FETÖ’nün köklerini bu mahallede aramayın

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü
24.01.2020

PKK ne kadar Kürtlerle ilgili ise FETÖ de o kadar muhafazakarlarla/Müslümanlarla ilgilidir. Bu çetenin köklerini kimse bu mahallede aramasın. Başka bir dünyanın yetişmesidir. Zaten böyle olduğu için de bu millet, bunun bir habis ur olduğunu gördüğü anda gereğini yaptı. Onları kim toplumun içine dahil ediyorsa siyasi “ayak” olan Truva atı da odur.


FETÖ’nün köklerini bu mahallede aramayın

FETÖ casus çetesinin AK Parti hükümetine karşı giriştiği darbe kalkışmasından bu yana muhalefet partisinin en çok dile getirdiği konu, FETÖ’nün siyasi ayağının nerede olduğudur. İlk bakışta evet gerçekten de insanın aklına ülkenin yargı sistemini, güvenlik sistemini ve toplumsal yapısını çökerten bu yapının siyaset ile de bir bağının olması gerektiği ve bunun da deşifre edilip cezalandırılması gerektiği gelmektedir.

Ama işin aslı tabii ki bu değildir. Hepimizin de yakından bildiği gibi sahip olduğu takiye stratejisi gereği bu çete, her yere farklı şekillerde sızabilir ve sızmıştır. Ancak siyasetin içine sızmayı değil onu kontrol etmeyi hedeflemiş olduğu da bir gerçektir. Zira FETÖ darbe ile askeri güç ile iktidar olmayı hedeflemiş bir yapıydı. Zaten asıl yapılanmasının da buralarda olduğu görülmektedir. Siyaset ile olan ilk sistematik ilişkisi ise bilindiği gibi DSP iktidarında olmuştur.

Muhalefet gerçekten rahatsız mı?

Darbeye kalkışmış, ülkeyi işgale yeltenmiş ve 250 insanımızı şehit etmiş bir çetenin sözcülüğünü yapan muhalefetin gerçekten bu örgütün tüm ilişki ağının ve yapılanmasının deşifre olmasını istediğine inanmamızı mı istiyor acaba? Siz muhalefetin FETÖ darbesinden sahiden rahatsız olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hangi CHP’li siyasi aktör, gazeteci kılıklı CIA ajanı olan FETÖ’cülerden bahsetti? Hangi CHP üyesi, askeri ve güvenlik bürokrasisi içindeki FETÖ üyesi hainlere ilişkin bir beyanatta da bulundu? Daha doğrusu soruyu şöyle soralım: CHP ülkenin başına bela olduğundan bu yana gerçekten FETÖ casus çetesinin varlığından ve yaptıklarından rahatsız mı? Hatta siyasetin merkezi olan TBMM’nin FETÖ teröristlerince bombalanmasından sahiden rahatsız olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Siyasi akrabalık

Mesela Anadolu’daki herhangi bir CHP milletvekilinin bulunduğu ildeki FETÖ davalarına katıldığını, müdahil olmak istediğini duyanınız var mı? Ya da FETÖ casus çetesi ile yapılan mücadeleye destek olacak bir beyanatları olmuş mu? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ casuslarını “gazeteci” olarak anıp mitinglerde adlarını okuduğu zaman rahatsız olan bir CHP üyesi duydunuz mu?

Esasında bu yazının konusu, FETÖ’nun zihin kodlarını irdelemek değildi ama iktidarın varlık yokluk meselesi olarak görüp yürüttüğü bir mücadeleyi özellikle sabote eden muhalefetin sürekli iktidar partisini zan altında bırakacak bir dil kullanmasının nedenini ararken konu bizi “siyasi genetik bir akrabalığa” götürdü.

Malum olduğu üzere CHP zihniyeti, özetle söylemek gerekirse bu coğrafyanın sosyolojisine uygun olmayan bir ideolojiyi hangi yol mümkünse onunla bir kamu otoritesi haline getirmektir. Zorla da bunu yapabilir entrikalarla da. Severek de yaptırabilir nefret ettirerek de. Tek bir amaç vardır, kendi kafalarındaki doğruyu topluma dayatmaktır. Bir başka ifade ile kendi dünya görüşlerini devlet eliyle bütün Anadolu’daki insanlara resmi bir buyruk olarak benimsetmektir.

Her ne kadar son zamanlarda demokrasi, insan hakları, özgürlükler vs. gibi yüksek ahlaki değerlere referansta bulunan kavramlar içeren bir dil benimsemiş olduklarını gösterme gayreti içinde olsalar da bu ülkede eli kalem tutan her aklı başında kişinin takdir edeceği gibi bütün bunlar birer maskedir yeri ve zamanı geldiği andan itibaren asıllarına rücu edecekler, millete tekrar kan kusturacaklar.

İşte FETÖ’nun siyasi ayağını da bu çerçevede aramak gerekir. Bu ülkede millete rağmen millete kim bir sistem ve ideolojik dayatmada bulunuyor ve eline fırsat geçerse kim millete kan kusturuyor? Eğer biz bu yapının görünen şemasını aşıp, Sayın Mustafa Akış’ın da ifade ettiği gibi masanın altındaki işleyişine inmezsek iyi bir okuma ve sağlıklı bir mücadele yapamayız. Bunun için de yapılması gereken FETÖ’nun zihin kodlarını çözmektir. Biliyoruz ki bu ülkede belli bir siyasal sosyoloji hem görünür yüzüyle hem de görünmeyen aktörleriyle hep demokrasiye ve sivil iradeye karşı cuntacı bir rüyanın peşinde olmuştur. Bunun dün adı İsmet Paşa idi, Orgeneral Cemal Gürsel’di, Albay Muhsin Batur’du, Cemal Madanoğlu’ydu, Nihat Erim’di, Talat Aydemir’di, Kenan Evren’di, Çevik Bir’di, Yaşar Büyükanıt’tı. Bugün ise Fethullah Gülen’dir.

1946 yılında, çok partili hayata geçildikten bu yana bu ülke insanının özgür iradesi ile kendi kendisini yönetmesine fırsat vermeyenler ile FETÖ’nun zihniyetini karşılaştırdığımızda arada çok büyük bir “paralellik” olduğu açık bir şekilde görülecektir.

Gelin hep beraber, daha önceki dönemlerde kendisini manipüle etmiş olmasını bir anlık paranteze alarak kendimize dürüstçe şu soruyu soralım; bugün FETÖ terör örgütü siyasi yelpazede hangi partinin çizgisindedir, ya da kimin tarafında değerlendirilebilir? FETÖ, siyasi yelpazenin neresinde durmaktadır?

Elbette denilebilir ki FETÖ siyasi yelpazenin her yerinde yer almış alabilir. Kuşkusuz öyledir ama konuya örgütün tarihsel olarak “muhafazakar” kesime karşı takındığı tavır üzerinden baktığımızda farklı bir tablo çıkmaktadır. Polis, adliye, mülkiye ve askeriye cephesinde konumlanan örgütün siyasi dil olarak görünürde sağ veya sol üzerinden herhangi bir tarafa açık bir destek vermediği çok açık iken İslamcı-Laik ayrışmasındaki en temel travma olan 28 şubat sürecinde darbecilerden yana aldığı tavır ve akabinde hükümetin devrilmesiyle gidilen seçimde dönemin sol partisi ile olan flörtü dikkate alındığında yapılacak okuma daha iyi fikir verecektir. Yüzyılın başından beri sistematiği ve sosyolojisi olan İslamcılığı reddederek kendisini var eden FETÖ yapılanmasının geldiği nokta esasında temel dini pratiklerden tamamen arındırılmış bir inanç sistemini egemen kılmaktır.

Kalbi temizler cemaati

Örgütün tv’lerindeki dizilerde de örnek şahsiyetler, geleneksel İslami esaslara göre yaşayan tipler değildi, “kalbi temiz” olanlardı. Alternatif bir dini yorum getiren bu yapının geliştirdiği inanç sisteminin aldığı politik tavır sonucunda FETÖ, bahsedildiği gibi ortanın solu denen siyasi hareketten ilk defa kurumsal manada bir vekil topluluğu kazanmıştı. Keza FETÖ’nün 12 Eylül ve 28 Şubat’tan güçlenerek çıkmasının ana eksenini de buradan okumak gerekir.

Bugün ve dün toplumda oluşturulan FETÖ’nun İslamcı politik duruşu aslında tamamen bir illüzyondur. Zaten örgütün “öteki” yüzündeki elebaşları da bunu defaten dile getirdiler. Biz İslamcı değiliz, seküler laik bir yaşam sahibiyiz hatta biz Müslüman falan da değiliz dediklerine bizzat şahit olanlarınız da eminim ki vardır.

Türkiye’de İslamcı çizgide varoluşunu ifade eden siyaset dilinin oluşmasında İslam’ı temel argüman olarak belirleyen Milli Görüş çizgisi ile yıldızı asla barışmayan FETÖ özellikle rahmetli Necmeddin Erbakan’a karşı olan özel kinini her platformda dile getirmekten imtina etmemiştir. Burada bir parantez açıp, 1980’lerde ve hatta 1990’larda hiçbir siyasi hareket ve figür hakkında fikir beyan etmeyen, asla olumsuz konuşmayan bu terör örgütünün elebaşı “kainat imamı” (!) F. Gülen’in aynı dönemlerde bir siyaset dehası olan Necmeddin Erbakan hakkında sahip olduğu olumsuz düşüncelerini ilgili ilgisiz yerlerde ve zamanlarda ifade etmekten, ona karşı duyduğu kin ve öfkeyi her vesile ile topluma deklere etmekten asla tereddüt etmedi.

Garplılaşma hedefi

FETÖ, AK Parti’den önceki tüm siyasi hareketlerle irtibatlı olmasına rağmen onlara hiç dokunmadı. Siyasete karşı operasyona AK Parti iktidarında girişmiş olması tesadüfi değildir. Siyasetin giderek el değiştirmeye başlaması ve sorun çözecek bir mekanizmaya dönüşme ihtimali doğduğunda ona karşı operasyona kalkıştı. Unutmamak gerekir ki cuntacılar her zaman yükselen değere ve güce karşı darbeye girişirler. Peki örgüt bunu bir refleks olarak mı yapmıştır, hayır asla öyle değildir. Attığı her adımı şeytani bir zeka ile kurgulayan FETÖ’nün politik alanda yaptığı bu manevranın hesaplanmış bir plana göre oluşturulduğundan asla şüphe yoktur. Evet kusursuz bir cinayet planladılar ama milletin cesaretini ve Recep Tayyip Erdoğan’ın milletle kurduğu diyaloğu hesap edemediler.

FETÖ’nun siyasi ayağını ararken herhalde AK Parti’nin kendi siyasetine ve varlığına karşı bir darbeye girişeceği gibi mantıksızlıkla işe girişilmeyecektir. Aksine bu “ayağı” ararken şuna bakacağız, bu yapının asıl hedefi ile mevcut olan siyasi hareketlerden hangisinin temel hedefi veya hedefleri örtüşüyor? Örgütün söylemlerine ve tarihine kabaca baktığımızda FETÖ’nün en büyük hedefinin geleneksel muhafazakar dini değerlerin içini boşaltmak, dini kavramları kirletip gündelik yaşamın dışına itmek ve nihayetinde kendi çıkarına hizmet eden seküler-laik bir inanç sistemini inşa etmektir. Peki Türkiye’deki siyasi hareketlerden hangisi bu hedefler için çalıştı ve çalışmaya devam etmektedir?

Kim ne derse desin, AK Parti’nin kuruluş kodları ana eksende “Milli Görüş” iskeleti ile belirlenmiştir. Ki bu hareketin en bariz refleksi milli ve yerli olmak, kendi tarihsel mirasına sahip çıkmaktır. Fazla detaya girmeye gerek olmadan söylemek gerekirse FETÖ ise, ta ittihatçılardan bu yana yarım kalan “garplılaşmayı” zirveye taşımaktır.

Ez cümle dünyadaki ve elbette ülkemizdeki sol ideolojiyi benimseyenlerin tamamı, bila istisna bir devrim rüyasına sahiptirler. Onların bu rüyasının gerçekleşme umutları bir inanç meselesidir. Bundan dolayı da her sol ideolojik örgütlenmeyle kendi aralarında romantik bir bağ kurarlar ve dünyaya da bu pencereden bakarlar. Kendi ideolojilerine mensup olan herkesle nihayetinde ortak bir zeminde bir gün buluşacaklarına platonik olarak inanırlar.

Bundan dolayı da dünyadaki diğer tüm dini ve ideolojik yapılanmaları da kendileri gibi ön kabul ederler. Yani DEAŞ terör örgütü üyesi bir cani ile Şanlıurfa Ulucami de namaz kılan sakallı, hikmet ehli bir dedeyi aynı ortak paydada buluştururlar çünkü kendileri böyledirler. FETÖ ile muhafazakârlar arasında zorunlu nedensellik gibi organik bir bağ aramak ideolojik romantizmin doğurduğu bir körüktür. Ve bu körlüğün sağladığı imkanlar ile hedefe gidebileceklerine de inanmaya başladılar.

CHP’nin bir cemaat gibi göründüğünde karşı çıktığı ama bir terör örgütü olduğu anlaşıldığında yanında durduğu bu yapının siyasi ayağını sürekli sormasının nedeni sahiden bu ayağı merak ettiğinden değil, aksine toplumda bu çeteye karşı var olan kini ve öfkeyi merhamete dönüştürmek istemesindendir, yürütülen mücadeleyi baltalamak içindir.

Eğer bu terör örgütünün üyelerinden herhangi birisi siyasi bir partinin genel başkanı olsaydı sizce TBMM grubunda kimin gibi konuşurdu? Gazetecilik maskesi ile casusluk yapan bu teröristlerin adını mitinglerde anan birisi sahiden bu örgütün siyasi ayağını merak ediyor mu?

Peki “düşmanımın düşmanı dostumdur” gibi basit bir mantıkla olup bitenleri değerlendiren birisinin de sahiden bir siyasetçi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Daha doğrusu bunu kendine rehber edinmiş birisinin sahiden ülke adına politik bir projesinin olduğuna inanabilir miyiz? Eli kanlı teröristlere onlar özgürlük savaşçısı, masum sivillere eli kanlı terörist diyen birisi gerçekten FETÖ’nün siyasi ayağını kırmak istiyor mu?

Muhafazakarlık maskesi

Şurası açıktır ki FETÖ, siyasette ve toplumda İslamcılığın giderek itibarının ve gücünün arttığı bir dönemde bu atmosferi yıkmak İslamcı düşüncenin nüfuzuna ket vurmak ve de devleti ele geçirmek için harekete geçti. Onun için de FETÖ’yüu bu hedefte birleşenlerin bahçesinde aramak gerekir. Ve kim ne yorum yaparsa yapsın, bir sosyolog olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki FETÖ’nün “muhafazakarlık” maskesi ile işlediği tüm pisliklerin günahlarını bu ülkenin mütedeyyin vatandaşlarının boynuna yüklemek siyasi bir muhalefet değildir. Aksine belli bir sosyolojiye duyulan kinin bir yansımasıdır. Gülenci Casus çetesinin ülkede faaliyetlere ilk başladığı 1960’lardan bu yana siyaset ile az buçuk ilgilenen her kes yakından bilir ki FETÖ, sahip olduğu takiyeci davranış modeli dolayısıyla her zaman her yerde karşımıza çıkabilir. Ama bugün aslolan onunla mücadele etmektir ve kimin nasıl mücadele ettiği çok açıktır. Erdoğan dışında hiçbir fani bunlarla bu kadar etkili ve de sonuna kadar mücadele etmeyi göze alamazdı. Hatta denilebilir ki bu işten, FETÖ’cü teröristlerle mücadeleden en fazla kaçınacak olan kişi de Kılıçdaroğlu’dur zira o, koltuğuna oturduğu Baykal’a kurulan tezgahın tüm detaylarını belki de en iyi bilen tek kişidir.

PKK ne kadar Kürtlerle ilgili ise FETÖ de o kadar muhafazakarlarla/Müslümanlarla ilgilidir. Bu çetenin köklerini kimse bu mahallede aramasın. Başka bir dünyanın yetişmesidir. Zaten böyle olduğu için de bu millet, bunun bir habis ur olduğunu gördüğü anda gereğini yaptı. Bakmayın arsızlıklarına, bunlar bir daha toplumun içine çıkamazlar, çıkamayacaklar. İşte onları kim toplumun içine dahil ediyorsa siyasi “ayak” olan Truva atı da odur.

@mazharbagli