Filistin elbette bizim meselemiz

Koray Şerbetçi / Yazar
18.05.2018

İsrail’in sivil halka yönelik soykırım politikasına yine en net tepkiyi ortaya koyan ve en üst perdeden konuşan ülke Türkiye. Türkiye’nin bu tavrı tarihi temellere oturan bir hamle. Jön Türkleri örgütleyip Sultan Abdülhamid’i deviren, İngiltere’ye Yahudi yurdu için Balfour Deklerasyonu’nu ilan ettiren, İttihatçıların acemiliğini kullanıp Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na çeken, İngiliz ordusu bünyesinde Osmanlı’ya karşı bir Siyonist ordu kurdurup savaştıran hep aynı yapıydı.


Filistin elbette bizim meselemiz

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıma kararıyla başlayan gergin süreç 15 Mayıs günü zirveye ulaştı. Zira elçiliğin açılışını protesto eden Filistinlilerin üzerine İsrail askerleri hiç sakınmadan ateş açtılar. Sonuçta 62 Filistinli şehit oldu ve binlercesi de yaralandı. Tabii konunun sınırlılığı sadece elçiliğin açılışı ve buna karşı yapılan protestolara karşı İsrail’in uyguladığı şiddet değil. Bu olay önümüzdeki süreçte Ortadoğu’da ve belki de daha geniş ölçekte Avrasya bölgesinde yaşanacak depremin öncü sarsıntısı gibi duruyor. İsrail’in sivil halka karşı uyguladığı bu terör ve soykırım politikasına karşı İslam dünyası dağınık bir vaziyette ve bir türlü sesini yükseltmiyor. Bu konuda yine en net tepki ortaya koyan ve en üst perdeden konuşan ülke Türkiye.

Türkiye’nin bu tavrı tarihi temellere oturan bir hamle. Gerçi ülke içerisinde Batı’ya ruhuyla teslim olmuş zihniyetin temsilcileri Filistin ve Kudüs meselesini bir “Arap ulusların meselesi” olarak görmekte ısrar ediyor ama işin tarihi gelişimi öyle değil.

Peşinen söylemek gerekirse, Osmanlı Devleti’nin dağıtılmasında başı çekenlerden birisi de Siyonistlerdir. 19. asırdan başlayarak 20. asrın ilk başlarında Siyonizm düşüncesinin açıktan hedefe koyduğu yapı Osmanlı Devleti’ydi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti, selefi olan Osmanlı Devleti’nin dağıtılmasında Siyonistlerin rolünü çok iyi bildiği için tarihin omuzlarına yüklediği bu vazifeyle Filistin davasının savunulmasında doğal olarak en ön safta yer alıyor.

Peki neydi bu Siyonizm? Siyonizm, bir Rus Yahudisi olan Nathan Birnbaum tarafından siyasal düşünceler literatürüne sokulmuştur. Kısacası Yahudilerin sürgünden sonra “Siyon” adıyla sembolleştirdikleri Kudüs’e ve vadedilmiş topraklara dönmeyi, burada bir Yahudi devleti kurmayı hedefleyen bir hareketti. Ama Yahudi inançlarına göre bunun için “Mesih”’i beklemek gerekiyordu. Siyonizm bu dini ilkeyi bertaraf ederek siyasallaştırdı. Beklediği mesihi ise kendi var etti. Bugünkü Siyasal Siyonizm’in babası olan, 21 Mayıs 1860’ta Budapeşte’de doğan ve aslen Macar Yahudisi olan Avusturyalı Theodor Herzl’di bu politik mesih.

Siyonist düşünce 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde bir kongre topladı. Böylece tabiri uygunsa Siyonist düşünce ete kemiğe büründürüldü. Tabii Basel Kongresi’nde temeli atılan Dünya Siyonist Teşkilatı’nın başkanlığına Theodor Herzl getirilmesi de sürpriz olmadı. Lideri ve teşkilatı tamamlanan Siyonizm için tek bir adım kalıyordu artık; hedefleri belirlemek ve onlara ulaşmak. Siyonizm böylece modern zamanda teşkilatlanmış ilk ırkçı ve yayılmacı düşünce hareketi oldu.

II. Abdülhamid dönemi

Siyonist lider Theodor Herzl, Filistin’e Yahudilerin yerleşmesi için II. Abdülhamit’i ikna etmek üzere 1896 ile 1902 yılları arasında İstanbul’a beş sefer yapmıştı. İkna sürecinde elbette Osmanlı en zayıf, Siyonistlerin ise en güçlü yanı olan ekonomi koz olarak kullanılmıştı. Herzl, çok zor durumda olan Osmanlı maliyesinin bu topraklar karşılığında düzeltilmesi teklifini getirdi. Fakat, II. Abdülhamit ile görüşmelerinde herhangi bir sonuç alamadı. Sultan Abdülhamid Polonyalı soylu Kont Philipp de Newlinsky aracılığıyla Herzl’e gönderdiği sert cevapla Siyonistlerin hedeflerinin önüne dikildi. Hatta bununla da kalmadı, Yahudileri Filistin’e yerleştirmemek için çeşitli tedbirler aldı ve hatta toprak almalarını engelleyici kanun çıkardı.

Sultan II. Abdülhamid engelini aşamayacaklarını anlayan Siyonistler Osmanlı varlığını tamamen ortadan kaldırmak için komplo çarkını çevirmeye başladı. Zira Siyonist lider Herzl hatıralarında; “Siyonizmin amacına ulaşması için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz” demişti. Ama Siyonistler Osmanlı Devleti’nin de kendiliğinden dağılmasını beklemeyeceklerdi. Bu nedenle süreci hızlandırmak için harekete geçtiler. Bir devlet aygıtına sahip olmayan Siyonistler, Rotschildler aracılığıyla proje ortaklığı yaptıkları İngiliz Krallığı üzerinden projelerini hayata geçirdi.

Osmanlı Devleti’nin bir varoluş savaşı verdiği hengamede Siyonistler, Sultan II. Abdülhamid’in muhaliflerini destekleyerek Devlet-i Âliye’yi dağıtma operasyonuna başladı. Türk-Mason- Siyonist işbirliği İngiltere tarafından tesis edildi. Bu konuda Emanuel Karasu’ya verilen görevle, Osmanlı’ya sözde hürriyet getirme amacı güden Jön Türklerin Siyonistlerin kontrolüne girmesi hedeflendi. Sırf muhalefet etme gayretiyle de Jön Türkler bu tuzağa kendi ayaklarıyla gidip yakalandı. Batılı düşünürlerden apardıkları basmakalıp ve çocukça dünya görüşleriyle iktidara talip oldular.

Jön Türkleri fikren ve parasal olarak destekleyen kurumların içinde günümüz tarih kitaplarında dahi dile getirilmeyen bir kuruluş ilgi çekicidir; “Mısır Cemiyet-i İsrailiye’si”. Cemiyet, Sultan Abdülhamid karşıtı propaganda eserlerini gizli yollarla Osmanlı memleketine sokmayı ve dağıtmayı görev edinmişti.  Sadece bununla da kalınmadı elbette. Mısır Cemiyet-i İsrailiye’si 1907 senesinde Sultan Abdülhamid’i tahttan indirme yollarını tespit için toplanan Paris Kongresine de katıldı. Küresel Siyonizmin bir uzantısı olan bu teşkilatın asıl gayesini anlamak için Siyonist hareketin lideri Herzl’in şu değerlendirmesine kulak vermek gerekir: “Halen bir tek plan aklıma geliyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar her gün biraz daha kötüye gidiyor. Sultan’a karşı bir kampanya açmalı, bu iş için sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalı. Aynı zamanda Yahudi-Siyonistlerini faaliyete geçirip Avrupa Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ne baskıda bulunmalarını sağlamalı.”

Öyle de oldu. Siyonistler bir yandan Ermeni komitacıları diğer yandan da Jön Türk komitacılarını kışkırtıp II. Abdülhamid’i devirecek süreci başlattılar.

Siyonistler ve Cihan Harbi

Siyonistlerin planları işledi. Sultan Abdülhamid önce 1908 askeri darbesiyle etkisizleştirildi, ardından da 31 Mart olayları bahane edilerek tahttan indirildi. Tahttan indirilişini bildirmek üzere saraya giden heyette Siyonist Emanuel Karasu’nun bulunması manidardı. Sultan Abdülhamid’in Yahudilerin kalabalık bir nüfus teşkil ettiği Selanik’e sürülmesi ve bir Yahudi’ye ait Alatini Köşkün’de ev hapsine alınması da tesadüf olmasa gerekti.

Ekserisi Mason olan Jön Türk kadrolarından saf olanları, Siyonistlerin oyunları sonucu Almanya eliyle nasıl bir ölüm kalım savaşına itildiklerini anladıklarında iş işten geçmişti. Bilhassa 1917 senesi bu uyanışın yılı oldu. Zira bu yılda Siyonist–İngiliz işbirliği, Balfour Deklarasyonu ile açıkça Osmanlı topraklarında bir Yahudi yurdu kurulacağını dünyaya ilan etmişti.

Siyonist Emanuel Karasu’nun yakın ahbabı olan Talat Paşa, hemen Filistin ile ilgili bir rapor hazırlattı. Raporda Siyonizmin Filistin Meselesini nasıl uluslararası platforma taşıdığından, Siyonistlerin propaganda bombardımanından, ABD Başkanı Wilson’un ve İngiliz Başbakanı L. George’un Siyonistlerin elinde oyuncak olduğundan bahsediyordu.

Fakat olan olmuştu. Ze’ev Jabotinsky ve Joseph Trumpeldor adlı iki Siyonist lider tarafından örgütlenen Siyon Katır Bölüğü,  23 Mart 1915’te, Mısır’da İngiliz ordusu bünyesinde Yarbay Patterson yönetiminde göreve başladı. Günümüz İsrail ordusunun çekirdeği sayılan bu birliğin kurucularından Jabotinsky’ye göre, Osmanlı artık bölünmeli ve milli devletlerin kurulmasına izin verilmeliydi. Siyonizm davası, onda Osmanlı’ya karşı savaşma fikrini doğurmuştu. Jabotinsky de bu savaşı yüksek sesle öneren ilk kişiydi. Trumpeldor bu birlikteki ikinci komutandı. Birlikteki Siyonist askerlerin yakasında da sarı renkli Davut yıldızı motifli birlik arması işliydi. Bu birlik önce Çanakkale Muharebelerine katıldı ve Türklere karşı mücadelede yer aldı. Ardından ABD, Fransa ve İtalya’dan tedarik ettikleri 5 bin Siyonist gönüllüyle kurdukları birliği İngiliz General Allenby emrine verdiler. Bu Siyonist gönüllüler Filistin cephesinde İngilizlerin başlattıkları taarruzda Osmanlı ordusuna karşı savaştı.

Cemal Paşa hepsini kovdu

IV. Ordu Komutanı ve Suriye-Filistin havalisinin kudretli Valisi Cemal Paşa, savaş ortamında Siyonistlerin yıkıcı faaliyetlerinin geç de olsa farkına vardı. Yayınladığı bildiride Yahudi ahali ile Siyonistler arasında bir ayırım yapan Cemal Paşa, Osmanlı unsurları arasındaki bağın devam edeceğini, buna zarar verecek olanları şiddetle cezalandıracağını belirtti. Buna karşın Filistin’de bir Yahudi devleti kurup burayı Osmanlı idaresinden koparmayı amaçlayan Siyonistlere Cemal Paşa müdahale etti. Osmanlı vatandaşı olmayan bütün Yahudilere Osmanlı vatandaşı olma seçeneği sunuldu. Bunu kabul etmeyenlerse sınır dışı edildi. Benzer şekilde, önde gelen Siyonist liderlerin birçoğu Filistin’den sürüldü.

Jön Türkleri örgütleyip Sultan Abdülhamid’i deviren, İngiltere’ye Yahudi yurdu için Balfour Deklerasyonu’nu ilan ettiren, İttihatçıların acemiliğini kullanıp Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na çeken, İngiliz ordusu bünyesinde Osmanlı’ya karşı bir Siyonist ordu kurdurup savaştıran hep aynı yapıydı. Sonuçta Osmanlı Devleti hem Filistin’i hem de varlığını yitirdi.

Şimdi Filistin meselesinde elbette en gür sesi Türkiye çıkaracak. Zira Türkler yaklaşık 100 sene önce Siyonistlerin planlarıyla bir imparatorluk yitirdi. Bu sebeple Araplardan ve İran’dan daha fazla Türkiye’nin Siyonistlerle bir tarihi hesabı bulunmakta. Ve artık biliyoruz ki hiçbir millet, tarihin omuzlarına yüklediği rolü kabul etmeme gibi bir lükse sahip değildir. 

@koray_serbetci