FETÖ üzerinden ''28 Şubat''a karartma!

Aslan Değirmenci / UMED Başkanı
10.12.2016

1990’lı yıllara inerek FETÖ ile 28 Şubatçılar arasındaki bağlantılara mercek tutmalıyız. Yüzleşme belki ağır olacak ancak hesaplaşma, yüzleşme ile başlamaktır. Cevzet Soysal, Zehra Vakfı başkanı ve Hakyol Vakfı başkanlarının karanlık cinayet ve kazalara kurban edilmesinden başlamak mümkün.


FETÖ üzerinden ''28 Şubat''a karartma!

15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrasında ‘FETÖ gerçeğini’ sulandırma çabaları tam gaz devam ediyor. Manipülatif yöntemlerle karanlık geçmişini perdelemek isteyen FETÖ, medya üzerinden algı operasyonlarına devam ederken, üst aklın gündem değiştirme becerisinden faydalanıyor. Üst aklın sadece Türkiye’yi değil İslam dünyasını şekillendirmek için teşvik ettiği FETÖ, maskeli liberallerden örtülü destek almaya devam ediyor. Oysa karşımızda bir cinayet şebekesi, yöntemi bazen kumpas, bazen şantaj, bazen de ihanet olan bir Gladio yapılanması var. Ve söz konusu yapılanma yeniden toparlanmak için fırsat kolluyor. Her krizi fırsata, her kaosu çıkarına çevirmek için dar alanda top çeviriyor.

Onun için FETÖ’nün karanlık geçmişini unutmamak, anlatmak ve aydınlatmak zorundayız. 1990’lı yıllara inerek FETÖ ile 28 Şubatçılar arasındaki bağlantılara mercek tutmalıyız. Yüzleşme belki ağır olacak ancak hesaplaşma, yüzleşme ile başlamaktır. Cevzet Soysal, Zehra Vakfı başkanı ve Hakyol Vakfı başkanlarının karanlık cinayet ve kazalara kurban edilmesinden başlamak mümkün. Milli Gençlik Vakfı’nın kapatılması ile hedeflenen planı enine boyuna masaya yatırıp, FETÖ’nün 28 Şubat’ın mimarları tarafından nasıl akredite edildiğine bakılarak terörist yapıyla kurgulanan geleceği görmek imkansız değil.

Ama yapılmıyor.

Bir yerlerde tıkanıklık var.

FETÖ’nün 28 Şubatçılara verdiği açık destek gündeme bile getirilmiyor, 28 Şubat’ın mimarları yargılandıkları davada “28 Şubat sürecinde biz FETÖ ile mücadele ettik” şeklinde verdikleri ifadelerle kendilerini aklamaya çalışıyor. Kriptolar FETÖ davasını sulandırmaya çalışırken, 28 Şubatçılar FETÖ üzerinden kendilerini aklama gayretinde. NATO karargahlarında, Gölcük’te Refah Partisi’ni öldürmek için bir araya geldiklerini unutturma yarışı içerisine giriyorlar. Aynı üst akla biat ettiklerini, “Yeniden Büyük Türkiye” idealini yerle bir etmek için koalisyon yaptıklarını, önce Merhum Erbakan’ı sonra Sayın Erdoğan’ı hedef aldıklarını bilmediğimizi sanıyorlar. Israrla devam ediyorlar.  28 Şubat dönemine ilişkin, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan 103 sanığın yargılandığı davada sanıklar, ajitasyon, manipülasyon ve dezenformasyon ile gerçeği perdeleyip, kendilerini FETÖ üzerinden aklamayı deniyor. Hatta “28 Şubat sürecinde FETÖ’yü TSK’dan biz temizledik” diyecek kadar milletin aklıyla dalga geçiyorlar. Oysa 28 Şubat sürecinde YAŞ kararları ile TSK’dan ihraç edilenler FETÖ’cüler değil, FETÖ’nün nasıl bir bela olduğunu o günden gören yerli, milli ve dindar subaylardı. Onlar FETÖ’cüler gibi eşlerinin yaşam biçimlerini TSK’ya göre şekillendirmemiş, jakoben anlayışın dayattığı illegal kriterlere uymamışlardı. NATO’cu subaylarla da ittifak arayışına girmemişlerdi. Onurluydular. Vatan şekilcilikle değil, yürek ve imanla savunulurdu, onlar da gereğini yerine getirmişlerdi. Vatan, işgalcilerle ittifak sağlayarak değil, işgalcilere direnerek savunulurdu, onlar da zillet yerine direnişi seçmişlerdi. FETÖ’cüler ise taptıkları Gülen’den gelen fetvalara göre kendilerini şekillendirmişti. (Çok iyi incelendiği takdirde o fetvalarda CIA izine rastlamak mümkündür. Sahte fetvaların NATO subaylarından alınan dip notlara göre yazıldığı anlaşılacaktır.)

‘’Tesettür bir teferruattır. İleride yapacağınız hizmetler günahlarınıza kefaret olur’’ şeklinde verilen talimatları yerine getiren FETÖ’cüler, NATO tarafından 15 Temmuz’a hazırlanırken, onların karşısında duracak yegane güç olan yerli, milli ve dindar subaylar tasfiye ediliyordu. Paralel subayların önündeki engeller sahte fetvalarla Gülen tarafından açılırken FETÖ’cüler, NATO’nun kontrolüne geçen komuta kademesi tarafından kurmaylıkla ödüllendiriliyordu. Yeni terfiler, yeni ödüllendirmeler aralıksız sürüyordu. İhanetin, fişlemenin karşılığı terfi, ihanete ve fişlemelere karşı koymanın karşılığı ise ihraç oluyordu. Bahane ise irtica...

Alçak uçuşlarla alçak katliam

FETÖ’cüler güçlendikçe askeri okullarda hâkimiyet sağlıyor, sınavlara bulaştırdıkları hile ile sızmalarını derinleştiriyorlardı. Belli bir süre sonra askeri liseler, askeri harp okulları ve harp akademilerinde gerçekleştirilen sınavlarda usulsüzlükler ise rutine döndürülüyordu. TSK içerisine o dönem yerleştirilen öğrencilerin çoğu 15 Temmuz’da FETÖ’cü komutan (terörist) olarak sahada değil miydi? İşgal emrini aldıkları Pensilvanya’ya kendilerini göstermek için milletin üzerine tank sürüp, alçak uçuşlarla alçak katliamlara imza atıp, milleti kendi silahlarıyla kalleşçe öldürmediler mi? 

Tekrar o karanlık döneme, 28 Şubat sürecine dönecek olursak, her adımda yuvalanma her adımda kuşatma hareketini aralıksız sürdürdüler. Kuşatmayı delmeye çalışanlara da güçlendikçe hayatı zindan etmeye başladılar.  İstihbarat başta olmak üzere kilit noktaları ele geçirdiklerinde, TSK içinde kendilerinden olmayan veya muhalif olan herkesi tasfiye etmeye başladılar. İşleri kolaydı. Kendilerine karşı açılan soruşturmalar artık anında karartılıyordu. Çünkü artık, askeri yargıyı önemli ölçüde ele geçirmeyi başarmışlardı. Aynı yapılanmayı aynı metotlarla Jandarma Genel Komutanlığı’nda da oluşturmuşlardı. 15 Temmuz gecesi darbe kalkışmasına katılan FETÖ’cü Jandarma Genel Komutanlığı’na mensup askerlerin yaptıklarını bizler canlı yayınlarda, alanlarda görürken, Jandarma Genel Komutanlığı, ilgili birimlerinden 2016/29247 sayılı soruşturmada belge ve bilgi talep etmiş ve Jandarma’nın arşivinde bu yapılanma ile ilgili hiçbir bilgi ve belge olmadığı dolayısıyla haklarında soruşturma yürütülen kişilerle ilgili ellerinde delil olmadığını bildirmişti. Yani Jandarma’nın kalesine de 28 Şubat sürecinde girilmiş, terfiler sonrasında kale işgal edilmişti.

Madem 28 Şubat sürecinde ulusolcular FETÖ’cü askerleri ihraç ettiler, onlarla mücadele ettiler, TSK’yı nasıl FETÖ’cüler ele geçirdi? Kim inanır 28 Şubatçıların bu iddiasına? 28 Şubatçılar ve NATO’cular bıraksınlar yalanları. Gerçeği bir kez olsun haykırsınlar. Kendilerine verilen görev toplumun yeniden dizayn edilmesiydi. İslamcıları ise FETÖ ile dizayn edeceklerdi. Bu planları yüzünden TSK’yı da devletin diğer önemli kurumlarını da, eğitimi ve sosyal hayatı da işgalci FETÖ’ye teslim ettiler. 15 Temmuz gecesi geldiğinde millet işgalcileri püskürttü, yeni devlet ise işgalcileri süpürdü. Olay budur. 28 Şubat darbesinin mimarlarından biri olan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, 54. hükümetin başbakanı olan sayın Erbakan’a randevu vermezken (Bir Asker Bir Diplomat isimli kitapta Erkaya kendisi söylüyor bunu), bugün FETÖ/PDY’nin çatı iddianamesinde sanık olarak yargılanan Alaattin Kaya çok rahatlıkla dönemin Genel Kurmay ikinci başkanı ve aynı zamanda 28 Şubat davasında sanık olarak yargılanan Çevik Bir ile görüşebilmekteydi. Kimse kendisini FETÖ üzerinden aklamaya kalkmasın. Kimse FETÖ üzerinden 28 Şubat darbesini karartmayı denemesin.

[email protected]