Faiz lobisi ve marifetleri

Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl - Yıldırım Beyazıt Ünv. Öğr. Üy.
15.06.2013

Türkiye ekonomisinde son 11 yılda gerçekleştirilen iyileştirmeler ekonomideki dengesizliklerden rant sağlayan bazı kesimlerin çıkarlarına ters düşmüştür. AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu dönemde ise faizler tek haneli rakamlara düşerek, devletin üzerinde büyük yük olan faiz ödemeleri yükü azalmıştır. Bu da Türkiye’de faiz lobisinin siyasi ve ekonomik istikrara olan spekülatif saldırılarıyla kendini göstermiştir.


Faiz  lobisi ve marifetleri

Faiz lobisi para ve sermaye piyasalarındaki getirileri güçlendirmek amacıyla çeşitli manipülasyonlarla siyasi ve toplumsal olayları tetikleyerek ve piyasalarda kaos ortamı yaratarak kazançlarını artırmayı amaçlamaktadırlar.  Bu amaçla, ülkede yaşanan istikrarsızlık döneminden faydalanarak faiz ve döviz kurunu etkilemektedir. Bu faaliyetler ile önemli miktarda haksız kazançlar edinilmekte ve bu kazancın sürekliliği için yurt içi ve yurt dışı aktörlerle birlikte istikrarsızlık ortamının oluşması için çaba göstermektedirler.  

Türkiye ekonomisi uzun yıllar istikrarsız bir süreç geçirmiş ve bu istikrarsızlık neticesinde bir takım yapısal sorunlar yaşanmıştır. Özellikle 1990’lı yıllardaki siyasi istikrarsızlık, ekonomiyi de olumsuz etkilemiş ve yüksek enflasyon, borçların ve bütçe açığının GSYH içindeki paylarının yüksek olması ekonomideki yapısal sorunların derinleşmesine neden olmuştur. 2001 ekonomik krizi öncesi dönemde de kamu kesimi borçlanma gereksiniminde belirgin artışlar yaşanmış, kriz öncesi dönemde bütçe açıkları ve cari açıklar sürdürülemez boyutlara yükselmiştir. Yüksek enflasyonların yaşandığı bu yıllarda Türkiye yüksek faiz oranlarıyla piyasadan borçlanarak kamu dengesini sağlamaya çalışmıştır. Nitekim aynı dönemde yabancı fon kaynakları da dâhil olmak üzere Türkiye'den kamu kâğıtlarını alan finans kuruluşları, bu faiz seviyesi sayesinde üretim dışı yüksek kazançlar elde edilmiş ve faaliyet dışı gelirlerinde ciddi artışlar yaşanmış ve dolayısıyla üretim yapılmadan para kazanma yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, Erbakan hükümetinin önerdiği finansman havuzu 28 Şubat darbesine neden olmuştu. Çünkü finansman açığı olan kamu kurumları ve kuruluşlarının ihtiyacı, finansman fazlası olan kamu kurumlarından karşılanacak, dolayısıyla faiz lobisinin yüksek faizle ile hiçbir risk almadan para satmanın getirdiği kazanç artık son bulacaktı.  

Siyasi istikrarsızlıktan kâr edenler

Faiz lobisi bazen de siyasi istikrarsızlığı artırarak nihai hedefleri olan TL’yi düşük değerden satın alarak faizin yükselmesine neden olmakta ve böylece TL’nin değerlenmesini amaçlamaktadır. Zira TL’nin değerinin düşmesi ile yatırımcının kârı arasında doğru orantı vardır. TL’deki değer kaybından bu derece yüksek kazanç sağlayan yabancı yatırımcılar ve Türkiye’deki ortakları varken, madalyonun diğer yüzünde Türkiye ekonomisinde ciddi biçimde zarar gören iyi niyetli yatırımcılar da yer almaktadır. İyi niyetli bu yatırımcılar borçlanmalarını daha yüksek faiz ve değeri yükselen parayla yapmak zorunda kaldıkları için kur değişikliğinden ve yüksek faizlerden ciddi şekilde zarar görmektedirler. Bu durum ithalatçıları ve döviz borcu olan piyasa katılımcılarını da zor durumda bırakmaktadır. İthalatçıların maliyetlerine yansıyan bu durum makroekonomiyi de cari açık kanalıyla vurmakta, ihracatçıların düşük değerli TL’den sağladıkları kazancı bir anlamda egale etmektedir. Bu nedenle faiz lobisi kendi çıkarları ve haksız kazançlarını sürdürmek için faizleri yüksek tutacak spekülasyonlar yapmaktadır. Türkiye’de son günlerde yaşanan siyasi gerginlik ortamı da bu lobinin harekete geçtiğinin bir göstergesidir. 

2002 yılında iktidara gelen AK Parti tarafından gerçekleşen köklü reformlar ve sıkı mali disiplin ile birlikte makro ekonomik göstergelerde önemli iyileşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu iyileşmeler; GSYH’de ve kişi başı milli gelirde artış, borçların GSYH içindeki payında azalış, enflasyon ve işsizlikte düşüş olarak sıralanabilir. Türkiye ekonomisinde son 11 yılda gerçekleştirilen bu iyileşmeler ekonomideki sorunlardan rant sağlayan bazı kesimlerin çıkarlarına ters düşmüştür. Ekonomik istikrarın yanı sıra siyasi istikrarın da Türkiye’nin risk primini düşürerek faiz oranlarının düşmesini sağlamıştır. Faiz giderlerinin GSYH’ye oranı 2002 yılında yüzde 14,8 iken; 2012 yılında 3,4 olmuştur. 2002 öncesi dönemlerde vergi gelirlerinin tamamına yakını faiz giderlerine giderken, 2002 yılında yüzde 85’i ve 2012 yılında ise vergi gelirlerinin yüzde 17’si faiz giderlerine aktarılmıştır. Yaşanan gelişmeler ile Türkiye ekonomisindeki siyasi ve ekonomik istikrarı perçinlemiş, ekonominin kırılganlıkları azaltarak şoklara dayanıklı bir hale gelmesi sağlanmıştır. Ayrıca Türkiye yürüttüğü sağlam politikalar ve ekonomik güç ile bölgesel ve küresel bir güç haline gelme yolunda emin adımlar atmaya başlamıştır. Tüm bu iyileşmeler faiz oranlarını çok daha aşağılara çekeceği için faiz lobisi ile haksız kazanç sağlayanları rahatsız etmiştir. Çünkü son 10 yılda faiz lobisine ödenen miktar 375 milyar dolar iken, eğer 2002 öncesi şartlar devam etmesi durumunda toplam olarak yaklaşık 1trilyon dolar faiz lobisine aktarılacaktı. 

Faiz lobisi neden şimdi harekete geçti? 

Bu yüzden, Türkiye ekonomisinde son 11 yılda gerçekleştirilen iyileştirmeler ekonomideki dengesizliklerden rant sağlayan bazı kesimlerin çıkarlarına ters düşmüştür. Zira bono faizinin yıllara göre değişimine bakıldığında siyasi istikrarın olmadığı ve koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde faizlerin çok yüksek olduğu görülmektedir. AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu dönemde ise faizler tek haneli rakamlara düşerek, devletin üzerinde büyük bir yük olan faiz ödemeleri yükü azalmıştır. Bu da Türkiye’de faiz lobisinin siyasi ve ekonomik istikrara olan spekülatif saldırılarıyla kendini göstermiştir. Özellikle faizlerin düştüğü dönemlerde siyasi istikrara saldıran bu kurumlar yüksek faizlerin oluşması için siyasi ortamı gerecek hareketten uzak durmamışlardır. 

Faiz lobisinin bu dönemde atağa kalkması çok manidar ve zamanlamasının birçok önemli ekonomik sebebi vardır. Şöyle ki;

ABD merkez bankasının genişleyici para politikaları ile ilgili söylem değişikliğinin tüm dünyadaki mali piyasalar üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu ve yabancı yatırımcıların gelişmiş ülkelerde çıkış yaptığı dönemde Gezi Parkı olaylarının meydana gelmesi rastlantı değildir. Çünkü, yabancı yatırımcılar ülkeden çıkarken ülkedeki faizin artmasını istemektedirler. Zira, faiz yükselirse Türk Lirası’nın dövize karşı değeri yükselmektedir. Bu nedenle faiz lobisi kendi çıkarları ve haksız kazançları için faizleri yüksek kalmasını sağlayacak spekülasyonlar yapmaktadır. 

Küresel ekonomide 2008 yılında başlayan ekonomik krizin etkileri borç krizi şeklinde Avrupa Birliği ülkelerinde devam etmektedir. Böyle bir ortamda küresel ekonomideki belirsizliklere rağmen Türkiye siyasi ve ekonomik istikrar ortamı ile yatırımcılar için güvenli bir liman haline gelmiştir. Ayrıca bu dönemde birçok Avrupa ülkesi küçülürken Türkiye ekonomisi 2009 yılı son çeyreğinden itibaren aralıksız büyümesini sürdürmüştür. Bu durum siyasi istikrarsızlık kaynaklı kur değişimlerinden fayda sağlayan kesimi rahatsız etmiş ve Türkiye’deki istikrarlı ortamın bozulmasına yönelik çabalar başlamıştır. Gezi parkında başlayan eylemler de bu kesime önemli bir fırsat vermiş hatta bu olayların sürmesini adeta teşvik etmişlerdir.

Türkiye, IMF’ye olan borçlarını bitirmesi ile birlikte uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmişlerdir. Ekonomik ve politik göstergelerde iyileşme ülke risk primini düşürmüş bu da faizlerin tarihi seviyelere düşmesine katkı sağlamıştır. 

AK Parti 2023 hedeflerine yönelik  önemli adımlar atmaktadır. Türkiye ekonomisinde başta enerjide dışa bağımlılık gibi yapısal bazı sorunlar bulunmaktadır.  Bu yapısal sorun, başta üretim olmak üzere ekonominin hemen her alanını başta da cari dengeyi olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle makroekonomik göstergelerdeki iyileşmelerle daha  daha geniş manevra  alanı elde eden politika yapıcılar  bu yapısal sorunun çözümü için  nükleer enerji santralleri  kurulması  kararını almışlardır. 

Faiz lobisini rahatsız eden bir başka gelişme de İstanbul’a 3. köprü, Kanal İstanbul projesi, Marmaray projesi ve 3. havalimanı gibi önemli ve hızla gelişen Türkiye için neredeyse zorunlu hale gelen bu projelerin hayata geçirilmesidir. Söz konusu iyileşmelerin yanı sıra faiz lobisini en çok telaşlandıran gelişme de İstanbul Finans Merkezi projesidir. İstanbul Finans Merkezi’nin kurulması ile Türkiye’nin bölgesel bir güç haline gelerek dev işlem hacmine ulaşması Türkiye’nin ihtiyacı olduğu sermayeyi daha uygun koşullarda sağlamayı kolaylaştıracaktır. Ayrıca, İstanbul’un bölgesel ve küresel finans merkezi olması hem ülkeye uluslararası fon girişine katkı sağlayacak hem de yurtiçi tasarrufları artırıcı etki yapacağı için yabancı sermaye giriş çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmasını engelleyecektir. Ayrıca, yatırımcıların taleplerine elverişli ortamın oluşması ve kamuyu bilgilendirmenin öneminin artmasıyla şeffaf ve güvenilir bir piyasa oluşturulacaktır. Yatırım ve tasarruf artışlarının katkısıyla istihdam ve ekonomik büyüme artacaktır. Son günlerde gerçekleştirilen eylemlerle birlikte başlayan Borsa İstanbul’daki spekülatif hareketler İstanbul Finans Merkezi’nden rahatsız olan faiz lobisinin önemli bir atağıdır. Türkiye ekonomisinin özelliklede kamu maliyesinde sahip olduğu iyi göstergeler ile bu spekülasyonları bertaraf etmeyi başarmıştır.

Çözüm süreci ve Gezi süreci...

Diğer yandan, Türkiye’nin önemli bir sorunu olan Kürt meselesinin çözümü için açılım sürecinin başlatılması, PKK’nın tüm silahlı unsurlarını yurtdışına çekmesi bölgenin kalkınması ve yeni yatırımların çekilmesi açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla Kürt meselesinin çözülmesi ve siyasi istikrarsızlık unsuruna neden olan bütün sebeplerin ortadan kalkması faiz lobisini rahatsız etmiştir. 

Dolayısıyla, tüm bu hususlar çerçevesinde Gezi parkı olayları ile birlikte hareket eden faiz lobisi ülkeye finansal piyasalar açısından maliyetler yüklemiştir.  Başta faizler yükselmiş,  kur artışı ile kısa vadeli borcun  miktarı yaklaşık 5 milyar artmış ve  Borsa İstanbul nezdinde işlem görmekte olan pay senetleri açısından bakıldığında yaklaşık 50-60 milyar değer kaybına neden olmuştur. Faiz lobisi sıklıkla gerçekleştirdiği ataklardan bir tanesi daha denenmiş ama  açıkçası ekonominin güçlü olması nedeniyle  bu defa da  hedefledikleri amaçlarına  tam olarak ulaşamamışlardır. 

[email protected]