Farklı olmaya azmetmiş bir akademisyenin yazı(k)ları

Kâmil Yeşil / Yazar
18.02.2022

Mehmet Azimli, televizyon dili ile konuşacak olursak, İslam tarihinin "paparazzi"sini yapıyor. 'Hz. Osman katledilmeyi hak etmişti' anlamına gelecek cümle kurmaktan çekinmiyor!


Farklı olmaya azmetmiş bir akademisyenin yazı(k)ları

Konumuz; Hz. Peygamberin nesebiyle ilgili hakaret sözleri sebebiyle gündemde olan Mehmet Azimli adlı akademisyendir. Yazarın "farklı okumak" başlığı ile yayınladığı eserleri 2014'te okumuştum. Düşüncelerimi kendisine yazdım, verdiği cevaptan da bahsedeceğim. Peygamberimizin, dört halifenin ve torunların gözden kaçan güzelliklerini, inceliklerini öğreneceğimi sanıyordum.

Dedikodular 'farklı okuma' mı

Gördüm ki "farklı okumak"tan maksat; şâz ve zayıf iddialar, dedikodular, öfkeyle söylenmiş, bağlamından koparılmış sözler ve spekülasyonlar imiş.

Kendini farklı okumaya konuşlandırmış; kaynak eserlerin dışında illâ farklı şeyler söylemek psikolojisinde, sansasyon arayan bir gazeteci gibi idi. Kaynak seçimi, isimler ve eserlerden yapılan süzmeler, yazarın istikameti ve vardığı sonuçlar hep şu paydada birleşiyor: Benden önce siyer ve dört halife tarihi yazanlardan mutlaka farklı olmalıyım, fark edilmeliyim, "şeytanın gör dediğini" görmeliyim, bunun için ne lazımsa yapmalıyım psikolojisi. Yani farklılık, bilgiden çok, yorum, meseleyi ele alış tarzı ile ilgili. Nasıl görmek/göstermek istiyorsa, malzemeye öyle yaklaşıyor çünkü. Yoksa; yüzlerce siyer ve İslam tarihinde rastlanmayan iddiaların, yargılamaların, mahkûm etmelerin, karizmaya çizik atmaların sebebini açıklayamıyoruz.

Sıradanlık isteği

Yazarın niyetine bakacak olursak mucizelerden arınmış, sıradan insan bir peygamber portresi çizmek istiyor(muş). Böylece Siyer, hurafe, abartı, uydurma olmaktan çıkacak, gerçek peygamber ve ashap portresine kavuşacağız. Siyerlerimiz, Yahudilere ve Nasranilere karşı üstün gelmek için Müslümanlar tarafından uydurulmuş mucizelerle dolu (imiş.) Bu cümleden çıkan sonuç şu: Sahabi, tabiin, tebeuttabin aşağılık duygusu ile kıvranan yalancılardır. Onların rivayetlerini nakledenler, yalanlara inanmakla kalmamış, kendilerinden sonra gelen nesilleri aldatmışlardır. Halbuki, mucizeler nakledilse de peygamberin beşer olduğu (abdühü), yetim ve öksüz büyüdüğü, zelle denilen ayak sürçmeleri yaşadığı (küçük günahlar işlediği, Rabbimiz tarafından düzeltildiği ve tövbe ettiği) gibi hususlar vaaz ve hutbelerde de anlatılıyor; halkımız da böyle bilir.

Allah onları yalnız bırakmadı

Mucizeler genel olarak tebliğ ve cihad esnasındaki zorluklar karşısında Allah'ın, resullerini yalnız bırakmadığı, onlara yardım ettiği, bundan böyle de Müslümanları yalnız bırakmayacağı sadedinde anlatılır. İmtihan gereği bazen de sabır ve sonuca razı olmak tavsiye edilir. Mükafat ahirete bırakılır. Bundan dolayı yaygın, mucizelerle örülü bir peygamber tebliği metodu, bir İslam siyaseti, bir ilmi çizgi, bir itikadi yapı yoktur. Anlatılanlar kitap sayfalarında kalmıştır çokluk. Hamidullah başta olmak üzere, birçok siyerdeki tutum budur. İmam Hatip Lisesi müfredatında, okullardaki Seçmeli Siyer derslerinde de bu böyledir. Kısacası günümüzde Sünnet ve siyer, yazarın tenkit ettiği olaylar üzerinden anlatılmıyor. Ancak yazar kendine alan açmak, kitaplarındaki spekülasyonlarına gerekçe hazırlamak için Tarih'e, tarihi nakillere uzanıyor; oradan kendi farklılığına hazırlık yapıyor ve kitaplardaki fecaatler böyle çıkıyor ortaya. Bütün bunlardan sonra da takdir bekliyor, fark edilmek istiyor.

İkircikli ruh hali

Kaynaklar konusunda ikircikli bir ruh hali hakim yazara. Mesela İbni Hişam, İbni İshak, Taberi gibi eserlerden işine gelen rivayetleri seçiyor, 'bakın ben doğru söylüyorum' diyor; işine gelmeyenler için 'uydurma bilgiler' diyor. Bazen de bu kaynaklardaki bilgileri kendilerince yorumlayan Bahriye Üçok'u, müsteşrikleri işaret ediyor. Eserinde zikrettiği "önyargılarımıza uygun rivayetleri seçerek zayıf, diğerlerini ise sahih addetmek ne kadar doğrudur?" hükmü ile hareket ediyor. Dil yargılayıcı, mahkûm edici hatta alaylı bir dil. Tavır da şu: Peygamberin "Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayete erersiniz." Hadisine bakma sen ey okur! Sahabe denilen kişilerin iç yüzleri, gerçek karakterleri işte bu! Bunlar, (Hz. Ayşe) önce Hz. Osman'ın öldürülmesini teşvik eder, katilleri azmettirir, sonra da ardından timsah göz yaşları döker, üzülürmüş gibi yaparlar. Evet, aynen böyle diyor Azimli. Şia'nın ağzı ve kaynakları ile, Hz. Ayşe annemizi ve başka sahabilerin karakterlerine el ve dil uzatabiliyor. Hz. Peygamberin ve eşinin iffeti söz konusu olduğunda (İfk) Ayşe annemizin namusuna halel gelmesin diye Siyer yazarlarının gösterdiği hadımlık inceliğini yalanlamaya çalışıyor. O zaman vatandaş soruyor işte: Sen kimsin, nasıl bu kadar pervasız olabiliyorsun deyip basıyor kalayı.

Yine bir örnek olarak vereyim. Hz. Hasan'ın çok evliliği ile ilgili dedikoduları naklediyor, 'üç yüz eşi vardı' dedikten sonra 70 veya 90 evliliğe indiriyor. Ve ekliyor: "Ehli beyt meselesi bu bağlamda düşünülmeli ve hâlâ onları her dua ve salavatta dile getirmeyi bir daha düşünmeliyiz."

Oryantalistler bile söylemez

Yazarın işaret ettiği şey, öncelikle namazda tahiyyat ve salli barik dualarının okunmasıdır. Gerek namaz içinde gerek namaz dışında Ayşe annemiz başta olmak üzere ehli beyte tahiyyat, salli ve barik duaları okunmamalıdır, bunu hak etmiyorlar, demeye getiriyor. Bu zamana bu sözleri oryantalistler bile söylemedi. Oysa bilmiyor ki ister yumurta taşa gelsin, ister taş yumurtaya gelsin, her iki durumda kırılan yumurtadır, taş değil. Nitekim Azimli'nin başına gelen de budur. Yazarın farklı olmak için ne fecaatler işlediğini verdiğim örnekler yeter de artar bile. Başta dört halife ile ilgili olmak üzere bu tür yargılamalara, mahkûm etmelere onlarca örnek verebilirim. Ancak Azimli'nin yanlışlarını söyleyeceğim diye, ashap ve Peygamberin ailesi, ehlibeyti hakkında onun hezeyanlarını yaymayacağım. Kitapları okuduktan sonra bir tenkit yazmayı düşündümse de cevap vermeyi ehline bırakmak daha iyi olur düşüncesiyle vazgeçtim. Ancak yazara bir eposta gönderdim. "19.09.2014 Cum 14:43

(...) "Bu sebeple önyargılarımıza uygun rivayetleri seçerek zayıf, diğerlerini ise sahih addetmek ne kadar doğrudur?" cümlenize uygun olarak yazıyorsunuz, dedim. Yazdıklarınız Hz. Peygamber'e ve Hülefa'ya daha içten, severek tabi olmayı sağlamayacak, okuru Peygamberimize, Sünnete ve Ashaba daha yaklaştırmayacaksa, sevdirmeyecekse, tâbi haline getirmeyecekse neye yarayacak diye sordum. Gerekirse mesajı aynen yayınlayabilirim. Yazar tenkitlere cevap vermek yerine, kitaplarımı okumayın demiş.

Yüzlerce kişi okudu

Ben okumasam sorun çözülmüş oluyor mu? Yüzlerce kişi okudu, belki derslerde aynı şeyleri anlatmıştır. İlahiyat'tan mezun olan öğrenciler, bu farklı okumalardan sonra acaba Hz. Peygambere ve raşid halifelere daha çok mu yaklaştı yoksa sevgi ve saygılarını kayıp mı ettiler? Günümüz insanı için Ensar-Muhacir kardeşliği, Bedir ve Uhud savaşları, Mekke'nin fethi vb. olaylarda olduğu gibi, ashabın örnek model insan olma özelliklerini öne çıkarmak varken ashabın, ehlibeytin karizmasını çizmeye azimli bir kalem gördüm. Yazar; tv dili ile konuşacak olursak İslam tarihinin "paparazzi"sini yapıyor. 'Hz. Osman katledilmeyi hak etmişti' anlamına gelecek cümle kurmaktan çekinmiyor.

Yazar bu arada Siyer'inden bazı cümleleri çıkarmış. Dört halife ve Hz. Hasan hakkında yazdıkları duruyor mu, bilmiyorum. Dikkat ederseniz 'iddia ve düşüncelerim değişti' demiyor, sadece 'cümleleri kaldırdım', diyor. Öyle anlaşılıyor ki elinde eski baskısı olanlar veya ortalığı karıştırmak isteyenlerden birileri, sosyal medyada yaymış onun Abdullah ile ilgili hezeyanlarını. İlmi, ahlakı, duygusal kontrolü zayıf olan kişiler bu kez yazara ve ailesine küfretmişler, iş tehdide varmış. Yazara ve ailesine küfretmek, yukarıdaki yanlışları doğru kılmaz, tehdit hiç kabul edilemez. Hele sövmek akademyaya yakışmaz. Akademyanın yapacağı şey, yazarın bütün kitaplarındaki yersiz, yanlış, kasıtlı kasıtsız iddialara, yargılamalara, kaynak tutumuna cevap vermektir. Duygusallığın ağırlığı altında kalmış kişiler, öfkelerini söverek soğutmuş olabilir. Madem sen ashaba, peygambere, peygamberin nesebine sövdün, aynısı ile o sövgü sözünü sana iade ediyoruz, demişler. Bilgileri, imanları ancak buna yetiyor çünkü.

Yazarın söyledikleri ilim cinsinden şeyler olmamasına rağmen (Prof.) titri, söylediklerini "bilgi" haline getirir diye kabul edildiği için, ben aynı seviyeden cevabını bulmalı diye düşündüm. Bunun için eserinde eleştirdiği İhsan Süreyya Sırma ve "Peygamberimizin İzinde 40 Sahabi" kitaplarının editörü Adnan Demircan'a mesaj attım. Ve buraya kadar yazdıklarımı özetledim onlara. Aynı branştan arkadaşlarınız, talebeleriniz var. Siz olmasanız bile onlar yazabilir, dedim. Her iki hocadan tabii ki bir cevap almadım. Belki ulaşmamıştır. Ancak benim gönderdiğim epostalar ulaşmış görünüyor.

Anladığım şudur: Kur'an-ı Kerim'e bir şey diyemeyenler (Aslında diyorlar. "Tanrı'nın 'resmî görüşü', 'aslî görüşü' de ne demek?" yazımıza bakınız.) Hz. Peygambere, ashabına, ehli beytine uzatıyorlar dillerini. Yazarın iddiasına inanacak olursak FETÖ, bir vakit ona zulmetmiş bu tür kitaplarından dolayı. Yani şimdi, bazı FETÖ'cüler Azimli'ye zulmetti diye onlarla aynı kareye düşmemek için Azimli'nin farklılaşmak atraksiyonlarına sessiz mi kalınsın?

Akademya cevap versin

Okuduğuma göre rektörlük Azimli hakkında soruşturma başlatmış. Bu soruşturma ile ilgilenmiyorum. Bizi ilgilendiren şey; şaz, zayıf, dedikodu, bağlamından uzaklaşmış söz ve olayların ilim, siyer ve İslam Tarihi olarak lanse edilmesi, nakil ve işaret ettiğimiz kitaplardaki iddialara sıcağı sıcağına ilmî, akademik bir cevabın niçin verilmediğidir. İlim âlemi ve akademya bu tür manipülasyonlara niçin geliyor? Akademya niçin bazı şeyleri sosyal medyadan öğreniyor? İlmî bir hadise niçin ilmin kurallarına göre ele alınmıyor da kişilerin keyfine, meşhur olmak isteğine göre manipüle ediliyor? Ülkemizdeki 61 İlâhiyat, 38 İslamî İlimler Fakültesinin hocaları Azimli'nin farklı olmak için ileri sürdüklerine; ilmî, kaynaklı, aklı başında sıcağı sıcağına niçin cevap vermiyorlar? Bu ülkede sosyal medyaya konu olmadan, meselelere at gözlüğü ile bakan kişilere söz düşmeden, ilim, kendi işini ne zaman kendisi görecek ve ilim ne zaman her şeyin önünde ve öncelikli olacak?

[email protected]