Fas'ın İsrail ile diplomatik ilişkiler kurması Batı Sahra sorununu çözebilecek mi?

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
26.12.2020

BAE, Bahreyn ve Sudan'dan sonra Fas da İsrail ile ilişkilerini ‘normalleştirme' yoluna girdi. Ancak Fas, Mısır gibi toprak bütünlüğünü sağlama noktasında kayda değer bir karşılık alarak bu anlaşmaya imza koydu. Bu bakımdan Fas'ın diplomatik bir kazanç sağladığı görülmektedir. Ancak, umulur ki 1911 yılındaki Agadir sorununda olduğu bir sonuçla karşılaşmaz. Batı Sahralı bağımsızlık yanlısı halkın önemli bir kesimi Cezayir'deki kamplarda 45 yıldır mülteci olarak zor şartlarda yaşamlarını sürdürmektedir. Bu sorun nispeten az sayıdaki bir nüfusun sorunu gibi görülse de bölge devletleri ve uluslararası barışı ekonomik ve siyasal açıdan etkileyen ciddi bir sorundur.


Fas'ın İsrail ile diplomatik ilişkiler kurması Batı Sahra sorununu çözebilecek mi?

Fas, Afrika kıtasının en önemli ülkelerinden biridir. Arap ülkeleri ve İslam dünyası içinde de kayda değer bir saygınlığa sahiptir. Fas, jeo-stratejik konumu ve köklü tarihi bakımından her devirde önemini korumuştur. Emevîlerin Kuzey Afrika valisi Ukbe b. Nafi (ö. 682) ile Fas toprakları İslam ile tanıştı. 711’de başlayan İber yarımadasının fethi 713 yılında Fransa topraklarına kadar genişledi. Bugün halen iktidarda bulunan Fas kraliyet ailesinin ait olduğu Alevi Hanedanı, 17. yüzyıldan kalmadır. Bu hanedan başa geçtiğinde, ülkenin birlik ve bütünlüğüne ayrıca önem verdi. Zira ülke 1613 yılında kuzey ve güney olarak bölünmüştü.

Arap Baharı kaosu

Fas, 1912’den 1956’ya kadar bir Fransız sömürgesi idi. Krallık tahtı, 1961’de 38 yıl hüküm süren II. Hasan’a geçti. Fas Ortadoğu’da barış arayışında her zaman önemli bir rol oynadı. Ancak, demokrasi ve insan haklarını ihlal ederek iç muhalefeti bastırdığı için eleştirildi. 1999’daki ölümünden sonra, Hasan’ın yerine modern vizyon sahibi diye tanıtılan oğlu VI. Muhammed geçti. 2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayan ve Arap ülkelerinde etkisi görülen demokrasi talepleri Fas’ta da kitleleri meydanlara döktü. Ancak, Kral hemen halkın taleplerini dikkate alarak yeni hükümetin ekonomik, sosyal ve siyasal reformlarına izin verdi. Kitlelerin kısmen de olsa bazı taleplerini sağlayan bu reformlar etkili oldu. Kral hem reform yaparak hem de geniş yetkileri elinde tutmayı başararak “Arap baharı” olarak adlandırılan sürecin sebep olduğu kaotik ortamdan ülkesini korumayı sağladı.

Fas, Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri içinde önemli bir ülke olmakla birlikte Avrupa ile yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyor. Türkiye gibi ana ticaret ortağı olan Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor. Ancak AB Fas’a 1990’lı yıllara kadar olumlu sinyaller verirken artık bu yönde bir genişleme siyasetini rafa kaldırmış görünüyor. Fas ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak yönünde kısa süren ancak etkileri halen görülen sömürgecilik devrinden kalan sorunlarla uğraşıyor. İlk olarak güneyde, Batı Sahra’nın durumu çözülmemiş durumda. Fas, 1975’te bölgeyi ilhak etti ve Cezayir destekli bağımsızlık yanlısı güçlerle gerilla savaşı 1991’de sona erdi. BM’nin çabaları sonuçsuz kaldı. BM’nin Kofi Annan zamanında sunduğu plan bir referandumu da içerdiği için Fas tarafından ülke çıkarlarının aleyhine olarak yorumlanıyor. Son olarak ABD Başkanı Trump’ın açıkladığı anlaşma ile ABD Fas’ın Batı Sahra’daki egemenliğini tanıdı. Bu dış politikada Fas’ın egemenliğini sağlama siyaseti açısından kayda değer bir öneme sahiptir.

İkinci olarak Fas toprak bütünlüğü açısından kuzeyde, İspanya’nın sömürgecilik devrinden kalan işgallerini sona erdirme mücadelesi vermektedir. 2002’de İspanya ile küçük Perejil adasına ilişkin bir tartışma, Melilla ve Ceuta’nın egemenliği meselesini yeniden canlandırdı. Akdeniz kıyısındaki küçük yerleşim bölgeleri Fas ile çevrilidir ve yüzyıllardır Madrid tarafından yönetilmektedir.

Fas, ABD önderliğindeki teröre karşı savaşa verdiği desteği öven Washington tarafından NATO üyesi olmamakla birlikte müttefik statüsüne kavuştu.

Batı Sahra sorunu

Fas ve Cezayir Fransız sömürge idaresi altında zor dönemler geçiren iki komşu ve Müslüman Arap ülkesidir. Ancak ülke menfaatleri bazı noktalarda ayrı politikalar sergilemelerine yol açmaktadır. Batı Sahra sorunu iyi komşuluk ilişkilerine zarar veren maddelerin başında gelir. Batı Sahra Fas’ın güneyinde Atlas Okyanusu boyunca uzanan ve Moritanya’nın kuzeyinde kalan coğrafi bölgenin adıdır. 266 bin kilometrekare yüzölçümünde ve yaklaşık 600 binlik bir nüfusa sahiptir. 1989’da 200 binin altında olan Batı Sahra nüfusu doğum oranındaki artıştan ziyade Fas’tan gelen göçler ve Afrika’dan Avrupa’ya yönelen göçler sebebiyle üç kat artmıştır. Batı Sahra’nın yaklaşık yüzde 75’i Fas kontrolü altındadır. Fas nüfusunun yüzde 80’inden fazlası kentlerde yaşar. Fas, egemenliğini sağlamak ve güvenliği kolaylaştırmak için hızlı kentleşmeyi destekledi. Batı Sahra’yı Fas Krallığı’na entegre etmek için vatandaşlarının burada yerleşmesini yiyecek sübvansiyonları ve vergi muafiyeti gibi düzenlemelerle teşvik etti. Ayrıca bölgede görev yapan memurlara ikramiye, yüksek maaş gibi teşvikler sundu.

İdeolojik çatışma

Cezayir Batı Sahra’nın bağımsız bir devlet olmasını savunarak silahlı mücadeleyi sürdüren Polisario hareketine destek vermektedir. Polisari hareketi self determinasyon ilkesine dayanarak bağımsızlık istediğinden Fas’ın nüfus politikası ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruma hedefleri ile örtüşmektedir. Cezayir Batı Sahra toprakları üzerinden daha elverişli koşullarla Atlas Okyanusu’na uzanmak istediğinden Polisario hareketine destek vermektedir. 1956 yılında Fransa’dan bağımsızlığını alan Fas Paris ile uyumlu siyaset izlemiş ve Afrika’da Batı Bloku’nun lehinde pozisyon almıştır. Cezayir 1954 yılında başlayıp sekiz yıl süren bağımsızlık mücadelesinde Fas’tan beklediği desteği alamıyordu. Oysa yakın tarihte bu yöndeki beklentilerini kısmen de olsa sağlamışlardı. 1830 yılında Fransız işgali karşısında Cezayir’in Emir Abdülkadir liderliğinde giriştiği bağımsızlık mücadelesine 1844 yılında Fransa ile savaşa girmeyi göze alarak destek veren Fas da yeni bağımsızlık kazandığından komşusunun beklentilerine cevap veremedi. Cezayir’deki yönetim sol eğilimli olarak Doğu Bloku’na yaklaşırken Fas Batı Bloku’nda yer aldı. Böylece, iki komşu ülke bir yandan bölgesel alanda rekabet ederken bir yandan da ideolojik olarak çatışma içine girdiler.

Batı Sahra Fas için en başta toprak bütünlüğünü ve egemenliğini sağlamak açısından önemlidir. Ayrıca, buradaki fosfat rezervleri başta olmak üzere, balıkçılık kaynakları, kıyılarındaki muhtemel doğalgaz ve petrol kaynakları Fas için önemlidir. Fas bölgedeki balıkçılık kaynaklarını doğrudan kullanmak yanında yabancı gemilere verilen izinler vasıtasıyla kayda değer gelirler elde etmektedir. Fas Krallığı tarafından Batılı şirketlere verilen balıkçılık ve petrol arama ruhsatları Batı Sahra üzerinde Fas’ın egemenliğinin tanınması açısından da kayda değer görülmektedir.

Batı Sahralı bağımsızlık yanlısı halkın önemli bir kesimi Cezayir’deki kamplarda 45 yıldır mülteci olarak zor şartlarda yaşamlarını sürdürmektedir. Bu sorun nispeten az sayıdaki bir nüfusun sorunu gibi görülse de bölge devletleri ve uluslararası barışı ekonomik ve siyasal açıdan etkileyen ciddi bir sorundur. 1996 yılından itibaren BM’nin gündeminde olmasına rağmen halen kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Anlaşmazlığın çözüme kavuşması geciktikçe bin yılı aşkın bağımsız devlet geleneğinin verdiği güç ile Fas önüne çıkan avantajları kullanmakta maharetini göstermektedir. Ülke bütünlüğünü sağlamak noktasında güney sınırlarını güvenlik altına alma gayretleri ABD Başkanı Trump tarafından duyurulan anlaşma ile yeni bir safhaya girmiştir.

Trump sonrası

10 Aralık’ta Fas Kralı VI. Muhammed, ABD Başkanı Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu görüşmeden önce Trump, Fas’ın İsrail ile tam diplomatik ilişki kuracağına dair anlaşmaya vardıklarını ilan etti. Aynı zamanda ABD Başkanı olarak Batı Sahra toprakları üzerindeki Fas egemenliğini ABD’nin tanıdığına dair bir bildirge imzaladığını duyurdu. Filistin topraklarını işgal eden İsrail’e karşı Arap devletleri ortak tutumlarını birer birer değiştirme yoluna girdiler. 2020 yılına kadar 1979’da Camp David’de imza atan Mısır’dan sonra 1994’de Ürdün İsrail’le barış yaptı. İsrail’in Arap ülkeleriyle barışma politikası 42 yıl içinde Mısır ve Ürdün ile sınırlı kaldı. 2020’de ise BAE, Bahreyn ve Sudan’dan sonra Fas da İsrail ile ilişkilerini ‘normalleştirme’ yoluna girdi. Ancak Fas, Mısır gibi toprak bütünlüğünü sağlama noktasında kayda değer bir karşılık alarak bu anlaşmaya imza koydu. Bu bakımdan Fas’ın diplomatik bir kazanç sağladığı görülmektedir. Ancak, umulur ki 1911 yılındaki Agadir sorununda olduğu bir sonuçla karşılaşmaz Fas. Hatırlayacak olursak, 1911’de İspanya ve Fransa işgal girişimine karşı Fas Sultanı Abdülhafiz Almanya’nın desteğini aldı. Temmuz 1911’de Alman savaş gemileri Agadir Limanı’na demirledi. Fransa Almanya’yı Fas’tan uzaklaştırmak için Kongo sömürgesinden geniş bir bölgeyi Almanya’ya verince Agadir Limanı’na demirleyen Alman gemileri çekildi. Sonuçta aldanan ve yalnız kalan Fas, Fransız himayesine girerek bağımsızlığını 1956 yılına kadar kaybetti. Trump’ın verdiği sözler ve yaptığı anlaşmalardaki vaatler yeni ABD Başkanı Biden tarafından rafa kaldırılmazsa Fas ülke çıkarlarını koruma noktasında kayda değer bir adım atmıştır.

[email protected]