FATİH'in fethedilmesi için...

Doç. Dr. EROL YILMAZ / Bilgi ve Belge Yöneticisi / [email protected]
20.10.2012

FATİH Projesi, bilişim teknolojisi ürünlerinin kullanımını değil; entelektüel ve ekonomik bir nesne olan ‘bilgi’nin yüksek oranda kullanımını sağlamasıyla başarılı olabilecektir.


FATİH'in fethedilmesi için...

İlk ve ortaöğrenimde yeni dönem 4+4+4 tartışmalarıyla başladı. Bu tartışmalı yeniliğin dışında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitime ivme kazandıracak başka projeleri bulunuyor. Açık adı “Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” olan FATİH Projesi bunlardan biri.

Projenin tanıtımı çerçevesinde (http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=2), bilgiye erişim yollarıyla, bilişim teknolojisi ürünlerinin çeşitlendiğine; öğrencilerin bu araçları etkin şekilde kullandıklarına; öte yandan, öğrenme ve öğretme yöntemlerindeki gelişmelerin bilişim teknolojisi ile bir araya gelmesiyle oluşan e-öğrenmenin klasik eğitim ve öğretim anlayışını etkileyerek eğitimin niteliğini değiştirebilecek bir gelişme olduğuna işaretle, içeriğin elektronik ortamda sunulmasının ve etkin kullanımının öğrencileri aktifleştirerek bilgiye erişimi ve öğrenmeyi kolaylaştıracağı, ayrıca fırsat eşitliğinin gerçekleşmesine katkı sağlayacağı belirtilmektedir.

Tanıtımda, bunların yanı sıra, e-öğrenme ile sadece öğretim şeklinin değil, materyallerin de değişime uğradığı; kitapların, ekran karşısında okunabilen, duyulabilen, etkileşimli bir formata dönüştüğü; gelinen noktada, oluşturulan elektronik içeriğe yer ve zamandan bağımsız ulaşma imkânının sağlandığı dile getirilmektedir.

Bilişim teknolojilerinin öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde etkin kullanımının hedeflendiği Proje’yle, okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki tüm okullara bilgisayar, etkileşimli tahta ve İnternet altyapısı sağlanacağı da tanıtım içeriğinde ifade edilmektedir. Dersliklere kurulan donanımın verimli kullanımını sağlamak amacıyla öğretmenlere hizmet içi eğitim verilmesi de projenin önemli bir aşamasını oluşturmaktadır.

E-içerik oluşturulacak?

Proje’nin, genel itibariyle, iyi etüt edildiği ve yazılım, donanım, e-içerik ve eğitim boyutunun temel bileşenler olarak ortaya konulduğu görülmektedir (http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=6). Anlaşılan o ki, bu bileşenler temel unsur olarak benimsenecek ve yapılacak çalışmalar sayesinde projenin mutlak başarısı sağlanacaktır. 

Ancak burada gözden kaçırılan bir nokta var ki, gözden kaçırılamayacak derecede önemli ve projenin başarısı bağlamında da hayati önemi haiz.

“Eğitsel e-İçeriğin Sağlanması ve Yönetilmesi” bileşeni kapsamında yer aldığı düşünülebilecekse de, aslında bu bileşenin de üzerinde bir konudan söz ediyorum ki, bu, bizatihi bilgi’nin temel olduğunun benimsenmesi ve eğitim-öğretim programlarında etkin şekilde kullanılması durumudur.

Başka bir ifadeyle, bu durum; e-içeriğin oluşturularak bilişim teknolojisinin albenili unsurlarıyla zamandan ve mekândan bağımsız iletimi (erişimi) ve bu süreç için yazılım ve donanım imkânlarının geliştirilmesinin çok ötesinde bir durumdur. Öyle ki, bunun benimsenmesi ve gereğinin yapılması, bu çerçevede, yeni proje ve süreçlerin oluşturulması bile bir algı devrimini gerektirmektedir.

Sorulaştırarak ifade edersem; “bilgi mi esastır, bilgisayar mı?”; “aslolan bilginin kullanımı mıdır yoksa bilgisayarın (ve bağlantılı ürünler) kullanımı mıdır?” Ya da, “eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde, öğrenci herhangi bir ders ya da genelde tüm dersleri bağlamında verilecek bir ödeve yönelik olarak, araştırma ve merak duygusuyla yola çıkarak, bir noktada bilgiye gereksinim duymayacak ve söz konusu araçlar vasıtasıyla bu gereksinimi giderme yoluna gitmeyecekse ve dolayısıyla, bu araçlar öğrencideki (hatta zaman zaman öğretmendeki) bilgi açlığını gidermeyecekse hangi ölçüde bir değer üretmiş olacaktır?”

Kapsayıcı soru şu; “İlk ve ortaöğretim öğrencileri, dersleri çerçevesinde çeşitli düzeylerde bilgiye gereksinim duyuyorlardı da, başta okul kütüphaneleri olmak üzere, kütüphanelerdeki bilgi kaynakları yetersiz kaldığı; yeterli oldukları halde de, zamandan ve mekândan bağımsız etkin bir erişim sağlayamadıkları için mi böyle bir projeye gereksinim duyuldu?” Tersinden soralım; “Gerçekte böyle bir durum yoksa -ki olmadığına inananlardanım- FATİH sayesinde, bu gereksinim akşamdan sabaha ortaya çıkacak ve öğrenciler inanılmaz bir araştırma merakı ve aşkıyla tablet bilgisayarlarında karşılarına çıkan konuları derinlemesine araştırmaya ve bilgi gereksinimlerini gidermeye mi başlayacaklar?”                 

Zarfa değil mazrufa bak!

Özetle, FATİH Projesi, bilişim teknolojisi ürünlerinin kullanımını değil; entelektüel ve ekonomik bir nesne olan ‘bilgi’nin yüksek oranda kullanımını sağlamasıyla başarılı olabilecektir.

Bu noktada, İbrahim Öztürk’ün “acaba ihale kanunlarının da dışına çıkarak toplam tutarı 20 milyar TL’lere varacak olan FATİH projesinde o kutunun içine ne koyacağız?” şeklindeki sorusu ve “... yine işin zarfına kilitlenip mazrufu kaçıyoruz” biçimindeki tespiti son derece anlamlı ve dikkate değerdir (Zaman, 05.04.2012, s. 9).

Yoksa hâlihazırda, bilişim teknolojisi ürünleri ve internet Türk halkı tarafından yoğun biçimde kullanılmaktadır. Halkımızın yarısından fazlasının en az bir bilgisayara; yaklaşık yarısının da evlerinden internet erişimine sahip olduğunu biliyor; kimi asgari ücretlilerin ellerinde dahi teknoloji harikası (ve çok pahalı) akıllı telefonları gözlemliyoruz. Dolayısıyla, bu bağlamdaki sorun, bilişim teknolojilerinin ürünlerini “kullanabilmeden” ziyade, bu araçları telefon etme, mesajlaşma, sosyalleşme vb. amaçlı kullanmanın ötesine geçerek, herhangi bir konuda merak duygusuyla araştırmaya yönelip, hissedilen bilgi gereksinimini giderme noktasına gelme/ getirilme sorunudur.

“İnterneti verimli kullanmakta sonuncuyuz başlıklı” haber (Zaman, 09.09.2012, s. 28), tam da buna işaretle, acı gerçeği tokat gibi yüzümüze aşk etmektedir. Habere göre, İsveç’in dünyada interneti en verimli kullanan ülke olarak belirlendiği bir araştırmada, Türkiye 27. sırada yer almış. İsveç’i Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere izlerken; Türkiye’yi, Zimbabwe, Burkina Faso ve Yemen izliyormuş. Daha da acısı, sıralama Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye ülkeler arasında yapıldığında, ne yazık ki, Türkiye son sıraya geriliyormuş.

FATİH’i fethedebilmek...

Fotoğraf net, sorunun nerede olduğu açık. Gerçeği görmeyerek, arafta dolaşmak zaman kaybından öte bir anlam taşımamaktadır. Oysa yıllarca darbeler, kısır siyasi çekişmeler ve rantiye sınıfı oluşturacak kadar kötü bir ekonomi yönetiminin ardından, son 10-12 yıl içerisinde büyük bir ivme yakalayan Türkiye’nin kaybedecek bir tek dakikası ve çöpe atacak “proje potansiyeli” bulunmamaktadır.

Halkın yarısından fazlasının bilişim teknolojilerine sahip olması ve akıllı telefon ile internet sahipliğinin artması, bilim ve eğitim bağlamında kalkınma ve gelişmenin değil, olsa olsa, Türkiye’nin bilişim teknolojileri çerçevesinde her gün biraz daha büyüyen bir pazar haline geldiğinin göstergesidir. Bağımlısı olduğumuz üretici firmaların iştahını kabartıp, ağızlarının suyunu akıtan bu durum, Türkiye için hiç de hayırlı bir gelişme değildir. “FATİH Projesi’nde Facebook Kullanmak” başlıklı yazıda da (Star, Cumartesi Eki, 28.04.2012, s. 8) dile getirildiği gibi, aslolanın bilgi olduğunu idrak ederek, bunu çoğaltıcı ve üretime/ ürüne tahvil edici süreçleri oluşturmadan, teknolojinin sürekli kullanıcısı haline gelmek, sürekli olarak kaybetmek anlamına gelecektir. Kitap, dergi vb. bilgi taşıyıcı unsurlardan tamamen uzaklaşılmasına da zemin hazırlayan bu girdaptan hızla çıkılmalıdır.

“Ne kadar bilgi, o kadar bilgi taşıyıcı ve iletici araç” ilkesine göre, her şeye hak ettiği değeri verecek ve aslolanın ‘bilgi’, diğerlerinin ise sadece araç olduğunu bilecek bir kuşağın yetişmesi çerçevesinde FATİH Projesi çok değerli ve tarihi bir fırsattır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yakın tarih içerisinde; bilginin merak edilmesi, araştırılması, bulunması, kullanılması ve raporlandırma yeteneğinin kazandırılması (enformasyon okuryazarlığı) amacıyla başlattığı performans ödevi uygulamasının, meşhur tarama motorunun suç ortaklığında birtakım ödev siteleri marifetiyle çökertildiğini düşündüğümüzde, FATİH’de ‘öz’ün kaçırılmaması ve bizatihi ‘bilgi’nin başat unsur olduğu bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Başta, kütüphane dostu olduğunu yakînen bildiğim Milli Eğitim Bakanı olmak üzere, FATİH Takımı’nın, tam bir fetih için işaret etmeye çalıştığımız bu yaşamsal noktayı göz önünde bulunduracaklarına inanmak istiyorum. Umarım, zarfın her zaman değişebilecek şekilde geçiciliği, mazrufun ise kalıcılığı dikkatlerinden kaçmaz.