Failed State ve insanlığın sınavı olarak mülteciler

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
21.03.2020

Suriye'de yaşanan ve gittikçe içinden çıkılmaz hal alan durum aslında karşımıza bir başarısız devlet profili çıkarmaktadır. Bu hukuki bir durumdur. Bunun sonucu olarak, burada yaşayan insanların, kısmen ya da tamamen kendilerini korumak için bir yol bulması sonucunu doğurmaktadır.


Failed State ve insanlığın sınavı olarak mülteciler

İdlip sorunu ve göçmenlerin Avrupa’ya geçmesinin önündeki engelin kalkması dünya gündeminde olan sıcak iki sorunumuz. Bu halde bile hukuki açıdan Türkiye’yi hukuka aykırı dav-ranmak ile suçlayanları ve Yunanistan’ın “egemenlik” hakkını kullandığını iddia edenleri görmek, krizin görünenden de derin olduğunu gösteriyor. Hele yaşanan “mülteci kırımına” bir hukukilik aramaya kalkılması bir kronik sorunla yüzleştiriyor, bizi, bölgemizi, Avrupa’yı… Oysa neresinden bakılırsa bakılsın, Yunanistan’ın yaptıklarını mülteci hukukuna uygun bulmak mümkün değil… Ve nereden bakarsak bakalım, Türkiye’nin sınır dışı hareket hakkını yok saymak hukuk mantığına ters. Ve şimdi hep birlikte Sadoko Ogata’nın dediği yerdeyiz: “Mülteci sorunu, tüm devletlere ve insanlara, insan haklarına olan bağlılıklarını sınayacakları bir sınav olarak sunulmalıdır”.

Başarısız devlet

İşte krizin temelinde bir başka hukuki durum yatıyor: ”failed state”. Tabir, “başarısız devlet” anlamına geliyor. Bu konu bir çok farklı kriter bağ-lamında değerlendirilip tasnif edilebiliyor. Birbiri ile siyasi olarak mücadele eden “üst tabakanın” varlığı, iktisadi yönden gelişen ve süren belirsizlik, süregelen gelişmemişlik, yaygınlaşmış ve sistematikleşmiş yolsuzluk ve devletin sistemli olarak suç işleyen bir örgüt haline gelmiş olması, hukuk ilkle-rinin tamamen yok sayılması, güvenliğin sağlanamaması gibi faktörler “başarısız devletin” göze çarpan özellikleridir. Fakat bu konuda ağır basan kriter; ulusal ve uluslararası alanda “devletin hükmetme kabiliyeti kaybetmesi” olarak ifade edilebilir. Zira, güçlü devletlerin aksine artık dış sınırları kontrol edilemez haldedirler. Bu sorun “uluslararası toplum adına ve yararına” ilgilenme zorunluluğu da doğuran bir durumdur.

Büyük ve yakın tehlike

Suriye’de yaşanan ve gittikçe içinden çıkılmaz hal olan durum aslında karşımıza bir başarısız devlet profili çıkarmaktadır. Bu hukuki bir durumdur. Bunun sonucu olarak, burada ya-şayan insanların, kısmen/geçici ya da tamamıyla/kalıcı olarak kendilerini korumak ve güvenliği sağlamak için bir yol bulması sonucunu doğurmaktadır. Mevcut haliyle sürecin böyle devam etmesi demek, Suriye’nin -Türkiye’nin riayetini defalarca antlaşmalar ile teyit ettiği- “toprak bütünlüğüne” geri dönülemez zararlar vereceği noktaya gelmesi demektir. Tüm dünyanın meşru “insani ve savunma amaçlı müdahalesine” açık durumda olan Suriye’yi bekleyen en büyük ve yakın tehlike budur.

Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı”, “insani yardım için tampon bölge” ve “rejmin demokratik” değişikliği tezleri, aslında Suriye’de yaşayanların da yararına olan bir tez iken, rejimin giriştiği başka arayışlar ve son İdlip meselesi, durumu Suriye’yi “failed state” olma yoluna doğru götürmektedir. Bu durum, bir süre sonra derinleşince, konuya aktör tüm ülkelerin-de müdahale etmesi için çok geç bir noktaya evirilecek ve bu sadece ve sadece toprak bütünlüğünün dağılması tezini savunan ülkelere yarayacaktır.

En makul öneri

Buna göre Türkiye’nin iyi niyetli çabalarına kulak verilerek, başarısız bir devlet olmaktan kurtulmak ve yurttaşlarına sahip çıkmak Suriye için en makul öneri, en doğru çabadır. Türkiye siyaseti, diplomatik ve askeri çabasını bir komşunun başarısızlıktan kurtarılma çabası olarak düşünmek ve ele almak gerekir. Çünkü Türkiye ayağını hiçbir zaman uluslararası hukuktan kaldırmamış, yaklaşımlarını uluslararası kurumların teamüllerinden ayırmamış, askeri operasyonlarını ise “tehdit” gördüğü unsurlar ile sınırlı tutmuştur. Ancak, son merhalede başarısız bir devletin bunca yükünü üzerinde bulan ve bu noktada hukuka saygılı biçimde sınav veren Türkiye’den kimse ila nihaiye bu yükü sırtında taşımasını beklememelidir. Zira devletlerin de bir istihap haddi vardır.

[email protected]