Âfet sonrası dil enkazı

Kâmil Yeşil / Yazar
10.02.2023

Yayınlanan televizyon görüntülerinde, gazetelerde, sosyal medyadaki mesajlarda ve siyasi açıklamalarda korku ve panik üretici, felaketi değil siyaseti konuşan, zor durumlarda halka dayanışma, sabır duyguları veren en büyük manevi güç olan dini ve dini değerleri küçümseyen dil, maalesef bugün karşı karşıya kaldığımız en büyük sorunlardan biri.


Âfet sonrası dil enkazı

6 Şubat 2023 gecesi saat 04.17'de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen 7.7, Elbistan'da meydana gelen 7.6 şiddetindeki deprem 7 Şubat 2023 gazetelerinde şu manşetlerle haber yapıldı:

"Hürriyet: Peş Peşe Felaket, Sabah: Asrın Felaketi, ikinci Başlık: Devlet- Millet El Ele, Yaraları Saracağız, Sözcü : Kurtarın, Milliyet: Kıyamet Gibi, Türkiye: Kıyamet Gibi, Posta: Ne Büyük Acı, Akşam: Yüzyılın Felaketi, Takvim: Yüzyılın Acısı, Yeni Şafak: Kıyamet Gibi, Akit: Başın Sağolsun Türkiyem, Karar: Yıkıldık Türkiyem, Cumhuriyet: Yüzyılın Felaketi."

Bu başlıklar (iktidara muhalif basın dahil) felaket zamanlarında bütün farklılıkları öteleyerek milli acıda bir olmayı anlatıyor. Manşetlere eşlik eden fotoğraf enstantaneleri farklı olsa da depremzedelerin çaresizliğini gösteriyorlardı.

Acının üzerinde tepinmek

Gazetenin ömrü yirmi dört saattir. Ne yazık ki bu manşetlerin ömrü yirmi dört saat bile olmadı. Muhalif gazeteler böyle bir manşet atmış olmaktan pişman olmuşçasına ertesi gün, felaketi değil ne yazık ki iktidarı nasıl yıpratırız anlayışını gösteren manşetleri yeğlediler. Millet olma bilincinin yansıması olarak ortak duyguda buluşmayı sağlayan savaş hali, terör, afetler, zorunlu büyük göçler, kıtlıklar ve salgın hastalıkların günlük hadise olmadığı, görünür izlerin bile silinmesi için uzun zaman gerektirdiğini bilmiyor olabilir mi medya yöneticileri ve siyasetçiler? (Ruhta bıraktığı izi ya hiç silinmez ve silinmesi yıllar alır.) Daha bütün aramalar bitmemişken, yaralılar, sağlar, cesetler çıkarılmamışken, acının üzerinde tepinmek, felaketi rakip partilere fatura etmekte gösterilen bu acele bizim gitgide millet olmayı bırakın, insanlıktan bile uzaklaştığımızı, gözlere bürüyen hırsın büyüklüğünü göstermektedir.

1939 manşetleri

Türkiye 10 ili kapsayan 6 Şubat depremine benzer bir afeti ilk kez yaşamıyor. Bu kadar geniş bir alana yayılmasa da tarihimizde sonuçları itibariyle yıkıcı depremler de yaşadık. O zaman da vardı gazeteler, radyolar, televizyonlar. Ancak hiçbiri 6 Şubat depreminin sonrası kadar milli dayanışmasını bozmamıştır. 32 bin 962 kişi hayatını yitirdiği, 100 bin civarında insanın yaralandığı, şehri enkaz haline getiren 1939 Erzincan Depreminden sonraki gazeteler bakın felaketi nasıl görmüş? (İktibaslar, Doç. Dr. Filiz Yıldız'ın "Milli Bir Felaket ve Basında Yaraları Sarma Çabası" adlı makalesindendir.)

'Milli bir felaket' olarak nitelendirilen depremde felaketzedelere yardımın 'milli vazife' olarak görülmesi çağrısı yapılmıştır. Haberler olay odaklıdır. Dil eğiticidir.

Haberlerin içeriğinden öğreniyoruz ki Erzincan depreminde hükümet konağı, ordu müfettişliği, orduevi, postane gibi devletin en sağlam daireleri dahil olmak üzere bütün ev ve dükkânların yıkılmıştır. Acilen ekmek, ilaç, doktor ve çok miktarda çadır talep edilmektedir. (Ulus, 28 Aralık 1939).

Sorunlar ve sonuçlar

Gazeteler felaket tellallığı yerine devletin süratle gerekli çalışmaları yapmaya başladığını, kar ve depremin verdiği hasar nedeniyle yaşanan ulaşım sıkıntısının, yardımların zamanında ulaşmasını, vatandaşların enkaz altından çıkarılmasını engellediğini objektif dil ile anlatmaktadır. Yardımların bölgeye geç ulaşması felaketzedelerin uzun saatler aç kalmasına neden olmuştur, denilmektedir. (Tan, 28 Aralık 1939).

Dikkat edilirse depremlerde yaşanan sorunlar ve sonuçlar aynıdır. Tarihine bakılmazsa 84 yıl önce yaşanan deprem sanki bugünü anlatıyor gibidir. Fark sadece olayın tarafsız verilmesi, milletin yanında yer alan bir dil ve duygu ile aktarılmasıdır. O zaman da çamaşır, çadır ve battaniyeye ihtiyaç duyulmuş. O zaman da ihtiyaç taşıyan tren kar nedeniyle Sivas'tan ileri gidememiş ve Keban Köprüsü zarar gördüğü için demiryolu tamir edilmeden imdat treninin geçişi mümkün olmamış. Depremin ardından yangınlar çıkmış, telgraf hatlarında kesintiler yaşanmış ve Ankara'ya düzenli haber akışı mümkün olamamıştır.

Depremi Malatya'da haber alan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Erzincan Valisine bir telgraf çekerek üzüntülerini bildirmiş ve bütün milletin Erzincan ile yakından alâkadar olduğunu dile getirmiştir (Ulus, 28 Aralık 1939). Depremin ikinci günü gazetelerde, devam etmekte olan yangınların söndürülme mücadelesi, zelzelelerin devam etmekte oluşu, yaralıların hastanelere nakledilmesinde yaşanan güçlükler, felaketzedelerin barınma sorunu ve felaketin tahmini bilançosunun verildiği görülmektedir. Demiryollarındaki hasar nedeniyle milletvekilleri, sıhhi yardım ekipleri ve gazetecilerin bulunduğu tren ancak üç gün sonra Erzincan'a ulaşmıştır (Cumhuriyet, 30 Aralık 1939). Tokat Erbaa'daki dağ köylerine on gün yardım ulaştırılamamıştır. Depremden sağ kurtulanlar açlıktan ya da soğuktan donarak ölmüşlerdir. Haberde depremden günler sonra bile çadırlara yerleştirilememiş vatandaşlar olduğu bildirilmektedir. Çivinin kilosunun 96 kuruşa çıkarıldığı şikayet dili ile yazılmaktadır.

Haberlerdeki bu objektif dilin yanında bazı haberlerde yaşanan çaresizliği detaylandırarak sansasyonel bir üslupla haberleştiren gazeteler eleştirilmiştir ve bu eleştirinin etkili olduğu görülmüştür. "Zelzelenin bütün fecayiini olanca kızıllığı ve çıplaklığı ile gazete sahifelerine dökmekte fayda yoktur, elemin fazlası fütur getirir. Yürekler parçalayarak facia tasvirlerinden vazgeçmeli ve bunu bir nevi gazete hüneri telakki etmemeliyiz."(Burhan Felek, Tan, 2 Ocak 1940).

İnönü'nün mesajı

"Hükümet felaketin ıztırablarını hafifletmek için acil tedbirler almıştır. En ziyade ıztırabımızı mucip olan nüfusça uğradığımız pek acı zayiattır. Diğer tahribatı milletimiz pek az zamanda kamilen tamir ve telafi edecek ve bugünkü enkaz içinden memleketin güzel bir mamuresi çıkarılacaktır. Bütün devlet memurlarının fedakarlık, vazife severlikte birbirleri ile yarış etmelerini beklerim. Halkın ıztırabını teskin için bilhassa manevi ahvalde sükunet muhafaza edilmektedir. Milletimizin Erzincan'la candan alakadar olduğu halkça bilinmelidir. (Akşam, 28 Aralık 1939).

Yukarıdaki metin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün deprem sonrasında yaptığı açıklamadır. O dönemde deprem bölgesinde kendisine sarılarak ağlayan anne ile olan fotoğrafı, beden dili nedeniyle İnönü'nün en çok eleştirilen fotoğrafı olmuştur.

Küçümseyici dil

Yayınlanan televizyon görüntülerinde, gazetelerde, sosyal medyadaki mesajlarda ve siyasi açıklamalarda korku ve panik üretici, felaketi değil siyaseti konuşan, zor durumlarda halka dayanışma, sabır duyguları veren en büyük manevi güç olarak dini ve dini değerleri küçümseyen bir dil maalesef bugün karşı karşıya kaldığımız en büyük sorunlardan biri. Özellikle siyasi muhalefetin ve kendini bu muhalefet yanında konuşlandıran medyanın; Mavi Vatan, milli savunma sanayii, yerli üretim, terörle verilen mücadele ve yatırımlara karşı kullandıkları dil ile afet sonrası kullandıkları dil arasında hiçbir fark yoktur. Gün birlik ve kenetlenme günüdür. Bu anlayıştan bir an önce vazgeçilmelidir.

Bu durum Türkiye'de bir "ulus bilinci"nin olmadığını mı yoksa zaten başlangıçtan beri böyle bir şeyin yokluğunu mu göstermektedir, bilmiyorum.

Kendini ulusçu olarak tanımlayan CHP'nin millet olma duygusunu sabote etmesi, yok sayması adeta bir parti politikası haline getirmesini nasıl izah etmek gerekir? Sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitle olmak istememektedirler artık. Oysa aynı parti değil miydi Menemen hadisesini, resmi kutlama ve anma günlerini vesile sayarak milleti CHP ideolojisi çevresinde kaynaşmış bir kitle haline getirmek isteyen? Mesajlarını hep bu noktada toplayan siyasilerin bu savları sadece bir retorik mi?

Sözün özü şudur: Ahlak bir bütündür ayrılmaz. 6 Şubat depreminde halkımız madden enkaz altında kalmıştır fakat maneviyatı dimdik ayaktadır.

[email protected]