan'ın genel olarak verimsiz arazilerinin olması ve "Büyük Ermenistan'ı gerçekleştirme" arzusu, onun Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olan Dağlık Karabağ Bölgesi üzerinde toprak hakkı iddiasında bulunmasına neden olmuştur. Güney Kafkasya'nın barışa yanaşmayan ve uzlaşması zor devleti olarak Türk dünyasının aklına kazınan Ermenistan, uluslararası ilişkiler disiplininin konstrüktivizm teorisiyle hareket etmekte ve kimlik endeksli bir dış politika izlemektedir. Şüphesiz ki Ermenistan'ın bu kimliği, Türk düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir. Birçok hamlesinde Rusya'dan destek gören Ermenistan, Ermeni Diasporası algısı ile yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştır. Dağlık Karabağ'ın Ermenistan tarafından işgal edilmesi ve binlerce Azerbaycan Türkünün hem katledilmesi hem de anavatanlarından göçe zorlanması, dünya kamuoyu tarafından kınanmış gibi dursa da, birçok Batılı devlet bu duruma sessiz kalmıştır.

Acımasız politikalar

1992'de Hocalı kentinde gerçekleşen toplu katliamlar, tecavüzler ve işkenceler, uluslararası hukuk tarafından yapılan soykırım suçu tanımı ile özdeşleşirken, bunu hala katliam veya facia olarak değerlendirmemek gerekir. Dağlık Karabağ'ın stratejik Hocalı şehri, 1905-1907 ve 1917-1918 yıllarında Ermeniler tarafından tahrip edilmiştir ama varlığını sürdürebilmiştir. 1940'lı yıllarda da Stalin liderliğindeki SSCB tarafından Kırım Türklerine karşı benzer nitelikte acımasız politikalar uygulanmıştır. Türk dünyasına karşı işlenen ve olayları son raddeye getiren soykırım ise, 1992'de Azerbaycan Türklerine karşı Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Hocalı Soykırımıdır. Gerek bu soykırım suçunun işlenmesinde gerekse dünya çapında sessiz kalan devletlerin çok olmasında, 1980'lerin sonunda ortaya atılan ve dünyaya yayılan Ermeni Diasporasının Türk düşmanlığı olduğu açıkça görülmüştür.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca çıkarılmış olan Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması adlı sözleşmenin kabul tarihi, 09.12.1948'dir. Yürürlüğe girdiği tarih ise 12.01.1951'dir. Sözleşmenin 1. maddesine göre, sözleşmeye taraf olan devletler sözleşmede belirtilen soykırım tanımını kabul edeceklerdir. Bu taraflar, hem barış döneminde hem de savaş döneminde işlenen soykırım suçunu engellemekle ve cezalandırmakla yükümlüdürler çünkü soykırım suçu, uluslararası hukuka resmen aykırıdır. 1948 Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ndeki soykırım tanımı: "Soykırım; ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir", şeklinde yapılmıştır. Dolayısıyla, Hocalı kentinde yaşanan toplu katliamlar da bir soykırım suçu olarak uluslararası toplum tarafından kabul edilmelidir. Uluslararası Hukukun soykırım suçu kapsamında belirttiği tüm fiiller, -ciddî iddialara göre Rusların bölgedeki motorize alayının da desteklediği- ağır silahlı Ermeni birlikleri ve çeteleri tarafından Azerbaycan Türklerine karşı gerçekleştirilmiştir. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre, soykırım suçu bir müstakil suç olarak nitelendirilmiştir ve soykırımın uluslararası hukuk için suç olduğu, ilk defa bu sözleşme kapsamında onaylanmıştır. Soykırım suçundan devletler sorumlu tutulduğu gibi, gerçek kişiler de sorumlu tutulabilmektedir. Bu noktada, eğer fail milli, ırki, etnik veya dini bir sebepten ötürü bu suçu işlemişse, hukuken özel kast olarak kabul edilir ve zaten, bu suçun olması için de özel kastın varlığı gerekir. Ermenistan'ın Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne taraf olduğu halde kuralları çiğnemesi, uluslararası toplumun gözünden kaçmaması gereken önemli bir husustur.

Rusya ve İran desteği

Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olan Karabağ Bölgesi, Stalin'in ünlü "böl ve yönet politikası" nedeniyle, özerk (muhtar) bir bölge olmuştur. Ermenilerin Türklerden arındırılmış büyük bir Ermenistan arzusunu gerçekleşmesindeki en büyük etken, hiçbir kayıtlı savunma harcaması ve yüksek bir teknolojisi olmadığı halde, Rusya'dan ve bir nebze de İran'dan destek görmüş olmasıydı. Ermeni çetelerinin Karabağ'da Hocalı kentini kuşatmasının temel nedeni, Hocalı'nın bölgenin stratejik açıdan en kritik kenti olmasıydı. Çarlık Rusya Dönemi'nden beri, tarih sahnesinde Ermenilerin hep onlarla ortak hareket ettiği görülmektedir. Osmanlı Devleti zamanında çıkarılan Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir, Göç Kanunu) Ermeniler tarafından soykırım olarak adlandırılırken, Ermeni Diasporası adı altında kendi yaptıkları soykırım suçunu reddetmekte ve kendilerini uluslararası toplum nezdinde temize çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Karabağ Sorunu, Sovyet Rusya tarafından yapay bir şekilde oluşturulan, Azerbaycan topraklarının Ermenileştirilmesine dayalı bir politikanın sonucudur. Amerikalı gazeteci Thomas Goltz'un yazdıklarına göre, Hocalı kentinde Ermeni çeteleri tarafından gerçekleştirilen Hocalı Soykırımı sonucunda, cesetlerin bazıları tanınmayacak haldeydi ve bunların bir kısmının kafa derileri yüzülmüştü. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün ifadelerine göreyse; Hocalı kentinde meydana gelen bu katliam, Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil kırımdır. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Hocalı kentinde -bir "devlet politikası ve iradesi" neticesi- Ermeni askerî birlikleri ve çetelerinin Azerbaycanlı sivillere yönelik, fiziksel ve psikolojik şiddet içeren etnik bir temizlik yaptığı objektif tutum sergileyen her politikacı, her gazeteci, her örgüt tarafından açık bir şekilde görülebilir. Hocalı kentinde yaşananların soykırım olduğunu reddedenler, gerek ebeveynlerini kaybetmiş 700 çocuk, gerek 487 sakat kalan kişi, gerekse yurdundan kovulan 1 milyondan fazla evleri yakılmış ve yakınları şehit edilmiş masumlar için hiç vicdanı sızlamadan nasıl yaşayabiliyor? Hayatta kalanların yaşadıklarına şükredecek halleri bile kalmazken ve kayıplarının acıları içinde yaşama tutunmaya çalışırlarken bunu görmezden gelmek, Türkleri uluslararası alanda yalnız ve savunmasız bırakma amacı taşıyan yapay bir güç politikasıdır.

Hocalı kentinde gerçekleştirilen bu katliamlar için facia ifadesini kullanarak, Ermenilerin soykırım suçunu aklamaya çalışanlar olsa da Türk dünyası için bu daima soykırım olarak akıllarda kalacaktır. Yaşananlara tarafsız bakış Ermenilerin Karabağ'daki eylemlerinde özel kast olduğunu görür. Açıkça soykırım suçu kapsamına giren eylemlerin Ermeniler tarafından gerçekleştirdiği ve Sovyet Rusya'nın o dönemde Ermenileri kışkırttığı ve destek verdiği gerçeği, hiçbir gerekçe ile açıklanamadığı gibi hiçbir yöntemle de aklanamaz. Tarihi olayların yorumlanmasını tarihçilere bırakmak gerekir ama bunu basit bir tarihi olay olarak değerlendiremeyiz. Hocalı soykırımı bütün dünyanın gözünün önünde yapılmıştır ve bu da belgelerle kanıtlanmıştır. Bu soykırımı dile getirmek ve tüm dünyada kabul edilmesini sağlamak siyasetçilere ve sivil toplum kuruluşlarına düşen bir görevdir. Soykırıma açıkça soykırım demek ve Hocalı'nın hesabını Ermenistan'a siyaseten sormak gerekmektedir.

Bir kere yükselen bayrak

1918 yılında, Mehmet Emin Resulzade'nin bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti'nin temelini attığı ve milli bilinci uyandırdığı ünlü sözü olan: "Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez" düsturu, bizlere bayrağımıza, vatanımıza ve topraklarımıza ne pahasına olursa olsun sahip çıkmamız gerektiğini göstermiştir. Hocalı Soykırımı sadece Türk dünyasının değil, bütün dünyanın davası olmalıdır çünkü insan hakları tam anlamıyla ihlal edilerek gerçekleştirilmiştir. Kendi işledikleri soykırım suçunu kabul etmeyen Ermeniler, bugün bizim tarihte soykırım suçu işlediğimizi öne sürmekte ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine leke sürmeye çalışmaktadır. Uluslararası toplumda çokça gündeme gelen demokrasi ve insan hakları, teorik olarak önemli iken, pratikte devletlerin güç politikalarının bir parçası haline gelmiştir ve yeri geldiğinde doğru uygulanmayan veya duyarlı davranılmayan bir olgu izlenimi vermektedir. Uluslararası arenada insan haklarının önemi, demokrasi, eşitlik, adalet kavramları tarihte hiç olmadığı kadar vurgulanıyor. Peki Hocalı soykırımı meselesinde neden yeterince ses yükselmedi? Niçin Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları zulümler göz ardı edildi? Evrensel olarak nitelendirilen normlar ve değerler, neden Azerbaycan Türkleri için işlemedi? Eğer bunlara net bir cevap verilemiyorsa, o zaman ne insan haklarından ne de demokratik, adil ve eşit bir dünya düzeninden söz etmek mümkündür. Dünyanın Hocalı soykırımı konusunda ortak bir paydada buluşmasının zamanı çoktan gelmiştir çünkü bu sadece Türklere karşı işlenen bir suç değildir, bu bir insanlık suçudur.

[email protected]